AP’de Kürt konferansı: PKK kararı yeni bir perspektif açtı

Avrupa Parlamentosu’nda 16’ncısı düzenlenen uluslararası Kürt konferansının ilk oturumlarında Türkiye’de baskı ve direniş, mülteci şantajı, AB’nin tutumu, Belçika’nın PKK kararı ve Öcalan’a tecrit değerlendirildi.

Konferansın açılış konuşmaları ardından ilk paneli “Türkiye’de baskı ve direniş” başlığı altında yapıldı.

Moderatörlüğünü EUTCC yönetim kurulu üyesi Hollandalı akademisyen Joost Jongreden’in yaptığı ilk oturumda Avrupalı, Türkiyeli ve Kürt parlamenterler konuştu. Jongreden, Türkiye’ye karşı artık pozisyon almak gerektiğini belirterek, “Endişeliyiz, çok endişeliyiz” gibi tepkilerin ötesine geçilmesi çağrısında bulundu. Jongreden, Türkiye’ye baskı yaparken, Avrupa Birliği’ne de bu nedenle baskı yapmak gerektiğini vurguladı.

BITEAU: SU KAYNAKLARI KÜRT TORPAKLARINDA DOĞUYOR

Yeşiller / Avrupa Özgür İttifakı (Greens/EFA) Fransalı Benoit Biteau, “Hayati kaynaklar üzerine çatışmalar” konusunda sunum yaptı. Biteau, Küt topraklarını kaynakları çerçevesinde ele alan Biteau, özellikle Firat ve Dicle nehirleri etrafındaki gerilimlere işaret etti. Biteau, “Kürt topraklarında su kaynakları doğuyor” derken, su paylaşımı konusunda Mezopotamya’da daha önce de gerilimler yaşandığını söyledi. Biteau, iklim değişiklikleri konusunda da su paylaşımının merkezi bir konu olacağını sözlerine ekledi. Biteau, su sorununun Mezopotamya’daki sorunlara eklendiğini kaydetti.

DEMİREL: AVRUPA KONSEYİ NEDEN AMBARGO UYGULAMIYOR?

Sol ve Yeşiller Kuzey Solu (GUE/NGL)’den Özlem Demirel, Avrupa Parlamentosu’nun son zamanlarda sıklıkla Türkiye konusunu ele aldığını hatırlattı. Demirel, “Türkiye’de yaşananlar şok edici” diyerek, muhalefete, kadınlara ve toplumun birçok farklı kesimine yönelik baskılara işaret etti. Demirel, “Mevcut durumda, Türkiye’deki durum hükümetin zayıflığını da ele veriyor” derken, bundan nasıl bir sonuç çıkarmak ve lehe çevirmek için tartışmak gerektiğini dile getirdi. Demirel, Erdoğan’ın her zaman AB’nin fonlarına güvendiğini belirterek, Alman otomobil devinin Türkiye’de fabrika açma isteğine de tepki gösterdi. AP’nin Türk devletinin Kuzey-Doğu Suriye’ye işgali kınadığını ama Avrupa Konseyi’nin Türkiye’ye silah ambargosu uygulamadığını belirten Demirel, “Bu çelişkidir. Bu çelişkiye daha fazla dikkat çekmemiz gerekiyor” dedi. Türkiye’nin dış politikasındaki militarizasyona da değinen Demirel, Erdoğan’ın içteki krizden çıkmak için buna başvurduğunu ifade etti. Türkiye’de basın ve ifade özgürlüğünün kalmadığını söyleyen Demirel, Avrupa’daki basın örgütlerinin daha fazla çaba göstermesi gerektiğini dile getirdi.

İSLAM: TÜRKLER VE KÜTLER ARASINDA KALICI BARIŞ İSTİYORUM

Saadet Partisi Milletvekili Cihangir İslam, kendisinin çatışmacı olmadığını belirterek “Türkler ve Kürtler arasında kalıcı barış istiyorum” dedi. Uluslaşma ve ulus devletin Avrupa ve Türkiye’deki gelişimine dikkat çeken İslam, “Bizim gibi toplumlar için uluslaşma ve ulus devlet, yıkım ve gözyaşı getirmiştir” dedi.

İslam, “Türkiye’nin ciddi sorunları var. Ben de bir muhalifim. Ama şunu gördüm ki, bu ülkede bir demokrasi tecrübesi var; öyle böyle 150 yıldır seçimler yapıyoruz, Avrupa’nın çok üzerinde katılım yüzdemiz var. Öyle ya da böyle bir demokrasi kültürümüz var” şeklinde konuştu.

