Öcalan: TC statükoyu korumak istiyor

Öcalan, federe veya işbirlikçilik temelinde de olsa Türkiye’nin Kürt sözcüğüne bile tahammülü olmadığını belirterek, KDP’nin işbirlikçiliğine rağmen Federe Kürdistan’ı da tasfiye etmek ve 70 yıllık statükoyu tekrar egemen kılmak isteyeceğini söylüyor. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, ABD’nin Kürtlerin bir kısmına dayanma gerekçelerini izah ederek, Türkiye ile ilişkilerini teslim ediyor, ancak Kürtler konusundaki çelişkilerinin büyüme potansiyelinin altını çiziyor. 

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın, 20 Mayıs 1994’te işbirlikçilik ve egemen sistem üzerine yaptığı değerlendirmelerin bazı bölümlerini, güncelliğini koruduğu için paylaşıyoruz. Öcalan, reel sosyalizmin bir sistem olarak aşılması ve bir anlamda da kapitalist sistemle bütünleşme sürecine girmesine dikkat çekerek, bunun bir anlamda Kürdistan aleyhindeki uluslararası denge durumunun aşılması olarak görüyor. Bu durumun aşılmasıyla birlikte Türkiye’nin rolünün azaldığını ifade eden Öcalan, artık ileri bir karakol olma rolünün fazla anlam taşımadığını belirtiyor. Ortadoğu petrolünün, hala üzerinde en çok durulan bir sömürü kaynağı olarak kapitalist emperyalist çıkar tekellerinin hizmetinde tutulmak istenmesinin, İran-Irak Savaşı, bilinen Körfez Savaşına işaret ederek izah etmeye çalışan Öcalan, “Kürdistan üzerindeki baskı zincirinin güney halkasını teşkil ediyor. Yani bir yerde Kürdistan’daki statüko üzerindeki bir parçalanma hareketi olarak da düşünülebilir. Irak’ın Kuveyt’i işgaliyle başlayan süreç, buradaki zincirin kırılmasına yol açtı” diyor.

KÜRTLERİN BİR KESİMİNE İHTİYAÇ DUYDU

Öcalan, 1990’lardan itibaren Güney Kürdistan’ın beklemediği ve hazır olmadığı, kendiliğinden bir ayaklanmayla birlikte yeni bir sürece girdiğini anımsatarak, şöyle devam ediyor: “ABD’nin, Irak rejimiyle çelişkileri vardı. Kürtleri çok sevdiği için değil, bu tablo karşısında sırf rejimi baskı altında tutmak, kendisine dayanak olabilecek bir alanı elinde tutmak için Kürtlere veya Kürtlerin bir kesimine ilgi duydu, onlarla ilişki geliştirdi. Irak’ta daha da kararsız ve nereye varacağı belli olmayan durumlar, ABD ile Batılı güçleri ‘Çekiç Güç’ biçiminde bir askeri kalkanı da oluşturmaya ve bunu daha çok da Kürdistan üzerinde kullanmaya itti. Sonuç olarak, son derece kaypak ve her türlü gelişmeye açık bir Kürdistan parçası ortaya çıktı veya öyle bir durum yaşandı. Buldukları çare; bir federe Kürt hükümeti oluşturmak, bu hükümeti Irak’ın bütünlüğü üzerinde -ki, Kürdistan’ı bu bütünlüğün içinde görüyorlar- bir baskı unsuru olarak kullanmak, yine Güney Kürdistan’daki devrimci, yurtsever güçleri etkisizleştirmede kullanmak, halkın bağımsız inisiyatifini ve devrimci, yurtsever gelişmesini sınırlandırmak, en önemlisi de bu gücü PKK’nin hali hazırda önemli bir yoğunlaşma ve savaşı geliştirme alanı olarak düşündüğü Botan’ı bir savaşım sahası ve giderek bütün Kürdistan’ı direnme sahası olmaktan çıkarmak için kullanmak oldu. Nitekim 1992’de yürüttüğümüz Güney Savaşı’nda federe devlete böyle bir rol biçildiği ve böyle kullanıldığı pratik olarak doğrulandı.” 

