Tayyip Erdoğan şefliğindeki AKP-MHP ittifakı Kürt düşmanlığını en açık biçimde Rojava ve Kuzey Suriye’de göstermektedir. Başından beri Kürtlerin Suriye’de siyasi bir statü kazanmaması ve Suriye’nin demokratikleşmemesi için El Nusra, DAİŞ ve ÖSO denen çeteleri desteklemiştir. Bu güçleri hem Kürtlere hem de Suriye rejimine saldırtmıştır. DAİŞ ve El Nusra’nın gerilemesi, yenilmesi ve rejimin de ayakta kalması sonucu esas hedef olarak Kürtlere yönelmiştir. Kürtlerin diğer halklarla birlikte Kuzey Suriye’de kurduğu özerk sistemi dağıtmayı hedeflemiştir. Önceleri Kürt koridoruna müsaade etmeyiz, derken sonradan terör koridorundan söz etmiştir. Kuzey Suriye’deki özerk sistemin kendisine yönelik tehdit oluşturduğu propagandasını süreklileştirmiştir. İşgal etmeyi gündemleştirerek, sanki kendisinin işgalini haklı çıkaracak bir durum varmış algısı yaratmayı çalışmıştır.
Rojava ve Kuzey Suriye demokrasi ve tüm halkların ve inançlarını özgür yaşamasıyla Türkiye’yi tehdit etmektedir. Çünkü bunlar faşist diktatörlükle yönetilen Türkiye açısından halka örnek olabilecek şeylerdir. Kendisi demokrasi ve Kürt düşmanıdır. Kuzey Suriye’deki demokrasi ve Kürtlerin özgür yaşamı Türkiye’yi teşhir etmektedir. AKP-MHP faşist iktidarının Kürt ve demokrasi düşmanı karakterini herkese göstermektedir. AKP-MHP faşist iktidarının tehdit dediği budur. Bunu tüm dünya görmektedir. AKP iktidarı için esas olan Türkiye’de şovenist bir kamuoyu oluşturmak ve işgaline destek almaktır. Yine böyle bir tehdit varmış algısı yaratarak muhalefeti ya işgal saldırısında yedeğine almayı yada sessiz kalmasını sağlamayı hedeflemektedir.
İŞGALE YENİ KILIF
Kuşkusuz işgalinin bir gerekçesi yoktur; aksine haksız ve gayrimeşru bir durumdadır. Ancak bölgedeki dengelere ve devlet olarak kurduğu siyasi ilişkilere dayanarak bu işgali gerçekleştirmek istemektedir. AKP iktidarı ve Erdoğan bu işgali esas olarak iktidarını ayakta tutmak için yapmaktadır. Türkiye’deki Kürt ve demokrasi düşmanlığını da bu amacı için kullanmaktadır. Bu yönüyle Türkiye’deki en kirli siyasi parti AKP, kişilik de Tayyip Erdoğan olmaktadır. Dünyada iktidarı için böyle yöntemlere başvuran siyasi güçlerin sayısı azdır. Diktatörler ve faşist iktidarların bu yönteme başvurdukları bilinmektedir. Tayyip Erdoğan tüm bu özelliklere sahip bir siyasetçidir. İktidar düşkünü grup ve kişilerin siyaset anlayışının bütün kirli yöntemlerini kendinde somutlaştırmıştır.
