16 yaşındaki Kürt gencinin 25 yıllık öyküsü…

Adı 1990’lı yıllar ortasında hafızalara kazındı. 16 yaşındaydı, Kürdistan’da Türk devletinin işkence tezgahından geçmiş, soluğu Almanya’da almıştı… ‘Stresliydim ve PKK’nin yasak olduğunu biliyordum’ diyen bir polisin hedefi oldu…

1994 yılının ilk aylarında Kürdistan'daki savaştan kaçıp Almanya'ya ulaştı. Ona göre artık hayatı güvendeydi. Tek endişesi ailesiydi. 16 yaşındaydı. Bingöl'ün Genç ilçesi doğumluydu. Kendi adıyla iltica ederse, Türk devletinin bunu duyacağını ve Kürdistan'daki ailesine baskı yapacağını düşünüyordu. Çünkü genç bedeni bizzat yaşayarak baskı ve işkencenin ne olduğunu görmüştü.

Bu yüzden olacak ki Mayıs ayının ilk günlerinde yanlış bir kimlikle, Ayhan Eser adıyla iltica etti. Geldiği Almanya'da ise Kürt özgürlük mücadelesi açısından en sıcak yıllardı. 26 Kasım 1993 günü PKK yasağıyla Kürtlerin siyasi sembolleri yasaklanmış, peşi sıra Kürtlerin dernekleri kapatılmıştı.

Tarih 1994 yılının 29 Haziran'ını 30 Haziran'a bağlayan gece... Saat 23.00 suları. Hannover kentinin Steintor meydanında toplanan bir grup Kürt genci, üzerinde Kürdistan Ulusal Kurtuluş Cephesi (ERNK) bayraklarının bulunduğu afişleri asmaya çalışıyor.

O sıra sivil bir araçtan inen sivil giyimli bir polis memuru arkadan yanaşarak gençleri kurşun yağmuruna tuttu. Klaus T. adlı polis memurunun silahından çıkan bir kurşun sırtından Halim'i vurdu. Katil polis kısa mesafeden Halim'e nişan alarak ateş açmıştı.

Halim ağır yaralı olarak kaldırıldığı hastanede hayatını kaybederken, ertesi gün Hannover'e akın eden binlerce kişi Halim'in afiş asarken vurulduğu duvarı ERNK bayraklarıyla süsledi. Birkaç gün sonra da onbinlerce kişinin katıldığı cenaze töreni ve naaşı ERNK bayraklarıyla donatıldı. Cinayet ise bir anda Almanya’nın gündemine oturdu.

Halim'i katleden polis memuru Özel Operasyonlar Birliği üyesiydi. Bu yüzden olacak ki arkadaşları ve amirleri tarafından sıkı bir korumaya alınacaktı. Birkaç metre uzaktan silahını ateşlemesine rağmen, raporlara "kaza ile ateşleme" şeklinde not düşeceklerdi.

Halim'in davası yıllarca sürdü. Duruşmalara katılmak için Almanya'ya gelmek isteyen Kürdistan'daki aile fertlerinin vize talebi bile Türkiye'deki Alman konsolosluğu tarafından reddedildi. Maktul yakınlarının olmadığı duruşmalarda katil polis "Stresliydim ve PKK yasağından suç işlendiğini biliyordum, bunun için bir şey yapmak istedim" diyerek kendisini savundu.

1997 yılında Hannover Eyalet Mahkemesi'nden deyim yerindeyse polis için "ödül" gibi bir sonuç çıktı; İhmal suretiyle öldürme suçundan beraat. Mahkeme kararı şöyleydi: "Zanlı olağanüstü bir durumda stres altında istemeden ateş etmiştir."

Halim Dener’in öyküsü burada bitmiyordu. Hikaye bu kez 350 km ötedeki Frankfurt’ta devam ediyordu. Frankfurt’un içinde bulunduğu Hessen Eyaleti emniyet müdürlüğü içerisindeki çete yapılanması ve polisler arasındaki gruplaşmalar belli aralıklarla ülkenin gündemine geliyordu. Özellikle de Frankfurt kentindeki polis teşkilatı öne çıkıyordu. Öyle ki dışarıdaki çeteler de Frankfurt polisine sızmıştı.

Bu arada 2005 yılından itibaren Frankfurt Emniyet Müdürlüğü Başkan Yardımcılığı görevini yürüten Sabine Thurau 2010 yılında terfi ederek geçici olarak Hessen Emniyet Teşkilatı’nın (LKA) başına geçti. Bu yıllarda polis içinde kendi ekibini kuruyan Thurau'nun has elemanlarında birisi de daha önce Hannover'deki özel birliklerde görev yapan Klaus B. adlı bir polis memuruydu.

Polis arkadaşlarından bile saklanan Klaus’un çok gizli tutulan bir geçmişi vardı. 2011 yılının sonunda Sabine Thurau yalan ifade verme, bazı polisleri kayırma, polislerin görevini kötüye kullanması suçlarından istifa etmek zorunda kaldığında, Klaus B.'nin de gerçek kimliği ortaya çıkacaktı.