TÜRK DEVLETİ BUNA DA TAHAMMÜL ETMEZ

KDP ve YNK’nin de içinde bulunduğu işbirlikçi güçlerin, 1992’de üzerlerine geldiğini ifade eden Öcalan, zaten Türk rejiminin de bu temelde bir federe Kürt devletine bağlılığı hem desteklediğini hem de koruduğunu hatırlatıyor. Öcalan, bundaki amacı şöyle açıklıyor: “PKK’yi Güney’de tecrit etmek ve giderek Güney’deki Kürt işbirlikçi güçlerini PKK’ye karşı yöneltmekti. Bunda bir anlamda başarılı da oldu veya bunu kısmen gerçekleştirebildi. Tabii durum hayli karmaşık olduğu için bunun uzun süreli olamayacağı da açıktır. Güney Kürdistan’da çelişkiler var; Irak rejimiyle çelişkileri, kendi aralarındaki çelişkiler ve İran’ın konumu var. Arap ülkelerinin durumu; Suudi Arabistan ve Suriye’nin tavrı var. En önemlisi de bu, Türkiye’nin asla rahat olamayacağı bir statüdür. Federe de olsa, işbirlikçilik temelinde de olsa Türkiye’nin Kürt sözcüğüne bile tahammülü yok. Ne yapıp edip bu oluşumu tasfiye etmek ve 70 yıllık statükoyu tekrar egemen kılmak isteyecektir. Bağdat Paktı, CENTO ve benzer statüler arayacaktır. Bildiğimiz gibi bunun için bir üçlü zirve geliştirmek, en son Irak’ı da buna çekip, statükoyu tekrar egemen kılmak istedi. Buna karşılık çelişkiler hayli yoğundur. Yani İran-Irak, İran-Türkiye, Türkiye-Suriye, Suriye-Irak çelişkileri böyle bir statükoyu oluşturmaya fazla fırsat vermiyor. Ayrıca ABD’nin çıkarları ve ‘yeni düzen’i var. ABD bu ‘yeni düzen’de, Türkiye’nin gözü kara sömürgeci, emperyalist ihtiraslarına sonuna kadar evet diyemez. Çünkü kendi çıkarları zorlanacaktır. Türkiye de en az ABD kadar emperyalist, sömürgeci yaklaşımla giriş yapmak istiyor. Taktik düzeyde de olsa aralarında çelişkiler var. İran ve Suriye’yle de benzer çelişkileri yaşayacak. Dolayısıyla tam bir kargaşa durumu ve çelişkiler her an patlak verebilir. Artık bundan kim kazançlı çıkar, nasıl kazançlı çıkar, şimdilik belli değil.” 

TÜRKİYE İLE ABD ÇELİŞİKİSİ OLACAKTIR

KDP ve YNK’nin karşı karşıya gelmeleri konusunda, aslında Güney’deki liderlerin böyle bir çatışmayı istemediğini kaydeden Öcalan, şöyle sürdürüyor: “Fakat iç çelişkiler, aşiret ve kabile çelişkileri, Behdinan-Soran zıtlaşması ve en önemlisi/belirleyicisi de Türkiye’nin bu federe oluşumu aşma, 40 yıl boyunca geliştirdiği KDP işbirlikçiliğini egemen kılma, bunu da Irak, hatta kısmen İran’la anlaşarak bozma tavrı ortaya çıktı. Bunun büyük bir çıkmaz ve kabul edilmezlikle karşı karşıya geleceği de açıktı. ABD biraz daha değişik bir federe Kürt sistemi istiyor. Belki de devlet olmasını ister. Yine Irak’ı, daha değişik bir biçimde kendine bağlamak istiyor. ABD, Türkiye’nin istediği gibi veya Saddam rejiminin bu biçimiyle kalmasını istemeyebilir. Türkiye’nin petrol boru hattı sorunu, ağır ekonomik krizi, Irak’taki ekonomik talanı bile mutlak olarak kendi tekeline alma istemi var. Bu da hayatidir. Dolayısıyla ABD ile de çelişkisi olacaktır. 

PKK’Yİ TAMAMEN TASFİYE PLANI

Esas itibarıyla da PKK’yi tamamen tasfiye etme planı söz konusu. Genelkurmay Başkanı Güreş’in, sözüm ona Türk milletine verdiği bir söz var. Biraz da 1992 planlamasına benziyor. Fakat tümüyle de öyle değil. Bu, daha çok Türkiye patentli bir plandır. Bu planın, ABD’nin onayını ne kadar aldığını söyleyecek durumda değiliz. Arkasında muhtemelen Almanlar ve Fransızlar olabilir, hatta belki Rusya’nın fazla ses çıkarmaması da söz konusu olabilir. Yine İran’ı da bu plana dahil etmek isteyebilirler. Zaten bu yönlü girişimlerin olduğunu da biliyoruz. Demirel’in bizzat İran’ı ziyaret etme kararı var. Demirel aceleyle Mısır’a gitti, amacı bu plana dahil etmektir. Tıpkı Irak’ın Kuveyt’e girişinde Mısır’ın oynadığı role benzer bir rolü, Kürdistan’daki bu durum için de yaratmak isteyebilir. ABD ile çelişkileri var, belki içinde olmaz diyoruz ama bir yönüyle de destekleyebilir.” 

