Ayata: 12 Eylül’de bile böyle değildi

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, Erdoğan’ın sürekli kriz ve kaosla hukuku bir tarafa atarak yönetmeye çalıştığını, 12 Eylül döneminde bile böyle olmadığını söyledi.

Devletin artık Kürt meselesini yaklaşımını değiştirmesi, yüzyıldır uygulayıp sonuç alamadığı inkar ve imha siyasetinden vazgeçmesi gerektiğini söyleyen PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata, “Bütün dünya ilişkilerini, ekonomik kaynaklarını, ideolojik/zihinsel rezervlerinin hepsini kullandı, tüketti. Tarihi sıfırlayamazsın, tarihi istediğin gibi kurgulayamaz, yazamazsın. Öyle olsaydı zaten Mustafa Kemal halletmişti” dedi.

PKK Merkez Komite Üyesi Muzaffer Ayata ile söyleşimize devam ediyoruz. Üçüncü ve son bölümü şöyle:

Mevcut Türk iktidarı, Kürt sorununu neden terörle ifade ediyor?

Kürt sorunu, 100 yıllık bir sorun. Cumhuriyet tarihini ele alırsak cumhuriyetle birlikte başlamış. Cumhuriyetin kurgulanması, bu sorunu yarattı. Şêx Saîd ve Seyîd Rizalar ile on binlerce insan katledilirken, sürgüne gönderilirken PKK mi vardı? Tarihsel toplumsal bir sorundur. Anayasasına göre Kürt yoktur, herkes Türk’tür. Devlet herkesi Türk yapmak istiyor. Bu tanrısal bir emir, bir kural, bir doğa yasası değil yani. Kürtler de Türk olmak istemiyor. Devlet denedi 100 yıldır olmadı. Bırakması lazım. Anayasayı yeniden yazmaları lazım.

Kürtler ve Türkler yine bir arada yaşar. Ortak yanları da çok. Niye bu kadar kan, şiddet, inkâr. Kocaman 40 milyon nüfusu var dört parça içerisinde. Artık Güney’de bir statüsü var, Rojava’da bir statü oluşuyor. Onu da mahvetmek için kıyamet koparmış. Bütün dünya ilişkilerini, Türkiye ekonomik kaynaklarını, ideolojik zihinsel rezervlerinin hepsini kullandı, tüketti yani. Bir kez daha seçimi kazanırsan ne olur? Biraz daha Kürt öldürsen, acı çektirsen ne olur? Tarihi sıfırlayamazsın, tarihi istediğin gibi kurgulayamaz, yazamazsın. Öyle olsaydı zaten Mustafa Kemal halletmişti.

Kürt sorununa farklı yaklaşılsaydı şu anda durum nasıl olmuş olurdu?

Türkiye, Kürtlerle savaşmasaydı, özellikle Suriye savaşına balıklama dalmasaydı bugün dünyada bu kadar yalnızlaşmaz, itibarsızlaşmazdı. İçeride ve dışarıda bütün kaynaklarını tüketmiş olmazdı. Tersine Kürtler, Suriye-Türkiye-Irak arasında bir köprü olurldu. Demokratik modeliyle Ortadoğu'nun yükselen yıldızı olurdu. Ticari ekonomik ilişkileri çok daha ileri boyutta gelişmiş olurdu. Türkiye zenginleşirdi, Avrupa Birliği'ne rahat girerdi. Avrupa Birliği'ne girmesi önünde engel yoktu.

Çözümden kaçan saldırgan yaklaşımın iktidarda ve Ortadoğu’da yarattığı tahribatın boyutu nedir?

Suriye savaşına daldı, Suriye’yi savaşa sürükledi. DAİŞ gibi çetelerin dünyada savaşı devşirip Türkiye üzerinden Suriye'ye rahat sokmasını sağladı. Bütün kötülükleri, Kürtler için planladı. DAİŞ’i Kürtlerin üzerine sürdü. El Nusra dâhil herkesle ittifak yapma, destek verme, bütün dünya DAİŞ belasıyla uğraşırken Türkiye alttan destekledi. Özellikle Suriye’de Kürtleri ezmek ve boğmak istedi. Kürtler, DAİŞ’e karşı büyük mücadele ve bedel verdi. Araplarla birlikte bölgelerini temizleyip birlikte yürütmeye başladı. Türkiye’nin bütün baskılarına rağmen Türkiye ve çetelerle ortaklaşmadılar. Ayrı bir çizgide kaldılar. Rejime karşı da düşmanlık yapmadılar. Çünkü Kürtlerin derdi kendi kimlikleri ve özgür yaşamaktı. Birilerine düşman olması ya da birilerine kuyrukçu olması gerekmiyordu. Türkiye bunu hazmetmedi. Suriye’deki bütün çeteleri etrafına topladı, Kürtlere saldırttı. O çeteler şimdi Türkiye’nin başına bela olmuş. Türkiye’yi yürüten faşist zihniyet, ‘Kürtler, PKK ayağımıza zincir olmuş. Bu zinciri atalım’ diyor. Kürtleri yenerlerse uçacaklar, dünyayı fethedecekler. Kendi halkını öyle demagojiyle kandırıp aldatıyorlar.

