Direnişin 50. günü

Strasbourg’daki süresiz dönüşümsüz açlık grevinde 50. güne girildi. 14 kişinin büyük bir moral ve kararlılıkla sürdürdüğü açlık grevinin arka planında ise büyük bir emek, fedakarlık ve inanç var.

Fransa’nın Strasbourg kentindeki süresiz dönüşümsüz açlık grevi 50. gününde. Demokratik Kürt Toplum Merkezi’nde 14 kişilik bir grubun sürdürdüğü açlık grevi eyleminin arka planında ise büyük bir emek, fedakarlık ve inançla, eylemciler ile dayanışma içerisinde olan onlarca kişi var. Lezgin, Şükran, Serhat, Zozan, Cuma Tak, Zilan ve ismini yazamadığımız onlarca kişi, eylemcilerin etrafında kenetlenmiş durumda.

DKTM’nin temizliği, eylemcilerin güvenliği, ziyaretçilerin karşılanması, ziyaretlerin bitiminden sonra ortalığa çeki düzen verilmesi, gün boyu çay ve kahve ikramı, eylemcilerin ihtiyaçlarının karşılanması gibi gün be gün yapılması gereken işleri haftalık gruplar yerine getirse de bahsettiğim arkadaşların çoğu eylemin ilk gününden itibaren DKTM’de ve eylemcilerin yanında.

DİRENİŞ ALANI ÇİÇEK BAHÇESİ

Üç bölüme ayrılan DKTM’nin büyük kısmı karyola koyularak, eylemcilerin yaşam alanına dönüştürülmüş durumda. Bir diğer kısımda ise ziyaretçiler karşılanıyor. Merkezin giriş kısmı ise çay, kahve içmek ve sohbet etmek için düzenlenmiş. Bu üç bölmenin her yanında buket buket kurumuş çiçekler asılı. Geçen günlerin izlerini taşıyor her demet. Çiçekler, gelen ziyaretçilerin eylemcilere hediyesi. Kurumuş çiçekler duvarlara asılmış, yeni ziyaretler ve ziyaret yoğunluğunu ise DKTM’deki masalar üzerine konan taze buketlerden anlamak mümkün. Direniş alanı bir çiçek bahçesi, direnenler ise bin renkteki çiçek.

ZOZAN’IN AKLI ONLARDA KALDI

Eylem alanı kendi başına bir Kürdistan yaratmış durumda. Eylemcilerin ortaya koyduğu irade ve kararlılık, eylemin etrafında güçlü bir çember oluşturmuş. Kimse eylem alanından bir an olsun ayrılmak istemiyor. Merkeze ilk gelenlerden biri Zozan. Her ne kadar gençler bırakmasa da ağır iş yapmasını, o buna itiraz ediyor. Eylemin 3. haftasında grip olan Zozan, eylemcilerin sağlığını düşünerek gelmemişti. Doktor, “iyileşmeden gelme” demişti. O ise gündüz DKTM’nin önüne geliyor, arkadaşların durumuna bakıyor ve hüzünlü şekilde evine gidiyordu. Yüreğinin derinliğinde yatan o sevgi, eylemi sahiplenme duygusu, eylemin Kürt halkında yarattığı bilinci ve dayanışmayı açığa çıkarıyordu.

İLK GÜNDEN İTİBAREN HER İŞE KOŞUYOR

Eylemcilerle en fazla zaman geçirenlerden biri Lezgin Vejin. Lezgin’in ailesi Kürdistan’ın Rojava bölgesinden. Qamişlolu olan Lezgin, Avrupa’da büyümüş, 23 yaşında ve gözleri ışıl ışıl parlıyor. Eylemin ilk gününden itibaren, DKTM’deki birçok işe koşturuyor. Herkes evine döndüğünde, haftalık dönüşümlerle eylemin sorumluluğunu alan gençlerle birlikte DKTM’de geceliyor. Ziyaretler bittiğinde, ziyaretçiler için ayrılmış bölümdeki sandalyeler toplanıyor ve yataklar seriliyor buraya. Lezgin, her sabah herkesi gülümser bir ifade ile karşılıyor. Eylemi ve burada geçen günlerini soruyoruz. 24 saat DKTM’de kaldığını belirtiyor. Bazen eylemcilerin ihtiyaçlarını karşılamak için dışarı çıktığını dile getirerek, bunun dışında tüm zamanını kurumda geçirdiğini belirtiyor. İki-üç kişilik dönüşümlü gruplar şeklinde gelebilecek tehlikelere karşı güvenliği sağladıklarını anlatıyor.

