Bir tarihe tanıklık ediyoruz

Açlık grevi eylem komitesinden Serhad Agirî, Strasbourg'da 116 gündür süren direnişi Yeni Özgür Politika gazetesine anlattı.

Eylemin ilk gününden itibaren, eylemcilerin yanında olan ve koordinasyonun sorumluluğunu üstlenen Serhad Agirî, açlık grevi eylem komitesinden. Yaşamının tümüne yakını, mücadele içerisinde geçen Agirî, son 25 yıldır Avrupa yaşıyor ve mücadelesine burada devam ediyor. Eylemin ilk gününden bu yana bir çok kişi ile birlikte eylemcilerin yanında yer alarak, eylemcilere yardımcı olmaya çalışan Serhad Agirî ile Fransa’nın Strasbourg kentinde 14 kişilik grubun devam ettirdiği ve 116. güne ulaşan süresiz–dönüşümsüz açlık grevi eylemini konuştuk.

İlk günden bu yana eylemcilerin hizmetine kendinizi adadınız. Siz bu eylemi nasıl görüyorsunuz?

Aslında bu eylem uzun soluklu ilk eylemdir. Sanırım Avrupa tarihinde de böyle bir eylem yoktur. Hem süreç açısından, hem eylemin niteliği açısından tarihi bir eylem. Bunu böyle anlamak gerekiyor. Bu eylemin özü, bir özeleştiri eylemidir. Bir fedai eylemdir aynı zamanda. 20 yıldır İmralı’da o koşullarda Önderliğimizin sürdürdüğü büyük bir mücadele söz konusu. Ve bu süreçte, bu mücadeleye denk düşecek nitelikte bir cevap olamadık. Hem koşullarının düzeltilmesi noktasında hem de özgürlüğünün sağlanamaması noktasında bizler eksik kaldık.

Bu açıdan buradaki eylem toplumsal vicdanı uyandırmaya yönelik bir özeleştiri eylemidir. Bireysel anlamda da görev, sorumluluk, ahlaki ve duyarlılık noktasında yaşanan yetersizliklere karşı da ortaya konan bir özeleştiri eylemi olarak değerlendiriyoruz. Bunun üzerine gelişen bir eylemdir.

Eylemin ilk gününden beri ziyaretler olsun, halkımızın ortaya koyduğu eylemler olsun. Nasıl değerlendiriyorsunuz? Size yeterli düzeye ulaştı mı?

Şüphesiz halkımızda bir duyarlılık oluştu. İlk başlarda, eylem ve gündemin sıcaklığından kaynaklı belli bir yoğunlukta ziyaretler vardı. Eylemin zamana yayılması sonucu eylemcilerin sağlık koşulları göz önünde bulunduruldu. Eyleme ziyaretlerin yoğunluğu ve de fiziki koşullardan kaynaklı bazı kısıtlamalara gitmek durumunda kaldık. Tabi şunu belirtmekte fayda görüyorum. Eylemi ziyaret etmek, eylem yerini ziyaret etmek moral açısından önemlidir. Asıl önemli olan bu süreçte eylemsellikleri çok farklı alanlarda büyütmek, geliştirmek, toplumsallaştırarak uluslararası kamuoyu gündemine taşımaktır.

Bu noktada da bir düzey ortaya çıktı. Bu anlamda da diyebiliriz ki eylem bazı sonuçları itibariyle olumlu bir tablo ortaya çıkardı. Fakat bu düzey yeterli değildir. Yani buradaki eylemin özeleştirisel yaklaşımı bütün toplumun göstermesi de gerekiyor. Ziyaret işin farklı bir boyutu. Ama özeleştirisel bir yaklaşımla herkesin sürece dahil olup eylemler içerisinde bulunması, bulunduğu her alanı örgütlemesi ve mücadele alanına dönüştürmesi ve sürece katkı yapması gerekiyor ki, eylem amacına ulaşabilsin.

Geldiğimiz gün itibariyle bakıldığında tecrit her boyutuyla halka anlatılabilindi mi?

Şunu tekrar hatırlatayım. Tecrit sadece Kürt Halk Önderine uygulanan bir tecrit değildir. Aslında Kürt halkına karşı geliştirilen ve toplumsal her alana uygulanan bir tecrit söz konusu. Bu tecridin ilk noktası Kürt Halk Önderi’dir. Tecrit onun üzerinden geliştirilerek, Kürt Halkı’na uygulanmıştır. Toplum bu tecridin farkında. Ama farkında olmak yetmiyor. Onu bilmek yetmiyor. Önemli olan gördüğün ve bildiğin şeyi değiştirebilme refleksi ve gücünü ortaya koyabilmektir. Özellikle şu nokta çok önemli. Sömürgeciliğin yarattığı kişilik kalıplarını kırmak gerekiyor. Burada bir zayıflık var. Sömürgecilik ile kendi arasındaki bu bağ kırılmadığı için tecridi kırma, faşizmi yıkma ve Önderliği özgürleştirme mücadelesini büyütme noktasında sıkıntılar yaşanıyor.

