Gerilla günlükleri - 3

Kendinden hiç ayırmadığı bir silahı, bir de kalemi ve küçük bir cep veya raxt defteri vardı. En küçük bir boşluğu kalemine ayırır ve içinin derinliklerini defterine dökerdi...

Şehit gerillaların günlüklerinden bazı kesitleri paylaşmayı sürdürüyoruz. Kimisi, Kürt Özgürlük Hareketi ile tanışmasını, kimisi bulunduğu sahaya olan bağlılığını, kimisi Öcalan ile ilk karşılaşmasını, kimisi mücadeleye olan bağlılığını ifade etmekteki zorluğunu yansıtmış günlüğüne. Günlükler, kamuya açılacağı bilinen sırdaşlarıdır. Kendileriyle baş başadırlar ama büyük bir kolektif kimlik taşıdıklarını, 50 milyon mazlum halkın umut süvarileri olduklarını, zafer ve yenilginin; başarı ve hezimetin yaratacağı toplumsal travmanın bilinciyle hareket etmeleri gerektiğini biliyorlar. Bilmek bile yetmiyor, anlamak, anlam dünyasını büyütmekle; ülke, halk ve Parti üçlüsüne layık olmaya sınır koymamakla meşguller. Yaşıyorlar, yaşamı kendilerinde somutlaştırıyorlar ama belki söze, yazıya dökmekte zorlanıyorlar. Yine de tarihi, kendisi tarafından yazılmayan Kürt halkının bu zaafının üzerine gidip kendi notlarını kendileri düşmeye çabalıyor.

ÇOK GÜZELDİ, ASİL DURUYORDU

Mahir Yılmazkaya'nın derlediği dizimize şehit Têkoşîn Dersim'in (Têkoşîn Tolhildan/ Ruhal Akyıldız) günlüğüyle devam ediyoruz.

Dersim'in Mazgirt ilçesinde 1980 yılında dünyaya gelen YJA-STAR gerillalarından Têkoşîn Dersim, 1 Ağustos 2004'te Dersim'in Zil Yaylası'nda şehit düştü.

Köyleri Dersim’e 40 km uzaklıkta Peri’ye bağlı Som’du. Elazığ-Dersim karayolundan 6 km uzaklıkta. 80’li yıllarda nüfusu 450 civarındaydı. Cıvıl cıvıldı. Devletin kirli savaşıyla birlikte sayı da azalmaya başladı. Kerpiç, eski bir evde kalıyordular. Babasının traktörü vardı, onunla geçimini sağlıyordu. 80’lerin sonuna doğru traktörü sattı. Bu parayla köyün bir km uzağında bağ bahçelerin içinde ev yaptı. İşte Têkoşîn orada büyüdü. İlkokulu köyde bitirdi. Ortaokulu Akpazar’da (Peri) başarıyla okudu. Akpazar köyü 10 km uzakta. Sabah erkenden kalkar okula yetişmeye çalışırdı. Ruhal (Têkoşîn), Peri’de arkadaşlarıyla kalırdı. Ev tutmuşlardı. Ufak tefekti arkadaşları arasında ama evde söz sahibiydi. Okulda bir grup (yaklaşık 30) arkadaşının saflara katılması onu çok etkilemişti. Bazı arkadaşlarının fotoğrafını daima yanında taşırdı.

Bir sabah köyün tamamının askerler tarafından kuşatıldığını gördü. Yaşlı dedelerinin sakalından, bıyığından çekilip tartaklandığını da. Kürt Özgürlük Hareketi'nin 1992’de Dersim’de daha aktif çalışmasıyla baskılar da arttı. Ailesi, bin 400 km uzakta bulunan İzmir'in Aliağa ilçesine yerleşti. İzmir’e taşındıktan sonra liseye Aliağa lisesinde devam etti.

Ruhal, 1996 yazında köye geldi. Daha 15 yaşındaydı. Ağabeyi Ali de o sırada köydeydi. Ali anlatıyor: "Fikirleri, fiziği çok zayıftı ama kızgın güneşin altında hiç 'of’ dediğini duymadım. Çok neşeliydi. Hayatımda geçirdiğim en güzel günler o Temmuz ayıydı. Köydeyken sınavlarım için Elazığ’a gitmiştim. Bir akşam arkadaşlar gelmişler eve. Çok heyecanlanmıştı. Serger (Xalit Demirkapı) arkadaşın silahını eline almış, ‘çok hafif ben de taşıyabiliyorum’ demişti.

