Amed’de Kürdistani partiler bir araya geldi. Hepsi Kürt ulusal birliğini seçim ittifakından çıkarmak ve tüm Ortadoğu’da Kürtlerin ulusal birliğini stratejik olarak kurmak hedefini ilan etti, aynı zamanda seçimlerde HDP’nin Türk muhalefetini destekleyen seçim politikasına açık bir dille onay verdi. Yayınlanan ortak bildiri bu gerçeği gözler önüne seriyor.
Türkiye’nin siyasi yaşamında Kürt halkının oynadığı belirleyici demokratik rolden tüm Kürdistani partiler haklı olarak ulusal bir gururla söz etti. Bu yerden göğe kadar haklı bir gururdur. Şeyh Said’den, Seyit Rıza’ya, Mele Mustafa Barzani’den, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a kadar uzanan şanlı bir tarih Türkiye ve Ortadoğu halklarının da tarihi haline geliyor.
İki eli kanda olan Kürt halkı, daha düne kadar kendisine büyük çoğunluğu ile düşman olan ve şimdi faşist rejimin zulmü altında ezilen Türk emekçilerine, esnaflarına, köylülerine, onların daha düne kadar Kürt kanı döken zindandaki generallerine, polis şeflerine, yargıç ve savcılarına, onların zulmünü alkışlayan zindandaki gazetecilere, akademisyenlere Erdoğan diktatörlüğünü temelinden sarsarak yardım elini uzattı.
Şimdi Türkler İstanbul’da, Adana’da, Mersin’de, Antalya’da, Hatay’da, başkent Ankara’da Kürt halkının, zindandaki Demirtaş’ın ifadesiyle “bağrına taş basarak” verdiği destekle elde ettikleri “zaferlerini” kutluyor. Bu “zaferde” Kürt halkının belirleyici rolünden şu sıralar söz edilmese de, Türk halkının namuslu insanları her şeye rağmen bu “suskunluktan” vicdani bir acı duyuyor.
Kürt halkına gelince.. Bu halk yaptığı “katkıyı” Türklerin yüzüne vurmuyor. Onların Kürdistan’da halk iradesinin gaspına karşı sessiz kalmalarına rindane bir tavırla yalnızca “sitem” ediyor. Bu halk İstanbul seçimlerinde kurulan sandıklardaki oylarını Türklerin başına kakmak şöyle dursun, “sandıkta buluşan Kürt, Türk, Arap, Ermeni, Rum, Yahudi, Çerkes, Laz oylarının “demokratik ulusu” temsil ettiğini biliyor, sandıkta birleşen halkların er geç ülkede de aynen böyle, faşizme, ırkçılığa, sömürgeciliğe, kapitalist moterniteye karşı birleşeceğinden emin bir şekilde “halkların ittifakını” savunuyor. Sandıktaki “kağıttan oylar” gerçekte insanları temsil ediyor. Ve Kürt soruyor: Ey Türk sandıkta benim oylarımla kardeşleştin, neden oyların sahibiyle kardeşleşmekten korkuyorsun?”
Bu yüce gönüllülük yüz yıllık sömürgeci devletin yenilgisini ilan ediyor. Apo’nun yerden yere vurduğu “ezilmiş kişilik” ulusal, demokratik ve devrimci bir kişiliğe dönüşüyor. Köleleştirilmiş bir halk ve özellikle Kürdistan kadını “özgür kişilik” yolunda büyük adımlar attı. Devlet postalları ve apoletleri karşısında sinen Kürt insanlığı ayağa kalktı. Şu zulmün boyutlarına bir bakın ve bir de direnen milyonları seyredin. Sömürgecilik ve faşizm Kürdistan’da yenilmiştir. Ve muzaffer Kürt halkı şimdi Türk kardeşlerinin yardımına koşuyor.
Yalnız Türk kardeşlerinin değil, tüm Ortadoğu halklarının, Berlin’de, Paris’te, Londra’da, Avrupa'nın ve Amerika’nın dört bir yanında DAİŞ teröriyle titreyen tüm dünyada insanlığın yardımına koşuyor. Dünya nüfusunun bu küçük halkı, çağımızın vebası DAİŞ belasına karşı tüm insanlığın kurtarıcısı ve umudu haline geldi.