Son seçimlerdeki tabandan gelen ittifaklara işaret eden İslam, “Türkiye’nin ihtiyacı olan bir düzendir. Otorite ve istikrar çok önemeli” iddiasında bulundu. Meşru düzenlerden yana olduğunu ifade eden İslam, “Yapılması gereken hadise; Türk ve Kürt kardeşlerime sesleniyorum, bu toplantının kendi havzamızda olmasını ve bütün bu arkadaşların da orada olmasını dilerim” diyerek sözlerini sonlandırdı.  

KOÇYİĞİT: BU BİZİM KAVGAMIZ

İlk oturumun son konuşmasını HDP Milletvekili Gülistan Koçyiğit yaptı. Koçyiğit, Türk devleti ve PKK arasında daha önceki diyalog süreçlerini hatırlatarak, o dönemdeki koşulları anlattı. Gezi hareketi ve Kobanê ayaklanmasını hatırlatan Koçyiğit, “Kürtler ve Türkiye halkları birleşmiş, bütünleşmiş, ortak bir gelecek uğruna kendi güçlerini seferber etme noktasına gelmişti” dedi. Herkes sorunun çözüleceğini umutla beklerken, hükümetin bir kez daha Kürtleri tasfiye etmek için plan yaptığını belirten Koçyiğit, 7 Haziran seçimlerinden sonra düğmeye bastıklarını kaydetti. Koçyiğit, daha sonra bütün hukuksuzlukların tek tek uygulamaya koyulduğunu, Cizre, Sur, Nusaybin’in yaşandığını ifade etti. “Buna karşı toplum da direniyor” diyen Koçyiğit, bu toplumsal direnişe karşı katliamlar gerçekleştirildiğini belirterek, Ankara-Gar, Amed ve Suruç katliamlarını hatırlattı. Koçyiğit, “Şimdi bütün bu savaşa karşı direnen bir toplum gerçeği var. Türkiye ve Kürdistan’da direniyoruz. Bu bizim kavgamız ve bu kavgayı vermeye kararlıyız” şekline konuştu. Koçyiğit, uluslararası toplumun da gerçekçi çözümler sunmasını beklediklerini kaydetti.

Uluslararası Kürt konferansının ilk gününde gerçekleşen ikinci ve son panelde “Türkiye-AB ilişkileri: üyelik müzakereleri, mülteci krizi ve Kürtler” ana başlığı etrafında sunumlar yapıldı.

İKİNCİ OTURUM

İkinci oturumu siyaset bilimci Prof. Cengiz Aktar yönetti. Mülteci pazarlığına dikkat çeken Aktar, bu pazarlığın AB üye devletlerinin davranışlarını da belirlediği eleştirisinde bulundu.

SCHIEDER: BU TÜRKİYE’NİN AB’DE YERİ YOK

Sosyalist ve Demokratlar İlerici İttifakı Grubu üyesi Avusturyalı Andreas Schieder, sonu gelmeyen üyelik müzakereleri konusunda konuştu. Schieder, refah içerisindeki ve AB’nin prosedürlerine uyan bir Türkiye’ye AB’nin ihtiyacı olduğunu vurgularken, “Türkiye zorlu bir aday, çükü temel haklara saygı göstermiyor” dedi. Schieder, tutuklanan gazeteciler, siyasetçiler, anneler ve eylemciler hapse atılırsa, “Bu kişilerin serbest bırakılması için her şeyi yapmalıyız” diye belirtti. Schieder, bugün üyelik öncesi çok mali destek olduğunu hatırlatırken, bu ödemelerin durdurulmasını tartışmak gerektiğine dikkat çekti. Schieder, Türk devletinin işgallerine de değinirken, “Türkiye’de gördüğümüz bir demografik değişimdir. Kürt bölgelerine son vermek. Avrupa Birliği bunu kabul etmemeli. Yaptırım uygulanmalı” diye konuştu. Böyle bir hükümetin Avrupa’da yerinin olmadığını söyleyen Schieder, “Ben böyle bir ülkenin AB’ye üyeliğine karşıyım” vurgusunu yaptı.

Yeşiller İttifakı grubundan Hollandalı Tineke Strik, mülteci krizi ve Avrupa’nın buna yanıtını değerlendirirken, “Avrupa Birliği, Türkiye karşısında sessiz kalmak zorunda kalıyor” diyerek mülteci anlaşmasına işaret etti. Strik, Türkiye ile yapılan mülteci anlaşmanın “bir çıkmaz” olduğunu ifade eden Strik, bu sistemin başka yerlerde model olmasının da önüne geçmek gerektiğini kaydetti.

