Yerel seçimler 31 Mart'ta olacak. Bunun normal, adil, eşit yarışı esas alan bir seçim olmadığını herkes biliyor. Yüz binlerce sahte seçmen kaydedilmiş durumda. Rejim, sandıktan polis-asker-çete terörü ve her türlü hile yaparak çıkmak istiyor. Buna rağmen korkuyor. Çünkü Kürdistan'da dipten gelen öfkeyi ve bu öfkenin yaratacağı dalgayı, daha doğrusu 'tsunami'yi görüyor.
HDP, daha ilk baştan seçim stratejisini iki ayak üzerine kurdu. Kürdistan'da sömürgeci kayyumları yıkmak, Türkiye genelinde ise AKP-MHP faşist blokunu geriletmek.
Kürdistan'da bu hedefe ulaşmak için günler süren bir çalışma sonrası 7 Kürdistanlı parti ile birlikte seçime girme kararr verildi. Kürt ittifakı kuruldu. İttifakın ruhuna uygun olarak adaylar gösterildi. Elbette ki her seçimde olduğu gibi aday listelerine yönelik itirazlar oldu, olacak da. HDP'ye, Kürt ittifakına gönül vermiş seçmenler açsından kimi tepkilerin doğal ve meşru olduğunu söylemek gerek.
7 Kürt partisinin bir araya gelmesi sanıldığı kadar kolay olmadı. Ortadoğu'nun, hatta dünyanın içinden geçtiği kaotik durumu, Türk rejiminin savaş ve işgal politikasının yarattığı gerilimi, ittifaka katılan partilerin ideolojik-politik duruş ve önceliklerini, yıllardır var olan ön yargıları göz önüne getirdiğimiz zaman, bu işin sanıldığı gibi kolay kotarılmadığı anlaşılmış olur. Ama başarıldı. İlk kez belki de ayakları yere sağlam basan bir ittifak kuruldu.
Bunun sadece bir seçim ittifakı olmadığını da söylemek gerekiyor.
Eğer ittifak seçim süresince uyumlu bir çalışma yapar ve ciddi başarıya imza atarsa bu gelecek için paha biçilmez bir öneme sahip olacak. Kürdistan'ın karşı karşıya kaldığı tehlikeler göz önüne getirildiğinde belki de bu ittifak daha geniş, ulusal kongre düzeyinde yeni stratejik hamlelere bir basamak oluşturabilir.
İttifakın başarısı aynı zamanda çok parçalı duran Güney Kürdistan'ın iç barışını sağlama, ulusal politikalarda birleşme yönünde olumlu etki yapacak, Türk işgali tehdidi altında olan Rojava Kürdistanı'na büyük bir moral ve güç kaynağı olacak.
Elbette ki ittifakta yer alan partilerin gücü, üye sayısı, toplum üzerindeki etkisi, Kürdistan, Türkiye ve Ortadoğu siyasetindeki yeri aynı değil. Ama bu durum ittifaka katılan partilerin eşit partnerler olamayacakları anlamına gelmez. Burada büyük ve güçlü olanın, zayıf ve güçsüz olana karşı görevleri var. En çok da güçlü olan ittifakın korunması için hem demokratik mekanizmaları çalıştırma konusunda titiz olmalı hem de "pozitif ayrımcılıkla'' çıkabilecek sorunları çözüme kavuşturmalı. Hiç şüphesiz burada yükün önemli bir kısmı HDP'ye düşüyor.
HDP'nin, üzerinde şekillendiği tarihsel miras, ideolojik-politik paradigması, zindanda ve dışarıda olan binlerce kadro ve yöneticisiyle bu işin üstesinden geleceği kesin.
Zaten HDP çatısı altında seçimlere giderken ittifakın temel sloganı ''Ya Me Ye'', çok şeyi karşılıyor.
Şimdi kırgınlıkları bir taraf bırakmanın, iç barışı sağlamanın ve özgürlüğe kilitlenmenin tam zamanı. Bunu hep birlikte başarırsak gelecek, özgürlük ve demokrasi o zaman ''ya me ye'' olacak.
HDP'nin seçim stratejisinin ikinci ayağını ise Türkiye genelinde AKP-MHP faşist blokunu geriletmek oluşturuyor.
HDP İstanbul, İzmir, Ankara, Adana, Mersin gibi illerde belediye başkanlığı için aday çıkarmıyor. Ancak bu HDP'nin bu illerde ve Türkiye genelinde seçime girmeyeceği anlamına gelmiyor. Belediye başkan adayı göstermediği yerlerde HDP ile genel meclis ve belediye meclisi için her yerde seçime giriyor. Bu oldukça önemli.
Daha da önemlisi HDP, İstanbul, Ankara, Mersin ve Adana gibi illerde kilit parti konumunda. İstanbul başta olmak üzere birçok merkezde Cumhur İttifakı ile CHP-İYi Parti arasındaki sonucu HDP'nin oyları belirleyecek.
Burada en çok sorulan soru şu: Peki HDP başkan adayı göstermediği yerlerde HDP'li seçmen belediye başkanlığı için oyunu kime verecek?
Elbette ki birçok noktada CHP-İyi Parti ile AKP-MHP arasında 'fark' yok. Bu işin yada gerçeğin sadece bir yanını oluşturuyor. Fakat tümünü değil.
Bundan sonra akla gelen soru şu: Bugün tümüyle bir savaş hükümetine dönüşmüş AKP-MHP blokunun geriletilmesi iyi mi olur, kötü mü olur? AKP-MHP bloku gerilerse, seçim yenilgisi alırsa bunun Kürtlere ve demokrasi güçlerine bir yararı var mıdır?
Aklı başında hiçbir Kürt ve demokrat bu soruya ''CHP-İYİ Parti ile AKP-MHP arasında fark yok'' diyerek ''hayır'' cevabı veremez. Çünkü bazen birbirlerine benzeyen güçler arasında bir hamle iktidar blokunu güçsüz kılabilir. İç çelişkileri derinleştirir, onun savaş ve işgal politikalarını açmaza itebilir.
Hiç şüphe olmasın ki, İstanbul ve Ankara gibi önemli merkezleri kaybetmiş bir AKP-MHP blokunun dengesi bozulacaktır. Belki de bir savaş hükümeti olarak ayakta kalmakta zorlanacaktır. En azından şu ana kadar izlediği politikanın kabul görmediği ortaya çıkacaktır.
31 Mart akşamı zayıflamış, iç çelişkileri derinleşmiş ve dolayısıyla kendisine güveni azalmış bir iktidar blokunu kim istemez ki?
Bu nedenle HDP'li seçmenin stratejik düşünmesi gerekiyor. Burada söz konusu olan kötüler arasında ''en iyi''yi tercih etmek değildir. İktidar blokunu güçsüz kılmak, hatta çökertmek için seçimde yapılan bir hamledir. Bu hamle hem AKP-MHP blokunu güçsüz kılacak hem de CHP-İYİ Parti ikilisini HDP ve demokrasi güçlerine ''mecbur'' kılacak bir hamledir.
Bu nedenle İstanbul, Mersin, Ankara ve Adana gibi merkezlerde stratejik oy kullanmak hiç kimsenin Kürtlüğüne, demokratlığına halel getirmez.