Ağustos ayında beraber İzmir’e gittik. HADEP’ten çıkmıyordu. Annem bir ara bana 'Oğlum Ruhal’la biraz konuş, doğru dürüst eve gelmiyor. O seni dinler' dedi. Aldım karşıma epeyce nutuk çektim. Hiç sesini çıkarmadı. Sadece şu cümleyi söyledi: 'Bana kızma sonra çok üzülürsün...'

Bu cümle kafama çok takıldı. Dört gün sonra anladım. Çiğli’ye halamlara gitmiştim. Eve geldiğimde o gitmişti. Dersim’de bir arkadaş görüp evi aramıştı. O çok sevdiği, hayalini kurduğu dağlarına kavuşmuştu. O benim 24 yaşımda bir üniversiteliyken cesaret edemeyip yapamadığım çok genç yaşta yapmıştı. Ondan ayrılmak, üzüntüden çok farklı bir şey... 
Altı yıl onunla hiç görüşemedim. Sesini duymadım. Sadece hayalini kurdum. Ta ki 2004 Temmuz’u gelip çatana dek. Telefon çaldı. Eşim 'Têkoşîn' dedi. Heyecandan doğru dürüst konuşamadım bile. Elim ayağım birbirine dolandı. Sesi hiç değişmemişti. 'Sana sürpriz yapacağım' dedi, içim ürperdi. Nedense bir korku sardı bedenimi. Annemler de yanımızdaydı ona belli ettirmedim ama eşime korkumu anlattım. Bana 'Bunca yılın hasretidir o' dedi.

15 gün sonra Zel’den Munzur’a bakıyordum.

Gelmedi, gelemedi.

Komutanıyla birlikte vurulmuştu. Güzel gözlerini görüp simsiyah saçlarını okşayayım derken Pülümür morgunda görüştük. Yıkıldım, sanki biliyordu öleceğini. Morgda gözleri kapalı sanki gülümseyerek yatıyordu.

Çok güzeldi, asil duruyordu.

Sanki gelemediğim için ‘üzgünüm abi’ diyordu. Sağanak yağmur damlalarından biri olmuş sele karışmıştı. Onu çok özleyeceğiz. O amacına kısmen de olsa ulaşmıştı.
Mektubunda ‘onurlu bir yaşam uğruna ölürüm’ demişti. Ve amacına ulaştı...

YAŞAMA DELİCE SEVDALIYDI

PKK'nin web sayfasında Têkoşîn'i anlatan bir arkadaşı, onun kadar yaşama sıkı sıkı sarılan delice sevdalı olan, her anına anlam biçen birine tanık olmadığını yazıyor. Fedakar, emekçi, sınırsız ve hesapsız katılımcılığı ile çevresinin çekim merkezi olduğunu vurguluyor. Anlatmaya şöyle devam ediyor: "Onun olduğu yerde umutsuzluk ve yaşama dair anlamsızlığa yer olamazdı. Her zaman böylesi umutsuzluklara karşı heybesinde bir umut- inanç kırıntısı bulunurdu. Bazen bunu dizeleri ile bazen diline aldığı bir şarkının nağmeleriyle; bazen bir dost tebessümüyle ve bazen izinsiz yazdığı yazılarına yüklediği sevgiyle taşırıyordu tüm çevresindekilere.

O TOPRAĞININ KIZIYDI

Dersim dediğinde, binlerce Dersim yüreğinden dökülürdü. Toprağının kızıydı. Katliam, iskân ve hor görmelerin yıkamadığı, söndüremediği; aksine bu ana mekânlardan uzaklaştıkça kıvılcımlarının alevlere döndüğü bir yürekti.

İnsan ve yoldaş canlısıydı. Mütevazi ve bir o kadar kapsayıcıydı. Nereli ve kim olduğuna bakmadan sınırsız bir sevgi ile insanlara bakıyordu. Özde ve sözde bir ana toprak sevdalısıydı. Belki de bu derin sevgi ve bağlılıktandı böyle herkese hitap etmesi…

Yaşama ‘serkeftin’ ile başlayıp, aynen hep yeni serkeftinlere dileğiyle bitiren bir özgürlük arayışçısıydı… Kendinden hiç ayırmadığı bir silahı, bir de kalemi ve küçük bir cep ya da raxt defteri vardı. En küçük bir boşluğu kalemine ayırır ve içinin derinliklerini defterine dökerdi. Zeki ve kıvrak bir akla sahipti. Bir o kadarda duygu yoğunluğuna…