Tayyip Erdoğan’ın demokrasi ve Kürt düşmanlığı çok teşhir olduğu için şimdi işgal amacına yeni bir kılıf uydurmaktadır. Bu da mültecilerin yaşam koşullarını istismar ederek mültecilere bir yer bulmayı gündemleştirmesidir. Bu temelde de mültecileri Avrupa’ya karşı şantaj olarak kullanarak bu işgalini meşrulaştırma ve destek alma çabasına girmiştir. Öyle ki her gün bahçesi de olacak on binlerce konut yapma ve buralara mülteci yerleştirme projesinin propagandasını yapmaktadır. Tabi ki Kuzey Suriye’yi işgal edip Kürtleri yerlerinden edip kendilerinin üzerinde siyaset yapacağı mültecileri yerleştirmek istiyor. Suriye’nin her tarafından gelmiş mültecileri buralara yerleştirerek hem buralı olmayanları işgalci konuma getirmek istemekte hem de demografyayı değiştirmek istemektedir. Buralarda Kürtlerle Arapların birlikte yaşama gerçeğini de işgaline meşruiyet yaratmak için kullanmaktadır. Kuzey Suriye yönetimi buralardan gidenler varsa bunların dönebileceğini defalarca söylemiştir. Çeteler dışında halktan insanlar güvenli biçimde yerine dönebilir denilmiştir. Tayyip Erdoğan ve faşist iktidarının amacı mültecilerin koptukları topraklara dönmesi değildir. İşgal yaparak başka şehirlerden ve bölgelerden gidenleri de buralara yerleştirmek ve onlar üzerinden Suriye’ye yönelik politika yapma hesabındadır.
EFRÎN'DE KÜRT NÜFUSU YÜZDE 20'YE DÜŞTÜ
Dünyanın gözünün içine baka baka Kürtleri topraklarından edip oraya başkalarını yerleştireceğini söylemektedir. Efrîn işgali ile yaptıkları ortadadır. Yüz binlerce Efrînli yerinden yurdundan edildiği gibi onların yerine çeteler ve aileleri yerleştirmiştir. Şu anda Efrîn’de kalan Kürtler mevcut nüfusun yüzde 20’sini oluşturmaktadır. Bunlar da sürekli Efrîn dışına zorla göç ettirilmektedirler. Zaten işgal ettiği tüm yerlerde asimilasyonu sağlamak için Türk kültürünü ve dilini dayatmaktadır. İdari sistemi bile Türkiye’dekinin benzeri biçimde oluşturmaktadır. Efrîn’i Hatay gibi ilhak etmenin hesaplarını yapmaktadırlar. Bu pratik Fırat’ın doğusuna yönelik işgal hareketinin nasıl olacağını göstermektedir. Hatta Efrîn’den daha yoğun bir zulüm ve baskı düzeninin olacağını göstermektedir. PYD, YPG ve YPJ’yi temizleyeceğiz demeleri Kürtleri temizleyeceğiz anlamına gelmektedir.
Tayyip Erdoğan mültecileri başta Avrupa olmak üzere tüm dünyaya bir şantaj olarak kullanmaktadır. Şimdi bunu içerde muhalefetin kendisinin Suriye politikasını destekleme aracı haline de getirmiştir.
Türkiye’deki mülteciler sorunu dünyanın herhangi bir yerindeki mülteci sorununa benzememektedir. Türkiye’deki mülteci sorununun büyük bölümünü Türk devleti bilinçli olarak yaratmıştır. AKP’nin açık kapı politikası dediği şey Suriye üzerinde etkili olma politikasının bir parçası olarak gündeme konmuştur. Mevcut mültecilerin yüzde 80’i AKP iktidarının teşviki ile Türkiye’ye gelmiştir. Türkiye bu mültecileri çekerek DAİŞ, El Nusra ve diğer çeteler üzerinde kontrol kurma, onları Suriye ve Kürtlere karşı kullanmayı hedeflemiştir. Bu kamplar bizzat MİT tarafından yönetilip denetlenmiştir. DAİŞ, El Nusra ve diğer çeteler üstündeki etkisini ve ilişkisini bu kamplar üzerinden sürdürmüştür. Bu kamplar Suriye politikasının en temel etkeni haline getirilmiştir. Ancak ne zaman çeteler yenilgi sürecine girince ve Suriye rejiminin yıkılmayacağı anlaşılınca bu defa da bu mültecileri özellikle Avrupa’nın kendi Suriye politikasına destek vermesinin şantaj aracı haline getirmiştir. İdlib’de sıkıştığında bile İdlib politikasına destek vermezseniz yüz binlerce mülteci gelir ve biz de kapıları açar Avrupa’ya salarız, denilmiştir. Böyle bir ahlaksız şantaj politikasına sahiptir. Kendisinin yanlış politikasının sonuçlarını başkalarının üzerine yüklemeye yönelmiştir.
