GÖRÜNTÜLÜ

Ebu El Zeyd Ramadan’ın Sednaya zindanındaki 6 yılı

Ebu El Zeyd Ramadan, Suriye rejimi tarafından 6 yıl boyunca Sednaya zindanında işkenceye maruz kaldı. Kaçışının ardından ailesine kavuşsa da korkuyla yaşamaya devam ediyor.

EBU EL ZEYD RAMADAN

2016 yılında Suriye rejimi askerliğine giden Ebu El Zeyd Ramadan, 2018 yılında Sednaya zindanına götürülüyor. Suriye rejiminin devrilmesinin ardından zindan kapılarının açılmasıyla serbest kalıyor. 6 yıl boyunca farklı farklı işkencelere maruz kalan Ebu El Zeyd Ramadan zindanda yaşadıklarını, dayısı Sîraç Sebrî Dawûd ve teyzesi Emîne Sebrî Dawûd ise Ebu El Zeyd Ramadan’dan haber alamadıkları süreci ANF’ye anlattı.

Dera’da 2018 yılında Suriye rejimi askeri olarak görev yapan Ebu El Zeyd Ramadan’ın yaşadıkları, Suriye rejiminin acımasız yüzünü gözler önüne seriyor. Dera’da askerliğini sürdüren Ebu El Zeyd Ramadan, bir gün lojistik malzemelerini almaya gittiği sırada, askerliğe dönmeyi reddederek arabadan atladı ve kaçmaya karar verdi. Kaçışının ardından 15 gün boyunca sokaklarda hayatta kalmaya çalışan Ebu El Zeyd Ramadan, açlıkla mücadele etti ve zaman zaman çöplüklerden yiyecek bulmak zorunda kaldı. Su bulmakta bile zorlandığını söyleyen Ebu El Zeyd Ramadan, gizlenmek için bulduğu harabe bir evde yaşamaya çalıştı.

Ebu El Zeyd Ramadan, Dera halkı tarafından yakalanarak Suriye rejimi askerlerine teslim edildi. Onlarca hakaretle karşılaşan Ebu El Zeyd Ramadan, “Sen Kürtsün, Araplara askerlik yapmak zorundasın” diyerek aşağılandığını anlattı. Askerlere teslim edildikten sonra günlerce fiziki ve sözlü işkenceye maruz kaldı. "Kürt olduğumu öğrenince işkenceyi daha da artırdılar" diyen Ebu El Zeyd, Filistinlilerin tutuklu olduğu bölümde 3 ay boyunca yaşadığı dehşeti aktardı.

SEDNAYA’YA GÖNDERİLMESİ VE İŞKENCE GÜNLERİ

Sonunda, Şam’daki Sednaya hapishanesine gönderildi. Yüzü kapalı bir şekilde, ancak askerlerin botlarını görebildiği bir yolculuğun ardından kalacağı odaya getirildi ve kapının alt tarafında olan küçük bölmeden ite ite hücreye konuldu. Odaya girdiğinde, yanında başka tutuklular da vardı; herkes numara ile anılıyordu. “Bize bir battaniye verildi, ama o battaniye bile kullanılamaz haldeydi” diyen Ebu El Zeyd Ramadan, yiyeceklerin tuvalet tabaklarında servis edildiğini anlattı. Yemekleri reddettiğinde 150 kez copla dövüldüğünü, zorla o kirli tabaktan yemek yedirmeye çalıştıklarını belirten Ramadan, her gün devam eden işkencelerde, Kürt kimliğine vurgu yaparak baskı kurulduğunu söyledi. “Soruşturmada 'Kürt değil, Arap’ım' dememi istiyor ve daha sonra işkenceye maruz bırakıyorlardı” diyen Ebu El Zeyd Ramadan, kendisine yapılan işkenceleri “korkunç ve insanlık dışı” olarak tanımladı.

Sednaya’da, “Kürtçe konuşanın dilini yakacağız” diyerek sigara söndüklerini, buna ek olarak nargile kömürlerini de üzerine söndürdüklerini anlatan Ramadan, “Gece ve gündüzün ne zaman olduğunu bilmiyorduk; hep karanlıktaydık” diyerek zindandan kurtulmanın hayalini bile aklında tutamadığını belirtti. Zindanın karanlık ortamında, yemek saatlerine göre gündüz mü gece mi olduğunu tahmin etmeye çalıştıkları vurgulayan Ramadan, “Sabah yemeğinde bir parça ekmek ve bir parça patates, akşam yemeğinde ise bir parça ekmek ve bir kepçe pişmemiş bulgur veriyorlardı” dedi.

Bir gün, yanındaki mahkumun ekmeğinden küçük bir parça kopardığı için cezalandırıldığını belirten Ebu El Zeyd Ramadan, askıya asıldığını ve bir ayağına 250 kez copla vurulduğunu anlattı. Bir gün boyunca askıda kalmanın ardından, asitli su dökme işkenceleriyle karşılaşan Ebu El Zeyd Ramadan, “Çığlık atmam ve ağlamamdan zevk alıyorlardı” dedi.

İşkencenin ardından hücreye geri gönderildiğinde, kapının altından ite kaka içeri atıldığını anlatan Ebu El Zeyd Ramadan, birkaç gün sonra hücreye gelen gardiyanların, numarası söylenen üç tutukluyu götürüp idam ettiklerini gördüğünü kaydetti. Kendisinin 125 numarası ile çağırıldığını söyleyen Ebu El Zeyd Ramadan “Bana 'birkaç gün sonra sizi de asacağız' dediler” ifadeleriyle ölüm korkusunu gözler önüne seriyor.


ZİNDANDAN KURTULUŞ UMUDU DOĞMUŞTU

Rejim düştüğünde, zindandan kurtuluşları için umut doğmaya başlamıştı fakat sorgulama süreci devam ediyordu. Sonunda kapıların kırıldığını gördüklerinde, ne olduğunu anlayamadıklarını belirten Ebu El Zeyd Ramadan, “Serbest mi bırakılıyoruz yoksa bir tuzak mı?” diye düşündüklerini aktardı. Hücreden çıktıktan sonra, herkesin ortalığı karıştırarak dışarı koştuğunu ifade eden Ebu El Zeyd Ramadan, “Serbest kalma umudumuzu yitirmiştik ve harabe bir ortamda, göz gözü görmüyordu” diye konuştu. Raqmadan, kaçışın tamamında ayaklarının tutmadığını belirtirken, başkaları tarafından dışarı çıkarıldığını anlattı. Bir otobüsle Şam merkeze doğru gitmeleri sağlandı. Burada, “Başınızın çaresine bakın" diyerek kendilerini orada bıraktılar.

Tanımadığı bir şehirde, nereye gideceğini bilmediğini ve bunun korkutucu olduğunu söyleyen Ramadan, Mercê Parkı’na gittiğini, orada bir gün geçirdiğini ve ardından hayırsever bir ailenin evine gittiğini ifade etti. “Saç ve sakallarım birbirine karışmıştı, tırnaklarım uzamıştı. Banyomu yaptılar, tüm ihtiyaçlarımı karşıladılar ve dijital medyada yayınlamaları için bir video çektiler” diyen Ebu El Zeyd Ramadan, bu sayede kardeşinin irtibat kurarak başka bir aileye götürülmesi için yardım aldığını anlattı. Şam’dan otobüsle yola çıkan Ebu El Zeyd Ramadan, Hesekê’de durarak oradan Qamişlo’ya getirildi. Eve ulaştığına inanamayan Ebu El Zeyd Ramadan, “Zindandan çıkmışım ama hala bir gün gelecekler ve beni yeniden zindana götürecekler korkusuyla yaşıyorum” diyerek yaşadığı travmanın etkilerini dile getirdi. Kardeşini bile tanıyamadığını dile getiren Ramadan, maruz kaldığı işkencelerin hafızasına zarardan bahsetti.