Yoldaş canlısıydı. Güçlüydü, güç biriktirir ve hep güç paylaşırdı. Yaşama gönül gözüyle bakabilen bir aşk dergâhıydı. Kadın-erkek, çocuk-yaşlı her kesimin çekim merkeziydi. Gittiği her köyde, ilişkilendiği her insanda bir etki yaratırdı. Ondandı ki, şahadetinden sonra Dersim halkının yaşlı- genç her kesiminin dilinden düşmeyen bir aşk efsanesi olmuştu. Uzun saçlarıyla Munzur’un Kırk Gözelerine benzetilirdi, narin ve ince…

SAVAŞTA DA EN ÖNDEYDİ

O kişiliğini Dersim dağlarının asiliği ve direngenliğine eş mücadelesi içinde bilemişti. Deli dolu çılgın olduğu kadar, olgun, dingin ve oturmuş bir karaktere de sahipti. Deli doluluğu cesaretini güçlendiriyordu. Çok cesur bir kadın savaşçı ve komutandı. Her şeyde olduğu gibi, savaşta da en öndeydi. Zaten şahadete ulaştığında da bu özellikleri ile Dersimde bir efsane olmuştu.

ŞEHİT DÜŞTÜĞÜ AN

Tarihe bir iz düşümü olarak hiç unutulmamacasına adını yazdırdığı 2 Ağustos 2004 Munzurların Zil (Aktaş) Yaylalarındaki direnişi paylaşılmaya değerdir. Hem bir alan sorumlusuydu, hem de bir birliğin komutanlığını yapıyordu. Geceden etrafları sarılmış ve pusuya yatılmıştı. Sabah rojbaşı ile düşmanın bombalarla noktayı basması karşısında soğukkanlılığını yitirmeden hemen karşılık vermiş ve düşmanı bir adım geriletmişti. Bir yoldaş ve komutan sorumluluğu ile yapısını önce ikişerli kaya altlarına mevzilendirmiş, sonra da düşman çemberinin dışına çıkmalarını sağlamıştı. En son kalan iki savaşçısı yeni olduklarından yaşadıkları şok sonucu kaldıkları kaya altından çıkmadıklarından, onları orada yalnız bırakmayarak, son mermisine kadar mevzi tutmuş ve savaşmıştı. Artık cephanesi kalmayınca da örgütsel olgunluk ve duyarlılık gereği, üzerindeki tüm örgütsel, doküman ve şifreleri yakıp yok ederek, düşmandan aldığı bomba darbesi sonucu şehit düşmüştü. Alan sorumlusu Têkoşîn, bölge komutanı Seyit Rıza ve tim komutanı Koçer, ölümsüzler kervanına katılırken son kaya altına sakladığı iki genç savaşçı kurtulmuşlardı.

YENİDEN DÖNMEK İSTİYORDU

O'nu 97'de Dersim’de yapılan bir kadın konferansı esnasında tanıyan YJA-STAR'lı arkadaşı, şehadetinde sonra HPG'nin web sayfasında anlatırken, ilk gördüğü zaman taşıdığı gelişme potansiyelini fark edip büyük sorumluluk yüklenebilecek bir devrimci olabileceğine kanaat getirdiğini vurguluyor. Gelişim seyriyle kendisini hiçbir zaman yanıltmadığını kaydederek, şöyle devam ediyor: "98 sonbaharında, biz Önderlik sahasına gidecek olan grup ile Dersim’den ayrılacaktık. O zaman bir moral yapmıştık. Bu moralde en fazla şarkı söyleyen arkadaştı. İnsanı oldukça etkileyen billur gibi bir sesi vardı. Biz ayrılmadan önce yaptığı konuşmasında ‘kadın yüreğinin sıcaklığı ile Dersim topraklarında bir kez daha buluşma’ dileği vardı. Bu dileği hepimiz gerçekleştiremedik. Ama 98 sonrası ve geri çekilme süreci de dahil olmak üzere, Dersim’den gelen bayan arkadaşların içerisinde her birimizin istemi ve arzusu olan bu dileği, Heval Têkoşîn’nin kendisi gerçekleştirdi. Eminim kendisi de Dersim’den ayrılırken tekrar dönme sözünü vermiştir. Bu sözünü bütün bayan arkadaşlar içerisinde gerçekleştiren ve bağlı kalan tek arkadaş oldu."