Suriyeli mültecileri siyasi enstrüman olarak kullandığı gibi onları bedava iş gücü olarak ele almıştır. Başta Antep, Urfa, Maraş, Hatay ve Çukurova illeri olmak üzere Türkiye’nin her yerinde köleler gibi çalıştırılmıştır. Ucuz iş gücü ile ekonomisini güçlendirmeye çalışmıştır. Öte yandan mültecilerin getirdiği tüm birikimleri de Türkiye ekonomisinin kaynağı yapmıştır. Bu açıdan mültecilere 10 harcarken 100 almıştır. Mülteciler için hiçbir ekonomik kayba uğramamış aksine ekonomisini ayakta tutan temel etkenlerden biri haline getirmiştir. Kuşkusuz mültecilerden kaynaklanan sosyal ve kültürel problemler olmuştur. AKP için giderek Türkiye içinde siyasal bir problem haline de gelmektedir.
MÜLTECİLERİ FIRAT'IN DOĞUSUNA YERLEŞTİRMEK
Şimdi de bu mültecileri Fırat’ın doğusu için bir işgal gerekçesi haline getirmiştir. Hatta Fırat’ın doğusuna girmek Türkiye’nin doğal hakkıymış gibi gösterilmeye çalışılmaktadır. Fırat’ın doğusuna girilmesini istemeyenler ise iç ve dış düşmanlar olarak gösterilmektedir. Öyle ki iktidara yaranmak isteyenler Türkiye içinde Fırat’ın doğusuna yönelik işgali destekleme söylemi ve politikasına yönelmişlerdir. Türk basını yandaşı ve yandaş olmayanıyla Fırat’ın doğusunun işgalini Türkiye’nin hakkı olarak göstermektedir. Hatta kendisinin yandaş basın olmadığını söyleyen Fox bile bu işgalin en ateşli savunucusu haline gelmiştir. Böylece iktidara yaranma ve iktidarın şimşeklerini üzerine çekmeme gibi bir amaç gütmektedir. Bu da Türkiye’de siyasetinden yargısına, basınına ve sanatına kadar nasıl bir ahlaksızlık ve çürüme içinde olduğunu göstermektedir.
Türkiye oraya niye girecekmiş? AKP için iktidarını ayakta tutacak bir manivela olarak görülüyor. Bu işgali destekleyenler aslında AKP iktidarını destekleyenlerdir. Tabi ki böyle bir işgal Kürt ve demokrasi düşmanlığı üzerinden yapılmaktadır. Zaten iktidarı ayakta tutmak için yapıyorum demeyeceklerine göre tek gerekçesi Kürt düşmanlığı ve demokrasi düşmanlığıdır. Diğer tüm gerekçeler ve propaganda argümanları bu gerçekliğin üstünü örtmektir. Aslında mültecileri yerleştirme söylemi de esas olarak Kürt ve demokrasi düşmanı amaçlarını gizlemek içindir.
Sadece mültecileri yerleştirme planı AKP-MHP iktidarının Suriye ve Kürt politikasının nasıl bir kirli amaç güttüğünü ortaya koymaktadır. Mültecileri Suriye’nin kuzeyine yerleştirme politikasına destek verin derken aslında Kürt düşmanı soykırımcı politikalarıma destek verin demektedir. Girê Spî’li ve Serikaniyêli olmayan mültecilerin buralara yerleştirilmesini ne buranın halkı ne de özerk yönetim kabul eder. Başka şehirlerden, bölgelerden olan mültecilerin buralara yerleştirilmesi ancak zorla ve işgalle olabilir. Dolayısıyla mülteci politikasına destek verin derken işgalime sessiz kalın, yani destek verin demektedir. Avrupa’ya mültecileri yerleştirme projeme destek verin demesi de işgalime destek verin, yoksa mültecileri size yönlendiririm şantajıdır. Bu şantajı yapan Tayyip Erdoğan ne kadar kirli ve ahlaksızsa bu politikaya karşı çıkmayanlar da o kadar kirli ve ahlaksızdırlar.
