Aşırı formüle etme ve kıyaslama düşüncenin canlı özünü zayıflatıyor. Fakat bunlar olmadan da bir düşünceyi ifadeye ve izaha kavuşturmak mümkün olmuyor. Demek ki bu konuda optimal dengeyi yakalayabilmek gerekiyor. Bu duruma dikkat ederek bazı kıyaslamalar yapmaya çalışalım. Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleşen Rus Ekim Devrimi doğruları ve başarıları, yine hataları ve başarısızlıklarıyla yüzyıla damgasını vurdu. Yüzyılın son çeyreğinde yıkılmış da olsa, yine de bir 20. Yüzyıl Devrimi olarak tarihe geçti. Yirminci yüzyıl boyunca yaşanan gelişmelerin adeta belirleyicisi oldu.
Şimdi buradaki soru şu: Acaba yirmibirinci yüzyılın ilk çeyreğine damga vurmakta olan ve 19 Temmuz 2012’den itibaren Rojava Özgürlük Devrimi olarak pratik hamle yapmış bulunan Kürdistan Devrimi de yeni yüzyıla yayılabilecek ve 21. Yüzyılın Devrimi olabilecek mi? Dahası Rus Ekim Devriminden çıkardığı teorik ve pratik derslerle tarihsel toplum şekillenmesinde daha etkili rol oynayabilecek mi? Kuşkusuz yaşanan iki devrim arasında benzerlikler var ve de farklılıklar var. Bu konuda kısmen bir kıyaslama yapılabilse de, her bakımdan kıyaslayıcı olmak kesinlikle doğru değildir.
Benzerlik olarak, örneğin her iki devrimin de başlangıçta fazla kan dökülmeden gerçekleşmesi ve ardından gelen yıkıcı saldırılara karşı yıllarca savaşmak zorunda kalması gösterilebilir. Yine her iki devrimin de kendinden önceki devrim düşüncelerini yeni bir senteze tabi tutarak oluşturduğu güçlü ve bütünlüklü teori ile yürümesi ifade edilebilir. 19. Yüzyılın büyük düşünsel tartışmasını ve gelişmesini 20. Yüzyıl başında yeniden sentezlemeyi başaran Rus Devrimcileri, açık ki Büyük Ekim Devrimini böyle bir gelişmeye dayanarak başarmışlardır. Rojava’da pratik başarı kazanan Kürdistan Devriminin de esas olarak yirminci yüzyıl düşüncesinin ve tecrübesinin 21. Yüzyıl başında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın gerçekleştirdiği yeni senteze dayalı olarak geliştiği tartışmasızdır.
Kuşkusuz her iki devrime yol gösteren teorilerin bakış açısından çözüm önerilerine kadar birçok konuda farklılıkları mevcuttur. Yine dayandıkları maddi zemin ve harekete geçirdikleri politik-askeri güç bakımından da ciddi farklılıklar vardır. Örneğin Rus Ekim Devrimi hızla büyük ordular kurmayı, iktidar ve devlet olmayı ve devrimin pratiğini bunlara dayalı olarak yürütmeyi esas almıştır. Buradan bakılınca Kürt Devriminin ciddi zayıflıklar yaşıyor olduğu söylenebilir. Fakat büyük ordular kurup iktidar ve devlet olmayı gerçekleştirmese de Kürdistan Devriminin fedai militan gerilla öncülüğündeki öz savunma pratiği ve toplumun demokratik yönetimi olma çabası da ciddi öneme sahip görünmektedir. Dahası Kürdistan gibi bir alanda mevcut siyasi coğrafyada kısmi değişiklikler yapmanın bile dünya siyaset dengesinde ciddi sarsılmalara ve değişikliklere yol açtığı ortadadır.
Burada esas sorun, Rojava pratiğinin Kürdistan Özgürlük Devrimi çizgisini ne kadar temsil edip gerçekleştireceği konusu olmaktadır. Başka bir deyişle, Rojava’dan başlayan devrimci pratiğin tüm Kürdistan’a ne kadar yayılabileceği ve devrimci teorinin gereklerini pratikte ne kadar yerine getirebileceğidir? Bu soru kapsamında şimdilik ilk adımın atıldığı, yeni yaşama cüret edildiği, saldırılara karşı devrimi savunmak için direnildiği ve sekiz yıldır devrimci teorinin pratik inşası için çalışıldığı cevabı verilebilir. Fakat dikkat edilirse hepsi sadece yeni bir başlangıç olmaktadır. Ancak bu başlangıç adımlarının nasıl gelişeceği ve nereye gideceği henüz net olarak belli değildir. Bu konuda doğru cevabı ancak zaman gösterecektir.
Kuşkusuz 19 Temmuz 2012 günü Kobanê halkının kendini yönetmek için ilk adımı atmaya cüret etmesi ve bunun peş peşe Rojava’daki tüm kent ve kasabalara yayılması tarihi öneme sahip bir olay, güçlü bir karar ve iradeydi. Elbette ortaya çıkan bu kitlesel irade ve kararlılık, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın 1973 Newrozunda verdiği Kürt Özgürlük Hareketini oluşturma kararına, 14 Temmuz Büyük Ölüm Orucu Direnişinde somutlaşan 1982 Büyük Zindan Direnişi kararına, 15 Ağustos 1984 Gerilla Atılımı kararına dayanmaktaydı. Onların bir devamı ve yeni bir pratik adımı olarak ortaya çıkmaktaydı. Dahası 200 yıllık yeni işgal saldırılarına karşı Kürt halkının direnişine ve son yüzyılda Kürdistan’a dayatılan soykırıma karşı dört parçada gelişen direnişlere dayanmaktaydı. Bu direnişler somut başarı kazanamamış olsalar da, yine de bir direnme kültürü ve tarihi oluşturmuşlardı. Yani 19 Temmuz Rojava Devriminin tarihsel bir arka planı vardı.