ANİDEN GÜNEY’E SALDIRILARI OLDU

Ağırlıklı olarak Türkiye’nin bu plana öncülük ettiği, İngiltere’nin ve dolayısıyla ABD’nin fazla desteklemeyeceğini bildiklerini dile getiren Öcalan, buna rağmen Türkiye’nin yöneleceğini öngörüyor. 1994 bahar hamlesine yönelik yaklaşım, hazırlıklar ve bunları hayata geçirmek için anlamlı bir döneme girdiklerini; bahar aylarında Kürdistan çapında derinliğine, genişliğine bir gerilla ve halk hareketliliğinin yaşanacağını ve sonuca gideceğini gördüklerini ifade eden Öcalan, TC’nin bunu görmemesinin, görüp de karşıt bir planla değerlendirmemesinin mümkün olmadığını vurguluyor. Öcalan, “Nitekim tarihsel bir geçmişe sahip olan Türk Genelkurmayı veya Türk siyasal ve askeri çevrelerinin uyuyacağını sanmak gaflettir. Hatta onların bizden çok daha fazla organize hareket edecekleri bilinir. Öyle ki, onların bizden daha erken, biz daha bahar hamlemizi başlatmadan, aniden Güney’e bir saldırıları oldu. Bunlar yıldırım tarzındaki saldırılardı ve ivmeyi verdi. Özellikle KDP’ye ‘Senin için de önemli bir tehlike arz eden PKK’yi darbeledim, gerisini sen tamamla’ dedi. Nitekim küçük bir çatışma bahane edilerek, KDP saldıran taraf durumuna geçti” şeklinde konuşuyor.

HAKİM İRADE İSTEDİ Mİ İŞBİRLİKÇİ HAZIRDIR

İşbirlikçi gücün, hakim iradeye bağlı olduğunu, istediğinde çeşitli yöntemlerle bu çatışmanın içine çekebildiğini ve nitekim çekildiğini de kaydeden Öcalan, bağımlı gücün başka türlü yapamayacağını teslim ediyor. TC’nin bu planla Güney’i kontrol altına almaya çalışırken, önünde Yekîtî, bağımsız halk topluluklarının yanı sıra eksik KDP otoritesinin varlığına işaret eden Öcalan, şunları dile getiriyor: “KDP’nin Irak rejimiyle anlaşma durumu da var. Diğerleri buna engel teşkil ediyor. Özellikle Talabani önderlikli yurtsever kesimin sindirilmesi gerekiyor. Irak çapında Barzani önderlikli bir otonomiye herkesin evet demesi gerekiyor. Evet demesi için de böyle bir saldırı planına ihtiyaç var. TC’nin bunu dayattığını sanıyoruz. KDP de bunu uygulamaya geçirdi. Karşılık bulmasıyla birlikte, Güney’deki bu yeni çatışma durumu ortaya çıktı. Bütün emperyalist güçler bunun böyle gelişmesini istemeyebilirler. Dediğim gibi, Türkiye hem ekonomik ve siyasal açıdan hem de bahar hamlemizden duyduğu korkuyla buna mecburdu. Düşman tıkanmış, bir çıkmazda bulunuyor ve dolayısıyla her an bir çılgınlık yapabilir. Çılgınlıklarının sonu da hep lehine olmaz, aleyhine de olabilir. Zaten düşmandan, özel savaş gücünden başka türlü bir hareket de beklenemez. Bir şeyler yapmak zorundadır ve nitekim böyle şeyler yapıyor.”

TC STATÜKOYU YENİDEN KURMAK İSTİYOR

Bunun yeni bir dönem olduğunun altını çizen Öcalan, TC’nin bölgesel statükoyu zorlamak ve eski statükoyu yeniden kurmak istediğini vurguluyor. Bunun başarılabilmesi için Irak’ta Saddam önderlikli otoritenin Irak genelinde hakim olması gerektiğini ifade eden Öcalan, şöyle konuşuyor: “Bu hakimiyet TC için her ne kadar Kürt hareketini bastırmada çok iyi bir zemin yaratsa da, bölgesel güçler için olsun, ABD başta olmak üzere irili-ufaklı bir çok devlet için olsun aynı oranda yararlı olamaz. Bu devletlerin çıkarları tehlikededir. Şimdi bu ciddi bir çelişki durumudur. Zaten bu çelişki biraz ortaya çıkıyor ve gelişeceğe de benziyor. En önemlisi de bir adım atıldı. Bunu KDP’ye yaptırtmak istedi. KDP’nin bunu başarma durumu var mı, yok mu? Başarması için birden bire ezmesi veya tek otorite haline gelmesi gerekiyor.”

