Yumuşak güç ile sert darbe

Türkiye aynı işgalci zihniyetini Başûrê Kurdistan üzerinden Irak’a da yöneltiyor. AKP-MHP iktidarı, Irak’a saldırılarını PKK’ye, gerillalara, Xakurkê’ye saldırı olarak lanse ediyor, böyle propaganda ediyor...

AKP-MHP faşizmi Kürtler kum torbası sandı. Her vurduğunda bir daha vurmak istedi. Her vurduğunda, karşısında kendisini savunamayacağını düşündü. Her vurduğunda hem hiç vurmamış gibi hissetti ve hem de tüm öfkelerini, nefretlerini ortaya dökmüş gibi hissetti. Soykırımcı faşist zihniyetin nazarında Kürtler yok hükmündedir.

Dünyanın ütopyasından ilham aldığı Kürt Halk Önderi Öcalan’ın önderlik ettiği Kürt halkını tüm dünya insanlığı, kırk yıl içinde yarattığı devrimleriyle tanıyor. Böyle kadim bir halkın dünya ülkesindeki konumu ile kendi ülkesindeki konumu arasındaki tezadın bugünkü kaynağı, faşist Türk işgalciliğidir. İşgalci faşist Türk hükümeti, sadece Kürtlerin değil tüm dünyanın, Ortadoğu’nun tüm halklarına karşı bir soykırım, işgalcilik, sömürü uygulamayı kendi varlığının şartı sayıyor.

Türkiye Cerablus ve Bab çevresindeki işgal saldırılarını bölgede kendine muhalefet diyen aç gözlü yerel gruplara sırtını dayayarak sürdürüyor. Türkiye’nin buradaki amacı Halep’e hakim olmak ve bu yolla Ortadoğu’nun tamamına hakimiyet kurmaktır. İdlib’te de çeteleri yoluyla bu işgali derinleştirmek, çeteler vasıtasıyla bölgedeki hegemonyasını sürdürmek istiyor. Suriye bütünlüğü içinde tüm halkların, inançların ve toplulukların demokratik özerkliği gündeme girdikçe, Suriye halkları Türkiye karşısında kendi öz savunmasını yaparak Türkiye’yi bölgeden çıkarmanın demokratik uluslaşan ortaklığını geliştiriyorlar.

Yine bölgeden ilginç haberler geliyor. Rusya El-Nusra’yı vuruyor, her ne hikmetse Türklerin verdiği koordinatlarla Türk askerleri yaralanıyor. Türkiye, İdlib’te giderek Rusya ve ABD arasına sıkışıyor ve S-400’lerin alımı için “NATO bizi koruyamaz” açıklaması yaparak Rusya’ya yakınlaşma eğilimi gösteriyor.

Türkiye aynı işgalci zihniyetini Başûrê Kurdistan üzerinden Irak’a da yöneltiyor. AKP-MHP iktidarı, Irak’a saldırılarını PKK’ye, gerillalara, Xakurkê’ye saldırı olarak lanse ediyor, böyle propaganda ediyor. Bu durum, dünya ve bölge güçlerinin soykırım karşısındaki sessizliği temelinde bir sessizlikle karşılanıyor.

Zaten Güneyli Kürt partilerin, özelde de KDP’nin bu durum karşısındaki tutumuna sessizlik denemez. KDP’nin Türkiye ile maddi çıkarları temelinde anlaşarak alanı Türk işgalciliğine açtığını tüm dünya dillendirmektedir. Öyle ki, iki haftadır süren işgal saldırıları karşısında Başurê Kurdistan’ın tüm zenginliklerini tüketen KDP’li yetkililer tek bir açıklama yapmadılar.

İşgal günlerinde kendi bölgesel başkanlığını kutlayan Neçirvan Barzani’nin yapacağı ilk iş, bu işgal karşısında tutum göstermek olmalıydı. Ancak bunu yapmamış, tam tersine ihanet derinleşmiş, Türk askerlerine peşmerge giysileri giydirerek Sidekan alanında kontrol noktaları oluşturmalarına izin verilmiştir. Özcesi, KDP işbirlikçilikten öte bir ihanet içine girmiştir. Askerlerin giydikleri peşmerge giysilerinin nerden ve hangi tarihsel serüvenle geldiğini KDP unutmuştur. Peşmergelerde toplanan direniş değerlerine ihanet etmiştir.

KDP’nin ve özelde de Barzanilerin Kürt halkına bir cevap vermesi, bir izah yapması zorunludur.

KDP, neyin karşılığında bu imkanları işgalci Türk ordusuna vermiştir?

Bu işgale rağmen süren KDP sessizliği, neyin karşılığındadır?

KDP, kendi hakim olduğu alanlarda yaşanan hava saldırıları için, yaralanan ve zarar gören insanlar için ne diyor?

Neçirvan Barzani, iktidar koltuğuna oturduğu saatlerde başlayan saldırılar, katledilen Kürtler, yaralanan Amediyeliler için Barzani ne diyor?

Dünyanın öbür ucundan insanlar Kürtler için, Başur işgali için kaygı duyup açıklamalar yaparken Barzaniler, KDP’ler ne diyor?

Başur işgali, Xakurkê meselesiyle başlayan, tüm Başûrê Kurdistan’ı hedefleyen bölgesel bir işgaldir. Türklerin yeni Osmanlıcılık hayallerinin gerçekleştirilmesinin bir adımıdır. KDP, Güney Kürdistan’ı Türkiye’nin sömürgesi-mandası haline getirilmiştir.

Bu sessizlik içinde önemli bir ses Iraklı Şii lider Mukteda El-Sadr’dan geldi. Bu açıklama bir anlamda bu işgale karşı çıkmanın önemi kadar karşı çıkmayanın onursuzluğunu, işgalcilerle ortaklığını da ortaya koymuş oldu. Ortadoğu’da büyük bir etkisi ve gücü olan Iraklı Şii liderin bu konudaki açıklaması da dikkat çekici bir konudur.

Türkiye, bir yandan işgal orduları hareketteyken öbür yandan İstanbul seçimlerine gidiyor. Öyle bir seçimdir ki bu, bir taraftan Binali Yıldırım’a Amed’de Kürdistan dedirtiyor, bir taraftan Hulusi’yle Güney Kürdistan’a asker çıkarttırıyor! Bir yandan Erdoğan’ı zor bela zapt ederken, bir yandan Bahçeli’ye “Kürtler bizim ciğerparelerimizdir” dedirtiyor. Bu ciğerparenin her gün neden kanatıldığı Bahçeli’nin mazoşizmi midir bilinmez.

Kürtler, Türk faşizmini iyi tanıyor, çünkü yıllardır bu faşizme karşı savaşıyor. Türkler saldırıyor, zulmünü arttırıyor çünkü Kürtler direniş mevzilerinde durmaya, direnmeye ve tüm dünyayı direnişe çekmeye devam ediyorlar.

Kürtler direniyor, çünkü direnerek kazanmanın anlamını bir kez daha gördüler. Kürt Halk Önderi Öcalan avukatlarıyla görüşmeler yaptı, tecrit kapısı kısmen aralandı. Tüm bunlar “direnen kazanır, direnmeyen yok olur” sloganını daha da gerçek kıldı. Kürtler direnişin kazandırıcılığını, Kürt Halk Önderi Öcalan ile yapılan görüşmelerde, burada dile gelen tespitlerde de gördüler.

Nihayetinde AKP-MHP faşist iktidarı hangi sözleri söyletirse söyletsin, hangi adımlar atılırsa atılsın, 23 Haziran’da AKP İstanbul’u kaybedecek. Bu seçim, ne olursa olsun AKP-MHP iktidarının tarihsel düşüşü olacaktır. Faşist hükümetin 31 Mart’ta aldığı darbenin tamamlanması olacaktır. Yine faşizmin yarattığı kördüğüme, Kürt Halk Önderi Öcalan’ın deyişiyle “yumuşak güç” ile vurulan sert bir darbe olacaktır.