Karayılan: Kimse oyuna gelmemeli

Türk devletinin yeni konseptini herkesin görmesi gerektiğini söyleyen Karayılan, “Türk sömürgeciliğinin oyununa gelmeyeceğiz. Hiç kimse de bu oyunlara gelmemeli ve mutlaka planlarını boşa çıkarmalıyız” dedi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, tüm Kürt güçlerine ve halkına “Bizler 50-100 yıl öncesinde yaşamıyoruz. Şimdi belli bir düzey yakalamışız. Bu husustaki sorunumuz dağınık durmamızdır. Yekpare bir siyaset, birleşik bir ulusal strateji esas alınırsa etraftaki devletler öyle eskisi gibi, ‘gidelim, vuralım, parçalayalım, birbirlerinden uzaklaştıralım, esir alalım’ diyemez” şeklinde seslendi.

PKK Yürütme Komitesi Üyesi Murat Karayılan, Radyoya Dengê Welat’ın sorularını yanıtladı.

Zîlan’ın (Zeynep Kınacı) 30 Haziran 1996’da Dersim’de gerçekleştirdiği feda eyleminin 24. yıl dönümündeyiz. Zîlan şahsında Haziran şehitleri için neler söylemek istersiniz?

Öncelikle büyük fedai, Zîlan yoldaşı saygıyla anıyorum. Hareketimizin tarihine baktığımızda, Önder Apo’nun çıkışından beri fedai ruhun temel olduğunu görürüz. Bu gerçekliği Mazlum Doğan arkadaş, Amed’deki zindanda “Berxwedan Jiyan e! (Direnmek Kazanmaktır!)” diyerek pratikleştirdi. Zîlan yoldaş, aynı ruhun takipçisi olarak gerçekleştirdiği eylemle bunu bir yöntem haline getirdi. Bu mücadele temelinde Özel Kuvvetler oluşturuldu ve fedai tarzı geliştirildi. Bunun için bu eylem önemli bir tarihsel çıkışı ifade ediyor.

Sema Yüce arkadaşın eylemi, Gulan (Filiz Yerlikaya) arkadaşın direniş mücadelesi ve sonrasındaki tüm çıkışların hepsi bu fedai ruh çerçevesinde gerçekleşti. Fedailer ayı olan bu Haziran’da, Zilan, Sema ve Gulan yoldaşların şahsında tüm Kürdistan fedailerini ve devrim şehitlerimizi anıyorum, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi bugün fedailik temelinde yeni bir yükseliş yaşıyor ve bu yoldaşlarımız da bu temelde yaşatılıyor.

Aynı zamanda içinden geçtiğimiz günler, değerli devrimci Helmet (Diyar Xerîb) yoldaşın da şehadet yıl dönümü oluyor. Helmet yoldaşın şahsında tüm devrim şehitlerimizi anıyorum. Onlara verdiğimiz sözü tekrarlıyorum. Helmet yoldaşın mücadelemizde öncülük rolü vardı. KCK Başkanlık Konseyi Üyesi’ydi. Yine PKK Merkez Komite Üyesi’ydi. Şüphesiz Helmet arkadaşın şehadeti bizim için önemli bir kayıptı. Kürdistan gençliği, şehit Helmetlerin intikamını almak ve hesaplarını sormak için büyük fedakarlıklar gösterdi; intikam mücadelesinde önemli adımlar attı. Bu temeldeki bir hesap sorma süreci halen devam ediyor.

Şêx Saîd’in ve beraberindeki 47 direnişçinin idamlarının da yıl dönümüdür. Üzerinden 95 yıl geçti. Şehit Şêx Saîd’in şahsında tüm Kürdistan şehitlerini anıyoruz. Onların ahları yerde kalmadı. Torunları Kürdistan Özgürlük Mücadelesine bugün üst düzeyde devam ediyor. Kanları yerde, hesapları ortada kalmıyor, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi devrimcileri bu hesabı soruyor.

Türk devleti, 15 Haziran’da Şengal, Maxmûr ve Medya Savunma Alanları’na dönük kapsamlı hava saldırıları yaptı. 81 hedef vurdukların ve kayıplarınızın çok olduğu ileri sürüldü, doğru mu?

Düşman, hiçbir sonuç almamıştır. Bir şehidimiz yok. İlk etapta Şengal’den bilgi alamamıştık; şimdi kesin bilgileri almış bulunuyoruz. Basında da ilan edildiği üzere YBŞ’nin üç yaralısı vardır; bunun dışında orada da herhangi bir kayıp yok. Diğer yerlerde olmadığını zaten biliyoruz. Yani 15 Haziran’daki düşman saldırısı tamamıyla boşa çıkmıştır. Sonuçsuzdur.

Hemen ardından Heftanin’e kapsamlı bir saldırı başlatıldı ve devam ediyor. Elbette gerillanın da büyük bir direnişi olduğunu biliyoruz. Şimdi 14. gün itibarıyla durum nedir?

Bu 14 gün içerisinde Heftanin’de bir kahramanlık destanı yazıldı. Egîd, Mazlum, Amara ve Memyanların direnişi başta olmak üzere bu direniş daha da anlam kazandı ve derinleşti. İlk günden bugüne kadar hakim olan ruh, bu şehitlerimizin direniş ruhudur.