DERSİM'DEN SERHAT'A GEÇERKEN

İşte şehit Têkoşîn Dersim'in günlüğünde Dersim ile Güney arasındaki Serhat yolculuğunu anlattığı bölümden kesitler paylaşacağız: "Dersim’den yola çıktığımızdan bu yana epey zaman geçti. Dersim geride kaldı artık. Bütün yaşanılanları, yoldaşlıkları yüreğimizin en doludizgin köşesine yerleştirme ve gizlercesine sadece hatırlamak kalıyor geriye…

ZÎLAN VADİSİNDEKİ ÜRPERTİ

Geliyê Zîlan'dan geçiyoruz bugün. O katliam vadisinden. Yüzlerce insanın cesetlerinin atıldığı Zîlan deresine gireceğiz çıplak ayaklarımızla. Büyük bir sabırsızlıkla yürüyeceğim oraya. Aladağ’ın uzantıları olan yüksek tepeleri çıkıp indikten sonra son çıkışın ardından Zîlan vadisi görünüyordu artık. Yüksekten baktığımda asiliği ve heybeti karşısında tarihi de geçince kafamda, tüylerim ürpermişti. Hemen aklıma Musa Anter’in şiirinde kan akan derelerini sayışı geldi Kürdistan’ın. Zîlan, Munzur, 33 Kurşun ve Nevala Kasaba ve Zîlan’la tanışma fırsatını yakalamak, anlatılamayacak duyguları yüklemişti benliğime.

YOLUMUZ UZUN, SIRADAKİ TENDÜREK

Zîlan suyuna vurup karşıya geçtikten sonra yorgunluktan bitkin bir vaziyette noktaya şafak sökümüyle beraber ulaştık. Kinem ve Medya arkadaş hemen uyudular. Ben ve Dorşîn arkadaş da çay yapmayı kararlaştırdık. İkimiz kahvaltı yaptık çünkü Kinem ve Medya arkadaş kendilerini uyandırmamamızı istemişti. Zaten daha sonra onlar da kalktılar. Bu geceki yolumuz uzun, Tendürek’e atacağız kendimizi onun için iyi dinlenmemiz gerekiyordu.

Yağmur damlacıklarının yüzüme vurmasıyla uyandım. O sırada çay yapmakla uğraşan Kinem arkadaşın yemeğe çağırmasıyla yemeğimizi yedik. Hava tam kapatmıştı. Yağmur devam ederse erkenden hareket edebileceğimiz söylenince toparlandık bir süre sonra harekete geçtik. Yüz metre ilerlemiştik ki hava açtı. Olduğumuz yerde beklemek zorunda kaldık. Normal hareket saatine bir saat kala yola koyulduk.

ISINMAK İÇİN HIZLI YÜRÜMEK

Yürüdükçe zirveler yakınlaşıyor ve bütün yeryüzünün hakimiymişiz gibi bir hissin doğuşu hemen ardından ÖZGÜRLÜK sarmalıyordu bütün hücrelerimi. Tabii yükseklere çıkmak da öyle kolay olmuyor. Soluk soluğa ve doğalında ağırlaşan tempoyla yükseltileri aştığımız gibi düzlüklerin çıkmasıyla kimse bizi tutamıyor. İşte kuryelerimizin bahsettiği cadde, uzun saatler alan bir tırmanıştan sonra karşımıza çıktı. Gecede parlayan beyazlıklar dikkatimizi çekiyor. Daha kışın karı erimemişti buralarda. Artık soğuğunu düşünün. Zaten soğuktan dolayı acayip hızlı yürüyoruz, başka türlü ısınmak imkansız gibi bir şey.

TENDÜREK GÖRÜNMEYE BAŞLADI

Bir süre yoldan yürüdükten sonra Tendürek görünmeye başladı. Kuryemiz üç saatlik yolumuzun kaldığını belirtiyor zomun içindeki molamızda. Tendürek’in eteklerine yaklaştıkça dayanılmaz bir koku yayılıyordu etrafa. Daha sonra kokunun kükürtten kaynaklı olduğunu suyu geçince anladık. Havanın aydınlanmasına bir saatlik bir zaman kala yorgun ve bitkin bir vaziyette ilerlerken karşımızdan gelen sesler işitmeye başladık. Sonra dört tane karartıyı da görünce Serhat alan gücü olduklarını netleştirdik. Buna çok sevinmiştik.