FERMON’DAN PKK KARARI YORUMU: AVRUPA’DA İLK

Belçikalı Avukat Jan Fermon, özellikle Belçika adaletinin kısa bir süre önce PKK’ye ilişkin aldığı karar üzerinde durdu. Belçika Yargıtay’ı 28 Ocak günü, PKK’nin terörist örgüt olmadığını, uluslararası savaş hukukunun uygulanması gerektiği ve anti-terör kapsamında yargılama yapılamayacağı yönündeki İstinaf Mahkemesi’nin kararını nihai bir şekilde onaylamıştı. Fermon, bu karara götüren hukuksal süreçten bahsettikten sonra, “Avrupa kıtasında ilk kez böyle bir karar alındığını” vurguladı. Fermon, PKK davası başlamadan PKK’ye karşı bir şeyler yapılması için Amerikan büyükelçisinin Belçika üzerinde uyguladığı baskıları gösteren WikiLeaks belgelerini de gösterdi. “Tüm bu dava, ABD büyükelçiliğinde, Türklerin talebi üzerine organize edildi” diyen Fermon, on yıl sonra davanın sonuçlandığını belirtti. Fermon, “Bu karar ile farklı bir perspektif açılıyor. Çatışma çözüme kavuşturulmalı” dedi. Çatışmanın taraflarına bu sorunun çözümü için yardım edilmesi gerektiğini dile getiren Fermon, Avrupa ülkelerinin kriminalizasyondan vazgeçmesini, farklı bir tutum geliştirmesini istedi.

Lüksemburg’daki Avrupa Adalet Divanı’nda 2014-2017 yılları arasındaki listelerden PKK’nin çıkarılmasına ilişkin kararına da değinen Fermon, “Belçikalılar Avrupa Konseyi’ne giderek, bu listeyi desteklemediklerini açıklamalılar. Bu durum, Konsey’de PKK’ye yönelik terörist etiketi üzerinde tartışmalara da yol açar” dedi.

UYSAL TECRİDİ ANLATTI

Günün son konuşmasını Asrın Hukuk Bürosu avukatlarından Newroz Uysal, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a ilişkin yaptı. Uysal, Öcalan’ın tutsaklığının 15 Şubat’ta 21 yılını doldurmuş olacağını belirttikten sonra, İmralı tecrit sistemini anlattı. Uysal, İmralı için “Gelinen aşamada, 8 yıl boyunca tek bir avukatın uğramadığı bir cezaevine haline getirilmiştir” dedi. Uysal, tecridin ağırlaştırılması ile Ortadoğu’da derinleşen kriz arasında da paralellik kurdu.

Uysal, Öcalan’ın açlık grevleri ardından avukatları ile yaptığı son görüşmelerde verdiği mesajdaki maddeleri paylaştı. Öcalan’ın çözüm çabalarını anlatan Uysal, Öcalan’ın günümüzde de çözüm çabalarını sürdürdüğünü kaydetti. Uysal, “İmralı tecrit sisteminin Türkiye’nin cezaevi politikalarının bir yansıması olarak ele alınması bir yanılgıdır” diyerek, İmralı tecridinin Türkiye’deki tecrit ve baskı politikasının başlangıcı olduğunu ifade etti. Uysal, “Tekil bir insan hakkı ihlali değil, Türkiye’nin en net fotoğrafını veren bir yerdir” dedi Uysal, uluslararası topluma da seslenerek tecridin sona erdirilmesi, Türkiye’nin demokratikleşmesi ve Kürtlerin hakları arasındaki ilişkinin doğru kurulmasını istedi.

Konferansın ilk günü sona erdi. Konferansın ikinci günü yarın yapılacak. Saat 09.30 ile 17.00 arasındaki oturumlarda, Türk devletinin Rojava’daki işgali ve işlediği suçlar, Türk devletinin Osmanlı hevesleri, Kürtlerin durumu, inkar edilen hakları, gerçekleşen katliam ve soykırımlar, DAİŞ sonrası durum, Avrupa’nın Ortadoğu krizlerindeki rolü ve tutumu, krizden çıkış perspektifleri, Kürtlerin çözüm önerileri ve alternatif yöntemler üzerinde durulacak. Mısır, Ekvator ve Avrupa’nın birçok ülkesinden parlamenterler, araştırmacılar, gazeteciler ve akademisyenler ikinci gün sunumlar yapacak.