Kendisini Kürtlerin parçalılığı üzerinden inşa eden bir dünya savaşı gerçekliği var. Bu parçalılığın pratikleştirilmesinde Kürtlerin rolü yok değil. Öyle ki, tüm Kürtleri, Kürt özgürlük hareketi karşıtı hale getirmeyi bir başarı sayan egemenlerin gölgesinde var olmaya çalışan işbirlikçi Kürtlük giderek partisel-kurumsal olmayı aşıyor.
Mem ve Zin destanındaki Beko kişisi, egemenliğin Kürdün parçalılığı üzerinden siyaset oluşturmasından kaynaklı ve tabi ki, PKK karşısındaki acizliğinden kaynaklı Bekoluğu toplum içinde yaygınlaştırmaya yöneldi. Efsanedeki bir Beko, Önder Öcalan’ın da dikkat çektiği gibi bin Beko’ya dönüştü. Koruculuk, yerel işbirlikçi güçler bunu ifade ediyor. Buna bir de AKP-MHP iktidarının Güney Kürdistan’a yaptığı son saldırılarında “yerli ve milli güçler” olarak şifrelediği yerli güçler eklendi. Buna Kürt toplumu içinde sürekli yükseltilen yapay çelişkiler, aşiretsel-ailesel kavgalar ve halkın birbirine karşı kışkırtılması durumu da eklenebilir. Faşist Türk zihniyetinin tüm çabası Kürtlüğü yok etmektir. Bunun için varolma mücadelesini veren Kürtlük karşısında özü boşaltılmış, Kürtçe konuşan ancak özgür kürt zihniyetiyle yaşamayan bir ucubelik inşa etmeye yönelmektedir. TRT Kurdi Kürtlüğü de bunun vizyona girmiş halidir. TRT Kurdi, Beko öyküsünün binlere ulaşmış halidir. Kendi toplumsal değerlerine ihanetin, kendi varoluşuna düşman kesilişin ve egemeninin elinde bir piyona dönüşmenin traji-komik görselleşmesidir.
Dünya savaşının üçüncüsünün çelişkilerinin olgunlaştığı şu dönemde AKP-MHP faşizmi bölgede önemli rol oynamaktadır. Ortadoğu’nun demokratikleşmesi mücadelesinden en fazla etkilenen ve bundan dolayı da en fazla anti demokratik uygulamalar içine giren güç yine AKP-MHP faşizmidir.
Kürtler açısından demokrasi ve özgürlük mücadelesi yürütmek, kendi toplumsal çıkarları kadar belki de ondan çok daha fazla bölgesel çıkarlara odaklanmaktadır. Çünkü kendini değiştirmekten öte, binlerce yıllık bölgesel iktidarlarla çatışarak, binlerce yıllık egemenlik kültürünü değiştirmeyi hedefliyorlar. Bundan dolayı da attıkları her adım kendileri kadar tüm bölgeyi etkiliyor, sarsıyor, değiştirip dönüştürüyor.
Hewler’de Türk MİT sorumlusu öldürüldü. Bu saldırıyı PKK üstlenmedi. Buna rağmen güneyli güçlerin PKK’yi direkt olarak hedef göstermeleri değerlendirmeye değer. PKK karşısında yürütülen saldırı, terörize etme, PKK yöneticilerinin üzerine ödül koyma gibi yöntemler, merkezi hegemonyanın PKK öncülüklü özgür Kürt toplumsallığının inşasında kendi yokluğunu gördüğünü gösteriyor. Daha vahimi, yerel güçlerin de aynı şekilde PKK öncülüklü özgür Kürt toplumsallığı inşasında kendi yokluklarını görmeleridir. Daha ötesi, PKK düşmanlığı yaparak kendilerini var etmeye çalışmaktadırlar. Zira, bir süredir PKK üzerinde ve PKK’yi destekleyen Kürtler üzerinde yerel güçlerin yürüttüğü tecrit, aslında TC’nin Önder Öcalan üzerinde yürüttüğü tecride paralel olarak sürdürülmektedir.
Hewler olayı öncesinde Maxmur’da yaşananlar, uygulanan tecrit-abluka-baskı siyaseti bunu gösteriyor. En son Hewlêr olayı da gerekçe gösterilerek tümden Maxmur kampı ablukaya alındı. PKK’ye yakın olan, sempati duyan Kürtleri buna pişman ettirme çabası TC öncülüklü yürütülmekte ancak yerel güçler de bunlara yataklık etmektedir. On binlerce insanın tutuklu gibi alıkonulması, on binlerce insana tecrit uygulanması, TC faşist siyasetinin Güney Kürdistan’da yaygınlaştırılmış olarak uygulanan halidir.
TC Güney Kürdistan’ı, özellikle de Hewlêr’i kendi sömürgesi, bir adası, mandası haline getirmiştir. Bundan dolayı Hewlêr’de yaşanan her şey zaten TC’yi etkilemektedir. Ancak yaşanan her şeyde PKK’yi sorumlu gösteren, suçlayan ve terörize etmeye çalışan bir güney gerçeği dikkat çekmektedir. Öyle ki, olayın sorumlusu olarak yakalanan Botan’dan Biradost’a kadar uzanan bir mesafeden gelen birkaç genç, yoğun işkencelerden geçirilerek kamera karşısına çıkarıldı ve hazırlanıp önlerine konan metinler baskıyla-zorla okutuldu. Ve başta K24 olmak üzere tüm güneyli Kürt televizyonları bu gençleri teşhir etmeyi resmi politika olarak esas aldılar. İlginç bir şekilde bizlere Ertürk Yöndem’i hatırlattılar. Türk faşizminin dahi terk ettiği yöntemi seçmelerindeki acele, güneyli güçlerin durumunu daha da zora sokmaktadır.
Hewlêr’deki bir MİT sorumlusunun öldürülmesine sevinmek onurlu bir Kürt duruşu olacaktı. Ancak bunun yerine, TC’ye bağımlılığının gereği olarak bu eylemi terör olarak adlandırarak ve eyleme karışanları insanlık dışı işkencelerden geçirerek tüm dünyaya teşhir eden güneyli güçlerin yaptığı suçtur. İşkence altında verilen hiçbir ifade gerçek olarak kabul edilemez. Çünkü herkes o gençlerin günlerce işkenceye maruz kaldığını ve zorla yazılı metinler okuduğunu, yüzlerinden gözlerinden ve seslerinden gördü-anladı.
İşkence altında zorla ifade verdiklerini gizleme, örtbas etme gereği bile duymadan, yüzleri gözleri şişmiş bir şekilde o gençleri kamera karşısında alelacele konuşturması, güneyli güçlerin kendilerini TC’ye ispatlama, hızla birilerini suçlu ilan ederek sahibinin gözüne girme çabasıdır.
Şimdiye kadarki suçlar bir tarafa, bu işkenceler, TC ve MİT kadar güneyli güçlerin de bu insanlık suçunu işlediğini gösterdi. Bu durum Kürdistan halkının Kürdistani çıkarlarını bir kez daha düşünmesini getirecektir. Onurlu hiçbir Kürt, böyle bir olay karşısında Kürt gençlerinin bunca insanlık dışı uygulamalara tabi tutulmasını kabul edemez, etmemelidir. İnsanlık onuru işkenceyi yenecek sözünün yanına bir yenisini eklemeliyiz. Kürtlük onuru, işkenceyi yenmeli.