TC’NİN STRATEJİK HEDEFLERİ AÇIKTIR

Güney’de başarılmış, tamamen yeni bir otonomi çerçevesinde Türkiye, Irak, hatta İran’la bütünleşmiş bir KDP’nin, gerçekten Kürt yurtsever bağımsızlık hareketinin özellikle son 20-30 yıllık gelişmesini; çağdaş ulusal kurtuluş hareketinin bütün kazanımlarını bitireceğinin bilincinde olduğunu ifade eden Öcalan “Bu, kuşkusuz büyük bir kaybetme olur” diyerek, şöyle devam ediyor: “Özellikle PKK önderliğinde ortaya çıkan son 20 yıllık gelişmeler büyük darbe alır. Bunun sineye kolay oturtulamayacağı ve kolay kabul edilemeyeceği çok açık. Böylesi sinsi, son 20-30 yılın bütün kazanımlarını elimizden alabilecek bir plana karşı, devrimci hareketin, yurtsever güçlerin, özellikle ister reformist, ister devrimci olsun işbirlikçi olmayan bütün ulusal demokratik güçlerin tavır geliştirecekleri bellidir. Son yıllarda bu güçlerde gelişme de oldu. En başta PKK önderliği çok ileri değişmelere yol açabildi. Dolayısıyla anlaşılması gereken; bu planın PKK’nin devrimci, yurtsever ve bağımsızlıkçı eğilimine karşı bir plan olduğudur. Temel hedefi budur. TC, aslında bu temel hedefte sömürgeci ve emperyalist güçlerle stratejik olarak anlaşmıştır fakat sıra bunu günlük pratik hayata geçirmeye gelince, çelişki o kadar dal-budak salmış, o kadar karmaşıklaşmış ki, birçok sorun ortaya çıkıyor. 
TC, iki tezi sürekli işliyor ve bunun pratik adımlarını da her yere taşırmak istiyor; 
* Stratejik açıdan PKK’nin ‘terörist’ olduğunu bütün dünyaya kabul ettirmek ve bunu Avrupa çapında onaylattırmak istiyor.  
* TC, sömürgeci devletleri bölgesel statükoya çekmeye çalışıyor. 

PKK’NİN TECRÜBE VE HAZIRLIKLARI

Avrupa’da da çatlaklık boy gösteriyor, çünkü TC’nin Kürt hareketini toptan inkar etmesi ve katliamcı yaklaşması söz konusu. Bunu ortaya çıkarıyoruz. Aynı şeyi, sömürgeci devletlerle sürdürmek istiyor. Biz bu devletlere de ‘TC, kendisi egemen olmak istiyor, Irak Kürdistanı’na da egemen olacak’ diyoruz. Dolayısıyla Irak rejimi de, Suriye de, İran da fazla güven duymuyor. Genelde Kürt tehlikesine karşı bir anlayış birlikteliği olsa da, bu anlaşma somut pratikte hayat bulmaktan çok uzaktır. Devrimci taktikler tam da bu noktada devreye girer. Taktik alan dediğimiz güncellik, ona anlam verme ve ona yüklenme durumu ortaya çıkar. Nitekim PKK’nin de bu konuda bazı tecrübeleri var; KDP’nin bu sinsi yaklaşımlarına karşı çok hazırlıklıyız. 20 yıldır ideolojik, siyasal ve pratik anlamda buna karşı doğru tavırları geliştirmekle görevliyiz. Her ne kadar bu taktiği doğru hayata geçiremeyen militanlar veya özellikle Güney çalışmalarında bunu başaramayanlar olsa da, taktiğimiz esas olarak KDP’nin işbirlikçiliğini önleme biçiminde kendini ortaya çıkarır. Sürekli bir karşılık verme durumu vardır. Bu, Güney Savaşı’nda çok daha etkili bir biçimde ortaya çıkarıldı. İdeolojik olarak netleşme ise sürekli gündemdedir. Pratik olarak da onların etkisi altına girebilecek durumlara yol açmıyoruz. Bağımsız, inisiyatifli alan tutmalar, yani Kürdistan somutunda epeyce gerilla alanları ortaya çıkarmamız, KDP’ye dayalı taktikleri boşa çıkaracaktır. Nitekim TC’nin bu yönlü birçok girişimi boşa çıkarıldı. TC, biraz da KDP’ye dayanarak koruculuğu geliştirdi; Uludere, Hakkari koruculuğunu geliştirdi. Fakat bunlar da TC için bir bütünen çare olmaktan uzaktır. Belki bizi biraz engelledi, bize çok zarar da verdi ama önemli oranda gelişmemizi önleyemedi. Nitekim büyük bir mücadele devam ediyor. Sınır boylarında halen tutunan ve güç toplayan biz olduk. En son planla aslında 70 adet karakol geliştireceklerdi, geliştiremediler; tampon bölge oluşturacaklardı, oluşturamadılar. Bunları gerçekleştirememeleri, onları bu son planı daha bir çılgınlıkla hayata geçirmeye götürdü.”  

Devam edecek…