Yeni bir devrimci çıkış

Cezaevinde tutulan bir halk temsilcisi olarak Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eylemi AKP-MHP faşizminin baskıcı ve zalim yüzünü daha çok açığa çıkarmakta ve bu temelde kitleleri daha derinden etkileyerek faşizme karşı mücadeleye çekmektedir.

Kürtler ve devrimci-demokratik güçler PKK’nin kırk birinci yılına her zamankinden biraz daha farklı girdiler. PKK’nin kırkıncı yıldönümü kutlamaları her zamankinden daha canlı ve coşkulu geçti. Bunu her alandaki eylemlerde ve katılan kitlelerin heyecanında görmek mümkündü. Kuşkusuz buna yol açan birçok neden vardı. Bunlardan birincisinin ve en önemlisinin İmralı’da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan üzerinde ağırlaştırılan tecrit ve işkenceye duyulan büyük tepki ve öfke olduğu kesindi. Belli ki ABD Yönetiminin üç PKK Yöneticisi hakkında aldığı son karara duyulan öfke de bunda etkili oldu. Sonuç olarak, yeni PKK yılına girişin güçlü bir devrimci çıkışı ifade ettiğini rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kuşkusuz böyle bir devrimci çıkışta DTK Eşbaşkanı ve HDP Milletvekili Leyla Güven’in cezaevinde başlattığı süresiz açlık grevi eylemi belirleyici düzeyde rol oynadı. Belli ki Leyla Güven hem zamanın ve hem de toplumun nabzını çok iyi tuttu. Herhalde bunda hem kadın olması ve hem de Demokratik Toplum Kongresi gibi Kürt halkının iradesini temsil eden bir kurumun eşbaşkanı olması önemli bir yer etti. Tabi buna 24 Haziran seçimlerinde halkın yüksek oyuyla seçilmiş olmasına rağmen, hala zindanda tutuluyor olması da etkide bulundu. Elbette cezaevinde olmanın her zaman böyle bir avantaj sağlayacağı söylenemez. Ancak Kürt kadınının ve halkının seçilmiş temsilcisi olan Leyla Güven, AKP-MHP faşizminin ezmek için hapiste tutma çabasını direnişe ve bu temelde avantaja dönüştürmeyi başarmıştır.

Öncelikle zamanın ruhunu iyi yakalayan ve tam da olması gereken yerde eyleme başlayarak dönemin devrimci-demokratik eylemsel çıkışına öncülük eden Leyla Güven’i ve başlattığı eylemi selamlıyor ve başarılar diliyoruz. Yarattığı etkiye bakarak, büyük başarılar kazanacağını da daha şimdiden görüyoruz. Elbette söz konusu eyleme böyle bir anlam kazandıran önemli özellikler var. Her şeyden önce, halkın oyuyla seçilmiş olmasına rağmen, başka benzerleri tahliye edilmişken Leyla Güven’in zindanda tutuluyor olmasının içerdiği hukuksuzluk ve adaletsizlik temel bir özellik olmaktadır. Bu durum her türlü haksızlığa ve adaletsizliğe karşı giriştiği açlık grevi eyleminde Leyla Güven’i fazlasıyla haklı hale getirip büyük desteğe sahip kılmaktadır.

Cezaevinde tutulan bir halk temsilcisi olarak Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eylemi AKP-MHP faşizminin baskıcı ve zalim yüzünü daha çok açığa çıkarmakta ve bu temelde kitleleri daha derinden etkileyerek faşizme karşı mücadeleye çekmektedir. Bu yönüyle insanlara hem umut ve güven vermekte ve hem de mücadele etme sorumluluğu altına sokmaktadır. Bu durum tüm antifaşist güçleri etkilemekte, biraz vicdan sahibi olan herkesin vicdani duygularını harekete geçirmekte ve böylece çok güçlü bir eylem çağrısı ve çekim gücü olmaktadır. Faşist baskı altında olan herkes, Leyla Güven’in başlattığı antifaşist direnişte biraz da kendini görüp eyleme yönelmektedir.

Başlattığı direnişin bu kadar etkili bir çekim gücü olmasında Leyla Güven’in zamanı iyi seçmek kadar hedefi son derece açık, net ve anlaşılır bir biçimde ortaya koyması da etkili olmuştur. Zindanda tutulan bir seçilmiş halk temsilcisi olarak Leyla Güven, kendisine uygulanan haksızlığı hiç dile getirmese de, amaç belirtme tarzı herkeste bu çağrıyı da yaptırmakta ve bu üslup Leyla Güven’in etkisini artırmaktadır. Çok açık ve net olarak mevcut savaşa ve faşist baskıya karşı olduğunu, bu durumun sürmesini kabul edemediğini belirtmektedir. Yani mevcut faşist baskının ve savaşın durmasını istemektedir. Bunun yolunun da İmralı’daki tecridin kaldırılmasından ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın politika yapar hale getirilmesinden geçtiğini çok net bir biçimde ortaya koymakta ve somut hedefini bu biçimde belirlemektedir. Adeta milyonların duygu ve düşüncelerine tercüman olurcasına amacın böyle net ve somut bir biçimde ortaya konmuş olması, süreç açısından bir çıkış yolu arayan herkes için yol gösterici olmuştur.

