Özgürlük Hareketi’nin öncü militanı, KCK Genel Başkanlık Konseyi Üyesi Diyar Xerib (Helmet), 5 Temmuz 2019’da gerçekleşen hava saldırısında şehit oldu. PKK, Genel Başkanlık, Eş Başkanlık ve Ulusal Kongre tarafından saldırının TC ve işbirlikçilik eliyle ortak ve planlı şekilde gerçekleştirildiği vurgusu yapıldı.
Özgürlük Hareketi tarafından, '90 kuşağına mensup ve 2000’li yıllarda Önder Öcalan’ın fikirleri ve PKK ile tanışan her bireyde ilk başta yaratılmak istenen, bilinç olmuştur. 1973’te Çubuk Barajı’nda piknik görüntüsü altında temelleri atılan Hareketin, Önder Öcalan’ın "gizli ruhum gibiydi" dediği Haki Karer’in şehadeti sonrası, 27 Kasım 1978’de partileşmeye gitmesinden bugüne, Kürt halkı ve Kürdistan adına olduğu kadar tüm bölge halkları ve Ortadoğu açısından bilinç düzeyinde sıçrama yaratılmıştır. Bu sıçrama, Öcalan’ın yılmayan ve tüm olumsuzluklara karşın bugün de artarak koruduğu umutlu yaklaşımı sayesinde olmuştur.
Öcalan savunmalarında, "anladığın kadar özgür olduğun" fikrine inandığını belirtmişti. Burada anlamakla kastedilen, kişinin bilinç kazanma ve bir irade olarak ortaya çıkma durumu. Aksi takdirde bilinçsiz biri olumlu-olumsuz irade olarak kendini var edemeyecek ve her zaman yönlendirmeye açık olacaktır. Bugün gençlik üzerinde yaratılmış tahribata bakınca, Lenin’in dediği gibi, "cehenneme giden yolun iyi niyet taşlarıyla örüldüğü" daha iyi anlaşılacaktır. Bilinç olmadığı takdirde bugün olumlu bir davranış gösteren, yarın olumsuz bir hareketin parçası olabilir. Bu nedenle, bilinçsiz oluşum istikrarlı duruş sergileyemeyecektir. İstikrarlı olmak yerinde saymak olarak algılanmamalı. Belirleyici olan, gelişimde tutarlı çaba içerisinde olmaktır. Yetersizlikler de mutlaka olacaktır, dalgalanmalar da. Fakat kişinin karşı tarafta bıraktığı izlenim belirli ana sıkışmış yetersizlikler değil, tüm yetersizliklere karşın tutarlı çaba içerisinde olmasıdır. Bu bağlamda bilinç, belirleyici bir unsur olmaktadır.
BİLİNÇ DÜZEYİYLE FARKINA VARILAN
İkinci önemli husus, bu bilinç düzeyinin gelişimi ile farkına varılan kendi gerçekliğimizdir. Kişinin bilinç düzeyi geliştikçe kendi gerçekliği daha da açığa çıkmakta ve bu açığa çıkma durumu daha önce farkına varılmayan yeni eksiklikleri görme durumu yaratmaktadır. Bunun diğer bir anlamı da mücadele yürüteceğin yeni anlayışların fark edilmesidir. Kişinin mücadele yürütmesi için önce sorunu görmesi, tespit etmesi gerekir. Tespit ettikçe yeni mücadele alanlarının açığa çıkması, mücadele ettikçe üzerine yenilerin eklenmesi kişiyi sürekli bir devrimsel süreç içerisine çekmekte, mücadeleyi süreklileştirmektedir. Bu anlamıyla mücadele sürekli bir eylemdir ve insanın varoluşsal olarak yerinde durması söz konusu değildir. Önder Öcalan bu konuya, "devrim sürekli bir eylemdir ve insanlık var olduğu müddetçe sürecektir" diyerek, açıklık getirmiştir. Hakikatin kendisi ulaşılabilen bir mekan değil, sürekli arayışın olduğu üzerinde yürünen yoldur. Yolu belirleyen tümsekler değil, bitmezliğidir. Karakteri de bu anlamda yansıtan o anki yeterlilik düzeyi değil, geçmişten günümüze ve geleceğe uzanan tutarlı çabasıdır, yoludur.