Avrupa’daki eylemlerde niteliksel olarak güçlü bir tepkinin ortaya çıkmamış olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Niteliksel olarak da elbette bir sorun var. Bu sadece Türkiye ve Kuzey için geçerli değil. Zihinsel anlamda özgürlüğü isteme ve de özgürlük için savaşımda, zihinsel bütünlükte bir sorun var. Yani kapitalist modernite mi yoksa demokratik modernite mi? Hangisini isteyeceğimiz noktasında, net karar vermiş değiliz. Doğru kararı ve de doğru yaşamı net şekilde istediğimizde, özgürlük zaten gelişir. O zaman tecrit de kırılır, özgür toplum da yaratılır, özgürleşen ülke yaratılır. Faşizm böyle yıkılır. Zihinde özgürlük sağlanamamışsa, diğer boyutlarda bunu sağlamak mümkün olmayabilir. Kürdistan’da toplum bunun farkında ve bunu yıkma çabasında. Her ne kadar devlet ve mevcut iktidar ile içli dışlı olan bir kısım söz konusuysa da, genel çoğunluk bu bilinçte. Ama burası için şunu söylemek yerinde olur. Yetersiz örgütlülük. Bu yetersiz örgütlülüğün bir kısmı elbette Kürdistan için de geçerlidir.

Mesela yerel seçim sonuçlarına baktığımızda bunu sadece AKP’nin baskısı olarak yorumlamak yeterli bir durum analizi olamaz. Yetersiz örgütlülüğün sonuçlarını da gözden kaçırmamamız gerekiyor. Çok daha fazla çalışmamız ve toplumu özgürlüğe inandırmamız gerekiyor. Toplum inandığı değerlerin peşinden gider. İnanmadığı bir şeyi toplumda geliştiremezsiniz. İnandığı anda kişi mücadeleye katılır. İnanmayan ise mücadele edemez ve de etmez.

En baştan bu yana eylemcilerin yanında olan biri olarak sağlıklarında nasıl bir değişim gözlemlediniz?

Açlık grevleri belli bir noktaya geldi. Fiziksel anlamda arkadaşlar ciddi zorlanmalarla karşı karşıya. Güç kaybı yaşıyorlar, yorgunluğun üst safhada olduğu bir süreç içerisindeler. Bir çok fiziksel rahatsızlık ciddi boyutta ve etkilerini günlük yaşamda gösteriyor. Yani saat saatini tutmuyor. Ortalama 20 kg kilo kayıbı söz konusu. Yürürken düz çizgide yürüyemiyorlar. Denge sorunu yaşanıyor ve yatağa bağlı haldeler. Özellikle kas erimelerine bağlı olarak sürekli kramplar yaşıyorlar. Sabahları yataktan doğrulma da bile sorun yaşanıyor. Ama bütün bu fiziksel sıkıntılara rağmen, eylemcilerin moral, motivasyonu ve inançları ise en yüksek düzeydedir. Bütün bu olumsuz durumları öngörerek eylemlerine başladılar.

Peki siz günde kaç saatte uyuyorsunuz?

Sadece ben değil. Komite olarak bir kaç kişi sürekli burdayız. Genç arkadaşlar, kadın arkadaşlar, doktorlar bu eylemin ilk gününden beridir buradayız. Günde 3-4 saat uyuyoruz ortalama olarak. Gündelik işleri beraber yerine getiriyoruz. Bu anlamda bu eylemin bir parçası olmak, tarihsel bir sürecin parçası olmaktır. Eylemcilerin yanında bulunmak, onların bu tarihsel eylemine tanıklık etme durumu bizler için uykusuzluktan, yorgunluktan çok daha önemli.

Peki, halkımıza bir çağrınız var mı? Eylemin zafere ulaşması için ne yapılması gerekir?

Kürt Özgürlük Hareketinin en temel dinamik gücü gençliktir. Bu hareket tüm gelişimini gençlik üzerinden yaratmıştır. Önderliğin “Genç başladık, genç bitireceğiz” şiarını baz alarak gençliğin, bu sürecin öncüsü ve yürütücüsü olması gerekiyor. Hem bu eylemi sahiplenmesi hem eylemin uluslararası düzeyde görünür kılınmasını sağlaması gerekiyor. Gençliğin bir bütün olarak yeteneklerini ortaya koyması ve bir bütün olarak harekete geçmesi gerekiyor. Gençliğin böyle bir misyonu var. Zaman zaman kendileriyle tartışıyoruz, süreci değerlendiriyoruz. Sadece eylemlerle değil, mücadelenin aktif birer militanı olarak eylemleri sahiplenmesi gerekiyor.

Bize gelince elimizden geleni yapmaya çalışıyoruz. Bizimde eksikliklerimiz, yetersizliklerimiz oluyor. Ama tarihsel bir eylemin sorumluluğu bizim üzerimizdedir. Mümkün mertebe tüm gücümüzü, enerjimizi bu eyleme yoğunlaştırıyoruz. Komite olarak yaklaşımımız budur.

