Tecridi kır faşizmi yık!

İmralı tecridinin kırılması ile faşizmin yıkılması ve Kürdistan’ın özgürleşmesi bu denli iç içe geçmiş olgular durumundadır.

PKK Merkez Komitesi, Ekim ayı başında yıllık olağan toplantısını yaptığını açıkladı. Toplantının başarıyla gerçekleştirildiğini, PKK’nin kırkıncı yıl mücadelesinin değerlendirilip derslerinin çıkartılarak kırk birinci yıl görevlerinin planlandığını, bu temelde yeni mücadele yılına hareket ve halk olarak daha örgütlü ve hazırlıklı girildiğini kamuoyuna duyurdu.

Söz konusu açıklamada, Merkez Komite toplantısının özellikle İmralı tecridi üzerinde durduğu, bu konuda mevcut AKP Yönetiminin son bir kez daha uyarıldığı, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşturulması için “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” sloganı altında yeni bir direniş kampanyasının başlatıldığı yer aldı. Bu temelde başta kadınlar ve gençler olmak üzeri tüm Kürt halkı ve dostları aktif ve sürekli mücadeleye çağrıldı.

Hiç kuşkusuz PKK Merkez Komitesi’nin toplantı sonuç açıklaması çok daha geniş ve kapsamlıdır. Söz konusu açıklamadan, PKK Merkezi’nin çok kapsamlı bir toplantı yaptığı, tüm ideolojik, politik, örgütsel ve eylemsel konuları gündem yapıp tartışarak kapsamlı kararlar aldığı, ağır mücadele koşullarına rağmen hiçbir sorunu tartışmaktan kaçınmadığı ve her konuda da gereken sonuçları çıkartarak, sorunları çözüp yeni görevler planladığı anlaşılmaktadır.

Kuşkusuz Kürdistan özgürlük mücadelesinin öncülüğünü yapan PKK’nin, Merkez Komite toplantısında yaptığı tartışmalar ve aldığı kararlar önemlidir. Ancak AKP-MHP faşizminin her şeye hakîm olduğunu ve iki kişinin bir araya gelemediğini sürekli ifade ettiği mevcut koşullarda, PKK Merkez Komitesi’nin otuz beş kişiyle toplantı yapıp bir haftayı aşkın süre parti ve mücadele sorunlarını tartışmış olması çok daha önemlidir. Başlı başına bu bile faşist saldırganlığın nasıl kırılabildiğinin çok açık bir kanıtıdır.

Elbette PKK Merkez Komite toplantısının almış olduğu tüm kararlar önemlidir ve önümüzdeki yakın süreçte yeni gelişmelere yol açacaktır. Nitekim PKK, söylediğini yapan ve yapacağını söyleyen bir hareket olarak tanınmaktadır. Geçen kırk yıllık pratik bu gerçeği çok açık bir biçimde göstermektedir. NATO destekli TC devletinin tüm saldırılarına karşı her yıl artan oranda direnmiş ve sürekli yeni gelişmeler yaratmayı başarmıştır. Söz konusu toplantı sonuçlarının da önümüzdeki yıl içerisinde yeni ve önemli gelişmelere yol açacağı muhakkaktır.

Bununla birlikte, PKK Merkezi’nin son toplantıda İmralı işkence sistemi üzerinde özellikle durmuş olması ve “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” sloganı altında yeni bir direniş hamlesi geliştirmeyi öngörmesi çok daha önemlidir. Bu demektir ki, önümüzdeki yıl içerisinde İmralı tecridine ve faşizme karşı direniş mücadelesi çok daha güçlü eylemlerle geliştirilecektir. Nitekim zaten dört parça Kürdistan ve yurtdışında Kürt halkı ve dostları bu temelde sürekli bir eylemlilik içindedir. Her yerde Önder Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşmasını isteyen gerilla ve kitle eylemleri yükselmektedir. Besbelli ki bu durum önümüzdeki yıl içerisinde çok daha güçlenecek ve İmralı tecridini kırıp faşizmi yıkacak düzeye ulaşacaktır.

Burada diğer önem taşıyan bir husus da, İmralı tecridinin kırılması ile faşizmin yıkılıp Kürdistan’ın özgürleştirilmesi arasındaki bağ olmaktadır. Nitekim PKK sloganı bu bağı çok açık bir biçimde ortaya koymaktadır. Demek ki İmralı tecridi kırılmadan faşizm yıkılmaz ve Kürdistan’ın özgürlüğü kazanılmaz. Her şeyin temelinde İmralı tecridinin kırılması vardır. İmralı tecridi kırılıp Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşursa, bu durum Türkiye’deki faşizmin yıkılması ve Kürdistan’ın özgürlüğüne kavuşması anlamına gelir. Yani faşizmi yıkmayı ve Kürdistan’ı özgürleştirmeyi hedeflemeyen bir tecrit karşıtı mücadele başarılı olamaz.

