Avrupa’da dolaşan hayalet: Kürdistan’ın diplomasisi!..

Bugüne kadar Batı Avrupa’da yapılan gösteriler ve yürüyüşler, hiçbir zaman şimdi olduğu kadar büyük bir anlam ve öneme sahip olmadı.

Bu gösteriler tarihe “kitlesel diplomasi mücadelesi” olarak geçecek. Batı Avrupa kamuoyu, daha düne kadar “entegre olması zor ve uygar olmayan” kitle diye baktığı Batı’daki Kürt insanlarını

şimdi hayretle seyrediyor. Yediden yetmişe bir “diplomatlar” kitlesi Batı devletlerinin karanlık koridorlarındaki kirli pazarlıkları açığa vuruyor ve “pazarlıksız, gizli anlaşmalardan arınmış açık, şeffaf diplomasinin” alışılmadık ilk örneklerini veriyor.

Bu diplomasinin en büyük ilkesi “kendi öz gücüne güvenmek ve halkların devletlere rağmen kardeşliğine inanmak”tır.

Elbette “kitlesel diplomasinin” yanında, bir de Kürdistan’ın en güvenilir insanlarından oluşan “Kürdistan kordiplomasisi” de var. Bunlar, gizli servislerle içli dışlı Batılı hükümetlerin koridorlarında, kendilerinden ve abdestlerinden emin “sessiz ve slogansız” bir diplomasi mücadelesi veriyor. Onlar akıllı insanlar. Derslerine çalışıyorlar. Karşılarındaki devletlerin “diplomasi tarihlerini” inceliyor, onların dillerini öğreniyor, halklarının geleneklerini araştırıyorlar.

“Şarklı vahşiler” sanılan bu Kürt insanları, hem Mezopotamya’nın ilk uygarlığının temellerini atan bir halk olarak, dünyaya ilk buğday başağını veren, “ekmek ve gül”ün insanları olarak, hem de “dillerinin tastamam bir Batı dili” olduğunun bilinciyle, Batı ile Ortadoğu ve Kafkasya arasında “asıl köprünün”, geleceğin “demokratik özerk” Kürdistan parçaları olduğunu muhataplarına anlatıyorlar.

“Demokratik özerk” Kürdistan parçalarının, geleceğin Avrupası ile Ortadoğu ve Kafkasya arasında gerçek anlamda güvenilir bir “kültür, barış, refah otoyolu” olacağını gösteriyorlar.

DAİŞ’i yenen bu halk değil mi? Bir zamanlar Viyana kuşatmasını hatırlayarak “Türkler geliyor” diye korkuyla konuşan Batı, daha düne kadar “DAİŞ geliyor” diye tir tir titrerken Batı’yı DAİŞ’ten kurtaran bu Kürtler değil mi? enternasyonalist Batılı kahramanları tenzih ediyorum. Ama söyleyin Alman, Fransız, İngiliz, Belçikalı, Felemenkli kaç asker kendi kıt'alarını korumak için DAİŞ'le savaşta can vermeyi göze alabilirdi? Batı şu sıralar “yerel yönetimler şartı” hakkında konuşurken, ırkçılık ve yabancı düşmanlığı ile boğuşurken, Efrîn’de “doğrudan demokrasiyi” kuran, Sünni’ye Alevi’yi, Arapla Kürdü, Müslümanla Hristiyan’ı, Ermeni’yle Türkmen’i “demokratik ulus” içinde birleştiren bu Kürtler değil mi? Ve şimdi Efrîn’de yaşanan vahşet karşısında, Türkleri yatıştırmak için kırk takla atan aynı Batı’nın devletlerinin sessizliği utanç verici değil mi?

Batı sokaklarında ve alanlarında başı örtülü ve açık kadınların, “sünnete uygun sakallı” erkeklerle, uzun saçlı erkeklerin, Almanca, Fransızca, İngilizce şarkılar söyleyen çocukların oluşturduğu Kürdistan’ın “kitlesel diplomasisi” ve “sessiz cephenin” her biri bir Kollantay ve Litvinov ya da düşünsel benzerliği olmasa da Talleyrand çapındaki Kürdistanlı “kordimolatik erkan”, işte bu gerçeği Batılı diplomatların ve devlet insanlarının yüzüne çarpıyor.

Geçenlerde bir Kürt diplomatıyla konuşuyordum. O anlattı. Bir Batılı devletin diplomatıyla konuşuyormuş. Diplomat bizim diplomata “Siz Kürtlükten söz ediyorsunuz ama, Amed’de gördüğüm Kürt çocukları Türkçe konuşuyor.” Kürt diplomat hazır cevap, “O gördüğünüz Türkçe konuşan Kürt çocukları değil, Türk devletinin asimilasyon gerçeğidir ve siz dağdaki gençlerin bir zamanlar Türkçe konuşan Kürt çocukları olduğunu unutuyorsunuz. Ve bilin ki, şu sessizliğinize bakılırsa, benim size diyeceğim şu: Herkes görmek istediğini görür ve herkes duymak istediğini duyuyor...”