Kürdistan’dan başlayarak halklar ve tüm ezilenler için bir direniş ve özgürlük öncüsü olan PKK’nin kırkıncı yıl dönümü coşkusu yaşanırken, Leyla Güven’in başlattığı açlık grevi eyleminin siyasal düzeydeki aydınlatıcılığı, tereddütsüz Leyla Güven’in eylemini öncü hale getirmiştir. Bunda ABD Yönetiminin üç PKK Yöneticisi hakkında aldığı kararın kitlelerde yarattığı bilinçlenme ve öfke de önemli bir rol oynamıştır. ABD’nin TC soykırımını destekleyen haksız ve suçlu konumu, Kürdistan özgürlük direnişinin her yerde ve herkes açısından yeniden değerlendirilir hale getirilmesine yol açmıştır.

Kuşkusuz bütün bunlara PKK Yönetiminin son aylarda yaptığı toplantılarda aldığı kararların ve gerilla güçlerinin devam eden direnişinin de eklenmesi söz konusudur. Direniş ve toplantı sonuçları kitlelerde umut ve direnme isteğini artırmıştır. “Tecridi kıralım, faşizmi yıkalım ve Kürdistan’ı özgürleştirelim” sloganı temelinde yapılan eylem kampanyası çağrısı etkili olmuştur. İmralı’da ağırlaştırılan tecridin ve artırılan işkencenin yarattığı büyük öfke, bu biçimde pratiğe geçme imkânı bulmuştur. Bu temelde birçok alanda ve çok farklı çevrelerde eyleme geçme arayışı yaşanırken, Leyla Güven’in her bakımdan haklı zeminde başlattığı açlık grevi tam bir aydınlatıcılık ve çekim merkezi olarak ortaya çıkmıştır.

Şimdi artık herkes Leyla Güven’in başlattığı yeni devrimci eylemsel çıkışa sahip çıkmakta ve onu devam ettirmek üzere her alanda yeni katılımlar olmaktadır. Zindanlardaki büyük devrimci kitle Leyla Güven’in başlattığı eylem sürecine katılacağını açıklamış ve başlangıç yapmıştır. Bu süreçte zindanlardaki direnişin gelişme potansiyeli güçlüdür ve tıpkı 1982 yılında olduğu gibi sonuç alıcı rol oynayabilir. Benzer bir biçimde Avrupa’nın büyük direniş potansiyeli de 1 Aralık’tan itibaren harekete geçmiş durumdadır. Bunlar temelinde Kuzey Kürdistan ve Türkiye alanlarında kadın ve gençlik öncülüğünde ve demokratik siyasete dayalı olarak yeni ve güçlü halk direnişinin yeniden gelişeceği muhakkaktır.

Elbette burada çok önemli bir direniş potansiyeli Rojava Kürdistan zeminidir. Bir yandan faşist DAİŞ çeteleri yeniden saldırtılarak, diğer yandan AKP-MHP Yönetiminin faşist saldırganlığı devreye konarak söz konusu bu potansiyelin harekete geçmesi engellenmeye veya zayıflatılmaya çalışılmaktadır. Yine çok önemli bir direniş zemininin ve potansiyelinin Güney Kürdistan’da mevcut olduğu da ortadadır. Söz konusu bu potansiyelin harekete geçmesini de ABD, TC ve KDP ile aldığı ortak karar doğrultusunda YNK Yönetiminin Başur’daki Tevgera Azadî Hareketinin çalışma bürolarını kapatarak engellemeye çalıştığı gözlenmektedir. Bazı basit maddi çıkarlar uğruna YNK Yönetiminin içine girdiği uğursuz çizgi, tüm Kürt yurtseverlerine uluslararası komplo sürecinde oynadığı rolü hatırlatmaktadır. Çok açık ki, ABD, TC, KDP, El Kaide ve DAİŞ gibi güçler ne yaparlarsa yapsınlar, Rojava ve Başur halkının eyleme geçmesini önleyemeyecekler ve Önder Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması için başlayan yeni devrimci hamleyi durduramayacaklardır.

Artık oy yaydan çıkmış ve yeni devrimci hamle başlamıştır. Aslında Leyla Güven’in direnişi böyle bir gelişmenin kıvılcımı olarak daha şimdiden başarıya ulaşmıştır. Bundan sonrası devrimci eylem dalgasının her alana yayılması ve her tarafı tutuşturması olacaktır. Yiğit Kürdistan halkı ve devrimci-demokratik dostları her alanda “Tecridi Kır, Faşizmi Yık” eylemlerini çok güçlü bir biçimde ve yüz binler halinde geliştirerek, kırk birinci PKK yılını İmralı işkence sisteminin parçalandığı bir yıl haline getirecektir.

Kaynak: Yeni Özgür Politika