AYAKKABI DÜŞMANI PÜTÜRLÜ TAŞLAR

Arkadaşlarla merhabalaştıktan sonra noktaya gitmek üzere onları takip ettik. Kıra girdiğimizde hava aydınlanmıştı. Burada kır dedikleri Tendürek’in meşhur kayalıkları oluyor. Hafif volkanik taşlar zamanında gerçekleşen volkan patlamasından oluşmuş. Daha önce arkadaşlardan duymuştum buraları. Taşların pütürlü ve keskin oluşundan dolayı arkadaşların haftalık ayakkabı değiştirdiklerini. Gerçekten de ayakkabılarımız darbe almaya başlamıştı bile.

BERFİN İLE TEKRAR KARŞILAŞMA

Yorgunluğumuzun etkisiyle ikide bir arkadaşlara noktaya çok var mı diye sorular soruyoruz. Onlar da cevapsız bırakmıyorlar tabii. Bir de geçen gruptan Berfin arkadaş rahatsızlığından dolayı burada kalmak zorunda kalıyor. Onun durumunu da arkadaşlara soruyorum. 1999 geri çekilme sürecinde beraber olduğumuz bir arkadaştı. Yolda biraz zorlanmıştı. Ama her şeye rağmen güçlüydü o. Şimdi onunla aynı pratik için birleşiyor ve bir anlamda gerçekleştiremediğimiz Güney yolculuğunu birlikte tamamlıyor olacağız; bu duygu çok güzel ve anlamlı. Bu düşüncelerle ilerlerken karşımızda bizi beklediğini görüyorum.

SERHAT'TA YAŞAM GÜNEŞLE BAŞLAR

Sıcak bir karşılamayla kucakladık birbirimizi. Yorgun argın halimizle bir yandan sohbet ederken bir yandan da yemek (kahvaltı) hazırlıklarımızı yapıyoruz. Buralarda odun ve su ender bulunuyor. Her yerde odun olmadığı gibi çok uzaklardan getiriliyor. Su ise taşların arasından çıkan sarnıç dedikleri çukurluklardan temin ediliyor. Suyun tadı muhteşem ve buz gibi ama en önemli özelliği ise sabun karıştığında hemen kuruyabiliyor. Kimyasal herhangi bir etki kurutuyor. Bir de 'Serhat'ta yaşam güneşle başlar' sözü çok belirleyici. Çünkü dayanılmaz bir soğuğu var. Bir de bulunduğumuz yer sıcakmış. Zirvelere doğru Cehennem Deresi dedikleri yerde yaz, kış fark etmiyormuş.

ÖNEMLİ OLAN İLK MERMİ

Buralarda en büyük düşman korucular oluyor. Düşman hareketliliği ise bilgiye dayalı gelişiyor. Arazi öyle ki nokta tespiti yapıldı mı adamlar sızmayla yanlarına kadar gelebiliyor ama çatışma için mükemmel. Arkadaşlar buralarda ilk mermide bir şey olmazsa gerisinin sorun olmadığını belirtiyorlar. Neyse birçok konuda bilgi aldıktan sonra birkaç gün burada bekleyeceğimiz açığa çıkıyor. Yanımıza gelecek arkadaşları beklememiz gerekiyor. Aynı zamanda bizi sınırdan geçirecek kuryelerimiz oluyor. Bu arada biraz dinlenmiş oluruz biz de.

Akşam saatlerinde soğuk daha bir belirdi. Battaniyemiz olduğu için ilk gecemizde beşimiz iki büklüm iç içe girerek sabahladık. Sabah nöbetçileri kadın arkadaşlar ve ilk nöbetçi benim olduğum söylendi. Nöbete gittiğimde Bager arkadaş nöbetteydi. Kendisinin daha yeni geldiğini, benim gitmemi daha sonra gelmemi söyleyince mangaya geri döndüm. Bir saat sonra Bager arkadaşı değiştirmek için tekrardan gittim nöbet yerine. Arkadaş çok duyarlı olmamı söyleyip gitti. Dürbünle etrafı seyrederken ona yakın atın ardı sıra koştuklarını yakaladım.

Herhalde buralarda çok at var diye düşünüyorum. Nöbetimi Medya arkadaş devralınca atları ona da gösterip mangaya gittim. Arkadaşlar büyük cihazı açıyorlardı. Dinlemek için yanlarına gittim. O esnada nöbetimde ondan fazla atın gidiş yönünü arkadaşlara söyleyince arkadaşlar korucu olduklarını söylediler, bir de ciddi yaklaşım sergilenince söylemekte geciktiğimi o zaman fark ettim. Cemal arkadaşın cihaz konuşmasını dinleyip epey moral aldıktan sonra mangaya döndüm. Berfîn ve Dorşîn arkadaşlar yemek yapıyorlardı. Akşama doğru köz yapmayı düşündük ama yerimiz müsait olmadığı için vazgeçtik.

Anlaşılan yine birbirimize sokulup sabahlayacağız. Akşama doğru nöbetçi düşman fark edince arkadaşlar keşif için yayıldılar. Gözetleme de olabilir operasyon da ve çeşitli tahminler yürütülüyor. Ben ve Berfîn arkadaş üşüdüğümüz için ekmek yapan Bager ve Savaş arkadaşın yanına gittik. Amacımız ekmek ateşinde ısınmaktı tabii bu arada ekmek de kızartıyoruz. Sonra ben dumandan rahatsız olup mangaya geri döndüm. Akşam çayını yapacaktım ki Botan arkadaş ateş yakmamamı, alt mangada yanan ateşten faydalanmamı söyledi. Ben de çaydanı doldurup aşağıya indim. Medya ve Dorşîn arkadaş da zaten oradaydılar. Yemek ve çaylar sırayla yapıldıktan sonra mangamıza gidip yemeğimizi yedikten sonra uyuma pozisyonu almıştık ki Savaş arkadaş elinde malzemelerle geldi.

HEPİMİZ PUSUYA DÜŞMÜŞTÜK

“Heval yarın olası bir durum karşısında bu malzemeleri çantalarınıza koyun” demesiyle, ben de tamam deyip aldım. Sabah hava aydınlanmadan uyandırıldık. Sîdar arkadaş telaşlı görünüyordu. Bir süre sonra cihazda düşmanın iki kişinin görüntüsünü aldığını söylemesi üzerine fark edildiğimizi anladık. Hemen toparlanmamızı söyledikten sonra hızla çantalarımızı hazır hale getirip manevraya başladık. Sîdar arkadaş daha da telaşlı haldeydi.

Kayalıkların arasında tek sıra ilerlerken noktadan epey uzaklaşmıştık ki arka sıralarda olan Aram arkadaşın arkadaşlar hemen geri dönsünler demesiyle önde giden arkadaşların talimatı olmadan hızla dönmeleriyle mermilerin patlaması bir oldu. Hepimiz pusuya düşmüştük. Neyse ki arkadaşların karşılık vermeleri ve hızla geri çekilip sağlama aldığımızda kendimizi, çatışmanın korucularla olduğunu anladık. Sabahın 7’si ve büyük bir dezavantaj bizim için. Neyse ki beklediğimizin tersi oldu. Korucular askerlere habire yanlış bilgi veriyorlar. Yaralılarımızın olduğunu hatta bir kişiyi düşürdüklerini söylüyorlar cihazla.

GERÇEKTEN UCUZ ATLATMIŞTIK

Onlar birbirlerini inandırma uğraşı içerisindeyken biz çoktan uzaklaşmıştık. Gerçekten ucuz atlatmıştık korucuların acemilikleri ve korkaklıkları sayesinde. Geri çekilmiş kendimizi sağlama almıştık. Düşmanı hem dürbünle hem de cihazlarla denetlerken ilk defa karşılaştığımı bir şeyle şoke oldum. Düşman subayı ısrarla askerlerine riske girmemelerini söyleyip onları geri çekiyor. Tabii bir anlamda mantıklı yaklaşıyor. Tendürek’in bir uçtan bir uca kömür karası kayalıklarına dalış yapmak yürek işidir.

Neyse bu da yolun sonunun göründüğü günlerimizde bir anı olarak kalacak. Günün karanlığa devrilmesiyle daha da rahatlamıştık. Ağrı Dağı'ndan gelen ancak operasyondan dolayı yanımıza ulaşamayan İsa arkadaşla kurulan cihaz görüşmesinden sonra Kawa arkadaş yanına bir arkadaşı da alarak onları almaya gitti. Bizler de havanın kararmasıyla birlikte hareket edip onlarla görüştük. Daha sonra sağlam bir yere çekildik. Sabah keşfinde ortalık sakindi. Düşman geri çekilmişti. Hemen çay hazırlıklarını yaptık ve çok az miktarda kalan son ekmeklerimizle kahvaltımızı yaptıktan sonra dinlenmeye çekildik.

