Kürt halkı Türk faşizminin hedefindedir
Maxmur kampı ve Şengal saldırısı Kürtlerin içinde bulunduğu tehlikenin özeti gibidir. Şengal ve Maxmur mülteci kampının hedeflenmesi, Türk devletinin saldırı karakterini de ortaya koymaktadır.
Maxmur kampı ve Şengal saldırısı Kürtlerin içinde bulunduğu tehlikenin özeti gibidir. Şengal ve Maxmur mülteci kampının hedeflenmesi, Türk devletinin saldırı karakterini de ortaya koymaktadır.
Faşist Türk Devleti aşağılık saldırılarına yenilerini ekledi. 13 Aralık 2018 tarihinde Maxmur ve Şengal alanlarına yönelik hava saldırısında bulundu. Saldırıya maruz kalan her iki alan Türk devleti ile sınırı bulunmayan ve tehdit oluşturmayan yerleşim alanlarıdır. İki alanın kaderleri de tarihleri de benzerdir.
Maxmur mülteci kampı, Türk devletinin saldırılarına uğramış, evleri-köyleri yıkılmış, yerleşim alanları zorla boşaltılmış, baskı, işkence uygulamalarına maruz kalmış halkın Güney Kürdistan’a göçüp burada oluşturdukları kamplardan biridir. Maxmur halkı, kendi ülke topraklarında mülteci duruma düşmüş ve belki de mültecilik tarihinin ender örneklerden biridir. Türk devletinin zulmünden dolayı göç etmek zorunda kalmış halkın mültecilik serüveni, şimdiki Maxmur yerleşkesine uzanan hikayesi uzun bir belgesel filmin ve ciltler dolusu kitabın konusudur.
90’lı yılların başında Güney Kurdistan’a gelip yerleşen halk bu güne kadar rahat yüzü görmedi. Savaş koşullarında ve çok zor şartlarda yaşamak zorunda bırakıldı. KDP denetimindeki alanlarda kaldığı dönemde görmediği zulüm kalmadı. Mallarına el konuldu, gıda ambargosu uygulandı, kuşatma altında tutuldu, hayvanları talan edildi, insanları tutuklandı, katledildi. Her seferinde kamp yerlerini değiştirerek bu zulümden kurtulmaya çalıştı. KDP bölgesinde barınamadıkları için 1998 yılında Saddam rejimine sığındı ve Maxmur çölüne yerleşerek yeni bir yaşama başlangıç yaptılar.
Aksilikler burada da peşlerini bırakmadı. 2003 yılında Saddam rejimi devrilince alana yeniden KDP hakim oldu. KDP; eski uygulamalarını tekrardan devreye sokarak, keyfi uygulamalarını devam ettirdi. Gelinen aşamada ise faşist Türk devlerinin hava saldırısına açık hale geldi. Bir mülteci kampının sivil savunmasız sakinleri, üstelik Birleşmiş Milletlerin koruma şemsiyesi altında bulunmasına rağmen hava saldırısına uğraması sıradan bir olay değildir.
Şengal halkının trajedisi, Maxmur halkının gördüğü eza-cefadan aşağı değildir. Şengal Êzîdîleri de tıpkı Maxmur halkı gibi, Türklerin ataları olan Osmanlı zulmüne uğramışlardır. Onlarca ferman yaşamışlardır. Katliamlardan kurtulan Êzîdîlerin bir kısmı vaktiyle Şengal’e hicret etmiş ve Şengal dağını kendilerine mekan yapmışlardır. Şengal, Saddam sonrası süreçte KDP hakimiyetine girmişti. DAİŞ saldırıları başladığında Şengal’i korumakla görevli KDP, alanı savunmasız bırakarak Êzîdîleri DAİŞ’in insafına terk etti. Êzîdîler 2014 Ağustosunda KDP’nin ihanetini ve DAİŞ’in soykırımını birlikte yaşadılar. Fermanın yarattığı ağır toplumsal travma atlatılmamışken, soykırımın yaraları sarılmamışken Türk devletinin hava saldırılarına uğradı. Bu hava saldırılarında Êzîdî toplumu önderlerinden Mam Zeki Şengali yaşamını yitirdi. DAİŞ’in başlattığı soykırımı Türk devleti tamamlamak istiyor.
Maxmur ve Şengal neden hedef alınmaktadır? Sivil savunmasız halka, Türk devletinin saldırıları ne anlama geliyor? Uluslararası toplum bu saldırıları nasıl karşılıyor? Kürtler bu saldırıları nasıl okumalıdır? Cevaplanması gereken bir çok soru var. Türk devleti her fırsatta tehdit ettiği iki yerleşim alanına bombalar yağdırıyor. Aşağılık saldırılarda bulunuyor. Dünya tepkisiz ve sessiz seyrediyor. İnsanım diyen herkesin ayağa kalkması, vicdanların ayaklanması gereken bir dönemde Kürtler yine yalnız bırakılıyor.
Türk devleti Kürtlerin tümünü hedeflemektedir. Tıpkı DAİŞ zihniyetine benzer soykırım zihniyeti ile Kürtleri bitirmek istiyor. Kürt kanı içmekle doymayan bir diktatörlükle karşı karşıyayız. Maxmur kampı ve Şengal saldırısı Kürtlerin içinde bulunduğu tehlikenin özeti gibidir. Şengal ve Maxmur mülteci kampının hedeflenmesi, Türk devletinin saldırı karakterini de ortaya koymaktadır. Nasıl alçak bir düşmanla mücadele içinde olduğumuzu anlatan bu iki saldırı oldukça öğreticidir. Devletin gücüyle bu alanların hedeflenmesi namertliktir, alçaklıktır, acizliktir.
Efrîn işgalini tüm Rojava’ya yaymaya çalışan diktatör Erdoğan Kürtlere yaşam hakkı tanımıyor. Bütün Kürtler saldırıların hedefindedir, tüm Kürdistan coğrafyası tehdit altındadır. Kürtler tehdit ve tehlike algısını derinden algılamalı ve tedbir geliştirmeli. Topyekün bir savunma stratejisine ihtiyaç olduğu kadar tüm Kürtlerin birlikte mücadele etme durumu da hasıl olmuştur. Dört parça Kürdistan halkı Ulusal birlik içinde, tam bir seferberlik ruhuyla, her alanda eyleme geçerse faşizmi durduracak ve İmralı tecridini kıracaktır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika