HDP'li Çelik: Türkiye tecritte; yasa ve hukuk yok

HDP Milletvekili Tuma Çelik, Türkiye'nin bir bütün olarak tecrit altında olduğunu, ülkede hak, hukuk ve yasaların olmadığını söyledi.

Türkiye'deki gelişmelerin konu alındığı bir seminere katılmak için İsveç'e gelen HDP Milletvekili Tuma Çelik ile yerel seçimleri ve Türk devletinin Rojava'ya yönelik işgal tehditlerini konuştuk.

Çelik, Türkiye'de tamamen keyfi bir yönetimin olduğunu ve iktidarın Kürtlerin şahsında bütün farklılıkları yok etmeye çalıştığını belirtti.

Türkiye'de çok ciddi bir tecrit olduğunu ve mücadele edenlerin büyük bir baskıyla karşı karşıya kaldığını belirten Çelik, “Sayın Öcalan'ın şahsında uygulanan bu tecrit Türkiye'de yaşayan herkese yönelik bir tecrit ve ablukayı barındırıyor” dedi.

'KİMLİĞİ VE HEDEFLERİNDEN VAZGEÇMEYEN BİR HALK VAR'

Çelik, yerel seçimlere değinerek, "Devlet elindeki tüm imkanları kullandı. Seçimlerde biz sadece AKP ile yarışmadık. Vali, kaymakam, subay, asker, emniyet yöneticileri, hakim ve savcılar ve hatta muhtarlarla yarıştık. Tüm bu koşullarda elde ettiğimiz sonuçlar bir önceki seçimlerden daha az belediye kazanmamıza rağmen başarıdır. Çünkü tüm baskılara rağmen hâlâ kimliğinden, hayallerinden ve hedeflerinden vazgeçmeyen ciddi bir taban söz konusu" diye konuştu.

Çelik, Şırnak gibi bazı yerleşim birimlerinde devletin özel örgütlenmeleri olduğuna ve devletin çevre il ve ilçelerdeki tüm güçlerini il merkezine taşıyarak oy kullandırdığına dikkat çekti.

AKP'nin hiç kazanma ihtimali olmayan Gercüş'te yasal değişiklikler yaparak kendisine oy veren bir köyü mahalleye dönüştürüp ilçeye bağlayarak seçimi kazandığını söyleyen Çelik, “İstanbul, Ankara, Adana, Antalya ve Mersin gibi büyük şehirlerde AKP-MHP ittifakı HDP'nin uyguladığı strateji sayesinde kaybetti” dedi.

Çelik, Türkiye'de en bilinçli ve örgütlü kitlenin HDP seçmenleri olduğunu belirttikten sonra, “Biz bu sonuçların farklı çevreler tarafından önümüzdeki süreçte dikkate alınacağını öngörüyoruz” şeklinde konuştu.

'AKP BASKIYLA, DÜŞMANLAŞTIRARAK KAZANMAYI HEDEFLEDİ'

AKP hükümetinin uzun süre sürdürdüğü ayrıştırıcı politikayı yerel seçimlerde düşmanlaştırma politikasına dönüştürdüğüne dikkat çeken Çelik, “Bize selam veren insanların bile terörist olmakla suçlandığı bir dönemden geçtik” diyerek, devletin kitlelere yönelik baskılarını şu örnekler, vererek aktardı:

“Seçim çalışmaları için Midyat'ın bir köyüne gidecektik. Bir gün önce iktidarın güdümündeki devlet görevlileri halkı tehdit etti. Köye gittiğimizde değişik yerlere yerleşmiş fotoğrafçılarla karşılaştık. Bizim toplantılarımıza katılan insanları belirleyip baskı yaptılar. Devletin bu baskıları bazı yerlerde etkisini gösterdi ve seçimlere katılım düştü. Tüm baskılara rağmen AKP'ye oy vermeyi reddeden çevreler sandığa gitmedi. 67 bin seçmenin olduğu Midyat'ta seçimlere katılım oranı yüzde 60'a düştü.”

Kırsal kesimlerde etkili olan baskıların  Mardin, Midyat, Amed ve Mazidağı'nın merkezinde etkili olmadığını ve halkın sandıklara giderek tercihini HDP'den yana yaptığını söyledi.

'TÜRKİYE O KADAR DA SESSİZ DEĞİL, DİRENİŞ VAR'

Çelik, şöyle devam etti:

“Türkiye'da bağımsız bir medya olmadığı için bu tepki görülmüyor. Ortaya çıkan tepkiler iktidarın kolluk güçleri tarafından çok sert bir şekilde bastırılıyor. Dolayısıyla sanki mücadele yokmuş, toplum sindirilmiş gibi bir görünüm ortaya çıkıyor. Bugün cezaevlerinde 3 bin civarında tutsağın açlık grevinde olduğunu unutmayalım. Türkiye'nin her tarafında  açlık grevcilerini sahiplenen on binlerce insan var. Devlet bu sahiplenmeyi asgariye indirebilmek için elinden gelen her şeyi yapıyor. Şiddet uyguluyor ve bu, ne yazık ki medyada yer almıyor. Birkaç haber ajansının dışında diğerleri olanları vermiyor.”

'HİTLER'DEN FARKI...'

Medyanın içinde bulunduğu duruma bakılarak Türkiye'nin nereye gittiğinin daha iyi anlaşılabileceğini söyleyen Çelik AKP hükümeti ve Hitler rejimi arasındaki benzerlik ve farklılıklara şu ifadelerle dikkat çekti:

“Dünyada faşizmi en radikal bir şekilde uygulayan ve soykırıma kadar götüren Hitler'dir. Ama Hitler bile kanunsuz bir şey yapmadı. Kendi hukukunu yarattı. Ve bu hukuk çerçevesinde Almanya'da faşizmi uyguladı.  Türkiye'de şu anda hukuk yok. Var olan yasalar bile hayata geçirilmiyor. Ben milletvekiliyim. Güya dokunulmazlığım var.  Güya istediğim yerde konuşabilirim ya da yürüyebilirim. Ama konuşmama, yürümeme ve basın toplantısı yapmama izin verilmiyor. Bunları yapmaya kalktığımda iktidarın kolluk güçleri çevremi kuşatıp beni engelliyor. Etrafıma barikatlar kurarak sokağa çıkmamı engelliyorlar. Kitleyle buluşmamı ve onlarla konuşmamı engellemek istiyorlar. Çok ciddi bir hukuksuzluk, kanunsuzluk söz konusu.”

'AYDINLIK GÜNLER ÖNÜMÜZDE'

Büyük baskıların yapıldığı günümüzde insanların çekinmemeleri ve geri adım atmamalarının ülkenin ve toplumun geleceği açısından yaşamsal bir önem taşıdığını söyleyen Çelik, “Bir direniş var ve tüm baskılara rağmen bu direnişin başarıya ulaşacağına inanıyorum. Zor bir dönemden geçiyoruz ama önümüzde aydınlık günler var" dedi.

Çelik, AKP'nin Kuzey ve Doğu Suriye'deki özerk yönetime yönelik tehdit ve saldırıları hakkında da şu değerlendirmelerde bulundu:

'ROJAVA'DAKİ EŞİTLİK TÜRKİYE'Yİ RAHATSIZ EDİYOR

“Özerk yönetimin en belirgin özelliği halklara dayanmasıdır. Çoğulculuğu kabul eden ve halkların birlikteliğini esas alan bir sistem var. Kürtler, Süryaniler, Araplar ve diğer halklar kendi kendilerini yönetiyor. Orada Türkiye'deki egemen anlayışa tamamıyla zıt bir anlayış var. Türkiye bu anlayışı kendine yönelik bir tehdit olarak görüyor. Sınırlarının yanında böyle bir sistemin başarısı Türk devletini ve bölgedeki statükocu ülkeleri rahatsız ediyor. Ortadoğu'nun özelliği farklı etnik köken ve inançtan insanların oluşturduğu bir mozaik olması. Bunların düşmanlık olmadan bir arada yaşamaları gerekiyor. Bunu en iyi özerk yönetim gerçekleştiriyor. Orada yaşayan halklar son 5 yıldır bu sistemi benimsediklerini açıkça ortaya koydu. Türkiye'nin tehlike olarak gördüğü budur. Bu anlayışın Türkiye'ye sirayet etmesini istemiyor. Oradaki sistem Mardin'de yaşayan bir Süryani olarak beni etkiliyor. Qamişlo'da bir Süryani'nin bir Kürtle eşit haklara sahip olması ve yönetimde söz hakkı olması beni etkiliyor. Burada neden bir Türk, Kürt ve Arapla eşit değilim diye sorgulamaya başlarım. İşte bu nedenle özerk yönetim Türkiye'deki egemen anlayış tarafından tehlike olarak görülüyor.”