2013 yılında Hessen Eyaleti eski savcısı Hans Christoph Schaefer, Klaus B.'nin 1994 yılında Hannover'de Kürt genci Halim Dener'i öldüren polis memuru Klaus T. olduğunu açıkladı. Özel birliklerde görevli Klaus, 1997 yılında Hannover mahkemesi tarafından aklandıktan sonra rahat etmesi amacıyla özellikle Frankfurt'a gönderilmişti. Tanınmaması için de devlet tarafından “yakın koruma programına alınmış, gerçek soyadı B. olan Klaus Frankfurt’ta T. olarak değiştirilmişti.

‘KATİL DAMADA’ KIYAK!

Frankfurter Rundschau gazetesinin 10 Mayıs 2013 tarihli sayısında, Klaus B.'nin yakın bir arkadaşının damadı olduğunu söyleyen eski savcı Schaefer "Onu rahat etmesi için Hannover'den Frankfurt'a getirdik, benim için eski karıştığı olay bitmişti. Zaten ona hiç bu olayı sormadım" sözleriyle katil polisi nasıl koruduklarını anlatıyordu.

Mevzu ise Klaus B.'nin bir başka polis arkadaşıyla Brezilya'daki bir iş gezisi sırasında yaptığı yolsuzluktu. Her iki polis, Brezilya'daki görevleri sırasında kiraladıkları arabanın 572 Euro'luk faturasını devletin kasasından ödetince, haklarında soruşturma açıldı.

15 Eylül 2009 günü gerçekleşen her iki polisin duruşmasında Sabine Thurau, polislere sahip çıkarak, onların görevde kalmasını sağladı. Daha sonra ortaya çıktı ki onun katil polis Klaus B.'ye sahip çıkmasının bir başka nedeni vardı. 2006 yılında Sabine Thurau, Klaus B.'ye başka bir polis amiri hakkında yalan ifade vermesi için ikna etmişti. Bir nevi polis müdürü Thurau mahkemede Klaus'a vefa borcunu ödüyordu.

Sabine Thurau'nın Frankfurt'ta emniyet müdürü yardımcısı olduğu o yıllarda Klaus B.'ye o kadar sahip çıkıyordu ki "Kürtler sana suikast yapacak, bilgisini aldık" iddiasıyla Giessen'de yaşayan 4 Kürdün evinin basılmasını organize etti. 26 Temmuz 2007 günü Mezopotamya Kültür Derneği üyesi 4 Kürdün evi Frankfurt savcılığın kararıyla özel birlikler tarafından gözaltına alındı.

Polisin kapı, pencere kırarak evleri bastığı 4 Kürt yurtsever yaka paça, hatta yerlerde sürüklenerek polis arabalarına bindiriliyordu. Deyim yerindeyse Klaus’un ne ismini ne de cismini duymayan 4 Kürt, boşu boşuna 24 saat boyunca gözaltında tutuldular, daha sonra da serbest bırakıldılar. Kürt olmak ve sadece bir derneğe olmak dışında bir suçları yoktu. Aradan kısa bir süre geçmeden Frankfurt mahkemesi "suikast" iddiasını gülünç buldu. Nihayet bir yıl sonra 2008’de mahkeme baskından dolayı Kürtlere tazminat verilmesine karar verdi.

NE ANIT NE DE CADDE İSMİNE İZİN VERMEDİLER…

Bu arada özellikle Hannover’de yaşayan Kürtler ve dostları Halim Dener’in unutulmaması için büyük çaba içine girdiler. Her yıl düzenli olarak etkinlikler ile kampanyaların düzenlenmesinin yanı sıra, son yıllarda da Dener’in vurulduğu yerden bir anıtın dikilmesi ve adının bir caddeye verilmesi için girişimlerde bulundular.

Özellikle Kürt göçmenlerin yanı sıra sol ve demokrat çevrelerin yoğun yaşadığı Hannover'in Linden-Limmer ilçesinin belediyesi ise Halim Dener isminin unutulmaması bir çalışma başlattı. Dener adına bir anıta bile izin verilmeyen kentte, ilçe belediye meclisi Mayıs 2017’de oy çokluğuyla Halim Dener'in isminin artık bir meydana verilmesi yönünde bir kararı aldı.

Ancak başta Türk lobisi olmak üzere federal hükümetin ortakları Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Hıristiyan Demokratlar Birliği (CDU)'lu politikacılar kararın uygulanmaması için büyük bir çaba içine girdiler. Bu partilerin lobi çalışması sonucu eyalet yönetimi de yerel yönetimin aldığı ikinci karara da müdahale etti.

Hannover Büyükşehir Belediyesi başkanı Stefan Schostok ilçe belediyesinin oy çokluğuyla aldığı kararı reddetmesinin ardından olay yargıya taşındı. Linden-Limmer belediyesi yerelin “Halim Dener Caddesi” için aldığı kararın uygulanmadığını belirterek idari mahkemeye başvurdu. Ancak mahkeme Şubat 2018’de garip bir karar alarak “Böyle bir isim değişikliğine gerek yok” diyerek belediye meclisini haksız olduğuna karar verdi.

Fotoğraf oldukça netti; Alman devletinin bütün organları Hannover Büyükşehir Belediyesi, Aşağı Saksonya Eyalet yönetimi ve yargı el ele vererek Halim Dener’i unutturmak istiyordu. Ancak üzerinden 25 yıl geçmesine rağmen Dener’i unutturmaya çalışmak nafile bir çaba… Bu akşam 21.00’de Dener vurulduğu yerde, vurulduğu saatte anılacak. Ardından 6 Temmuz Cumartesi günü yine Hannover’de merkezi bir gösteriyle anılacak.