Bu Kürt diplomatı alnından öptüm.

Aklıma Sovyetlerin ilk kadın diplomatı Kollantay geldi. Gittiği Norveç’te bir resepsiyon sırasında, yine bu burnu büyük Batılı diplomatlardan biri, Kollantay’a mealen, “Siz Çarlığın pisliklerini temizledik diyorsunuz, ama Kızıl Meydan’daki helayı bok götürüyor” deyince, Kollantay ona “herkes görmek ve koklamak istediğini görür ve koklar” demişti.

Bana anlattılar. Bir Batı devletinde Kürtler Efrîn için yürürlerken, o devletin bir yurttaşı, göstericilerden birine yanaşıp, şöyle demiş:

“Sizi Öcalan Türkiye’ye teslim edildiği zaman tanımıştım, kendinizi yakıyordunuz, otobanları işgal ediyordunuz, kırıp döküyordunuz, bakıyorum da şimdi gösterileriniz barışçı ve hiç kimse provokasyona gelmiyor, bu işin sırrı nedir?”

Bizim Silvanlı üniversiteli göstericimiz, “biz deney kazanıyoruz, siz ise Alman faşizmi karşısında, önce Avusturya’nın, sonra Çekoslovakya’nın işgaline, faşizmi yatıştırmak için sessiz kaldınız; hala bizim kazandığımıza benzer bir deney kazanamadınız, Efrîn’i Türk devletine bırakırsak, faşizmi yatıştırırız sanıyorsunuz” diye cevap vermiş.

“Kitlesel diplomasiye” bakar mısınız?

Batıyı tanıyor ve o nedenle daha şimdiden Batı kamuoyunu kazanıyor, Batı medyasını hizaya getiriyor.

Ve sokaklara, alanlara bakın. Kim var? Zafer kimin?

Türk devleti “Efrîn’deyiz” diyor. Üç köyü almış, beş tepeye girmiş. Dünya’ya kim girmiş? Avrupa’nın alanlanında kim konuşuyor? Nerede Osmanlı Ocakları? Diyanet nerede? Sen neredesin?

Kürdistan Cenevre’ye yürüyor? Rojava yerli yerinde. Salih Müslim “Kırmızı Türk listesine” Erdoğan’ın adını yazıyor. Az sonra kar eriyecek. Meşeler fışkın verecek. Kandil’de kadınlar zılgıt çekiyor. Karasu yazıyor, Kalkan yazıyor. Besê Hozat Dersim rüzgarları estiriyor. Cemil Bayık Erdoğan’a bıyık altından gülüyor, Karayılan Panfilof’u aşmış, taktik dersleri veriyor. İmralı’da Öcalan, Rodin’in “düşünen adamı”, insanlık adına düşünüyor. O yıkılmadan Efrîn yıkılmaz. Herkes sinmiş, delegeler, izleyiciler faşizmin üstüne yürüyerek Ankara’yı inletiyor. HDP Kongre yapıyor ve Buldan ile Temelli, bunca zorbalığa karşı partinin başına geçiyor. Buldan Bertolt Brecht’in “cesaret anası”, Temelli “Kızıl Sakallı Korsan.” Demirtaş PM’de. Eşbaşkan Üstündağ direnişte. İkisinin de binlerce Kürdün, sosyalistin sesleri de, zindan duvarlarını yıkmış hepsi firarda. Sur’un çıplak ayaklı çocukları, Nusaybin’in “hatboyunda” taş atan çocukları üstlerinde inca bir mintan, kartopu oynuyor. Kuto, Ayşo, annesi, babası , Qırıx, evlerinde haberleri ANF’den, Kürt TV’lerinden, Artı Gerçek’ten alıyor; onlar adına Efrîn’de, bombaların altında mikrofon başı yapan sevgili kardeşim Baki Gül haber veriyor. "Efrîn’de günlük hayat devam ediyor." Tıpkı Leningrad kuşatması sırasında Rusların Şastokoviç dinlemesi gibi. Kürtler yaşıyor ve savaşıyor.

Ve bu büyük resmin içinde milyonluk halk ayakta.

Kürt diplomasisi işte bu öz güce dayanıyor.

Diplomasi Cenevre’ye yürüyor. Limuzinle değil. Toprağa sağlam basan ayaklarıyla…

Yürü “diplomasi, diren Efrîn”, gelecek senin…