SEDNAYA’DAN SONRA İRTİBATLARI KOPTU


Ebu El Zeyd Ramadan'ın dayısı Sîraç Sebrî Dawûd, yeğeninin Suriye rejimi tarafından işkenceye uğradıktan sonra yaşadığı acı dolu süreci aktardı. İki yıl boyunca birbirleriyle irtibat halinde olduklarını ve Ebu El Zeyd’in askerlikteki durumunu sorduklarını ifade eden Sîraç Sebrî Dawûd, üçüncü yılda tüm iletişimlerinin kesildiğini söyledi. “Durumunu söylerdi, ama üçüncü yıldan sonra ondan haber alamadık. Öldü mü kaldı mı, nerededir, bilmiyorduk” diyerek yaşadıkları endişeyi dile getirdi.

Rejim devrilmesi ve zindanların boşatılmasının ardından Ebu El Zeyd Ramadan’ın dijital medyada yayınlanan bir videosunu gördüklerinde, hayatta olduğunu öğrendiklerini vurgulayan Sîraç Sebrî Dawûd, “O aile gelip evine götürmeseydi, videosunu çekmeseydi, yaşadığını bilmeyecektik. Sednaya zindanında olduğunu bile bilmeyecektik. Sadece erkekler değil, kadınlar ve çocuklar da işkenceye maruz kalmış. Yeğenim işkenceden dolayı hafızasını kaybetmiş. Kim olduğumuzu bilmiyor. Büyük işkenceler görmüş. Yürüyecek takati kalmamış, ayakları bile tutmuyor. Sırtını doğrultamıyor” sözleriyle, işkencelerin Ebu El Zeyd Ramadan’ın üzerindeki etkisini özetledi.

Ailesinin durumunun da son derece içler acısı olduğunu belirten Sîraç Sebrî Dawûd, Ebu El Zeyd Ramadan serbest kaldığında ne kendisinin ne de ailesinin onun yaşadığına inanamadığını ifade etti. Dawûd, “Gördüğü işkenceleri anlatınca dinleyen kişi sarsılıyor, dinlemeye bile dayanamıyor. Annesi ve babası vefat etti ancak o bunun farkında değil. Hafızasını yitirmiş. Ailesinden kimseyi tanımadı; tek tek kendimizi tanıttık. Kardeşini bile tanıyamadı” diye ekledi. Yeğeninin vücudundaki büyük yaraların yanı sıra gözlerinin de zar gördüğünü ve desteksiz yürüyemediğini belirtti.

ANNESİ KAHRINDAN YAŞAMINI YİTİRDİ


Ebu El Zeyd Ramadan'ın teyzesi Emîne Sebrî Dawûd, yeğeninden haber alamadıkları için annesinin kahrından yaşamını yitirdiğini belirterek, “Haber almaya çalıştık ama kimse bir şey demedi. Bir anda askerlikte ortadan kayboldu. Öldü mü, kaldı mı bilmiyorduk. Bu durum da annesi kahroldu ve yaşamını yitirdi” ifadeleriyle acısını dile getirdi. Serbest bırakılmasının ardından Ramadan’ı gördüklerinde onun ölü gibi olduğunu söyleyen Emîne Sebrî Dawûd, “Sadece nefes alıyordu. Ne yürüyebiliyordu ne yemek yiyebiliyordu. O kadar işkence görmüş ki yarım insan haline gelmişti. Zar zor konuşuyor. Yüksek sesten çok rahatsız oluyor, ışıklı ortamda geriliyor. Işıklı ortamlarda başını kaldıramıyor” diye konuştu. Yeğeninin askerlik öncesi yaşamını hatırlamadığını, aklına sadece arada bir hayal gibi bazı anıların geldiğini, ancak bunları bir araya getiremediğini ifade etti.