İŞGALE CESARET VERİYORLAR
Fırat’ın doğusunu işgal etme hedefinin hiçbir gerekçesi yoktur. Bu işgal gayrimeşrudur. Böyle bir işgal soykırımcıdır ve tüm evrensel siyasi, toplumsal, kültürel, ahlaki değerleri ayaklar altına almaktadır. Bu işgale karşı çıkmayanlar da böyle bir ahlaksızlığı ve soykırımı amaçlayan işgalin suç ortağı durumundadırlar. Türkiye’nin Suriye üzerinde söz söylemeye hiçbir hakkı yoktur. Hatta şu anda Suriye’deki tek işgalci güçtür. ABD, Rusya ve İran gibi dış güçler Suriye’de destekçi bir güç iken Türkiye doğrudan işgalci bir güçtür. Buna rağmen Suriye’de hem suçlu hem güçlü tutumu içindedir. Türkiye’ye bu cesareti veren ABD ve Rusya’nın politikalarıdır. ABD NATO müttefiki olduğundan Türkiye’nin bu yönlü politikalarını cesaretlendirmektedir; Rusya da Türkiye’nin sıkışıklığını görerek ona destek verip kendi politikası doğrultusunda kullanmaya çalışmaktadır. Kürtler DAİŞ’e karşı mücadele vererek bu çetelerin hem tüm Suriye’ye hem de Irak’a hakim olmasını engellemişler; Suriye rejiminin ayakta kalmasını bu direniş sağlamış, DAİŞ’in tüm insanlık için tehlike haline gelmesinin önüne bu direniş geçmiştir. DAİŞ’e ve çetelere karşı mücadelede 10 binden fazla şehit, 20 bin yaralı vermişlerdir. Ancak şimdi bu güçler DAİŞ’le ve El Nusra ile ilişki içinde olan, DAİŞ Girê Spî, Minbiç, Cerablus ve birçok yerde varken bundan rahatsız olmayan T.C’nin işgaline tutumlarıyla yol veriyorlar; ama DAİŞ’e karşı mücadele veren güçlere karşı ise ihanet içine giriyorlar. DAİŞ’e karşı mücadelede Kürtleri saraylarında karşılayanlar, PYD’ye büro açanlar, YPG ile sıkı ilişki içinde olanlar şimdi politikalarıyla Türkiye’nin işgalini cesaretlendiriyorlar.
Tayyip Erdoğan bizde bu kadar mülteci var, onları Fırat’ın doğusuna yerleştirmek istiyoruz, diyor ama bu ülkelerin hiç biri de kalkıp Girê Spîli olmayanın orada ne işi var demiyor. Girê Spî’liler zaten gidebilir; sen neden hepsini oraya yerleştirmede ısrar ediyorsun, bunu işgal gerekçesi yapıyorsun demiyor. Kendi çıkarları olduğunda pireyi deve yapanlar, şimdi insanlık suçu olan soykırım saldırılarına karşı seslerini çıkarmıyorlar, tutum koyacaklarına normalleştiriyor ve meşrulaştırıyorlar. Böylece işgale kapı aralıyorlar. Bu işgali de ABD’den ve Avrupa’dan aldığı silahlarla yapmalarına onay vermiş oluyorlar. Arada sırada bazı itirazlarda bulunmaları AKP-MHP faşist iktidarı ile yaptıkları suç ortaklığının üstünü örtmek içindir. DAİŞ’i yenilgiye uğratan Kürtlere yönelik saldırının bu güçlere yönelteceği tepkinin önünü almak içindir. Ancak sözde karşı çıkıyoruz diyerek böyle bir işgalin suç ortağı olma durumunda kurtulamazlar. Çünkü tutum koysalar böyle bir işgali engelleyebilirler. Trump, Erdoğan Kürt düşmanıdır, Kuzey Suriye’yi işgal etmek istiyordu ama engelledik, demedi mi? Demek ki isteseler bu işgali engelleyebilirler. Ama Türkiye sopası ile Rojava’daki Kürtleri teslim almak, tamamen kendi politikalarına hizmet ettirmek için bu işgali teşvik ediyorlar. Türk devleti bunu gördüğü için oralara gireceğim ve mültecileri yerleştireceğim diyor.