İnsan toplumsal bir varlıktır ve kişinin kendi gerçeğiyle yüzleşmesi bireysel bir konu olmamaktadır. Bilinç, toplumsal hafızadan kopuk değildir. Kişiyi şekillendiren bin yıllara dayanan gelenekler ve bulunduğu çevre olumlu-olumsuz tüm yanlarıyla karakterine yansımaktadır. Buradaki yansıma durumunun herkeste aynı şekilde olması beklenecek durum değildir. Sonuç itibarıyla her tekil evrensel bütünlük içinde anlamlı olduğu kadar, evrensel olan da her tekille birlikte zengindir. Buradaki zenginlik nicel birikim değil, nitel sıçramadır. İnsan toplumla anlamlıdır, toplum da çeşitlilikle. Toplum doğası gereği tekçi olamaz. Pek çok deyim-atasözü de bunu kanıtlamaktadır; bir elin nesi var iki elin sesi var vb. Bir olan tek başına yaratamaz, yaratım çeşitlilikle olur. İnsan yaratıcı bir varlıktır, toplum devingen bir olgudur. Tek olan gelişim göstermez, toplumlar yerinde seyretmezler. Bin yıllar içerisinde insanlık tarihinde yaşanmış ve yaşanmakta olanlar gözden geçirildiğinde bu durum daha iyi anlaşılacaktır.
KÜRTLER YA DA TOPLUMSAL TARİHİN TANIDIĞI KÜRDİSTAN
Bu bağlamda bilinçlenmek, kişinin kendi gerçeğiyle yüzleşmesi, içinde bulunduğu toplumsal yapı ve tarihten kopuk ele alınamaz. Tarih de toplum ve insan kadar canlı bir gerçektir. Geçmişte olanın geçmişte kalmadığı bugün yaşananlardan net şekilde görülecektir. Nasıl ki çocukluktan yetişkinliğe insanın tecrübe ettiği yıllar tarihin çöp sepetine gitmiyor ve bugün de kişinin konuşmasından düşüncelerine, duruşundan algılayışına kadar yansımasını buluyorsa, yüz yıl önce parçalanmış Ortadoğu bugün de can çekişiyorsa, yirmi beş yıl önce özgürlük saflarında yerini tutmuş olan Helmet yoldaş da aynı sebeple şu anda yaşamaya devam ediyor. Önder Öcalan, "Tarih günümüzde saklı, biz de tarihin başlangıcında gizliyiz" derken, bu durumu en güzel ifade edenlerden olmuştur. Bu sebeple Öcalan, toplum ve tarihi birbirinden koparmamış, tarihsel toplum ve toplumsal tarih tanımlamalarını kullanmıştır. Çünkü toplum tarihtir, tarih de toplum.
1973’te Çubuk Barajı çevresinde gerçekleştirilen ilk toplantıda tartışılan da bu olmuştur. Tarihsel bir toplum olarak Kürtler, ya da bir toplumsal tarihin tanığı olarak Kürdistan. Öcalan, mücadeleye inkâr edilen bir toplumun direnişiyle başlamış ve bunu yaparken tarihin toplumla kopmaz bağını görmüştür. Savunmalarda da üzerinde tekrar tekrar durduğu konu bu gerçek olmuştur. Düşünceyi sistematikleştirenin, ya da fikir-zikir-eylem birliğini gerçekleştirenin bu bütünlüğü kavramaktan geçtiğini vurgulamıştır.
