Bu seçim AKP iktidarı ve Tayyip Erdoğan’ın yüzünü tüm çıplaklığıyla ortaya çıkarmıştır. Bunu yaratan mücadele karşısında zorlanmasıdır. Toplumda yaratılmış şovenist duyguları oya tahvil etmek için hiçbir cumhurbaşkanı ve başbakanın yapmadığı Kürt düşmanlığına yönelmiştir. Her işte bir hayır vardır, sözünü Tayyip Erdoğan’ın ortaya çıkan bu gerçeğinde görüyoruz.
Hakkari ve Şırnak’ta bile Kürdistan yok, Kürdistan diyenler Irak’a gitsin, diyor. Hakkari ve Şırnak’ta halkın bu söyleme tepki duyacağını bile bile söylüyor. Ama Kürt kimliğinin ve Kürdistanlılık bilincinin en yüksek olduğu yerde bunları söylemesi maksatlıdır. Kürt düşmanlarına ve şovenist kesimlere bakın Kürtlerin en yoğun olduğu yerde Kürdistan yok diyorum, mesajı vererek oy almayı hesaplıyor. Amaç Kürdistan’da oy almak değildir. İktidarı için stratejik önemde olan Ankara, İstanbul ve Adana gibi yerlerde seçimi kazanmak istiyor. Çünkü iktidarını ayakta tutmak için buralarda seçimin kazanmasını önemli görüyor.
Kürdistan’da temel hassasiyet demokrasi ve özgürlüklerdir. En temelde de Kürt sorununun çözümüdür. Buralarda demokrasi ve özgürlüklerden söz etmiyor. Göz boyama yapmak için yaptığı ışıklandırma ve bazı inşaatları toplumun önüne koyuyor. Açıkça Kürt halkıyla dalga geçiyor. Sizin şehirlerinizi yıkar yakarım; karşınıza da çıkar sizinle alay ederim, diyor. Böylece Kürt halkının iradesini kırmayı hedefliyor. Kürt düşmanlığının bu düzeyde yapılması Türkiye Cumhuriyeti tarihinin hiçbir döneminde görülmemiştir.
Yakın dönemde açığa çıkan Çöktürme Planı’nın uygulama talimatında Sur, Cizre, Nusaybin, Şırnak, Silopi ve yurtseverliğin güçlü olduğu şehirlerde yerleşim yerlerinin bir daha dönülemeyecek biçimde yerle bir edilmesi isteniyor. Bu talimat sonucu Sur, Cizre, Şırnak, Nusaybin başta olmak üzere Kürt şehirleri yakılıp yıkılmıştır. Bu yıkılma ve yakılma kadın, çocuk, yaşlı yüzlerce sivilin katledilmesiyle birlikte yapılmıştır. Şimdi Tayyip Erdoğan bu şehirlere giderek buralarda ne kadar güzel şeyler yaptıklarını söyleyebiliyor. Öyle ki, Kürt halkına katillerinizi seveceksiniz dayatmasında bulunuyor. Buralarda otobüslerle taşıdıklarıyla mitingler yapıyor. Yine buralara seçmenler de taşıyor. Bu da Kürt halkına yönelik bir saldırı biçimi oluyor.
Bu kirli saldırı Kürtlerin bu iktidara karşı güçlü bir tutum koymasını dayatıyor. Kürt şehirlerinin bilinçli biçimde yakılıp yıkılması, buraların Kürtsüzleştirilmek istenmesi, Kürdistan diyenlerin kovulmakla tehdit edilmesi bu iktidara karşı ciddi bir tutum gösterilmesini gerektiriyor. Herkes de biliyor ki, HDP’ye oy verenlerin tümüne yakını Kürtlerin yaşadığı coğrafyanın Kürdistan olduğunu söylüyor. Zaten Kürtler HDP etrafında bunun için toplanıyor. Bu açıdan Tayyip Erdoğan Kürtlük bilinci olan herkesi bu topraklardan kovmak istiyor. Kürdistan’a geldiğinde Kürt kardeşlerim, söyleminde bulunması kesinlikle bu zihniyetinin ve amacının üstünü örtmek içindir. Kürtlük bilincinde olan her Kürt bunun farkındadır. Bu tür söylemlere kulak verenler sadece kendilerini satanlar, bu iktidardan nemalananlardır. Halk deyimiyle kendilerini bir çorbaya satanlardır, tırşıkçılardır.