KİMSE YANLIŞ HESAP YAPMASIN
Hiç kimse kendisini kandırmasın, yanlış hesap yapmasın, böyle bir işgali ABD kendi çıkarına görüyor, Rusya ve İran da kendi çıkarına göre teşvik ediyor. Kuşkusuz ABD’nin politikası bilinçli ve hesaplıdır. Rusya ve İran ise rejimin Kürt sorununda çözümsüz politikalarına angaje oldukları için kendilerini kandırma anlamına gelecek böyle bir işgali teşvik ediyorlar. Biz bir işgal olursa bu konuda en başta da ABD’yi sorumlu göreceğiz. Hem Türkiye ile bir anlaşma yaparak Türkiye’nin taleplerini meşrulaştırmışlardır; hem de tutumuyla bu işgale yol vermişlerdir. DAİŞ’e karşı mücadele verenlerin değil; DAİŞ’e ve insanlık çetelerine destek verenlerin hassasiyetlerini gözetmişlerdir.
Türk devleti mültecileri çekerek bir suç işlediği gibi; şimdi bu mültecileri başka topraklara yerleştirerek başka bir insanlık suçu işlemeye yöneliyor. Bakurê Kurdistan’da dünyanın her yerinden getirdiği toplulukları yerleştirerek demografyayı değiştirip soykırım suçu işlediği gibi, şimdi bunu Suriye’nin kuzeyinde yapmak istemektedir. Dünya da Ermeni soykırımına göz yumduğu gibi şimdi de Türk devletinin soykırımcı Kürt düşmanı politikalarına göz yummaktadır. Almanya zaten Türk devletini her konuda destekleyerek Ermeni soykırımındaki rolünü Kürt soykırımında da oynamaktadır. AKP-MHP faşist ittifakının Kuzey Suriye’yi tehditlerinde ABD ve Rusya’nın politikaları esas rol oynasa da Almanya da Türkiye’nin her konuda destekçisi olarak bu işgal saldırılarının suç ortağı durumundadır.
Kuşkusuz Rusya, ABD, Avrupa, İran kendi çıkarları doğrultusunda Türkiye’nin işgalci politikalarını ya cesaretlendirmekte yada destek vermektedirler. Devletlerin ve kapitalist zihniyetin çıkar dışında hiçbir insani ve ahlaki değeri olmadığını Ortadoğu’daki politikalarında bir daha görüyoruz. Ancak halklar da tabi ki kendi çıkarlarını savunacaklardır. Bu açıdan Türk devletinin Rojava ve Kuzey Suriye’yi işgal saldırısına karşı halkların bir tutumu da olacaktır. Kürt halkı ve Kuzey Suriye halkları direnerek tüm bu çirkin ve çıkarcı politikaları, oyunları bozacaktır. Direnişlerin gücü bir daha tüm dünyaya gösterilecektir. Bu direniş dünyanın en haklı mücadelesi olacağından tüm halklar ve demokrasi güçleri tarafından en güçlü biçimde desteklenecektir. Bu işgalle Suriye’de dengeler değişeceğinden yeni ittifaklarla bu mücadele daha güçlü biçimde yürütülecektir. Başta Türk devleti olmak üzere birçok gücün hesapları boşa çıkarılacaktır.
Şu açıktır ki, Türk devleti Kuzey Suriye’deki demokratik özgür sistemi dağıtmada ısrar edecektir. Buna karşı yapılacak tek şey vardır; uzun süreli bir savaşa hazırlanmak, işgale karşı uzun süreli bir savaş yürütmek ve Kuzey Suriye’yi Türkiye için bir bataklığa çevirmektir. Bunun imkanları da koşulları da bulunmaktadır. 10 bin şehit vererek Rojava ve Kuzey Suriye’yi özgürleştirenler tabi ki bedel ödeyerek de şehitlere layık olarak bu kazanımları koruma mücadelesini verecekler ve mutlaka başarılı olup sonuç alacaklardır.
Kaynak: Yeni Özgür Politika