Halkımız buraya geliyor, eylemcilerle temas kurmak istiyor. 1000, 1500 km yol geliyor, anlıyoruz kendilerini. Bu noktada kendilerinden bir anlayış bekliyoruz. İstedikleri koşullarda görüşmeler olmuyor. Arkadaşların sağlık durumundan kaynaklı tedbirler alıyoruz. Ve alacağız da. Kurallara uyulması, bu aşamada çok önemli.

Bu eylem hepimizin eylemi. Uyardığımızda kırılganlıklar yaşanıyor. Ama bizleri anlamalarını bekliyoruz. Duygusallıklarını anlıyoruz, bunlar elbette doğru duygular. Ama bizler eylemcilerin sağlığını, duyguların önünde tutmak zorundayız. Bu eylem Kürt halkının eylemi, eylemin kendisini sahiplenmeliler.

Uzak mesafelerden gelip, hiç bir eylemciyi görmeden gitmek zorunda kalacaklarını da bilmeleri gerekiyor. Önemli olan buradaki ruhu yaşamaları. Buraya gelip bu ruhu hissetmeleri elbette çok önemli. Geldiklerinde buradaki bu ruhu yaşadıkları yere yansıtmaları gerekiyor. Sadece vicdanı arındırmak için bu ziyaretlerin yapılması ise eylemin amacına hizmet edecek bir durum değildir. Bu ziyaretler sonrası gittikleri yerde bu eylemin mücadele alanını genişletebiliyorsa, bu mücadelenin talebini yaşadığı yere iletebiliyorsa, bunun mücadelesini ve örgütlüğünü yaratıyorsa bu ziyaretin bir anlamı var. Ama sadece arkadaşları görmenin bir anlamı olmaz. Bunun bilinmesi gerekiyor.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Leyla Güven başta olmak üzere, bir çok yerde devam eden bu eylemler 100. günleri çoktan geride bıraktı. Duygusal yaklaşımlar var. Bir çok yerde “ne olacak?” gibisinden farklı tartışmalar var. Şunu unutuyorlar. Bu bir fedai eylemidir aynı zamanda. Fedaileşen bir eylem tarzıdır. Cezaevlerinde bireysel tarzda eylemler konuldu. Bunu Kürt Özgürlük Hareketi doğru eylem tarzı olarak benimsemediğini ve görmediğini belirtti. Yapılmaması gerektiğini söyledi. Faşizme karşı direnişi büyüterek, eylemleri genişletmek gerektiğini söyledi.

Sosyal medya üzerinden bu anlamda farklı tartışmalar yürütülüyor. Tartışmalarda, açlık grevlerinin bitmesini ve ölümlerin bitmesini isteniyor. Aslında, kendi rahatlıklarına dokunan bir eylem tarzı bu. Yaşanan şahadetler karşısında bir üzüntü olarak görmüyorum bunu. Açlık grevlerinin kendi rahatlıklarını bozmasından kaynaklı bir saldırı söz konusu. Bu ahlaki ve de vicdani değil. Bu kişiler eylemlerin kendisinden rahatsızlık duyacağına, sürecin anlayışını ve ruhunu anlamaları gerekiyor. Kimsenin haddine değil eylem kırıcılığı yapmak. Şehadetlerin arkadasında bile konuşanlar var. Bu ahlaksızlıktır. Bir irade ortaya konulmuş. Bizim yapmamız gereken bu iradeye saygı duyarak, bu iradenin amaçladığını zafere ulaştırmaktır. Kimsenin bu irade hakkında söz söyleme hakkı yoktur.

Bu anlayış bir kez bile tecridi kınamıyor. Kürt Halk Önderi üzerindeki tecridi bir kenara bıraksınlar madem, tutsak olan bir insanın hakları gasp ediliyor. Bu açıdan bile duruma bakamıyorlar. Bu vicdani bir kriz yaşadıklarının göstergesidir.

Bu eylemi sürdüren arkadaşlar ilk günden itibaren “tecridi kıracağız, faşizmi yıkacağız ve Kürdistan’ı özgürleştireceğiz” diyorlar. Eylem bu şiar ile başladı. Eylemin amacını, hedefini görmeyenler farklı anlayışlar geliştirebilirler. Oysa eylem koyucular eylemin amacını, hedefini, sonuçlarını eyleme başlarken belirtmişler. Bunun üzerine söz söylemek hiçkimseye düşmez. Bu eylem sahiplerinin hakkıdır. Böyle bakmak gerek. Böyle bakmayanlar süreci ve eylemi anlamayanlardır. Sürece dahil olup mücadele etmek istemeyenlerdir. Eğer bu eylemlerin bitmesini istiyorlarsa direnişe katılıp, eylemcilerin taleplerinin bir an önce yerine getirilmesini sağlamanın ortağı olmalılar. Hiçbirimiz bir yoldaşımızın daha düşmesini istemeyiz. Bizler bu eylemlerin zafere ulaşmasını sağlayarak ancak eylemin bitmesi sağlayabiliriz.