Benim annem halkının Leyla’sı

Süresiz-dönüşümsüz açlık grevinin 33. gününde olan Leyla Güven’in kızı Sabiha Temizkan, Yeni Özgür Politika gazetesine annesini yazdı.

İnsanların hayatına o kadar güzel dokunuyor ki annem.

Yine dokundu işte…

Bir kez daha direnişiyle herkesi kendisine hayran bırakmayı başardı.

Artık barış derken yüreğimizin burkulduğu, umudumuzu korumakta zorlandığımız bir süreçte, barış için canını ortaya koydu.

O benim kahramanım, o halkının kahramanı.

Leyla Güven olarak anlatayım önce.

16 yaşında akrabasıyla evlendirilen iki çocuk annesi bir kadın.

30’lu yaşlarının başında boşandığında klasik kadın rolünü kabul etmeyerek çalışma hayatına atıldı ve çocuklarını kendi imkanlarıyla büyüttü.

Onlar kendi ayaklarının üzerinde durabilmeye başladığında onun için yepyeni bir hayat başlıyordu. Zaten yürüttüğü siyaset çalışmalarına aktif bir şekilde katılmaya başladı. HADEP döneminde önce kadın hareketinde sonra da parti meclisinde görev aldı. Ardından iki dönem belediye başkanlığı yaptı. Belediye başkanıyken de kadın kimliği hep ön plandaydı. Toplu iş sözleşmesine kadına dair maddeler ekletti. Kadınlar için birçok çalışmaya imza attı.

7 Haziran’da milletvekili seçildi ve hemen ardından yeniden başlayan çatışmalı sürecin durması için Cizre’deydi. Sokağa çıkma yasağının uygulandığı Cizre’de sivillerin zarar görmemesi için arkadaşlarıyla birlikte bombardıman altındaki ilçede bir mahalleden diğerine koşturuyordu. Anlayacağınız bu Leyla Güven’in barış için ilk kez canını ortaya koyması değil.

Şu anda halen DTK Eşbaşkanı ve HDP Hakkari Milletvekili. Hukuksuz bir şekilde cezaevinde tutuluyor. Onun mücadelesini cezaeviyle kırmaya çalışacaklarını düşünenlere de çok güçlü bir cevap veriyor. “Unuttukları bir şey var, biz faşizme karşı her yerde direniriz” diyor. O, 12 Eylül’ün işkence merkezlerinden biri olan Diyarbakır zindanında direniyor. Barış için!

Annem bu mücadeleye, çatışmalı süreç nedeniyle evini yurdunu terk etmek zorunda kalıp Konya’da çok kötü koşullarda yaşamaya mecbur edilen insanları görerek girdi. Bağlarını, bahçelerini, yakılan evlerini bırakıp kendi dillerinde konuşamadıkları, en kötü işlerde çalışmak zorunda kaldıkları bir hayata mecbur edilmişlerdi. Artık kayıtsız kalamazdı ve kalmadı da… Konya’da yaşayan bir Kürt kadını olarak kendi halkı için mücadeleye omuz verdi.

Ben annemi aslında böyle tanıdım.

Annem olmaktan çok öte bir anlam taşıyordu artık ve ben mücadele içindeki Leyla’yı görünce gözlerim kamaştı. Böyle bir güç, böyle bir adanmışlık, böyle bir güzellik olabilir mi?

İradesi… Ben yakın zamana kadar annem gibi iradeli olamadığım için kendime kızardım ama anlıyorum ki, o herkesin harcı değil!

Böyle güçlü bir kadının kızı olmak gurur verici olduğu kadar zor da…

Ne yapsanız eksik kalıyor gibi hissedersiniz, hep mükemmel olmak zorundaymışsınız gibi.

Leyla’m…

Annem, can yoldaşım…

Yalnız kendi yarınını değil halkının yarınını

canına, dişine takan hayatımın kadını…

Ben seni ne çok anlatsam da eksik kalır!