İşte Şehit Helmet de Kürt gençlerin bu bütünlüğü kavraması için en büyük mücadeleyi verenlerden olmuştur. Hatta öyle ki bugün yüz yüze karşılaşmamış olsa dahi her Kürt genci onun düşüncelerini tecrübe etmiştir. Çünkü o, düşünceyi zihninde hapsetmemiş, sözcüklerin silikliğine terk etmemiş, yazmış ve paylaşmıştır. Onda olanı herkese açmıştır. Bu sebeple binlerce Kürt genci yönünü dağlara çevirerek onun duygu-düşünce dünyasıyla ortaklaşmış, onun bir parçası olmuş, onunla bütünü oluşturmuş, ona yoldaş olmuştur. Bu sebeple, bugün Kürt halkı ve demokrasi güçleri içerisinde Şehit Helmet’le alıp vermemiş bir kişi dahi yoktur. İki kişi arasında gerçekleşen alış-veriş bir ilişki biçimini yansıtmakta, yoldaşlık ilişkilerinde ise bu durum kişiyle yüz yüze tanışma koşulunu dayatmamaktadır. Bugün Şehit Helmet’ten çok şey almış, fakat onunla yüz yüze tanışmamış yüzlerce militan duruşları ve yaşama katılışlarıyla aldıklarını ürüne çevirmekte, halkın, mücadelenin hizmetine sokmaktadır. Zaten ideoloji yaşam tarzını ifade etmekte, yaşam tarzında ölçüyü belirleyen de bilinç olmaktadır. Mücadeleye kazandırılmış her eylem biçimi, o eylemi yapma gücünü veren her etkene dolaylı-dolaysız cevap olmaktadır. İki yoldaşın birbiriyle olan bu diyaloğu da, arada binlerce kilometre mesafe, deniz, yüksek duvarlar, tel örgü olmasına karşın doğrudan Önderlikle ilişkiye geçmektir. Çünkü ilk adımları atan, yoldaşlık ilişkilerine ilk biçimi Haki Karer’le veren, bedene kavuşturan Önderlik olmuş, ondan sonra gelenlerle arasında bu yönlü bir ilişki biçimi doğurmuştur.
SALDIRILAN, ORTADOĞU HALKLARININ HAFIZASI
Bugün yapılan açıklamalarda, Şehit Helmet’in başta Güney Kürdistan halkı olmak üzere, tüm Kürdistan halkı açısından anlam ve önemi vurgulanıyor, vurgulanmakta. Fakat burada anlaşılması gereken, Kürdistan merkezli yaratılan sürekli krizin çözüme kavuşması nasıl ki Kürdistan ve tüm bölgenin içinde bulunduğu krizli yapıdan çıkmasını sağlıyorsa, Kürdistan’da yaratılan bilinç de aynı düzeyde bölgesel gelişim seyri göstermektedir. Bu bağlamda Önder Öcalan’ın avukatlarıyla yapmış olduğu görüşte vurguladığı, "Mezopotamya’da Kürtlüğün gelişimi ile Anadolu’da Türklüğün gelişim seyri arasında kopmaz bağ vardır "vurgusu, açıklayıcıdır. Bölgedeki statükocu güçler, özgür Kürdün gelişim seyriyle özgür Türk, Arap ve Farsın gelişim seyrinin bir olduğunu görmekte ve büyük tehdit olarak algılamaktadır. İşbirlikçi yapı ise özgür Kürdün gelişiminin kendi yok oluşunu getireceğini bilmekte ve Ortadoğu halklarını sömüren statükoculukla iş birliğine gitmektedir.
İşte, "böyle bir saldırıyla amaçlanan neydi" sorusunu yanıtlamaya çalışırken, bu zamana değin vurgulananlar çerçevesinde anlaşılması gereken, Şehit Helmet’in bu diyalektik ilişki ve gelişim seyrinde etkinliğinin, Türk devleti ve bölgedeki işbirlikçilik tarafından ortak ve büyük bir tehdit olarak görülmesidir. Ortak tehdit, bu çerçevede ortak planlama ve eyleme götürmüştür. Saldırılan Ortadoğu halklarının toplumsal hafızası olmuştur. Bu bağlamda Türk devleti ve işbirlikçilik farklı karakterde gözükse de, bölge halklarının sömürülmesi ve özgür Kürdün timsali PKK’nin zayıflatılması noktasında aralarındaki farkı ayırt edemeyecek denli benzeşmektedir.
Bu temelde, yirmi beş yıldır soluksuz devrimci mücadele yürüten Şehit Helmet’e yönelik bu saldırı başta bölge halkı olmak üzere tüm Ortadoğu halkları ve demokrasi güçlerine dönük bir imha saldırısı olarak görülmeli; ulusal birlik ve birleşik devrimci, demokratik mücadele temelinde püskürtülmelidir.