Daha somut olarak, 1979 yazından itibaren yirmi yıl boyunca Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın Rojava Kürdistan’da bizzat ve çok yoğun bir biçimde halk eğitimi ve örgütlenmesi çalışması yürütmüş olduğunu da belirtmek gerekir. Yine komplo sürecinde de bu çalışmaların belli bir düzeyde devam ettirilmiş olduğu da bir gerçektir. Ayrıca 1 Haziran 2010 tarihinden itibaren Kuzey Kürdistan’da şiddetlenen özgürlük savaşı ile Suriye’de ‘Arap baharının’ yol açtığı gelişmelerin pratik etkisi vardır. Bunların hepsi birleşmiş ve 19 Temmuz 2012 Rojava Özgürlük İradesini ortaya çıkarmıştır.
Sekiz yıllık pratik gösteriyor ki, Rojava Devriminin siyasi ve askeri boyutu zayıftır. Her ne kadar bu boyutlarda gelişme sağlanmaya çalışılsa, dahası mevcut iktidar ve devlet sistemlerine benzemeye dönük öykünmelerin izleri görülse de pratikte çok fazla bir gelişme kaydedilmediği ortadadır. Çünkü Kürt sorununu yaratan küresel iktidar ve devlet sistemi, sorunun iktidar ve devlet yöntemiyle çözümüne imkân vermemektedir. Bunun içindir ki, Kürtler alternatif bir yönetim sistemi geliştirmeyi, iktidar ve devlete karşı toplumun doğrudan demokratik yönetimini demokratik özerkliğe dayalı demokratik konfederalizm biçiminde ortaya çıkarmayı öngörmüş ve esas almışlardır. 19 Temmuz 2012 günü Kobanê halkının ortaya koyduğu irade aslında böyle bir kendi kendini yönetme iradesidir. Kuşkusuz bu durum çok önemlidir, Kürdistan Özgürlük Devriminin mevcut iktidar ve devlet sisteminden kopması ve alternatif bir yönetim geliştirmeye yönelmesi anlamına gelmektedir. Devrimin ayırt edici temel bir yanı budur ve bu durum kendi içinde önemli bir gücü ifade etmektedir.
Elbette Rojava Özgürlük Devriminin daha başka özgün yanları da vardır. Örneğin ifade edilen bu demokratik öz yönetim esas olarak kadın özgürlüğüne ve toplumsal ekolojiye dayanmayı öngörmektedir. Yani Rojava Devrimi bu yönleriyle aslında bir Kadın Özgürlük Devrimi ve bir Ekolojik Devrim olmaktadır. Ortadoğu gibi hem toplumsallığın ve hem de iktidar ve devlet geleneğinin çok güçlü olduğu bir alanda söz konusu devrimsel adımlar çok büyük önem arz etmekte ve büyük değişimlere yol açmaktadır. Bu da Rojava öncülüğündeki Kürdistan Özgürlük Devriminin ideolojik ve toplumsal boyutunu öne çıkarmaktadır. Yeni olan ve Rojava devrimini güçlü kılan esas gerçeklik budur.
İşte bu gerçeklik herkesi etkilemiş, siyasi ve askeri boyutu zayıf olmasına rağmen herkesin dikkatini ve ilgisini üzerine çekmiştir. Bu temelde dünyanın tüm ezilenleri Rojava devriminde yeni bir kurtuluş umudu görerek ilgi duyup yüzünü Rojava’ya dönmüş, devrimin inşasına ve savunmasına katılım göstermiştir. Tabi benzer bir biçimde dünyanın iktidar ve devlet güçleri de Rojava’daki gelişmeleri kendileri için büyük bir tehlike olarak görüp önce El Kaide, ÖSO ve DAİŞ gibi faşist çeteleri, sonra da AKP-MHP faşizmini Rojava Devrimini ezmek ve tasfiye etmek amacıyla saldırtmışlardır. Bu temelde yaşanan devrimi savunma savaşı devam etmektedir. Bu savaşta çeteler yenilgiye uğratılırken, devrim tümüyle AKP-MHP faşist-soykırımcı zihniyet ve siyasetine karşı direnir hale gelmiştir.
Görünen o ki, devrimin kaderini ve geleceğini bu direnişin sonucu belirleyecektir. 19 Temmuz Devriminin dokuzuncu yılına işte böyle bir direniş içinde girilmektedir ve belli ki dokuzuncu yıl daha büyük bir direniş yılı olacaktır. Bu temelde, dokuzuncu yıla girerken Rojava özgürlük devrimine cüret edenleri ve devrime emeği geçenleri kutluyor, devrimin şehitlerini saygıyla anıyor, dokuzuncu yılda üstün başarılar diliyoruz.
Kaynak: Yeni Özgür Politika