Bir ulus için ne büyük saadettir bu. Tarih Kürt halkının sırtına, şimdiye kadar hiçbir ulusal öznenin sırtına yüklenmeyen büyük bir misyon yükledi. Ve bu ulus sırtına yüklenen “kurtuluş” misyonunu yerine getirmek için onbinlerce evladını toprağa verdi. Mezopotamya'nın bereketli topraklarına bugday tohumları atan bu halk, bu toprakları evlatlarının kanlarıyla suluyor. Bu defa bu kadim topraklardan yalnız bugday başakları değil, özgürlük, demokrasi, eşitlik, refah, saadet ve kadın kurtuluşu fışkıracak.
Bu satırları yazıyorum ve düşünüyorum:
Kürt halkı bu eski Yunan trajedilerini andıran tarihsel dönemecini kime borçlu?
Nasıl oldu da insanlığın tek bir gün bile hatırlamadığı bu halk şimdi Latin Amerika’dan Güney Afrika’ya kadar, Rusya’na Avustrulya’ya kadar, dünyanın her yerinde hatırlanıyor, dünyanın neredeyse bütün parlamentolarında konuşuluyor, şiirlere, öykülere, romanlara, türkülere, şarkılara ve marşlara konu oluyor? Nasıl oluyor da ölümle burun buruna olan gerilla “mangalarında” Hollandalı kadınlar, Amerikalı erkekler, Arap gençleri, Türk devrimcileri el ele diz dize DAİŞ'e karşı savaş planları yapıyor?
Bu soru büyük bir sorudur. Yanıtı ise çok açık: Apo.
Soralım: PKK Önderi Öcalan’ın dışında bugün, şu anda, yepyeni bir silahlanma yarışının yapıldığı, nükleer arsenallerin tıka basa dolduğu, füzelerin, sofistike uçakların gök yüzünde vızır vızır uçtuğu, dünyanın her yerinde kapitalist modernitenin ekonomik, etnik, dinsel, kültürel, cinsel ve ekolojik kriz dalgalarının neredeyse tsunamiye dönüştüğü şu günlerde Öcalan dışında insanlığa krizden çıkış umudu veren tek bir Allah’ın kulu ve onu destekleyen, tüm insanlık adına savaşan Kürt halkı dışında tek bir halk var mı? Kendi milli menfaatleri için dünyayı yakmaya hazır olan şaşırtılmış halklar ve onların popülist liderleri elbette mebzul miktardadır; ama tüm insanlık adına “Konfederal” bir dünya tasavvurunu dile getiren kim var? Kim her biri diğerine düşman “ulusları” aşmaktan, katılan her bireyle, her mü’minle, her etnisiteyle, her kültürle büyüyen bir “demokratik ulustan” söz ediyor? Kim “kadın özgürlükçü, ekolojik, komünal bir toplum” adına milyonları örgütleyebiliyor?
Uygarlık krizi insanlığı tehdit ediyor. “Ulus devlet ulus devletin, ulus ulusun, insan insanın kurdu” oluyor. En fenası “uygarlık uygarlığı” ölüme sürüklüyor.
Yaşlı bir Marksist olarak soruyorum: Marks, Engels, Lenin, Rosa Luksemburg, Gramshi, Troçki ve Mao sonrasında, onların “kurtuluş” ideallerine şu anda, şu günde, bu dünyada Apo’nun dışında bir katkı yapan, bir cevap veren var mı? O nedenle Kürtler hem kendi uluslarının insancıl gelenekleriyle, kültürleriyle, mücadele tarihleriyle ve hem de Halfeti kırsalından çıkan, Türklerin medar-ı iftiharı Mülkiye’de okumuş, oradan Rojava’ya ayak basmış, derken milyonları örgütlemiş “Önderlikleriyle” gurur duyuyorlar.
Ve bütün bu gerçeklere rağmen bazıları soruyor: Leyla Güven ve arkadaşları ve Strasbourg’da ondörtler ve zindanlarda yedibinler delirdi mi? Neden ölüme gidiyorlar? Bunlar fanatik militanlar mı yoksa? Ya da bir takım psikopatlar mı? Oysa hayat güzel, yaşamak daha güzel. Biz hayatımızı yaşayalım. Yiyelim, içelim...
Hakkari’den vekil seçilmiş. 55 yaşını devirmiş, saçlarına ak düşmüş, boyu kadar dünya güzeli kızını büyütmüş bir Leyla Güven neden dünya nimetlerine boş veriyor ve şu anlatmaya yeltendiğim masalsı gelişmenin mimarının üstündeki tecridi kaldırmak için ölümü göze alıyor?
Senin için...