Bu gerçeklik AKP-MHP iktidarına karşı mücadeleyi bir onur ve ulusal varoluş duruşu haline getirmiştir. Nitekim Kürt halkı bugün Leyla Güven’in öncülüğünde zindanlarda, Kürdistan’ın 4 parçasında ve yurtdışında direnmektedir. Direnişin bugünkü düzeyde fedaileşmesi Kürt halkı ve demokrasi güçleri üzerindeki faşist uygulamaların yoğunlaşmasını ifade etmektedir. Bu fedai direniş Kürdistan halkının özgür yaşamda ne kadar ısrarlı olduğunu göstermektedir.
Bu direniş önümüzdeki günlerde Newroz ve Kahramanlık haftasında daha da yükselecek; 31 Mart seçimlerinde de somut biçimde kendisini ortaya koyacaktır. 31 Mart seçimi faşizmi yıkma mücadelesinin yeni bir aşaması olacaktır. Adil ve eşit olmayan bir seçim süreci olsa da bu seçimi de bir mücadele ortamı olarak görmek gerekir. Bu açıdan sandığa giderek Kürdistan’da kayyumları kovmak; Türkiye’nin büyük şehirlerinde de AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratmak hedeflenmelidir.
DBP’nin Kürdistan’da Kürdistanî ittifak kurmasının ne kadar doğru, anlamlı ve önemli olduğu şimdi daha iyi görülmektedir. Tayyip Erdoğan’ın Kürdistan yok, Kürdistan diyenler çekip gitsin, demesi karşısında Özgür Kürdistan için siyaset yapanların bir araya gelmesi çok anlamlıdır. Kürdistan yok, diyenlere bu ittifak çok iyi bir cevap olmuştur.
AKP-MHP faşizmi ve onun faşist şefleri Tayyip Erdoğan ve Devlet Bahçeli’nin demokrasi güçlerine düşmanlığı, Kürt halkına görülmedik saldırı içinde olmaları AKP-MHP faşist ittifakına kaybettirme stratejisinin ne kadar doğru olduğunu göstermektedir.
Kürt halkı ve demokrasi güçleri hem Kürdistan’da hem Türkiye’de faşizmi yenilgiye uğratmak için duyarlılıklarını en yüksek düzeye çıkarmalıdır. Bu faşist iktidar Kürtler için soykırım, demokrasi güçleri için faşizmin cenderesini vaat ediyor. Bu açıdan bu seçimde her şeyden önce var olma ve onuru koruma duruşu gösterilmeli ve tutum alınmalı.
Bu seçimde Dersim’de AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratmak da önemlidir. Bu da Devrimci Güç Birliği’nin seçimi kazanmasıyla olur. AKP-MHP faşizmi Dersim’de HDP kazanmasın, kim kazanırsa kazansın politikası yürütüyor; bu yönde çalışıyor. Dersim’de AKP-MHP faşizmini yenilgiye uğratmak Devrimci Güç Birliği adaylarının kazanmasıyla sağlanır. Dersim’de AKP-MHP faşizmi sadece böyle yenilgiye uğratılmış olur. Dersim halkı AKP-MHP faşizmini sevindirecek yaklaşımlara Devrimci Güç Birliğini kazandırarak tutum koymalıdır. Çünkü HDP dışında kim seçilirse seçilsin AKP-MHP faşizmi kendilerini kazanmış olarak göreceklerdir.
Sadece Kürtler değil, tüm Türkiye halkları nasıl bir faşist iktidarla karşı karşıya olduğunu görmeli; halkları bölen, karşı karşıya getiren bu faşist iktidara 31 Mart’ta Qazî Muhammed ve Mahir Çayan duyguları ve özlemleri doğrultusunda gereken cevap verilmelidir.