Tecrit kırılacak, faşizm yenilecek
İmralı’ya yaklaşım değiştirilmeden savaş politikalarını geriletmek ve faşizmi yenilgiye uğratmak mümkün değildir. Bu açıdan “tecridi kıralım, faşizmi yenilgiye uğratalım” sloganı doğru slogandır.
İmralı’ya yaklaşım değiştirilmeden savaş politikalarını geriletmek ve faşizmi yenilgiye uğratmak mümkün değildir. Bu açıdan “tecridi kıralım, faşizmi yenilgiye uğratalım” sloganı doğru slogandır.
Hakkari HDP milletvekili Leyla Güven Kürt Halk Önderi üzerinde İmralı’da uygulanan tecridin kaldırılması için süresiz dönüşümsüz açlık grevi başlattı. 20 günden fazladır bu eylemini sürdürüyor. Türkiye ve Kürdistan cezaevlerindeki tüm siyasi tutsaklar da süresiz dönüşümlü açlık grevine başladılar. Avrupa’da da bu eylemlerin başlatıldığı açıklandı. Bu eylemler Kürdistan, Türkiye ve Avrupa’da başka eylemlerle desteklenecek. Böylece Kürt Halk Önderi üzerindeki tecridin kaldırılması, sağlık, güvenlik ve serbest çalışma koşullarına kavuşması için yapılan bu eylemler önümüzdeki dönemin temel gündemi olacak. İmralı tecridine yönelik mücadele aynı zamanda AKP-MHP ittifakının faşist iktidarına karşı mücadele olmaktadır. Zaten PKK’nin yeni mücadele döneminin sloganı olarak “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım, Önderliği özgürleştirelim” sloganını benimsemesi AKP faşizmine karşı mücadelenin iç içe geçeceğini göstermektedir.
Şu anda Kürdistan’daki baskı ve zulüm, demokrasi güçleri üzerindeki baskı esas olarak 28 Şubat 2015’te açıklanan Dolmabahçe Mutabakatının Erdoğan tarafından veto edilmesi ve 5 Nisan’dan beri Kürt Halk Önderi üzerinde uygulanan tecritle başlamıştır. Zaten İmralı üzerinde ne zaman tecrit başlamış, bu aynı zamanda savaş ve şiddetli çatışmaların yaygınlaşması olmuştur. Bu açıdan tecride karşı mücadele doğrudan faşizme karşı mücadeledir.
İmralı, Kürt sorunun düğümlendiği yerdir. Ya İmralı’ya doğru yaklaşım ve ilişki ile bu kördüğüm çözülür ya da Kürt sorununun çözümsüzlüğü sürer. Bu da savaş ve demokrasi güçleri üzerinde baskı demektir. Kürt sorununda çözüm politikası olmadığı müddetçe Türkiye’de faşist iktidar olur. Sadece Kürt halkının ve demokrasi güçlerinin mücadelesinin zayıf olduğu dönemlerde faşist zihniyet karakterini açık ortaya koymaz. Eğer demokrasi güçleri ve Kürt halkı mücadeleyi geliştirirse faşizm gerçek yüzünü gösterir. Çünkü Türk devleti demokrasi geliştiğinde Kürt halkı yararlanır diye sürekli demokrasi düşmanlığı yapmıştır. Bu açıdan Kürt halkının mücadelesi demokrasi mücadelesidir, faşizmi yıkma mücadelesidir.
Tecrit savaş demektir. Nitekim 2011 yılında ağır tecritle birlikte savaş tırmandırılmıştır. 5 Nisan 2015 tecridi de bugüne kadar süren şiddetli savaşın başlangıç noktasıdır. Zaten savaş Kürt halkının özgürlük mücadelesini ezme savaşıdır. Bunun da ilk önce Kürt Halk Önderine yönelik başlayacağı anlaşılırdır. Zaten Kürt Halk Önderine düşmanlık, böyle bir mücadele başlattığı ve Kürt halkını özgürlüğü için savaşır hale getirdiği içindir. Bu açıdan Kürt Halk Önderine yaklaşımın değiştirilmesi önemlidir. İmralı’ya yaklaşım değiştirilmeden savaş politikalarını geriletmek ve faşizmi yenilgiye uğratmak mümkün değildir. Bu açıdan “tecridi kıralım, faşizmi yenilgiye uğratalım” sloganı doğru slogandır. Faşizmin yenilgiye uğratılması da Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürdistan’ın özgürleşmesini getirecektir.
Türkiye tarihinde demokrasi ve Kürt düşmanlığının bu düzeyde olduğu bir dönem görülmemiştir. Her gün yüzlerce insan gözaltına alınmakta, onlarcası da tutuklanmaktadır. Kürdistan’da her yer zindan haline getirilmiştir. AKP-MHP faşist ittifakı Kürt halkının iradesini kırma ve soykırımı tamamlama politikası yürütmektedir. Sadece Türkiye için de değil, her yerde Kürt düşmanlığı yapılmaktadır. Kürt halkına ve demokrasi güçlerine saldırı süreklileştirilerek faşist diktatörlük tam kurumlaştırılmak istenmektedir. MHP’nin mevcut iktidarın temel ittifakı olması, saldırıların karakterini ortaya koymaktadır. Böyle bir iktidara karşı ya direnilecek ya da Kürtleri soykırıma uğratma politikası hızlanacaktır. Bu açıdan bu dönemde Kürtler için direnme, tarihi var olma direnişidir. Bu açıdan şu anda başlatılan açlık grevlerinin, 14 Temmuz 1982 direnişi gibi tarihsel anlamı vardır. Faşizm bu aşamada durdurulmazsa demokrasi güçleri ve Kürt halkı için karanlık dönem sürecektir. Hem de baskı, zulüm ve soykırım uygulamaları artırılarak.
Zindanlardaki tutsaklar bu dönemin 1980’li yıllar gibi olduğunu düşünerek Hayri Durmuş ve Kemal Pir gibi kök kazıma ve soykırım saldırısına karşı tarihi bir direniş içine girmişlerdir. Çünkü zindandaki tutsakların Kürt halkının siyasi iradesi ve siyasi temsilcileri olarak böyle bir sorumluluğu bulunmaktadır. Zaten başlattıkları süresiz dönüşümlü açlık grevi ilk adımlarıdır, kısa bir süre sonra süresiz dönüşümsüz açlık grevine gireceklerdir. Çünkü dönemin karakteri böyle bir eylemi dayatmış bulunmaktadır. Çünkü tarihi eylemler zamanında yapıldığında bir anlam taşır. Bu açıdan zindanda ve her tarafta Kürt Halk Önderi üzerindeki tecride karşı birçok yöntemle mücadele etmek dönemin karakterine uygun bir duruş olmaktadır.
Kuşkusuz bu eylemlere gençlik ve kadınlar başta olmak üzere tüm Kürt halkı zengin yöntemlerle katılmalı, tecridi kırma, faşizmi yenilgiye uğratma, Kürdistan’ı özgürleştirme mücadelesi yükseltilmelidir. Gece gündüz sokaklar ve meydanlar faşizme karşı mücadele alanları haline getirilmelidir. Sadece Kürtler değil, tüm demokrasi güçleri böyle bir direnişe katılmalıdırlar. AKP-MHP iktidarı en zayıf dönemini yaşamaktadır. Bedeller göze alınarak gereken mücadele verildiğinde tecrit kırılacak, faşizm yenilecektir.
Kaynak: Yeni Özgür Politika