Kısaca İmralı tecridinin kırılması ile faşizmin yıkılması ve Kürdistan’ın özgürleşmesi bu denli iç içe geçmiş olgular durumundadır. Bu da hem tecrit ve faşizm karşıtı ve özgür Kürdistan yandaşı güçlerin ittifak halinde ortak mücadele yürütmesini ve hem de her türlü yöntemi kullanan sürekli bir antifaşist mücadele içinde olunmasını gerektirir. Nitekim bu diyalektiği çok iyi gördüğü için, PKK Merkez Komitesi yaptığı açıklamada, Türkiye’nin antifaşist güçleri ile tüm Kürdistan parçalarındaki özgürlükçü güçleri AKP-MHP faşizmine karşı ortak mücadeleye çağırmıştır.

Öyle anlaşılıyor ki, önümüzdeki aylar ve yıl içinde söz konusu çağrı çok daha fazla taraftar bulacak ve AKP-MHP faşizmine karşı devrimci-demokratik mücadele çok daha güçlenecektir. Ve belki de PKK’nin kırk birinci yılı AKP-MHP faşizminin yıkıldığı yıl olacaktır. Nitekim köhnemiş faşist diktatörlük her gün bir yerinden çatırdamaktadır. Yerel seçim pazarlığının olumsuz sonuçlanması olayında görüldüğü gibi, adına “Cumhur ittifakı” denen bu ruh ikizliği, yaşanan gelişmeler karşısında giderek parçalanmaktadır.

Bazılarına göre, söz konusu ayrılık “Bir özel savaş oyunu” olabilir. Elbette bu durum, tümden yabana atılacak bir görüş değildir. Zaten ayrılık ilan eden iki taraf da, “Cumhur ittifakına bağlıyız” diyerek, iktidarda kalabilmek için birbirine mecbur ve muhtaç olduğunu ortaya koymaktadır. Ancak böyle bile olsa, söz konusu çatlak önemlidir ve demokratik siyaset tarafından mutlaka değerlendirilmesi gerekir. Buna dayanılarak yerel yönetim seçimlerinde faşizm hezimete uğratılabilir. Bizzat Tayyip Erdoğan’ın, MHP’yi uyuşturucu tutuklularının savunucusu olarak itham etmiş olması önemlidir. Türkiye ve özellikle Kürdistan’da uyuşturucu ticaretinin, başını MHP’nin çektiği faşist güçler tarafından yapılmakta olduğu açığa çıkmış ve ortağı tarafından itiraf edilmiş olmaktadır. Bu durumun özellikle dış dünyada teşhir edilmesi son derece önem taşımaktadır.

Aslında çatırdayan ve çöken sadece AKP-MHP faşist ittifakı değildir, tersine onun dayandığı TC faşist sistemi çökmektedir. Türkiye’de cumhuriyet ilan edilişinin 95. yıl dönümü yaşanmaktadır. Ancak herkes çok iyi biliyor ki, baştan itibaren cumhuriyet çok şekli ve eğreti olmuş, o ad altında faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasete dayalı bir diktatörlük inşa edilmiştir. Söz konusu bu cumhuriyet, İttihat ve Terakki Yönetiminin soykırımcı ve savaşçı zihniyet ve siyaseti üzerinde şekillenmiştir. Ermeni, Süryani, Rum ve Kürt düşmanlığı üzerinde oluşan bu zihniyet ve siyaset, giderek Kürt düşmanlığı ve soykırımı üzerine oturmuştur. Bugün AKP ile MHP’yi bir araya getiren ve en gerici faşist ittifakı ortaya çıkartan zihniyet ve siyaset işte bu olmaktadır.

Sonradan türeme Faşist Reis Erdoğan’ın Diyarbakır’da yaptığı konuşma ve uşağı Bekir Bozdağ için ifade ettikleri önemlidir ve işin özünü oluşturmaktadır. Tayyip Erdoğan, hiç durmadan “Kürt kökenli Türk vatandaşlarım” demektedir. Bir kere, karşısındakilerin Türk değil Kürt olduğunu kendisi de kabul etmek zorunda kalmaktadır. Ancak Kürt de olsalar, Tayyip Erdoğan’ın da izinden yürüdüğü ırkçı-milliyetçi Türkçülüğe göre “Türk olmak” zorundadırlar. İşte Kürtlere dayatılan soykırım bu olmaktadır. Peki neden “Kürt kökenli vatandaşlar” bugün de Kürt olmuyorlar da, Türk oluyorlar? Ya da Türk olmaya zorlanıyorlar? İşte sömürgecilik ve soykırımcılık bu oluyor, faşizm buna deniyor.

Fakat faşizmin babalığını yapan MHP de, sonradan görme AKP de ne yaparsa yapsın, Kürtler artık köleliği kabul etmiyor ve baskıya boyun eğmiyor. Türk olmayı kabul etmeyerek, Kürt toplumu olarak yaşamakta yürekten karar vermiş bulunuyor. Hem de özgür Kürt olarak yaşama kararlılığını netçe ortaya koyuyor. PKK’nin kırkıncı yıl mücadelesi, işte bu özgür Kürt olarak yaşamaktaki kararlılığın ve ısrarın ispatı oluyor. PKK Merkez Komitesi de kırk birinci yılda böyle bir mücadelenin zaferini planlamış ve bunu da Önder Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünde somutlaştırmış bulunuyor. Bu da tecridin kırılmasını, faşizmin yıkılmasını ve Kürdistan’ın özgürleşmesini ifade ediyor.

Kaynak: Yeni Özgür Politika