OLDUKÇA ZORLU BİR HAT

Bu arada kuryelerimizin Kawa ve Botan arkadaş olacağı, iki gecede sınırı geçebileceğimiz bir hattan gideceğimizi, ancak bunun oldukça zorlu ve fedakârlık gerektirdiğini öğreniyoruz. Bütün arkadaşlarda ne gerekiyorsa yaparız yeter ki bir an önce sınırı geçelim anlayışı hâkimdi. Akşama doğru suya yakın bir noktaya doğru hareket ettik. Bir grup arkadaş depoya gittiler. Yarın yola çıkacağımız için erzağımızı halletmemiz gerekiyor. Noktaya ulaşır ulaşmaz oduna gidileceği, kadın arkadaşlardan da iki kişinin gelmesini söyleyen Kawa arkadaş öncülüğünde ben ve Dorşîn arkadaş da dahil olarak toplam altı kişi oduna gittik.

Bir saatlik yürüyüşten sonra ağaçların bulunduğu mıntıkaya vardığımızda üçer üçer ayrıldık. Zorlukla her birimiz bir yük odun hazırlayıp sırtımıza aldıktan sonra tekrar birleşip noktaya doğru hareket ettik. Karanlık olmuştu ama bir süre ay ışığının etkisiyle kayalardan rahat yürüyoruz ama o da gidince epey zorlandık. Bir de yarın yola çıkacağımız için bir tarafımızı sakatlama korkusundan oldukça duyarlı yürüyoruz. Noktaya yakınlaştığımızda Kawa arkadaş kurt sesi çıkartarak noktanın tam yerini tespit etmeye çalışıyordu ama işareti cevapsız kalıyordu. Neyse yürümeye devam ettik.

Bir süre sonra Savaş arkadaşla karşılaştık. Bizi almak için gelmişti. Arkadaşlara ulaştığımızda saat 10 olmuştu. Güzel bir görevdi. Yarın için bolca odunumuz oldu. Tabii bu arada ayakkabılarımız biraz daha eskidi. Yine de bizi sınır ötesine atacak durumdalar.

YOLA ÇIKMA VAKTİ GELİYORDU

Sabah uyandığımızda ilk işimiz ateş yakmak oldu. Uzun zamandır sabah ateşi yakamıyorduk. Kahvaltımızı yaptıktan sonra bir köşeye çekilmiş yazı yazıyordum. Aram arkadaşın yanıma gelmesiyle ve saat 3’te hareket edeceğimizi bildirip gittikten sonra kadın arkadaşlara hareket saatini söyleyip dinlemelerini ekledim. Ama hiçbirimiz uyuyamadık. Mutfakçı arkadaşlar işlerine başlamış ekmek çıkartıyorlar. Ekmekle beraber yiyecek katık olmadığı için Cotkar arkadaş yol için helva yapıyor.

TENDÜREK VE SERHAT'A VEDA

Evet, Tendürek’te son günümüz bugün. Sîdar arkadaşın grubumuzla kalan iki gecelik yol üzerine yaptığı toplantıdan sonra fotoğraf çektirdik hep beraber. Tabii arkadaşlarda kamera olduğu için epey çekim yaptılar. Çetin arkadaşın 'Giden arkadaşlar son çaylarını içmek için gelsinler' çağrısından sonra ayakta çaylarımızı içtik. Ayrılık zamanı geldi çattı. Sıra ile arkadaşlarla vedalaştıktan sonra Kawa ve Botan arkadaşın öncülüğünde uzaklaşmaya başladık.

Bir ara arkama dönüp baktığımda bir kayalığın üzerinde oturmuş Sîdar arkadaşın kamerayla bizleri çektiğini gördüm ve biz kaybolana kadar çekime devam etti. Tendürek’te anlamlı günler yaşadık ve Serhat gücündeki arkadaşlar gerçekten sıcak, sevgi dolu yaklaşımlarıyla her zaman bizlerle olacaklar. Kendinize iyi bakın yoldaşlar! SERKEFTİN!"

Yarın: Pelin Koçer'in günlüğünden...