Ayağında zincir olan boynuna kara leke olan DAİŞ, El Nusra var. Suriye'de halkın üzerine saldığı katiller var. İşgal bölgeleri, katillerin, canilerin, çetelerin cennetine dönüşmüş. Türkiye, dünya güvenliği için bugün büyük bir tehdittir. Arap dünyası, İhvancılardan, DAİŞ’ten, El Nusra’dan elini çekti. Dikkat edin hiçbir Arap ülkesi onları desteklemiyor. Onları topraklarında kabul etmiyor. Tek Erdoğan bunu yapıyor. Onlarla Arap dünyasını tehdit ediyor. Türkiye çektiği mültecilerle Avrupa’ya şantaj uyguluyor. Hatta bir biçimde DAİŞ vediğer örgütleri Avrupa'da eyleme sürüklemekle bile tehdit ediyor. Çünkü hep bunları el altında tutuyor.

Dikkat edersek DAİŞ’in bütün yöneticileri El Bağdadi, El Kureyşi, hepsi Türk işgali altındaki bölgelerde vuruldular. Onlar için güvenli bölgeler Türkiye'nin kontrolündeki bölgelerdir. Bazıları öldürüldü, operasyonlarla yakalandı. Bir de yakalanmayanlar, fazla bilinmeyenler var. Çünkü onlar bu bölgelerde Türklerle beraber at koşturuyor. İstediğinde Türkiye onlara sponsorluk yapıyor, isimlerini değiştiriyor. Bütün dünya bugün El Nusra’yı terörist ilan etmiş. Türkiye mecbur olarak terörist ilan etmek zorunda kaldı ama Türkiye onlara bir krallık kurdu. Türk ordusu onları koruyor.

Türkiye iç dengesinde de çatlaklar artık daha da belirginleşiyor. Saray’ın etrafındaki çeteler meşrulaştırılırken Kürt halkının iradesi sonucu seçilenlerin iktidarın hedefine girmesi neyi ifade ediyor?

Türkiye bugün tamamen çeteleşmiş soygun şebekesine dönüşmüş. Kendi halkını ezen, kandıran, ona karşı psikolojik savaş yürüten; eleştiren, muhalefet eden, adalet ve demokrasi isteyenleri düşmanlaştıran; barış ve demokrasi isteyenleri ötekileştiren, aşağılayan bir politika izliyor. Düşünün; Kürtler, Türk yasalarına göre seçime girmişler. Sicilleri savcılıklar tarafından inceleniyor, seçime katılımlarında bir sorun olmadığı söyleniyor. Seçimi kazanan terörist ilan ediliyor. Belediye başkanı, milletvekili cezaevine atılıyor. Alelacele dokunulmazlık kaldırılıyor.

Gerillayla çekilmiş bir fotoğrafı için Semra Güzel’in başına getirmediğini bırakmadı. Türkiye’nin bütün güvenlik sistemleri alt üst olmuş. Türkiye yıkıldı, yıkılacak. Sanki Türkiye, hiç hayatında gerilla görmemiş. Gerilla uzaydan gelmiş. Kürtlerin birbiriyle işi olmayacak, merhaba demeyecekler, görüşmeyecekler. İnsanları adeta kazanlara atıp kaynatıyorlar. Etrafında yamyam dansı yapıyorlar. Vay biz işte Semra’yı yakaladık, operasyon havaları… Utanma da yok. Bir kadın milletvekilidir. Dokunulmazlığını kaldırıyorsun haksız yere ve suçluymuş gibi lanse ediyorsun.

Etrafındaki bütün çeteler soyguncular da cirit atıyor. Süleyman Soylu ile hepsinin fotoğrafı çıkıyor. Onlara dava açılmıyor. Onlar teşhir edilmiyor. Onlar ülkenin seçkin, itibarlı insanları. Erdoğan’ın gözdeleri yani. Erdoğan, yönetim ve zihniyet olarak sıfırı tüketmiş bir insan.