GÜNE SABAH 5’E BAŞLIYOR

Sabahın ilk ışıklarıyla kuruma gittiğimizde, eylemcilerden ilk karşılaştığımız Ekrem Yılmaz oluyor. Başına sarılı kefiyesi ile DKTM önündeki alanda günü karşılıyor Ekrem. Bu durumun kendisi için değişik bir durumu ifade etmediğini belirterek, bütün yaşamı boyunca erken kalktığını dile getiriyor. Bunun sağlık açısından çok önemli olduğunu da belirten Ekrem Yılmaz, son 10 gün ise sabaha karşı saat 5 en geç 6’da uyandığını belirtiyor. Sabah 8.00’de dışarı çıkıp volta attığını, voltadan sonra nöbet tutan arkadaşlarla sohbet ettiğini ve sonra kitap okuduğunu aktarıyor. Eylem etrafında oluşan dayanışmaya dikkat çekerek, “Bir şey yapmamıza izin vermiyor arkadaşlar. Zozan, Serhat ve birçok arkadaş yaşam alanımızın hijyeninden her şeye kadar detaylı şekilde ilgileniyor” diyor.

SESSİZ SİNEMA VE YÜZÜK OYUNU

Nurgül Başaran, süresiz dönüşümsüz açlık grevine öncülük eden Leyla Güven’in köylüsü. Strasbourg’a daha önce gelip gelmediğini soruyorum. 2014 yılında komployu kınamak amacıyla düzenlenen Uzun Yürüyüşe katıldığını belirtiyor. Gülümseyerek, “O yıl İsviçre’den yürüyerek iki hafta sonunda Strasbourg’a vardık. Tam DKTM’nin kapısına vardığımda düşmüştüm. Çok ağır hastalanmıştım” diyor. Başaran’ın Strasbourg’a gelişlerinin tek nedeni eylemler olmuş. “Onun dışında Strasbourg’u hiç bilmiyorum” diyor. Açlık grevini ziyaret edenlerden aldıkları moralden bahsediyor. DKTM’de bazı akşamlar ise oyun oynadıklarından bahsediyor. “Hangi oyun” diye sorduğumuzda ise bize “yüzük oyunu”ndan bahsediyor. Sessiz sinema da ise en son erkek arkadaşları yendiğini belirtip, gülümsüyor.

HEVAL SİZİ ÇOK ÖZLEDİM

Kerem Solhan, her hücresine duygu işlenmiş, hassas ve kırılgan. Onu güçlü kılan da bu sanırım. Dört parça Kürdistan’ın her parçasını, kalbinin dört parçasında taşıyor sanki. Sanırım aynı topraktan gelmek, aramızda güçlü bir bağ yarattı. Ambulans geldiği güne gidiyorum ansızın. Gitmek istemiyordu, düzgün Fransızcasıyla sağlık görevlilerine sürekli, ‘Ben tedaviyi kabul etmiyorum’ diyordu. Oysa sadece teşhis için gidecekti. Ama o arkadaşlarından bir saniye bile uzak durmayı kabullenemiyordu. Hastane dönüşünde, eylemdeki arkadaşlar kapı önünde onu karşılamıştı. Herkese sarılıp, “Heval sizi çok özledim” demişti.

ZİYARETÇİLER NÖBETLEŞE KARŞILANIYOR

Sabah onu ayakta görmenin huzurunu yaşadım. Nasıl olduğunu, gününün nasıl geçtiğini sordum. Sabahları kalktıklarında ilkin doktor kontrolünden geçtiklerini belirtiyor Kerem Solhan. Yoğun ziyaretlerin kendilerine moral verdiğini dile getiriyor. Nöbetleşerek ziyaretçileri karşıladıklarını söylüyor. Akşamları ise bütün arkadaşların bir araya gelerek gündem üzerine sohbet ettiklerini ve bazen oyun oynadıklarını dile getiriyor. Kahkaha atarak, “Geçen akşam Nimet Heval oyunda kaybetti. Eylemi başarıya ulaştırdıktan sonra Nimet Heval bize üç tosun alacak” diyor. Solhan, “Nimet Heval aslında kazanacağını düşünmüştü ama Mustafa Heval sayesinde biz onu yendik. Heval Mustafa onun taktiklerini biliyordu” diyor.

ONUN YANINDA ZAMAN BÜKÜLÜYOR

Ulu bir çınarın, bir bilgeliğin yanına yöneliyoruz. Mustafa Sarıkaya geçmiş ile şimdiki zaman arasında çok güçlü bir sentezin ortaya çıkardığı bir bilgelik. Onun yanında zaman bükülüyor. Geçmiş, şimdi ve gelecek tek bir ana sığıyor sanki. Elindeki tesbihe bakıp çocukluğuma gidiyorum. Babamın tesbih çekerken, tanık olduğum anlara. Babamın huzurlu ve dalgın dalgın tüm zamanı arşınlayan hali geliyor aklıma. Tesbihe baktığımı görünce kendisi anlatıyor. “Elimdeki tesbihi Yüksel Koç verdi. Başka tesbihlerim de var. Birisini Heval Nimet, diğerini Heval Remzi Kartal verdi” diyor. Aslında tesbih çekmeyi, kadın yoldaşlar ters ters baktığı için bıraktığını belirtiyor. “Eylemdeyiz. Duygusallık oluşuyor ve tepki vermezler diye tekrar tesbihe başladım” diyerek, kadın arkadaşlara da tesbih hediye edildiğini anlatıyor.

KAYNAK: YENİ ÖZGÜR POLİTİKA