Merkel, 16 yıl başbakanlık yaptı. Gayet saygılı ve usullere göre görevini devretti ama Erdoğan, oyunu kurallarına göre oynamıyor. Bugün Türkiye'de herkes, muhalefet çevreleri dahil işte Erdoğan iç savaş çıkaracak. Erdoğan hile yapacak. Erdoğan olağanüstü hal ilan edecek. Erdoğan bir yerde savaş çıkaracak. Ancak kriz kaos ortamında ya seçimi kazanır ya da erteler. Askıya alır. Bunlar tartışılıyor. Ecevit veya Mesut Yılmaz dönemlerinde bunlar tartışılmıyordu. 20 yıldır Erdoğan yönetimde kaldı ve ülkeyi bu hale getirdi. Türkiye bütün demokratik teammülleri tarumar etti. Kurumların tümünü işlevsiz hale getirip içini boşalttı ve kendine bağladı. Tam Hitler tarzı bir yönetim modeli oluşturdu. Hitler’in yönetim tarzı incelenirse ne kadar uyumlu oldukları görülür.

Tüm bunlar Türkiye tarihinde nasıl bir yer buluyor?

Sürekli kriz ve kaosla hukuku bir tarafa atarak yönetmeye çalışıyor. Türkiye tarihinde hukuk bu kadar itibarsızlaşmamıştı. 12 Eylül döneminde bile böyle değildi. Yargıya bu kadar müdahale edilmemişti. Hâkim ve savcılar bu kadar basit piyonlar haline getirilmemişti. Tarikatlar Türkiye'de hiçbir zaman bu kadar holdingleşmemiş, maddiyata boğulmamış, siyasi iktidarın basit uzantısı/piyonu olmamıştır. Evet, bazı cemaatlerin iktidarlarla ilişkileri vardı. İktidar onlardan onlar iktidardan yararlanıyordu ama şimdiki boyutta hiçbir zaman olmadı.

Türkiye'deki dini cemaatler manevi yanlarını kaybetti. Dine hizmet eden kurumlar olmaktan çıktılar. Erdoğan onları mahvetti, bitirdi. Türkiye'de İslam'a en büyük kötülüğü Erdoğan yaptı. Erbakan'ın bütün mirasını tüketti. 50 yıllık emeği ve çalışması ile Türkiye'de Milli Görüş, İslam bazlı çevrelerde en azından bir alternatif, bir umuttu. Eleştiririz onları o ayrı bir sorun ama Erbakan’ın İslami çevrelerde saygınlığı, emeği vardı. Adil düzen diyordu. Erdoğan mafya, soyguncular düzeni kurdu. Enflasyon düzeni kurdu. Borsayla, faizlerle oynuyor. Halk yoksullaşıyor. Hali hazırda bankalar bu yoksulluk enflasyon ortamında 4 kat fazla kar elde etmiş. Hayat pahalılığı almış başını gitmiş. Enflasyon oranında yalan rakamlar yayınlamalarına rağmen dünya şampiyonluğunu oynuyor.

Bu toplumun yoksullaşma derecesini ifade eder. Halkı soyuyorlar, halkın elindekini alıyorlar. Servet el değiştiriyor, kaynaklar belli ellerde toplanıyor. İşte İslam'da bir umut, bir arayış, bir gelecek hayali vardı. Şimdi Erdoğan onu tüketti.  Türkiye’de İslami cemaatleri mahvetti, içini boşalttı. İktidarın payandası, piyonu yaptı. İktidara bağladı. Maddiyat verdi, maneviyatı aldı. Hepsinin içini boşalttı, ruhunu kuruttu. Gözü dönmüş iktidar tutkunu, ölüyor da bırakmıyor. Vatan tehlikede, beka sorunu var, diyor. Etrafımız düşman, emperyalistler saldırıyor, dünyaya karşı direniyoruz… Hepsi palavra. Dünyadaki tüm emperyalistlerin ayağına gidip yalvarıyor. Beni destekleyin, anlaşalım, taviz vereyim, diyor.

Türkiye’yi Putin’e peşkeş çekiyor. Osmanlı tarihi de dâhil hiçbir zaman Rusya’ya bu kadar taviz vermemişti. Atom santrali ihaleleri, kullanamayacak füze sistemleri, milyarlarca dolar dökme, hepsi iktidarı için. Hem NATO'da Rusya'ya düşmanlık yapacağım diyerek sözleşmeye imza atıyor hem de Putin’e gel de şu Kürtleri hep birlikte katledelim, diyor. Ben de seni ayakta tutayım, ambargoya katılmayayım, diyor.

Dikkat edersek Suriye’de kimse savaş hazırlığı yapmıyor. Bir tek Erdoğan savaş hazırlığı yapıyor. Bütün çeteleri tahrik ediyor, silahlandırıyor. Kürtlere ya da rejime saldırtacak. Ordusunu hazırlamış beni bırakın Kürt bölgelerini dağıtacağım, Kürtleri oradan çıkarıp yerine çeteleri koyacağım, diyor. Kürtlere karşı soykırım planı vaat ediyor.