En son 25 Haziran’da (ki o gün Kobanê Katliamı’nın yıl dönümüdür; bu vesileyle Kobanê Katliamı’nda şehit düşen insanlarımızı da saygıyla anıyorum) düşman, arkadaşların Şehit Zelal dediği alanda ilerlemek istedi. Burada Esmer Devrim yoldaşın komutasında tarihi bir direniş gerçekleşti. Sabahtan akşama kadar tüm gün boyunca ve diğer güne kadar bu direniş devam etti. Düşman birçok kez darbe alıyor ve kırılıyor. Sonrasında geriye çekiliyor ve tamamıyla hava saldırısı, top atışları ve teknik saldırılarla adeta coğrafyayı ateşe vererek saldırıyor. O alana 66 hava saldırısı ve binlerce top atışı yapılıyor.

Bu direnişe ilişkin önemli bir nokta olarak şunu belirtebilirim: O alanı savunan birliğimiz, Esmer arkadaş komutasındaki YJA STAR birliğidir. Yani kadın arkadaşlarımızdır. Bu da başlı başına önemlidir. Haftanin’de 25 Haziran’da özgürlüğe tutkun YJA STAR üyesi kadınlar tarafından yeni bir destan yazıldı. Yani Şehit Zilanların çizgisinde Esmer Devrimlerin öncülüğünde burada gerçekleştirilen direniş, doğrusu Kürt kadının direniş tarihinde yeni bir sayfadır ve bu çok önemlidir. Tamamıyla kadın olan bir birliktir. Başta bu direnişte Sema Kato şehit düşüyor. Sonrasında direniş boyunca değerli komutan Esmer Devrim, Berivan Cudi ve Ararat Serhat arkadaşlar şehit düşüyor. Yani burada dört kadın arkadaş şehit düşüyor ama burada hiçbir zaman unutulmayacak bir destan yazılıyor. Bu direniş boyunca netleştirilebilen düşmanın 7 ölüsü vardır ama onlarca düşman kaybı yaşanmıştır. Bu şekilde düşman ilerleme sağlayamıyor ve büyük darbe yiyor.

Heftanin’de savaş devam ediyor. Düşman bazı yerleri aldı. Alabilir fakat gerilla da içindedir. Zaten bunu daha önceden de belirtmiştik: Düşman nereyi alırsa alsın, faturasını ödeyecektir. Yani bedel verecek, ölecek ve ondan sonra girecektir. Eğer orada kalırsa sürekli bir şekilde yine fatura ödeyecektir; yine ölecektir. Kürdistan gerillası, kendisine has yöntemlerle Kürdistan topraklarında düşmana rahat vermiyor/vermeyecek. Hiçbir zaman Kürdistan topraklarını rahat bir şekilde işgal etmelerine müsaade etmeyiz. Bu çerçevede, gerillanın Heftanin’deki direnişi devam ediyor. Bu hususta şimdi burada ne dersek de yine de yeterli olmayacaktır. HPG ve YJA STAR güçleri tarafından tarihi bir direniş geliştiriliyor; büyük bir cesaret, fedakârlık ve kahramanlık örneği gösteriliyor. Başta da belirttiğimiz gibi geçtiğimiz 14 gün boyunca yaşananlar da pratik olarak bunu ispatlıyor.

Şimdi şüphesiz düşmanın amacı daha önce de ifade edildiği gibi, ‘Misak-ı Milli’ sınırlarının tamamının işgal edilmesidir fakat birinci hedefi tampon bölge oluşturmaktır. Bu tampon bölge, yalnızca Xakûrkê’den Heftanin’e kadar olan alan için geçerli değil; aynı zamanda Rojava için de aynı şey gündemde. Yani Xakurkê’den Efrîn’e kadar bir tampon bölge yaratmak istiyorlar. Bu biçimde tampon oluşturmaları halinde zaten Rojava’nın çoğunu işgal edecekleri gibi, Güney Kürdistan’ın da stratejik yerlerini işgal etmiş olacaklar. Sonrasında ise Güney Kürdistan’ın tamamında kontrolü ele geçirmek isteyecekleri açıktır. Yani amaçları budur ve böyle bir plan çerçevesinde saldırılıyor. Bunun için risk almışlar. Çok fazla kayıp veriyorlar ama bunları ilan etmiyorlar. Her seferinde bir tane veriyorlar. Mesela “1 teğmen öldü” diyorlar. Peki o teğmen nasıl öldü! Teğmen, bir gücün komutanıdır; yani o en önde miydi de öldü! Demek ki önce güçleri tasfiye oluyor, sonrasında ise komutanları tasfiye oluyor ve ölüyor. Yani düşmanın kayıpları fazladır. Doğrudur; resmi açıklamalarımızda bazı sayılar veriliyor fakat düşman kayıplarının ilan edilenlerden çok daha fazla olduğuna inanıyoruz.

Şimdi şöyle bir şey var: Birinci aşamada tampon bölge kurmak istediklerini belirtmiştik. Bundan 30 yıl kadar önce, ‘90’lı yıllarda Türk Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Kuzey ve Güney Kürdistan sınırı için, “bu sınır yanlış çizilmiştir; hepsi dağlık bölgelerden geçmektedir, sınırı ovaya çekerek düzelteceğiz” demişti. Bununla Zaxo Ovası’nı, Amediye’yi ve benzer diğer bölgeleri kast ediyordu. O zaman onların böyle bir girişimi gündeme geldi ama hem ABD hem de Avrupa Birliği karşı çıktı. Yani Türk devleti, konjonktürel durumun uygun olmadığını görünce gerçekleştiremedi. Şimdi ise gerçekleştirmek istiyor. Konjonktürel koşulları kendisine göre uygun görüyor ve şimdiye kadar da gördüğümüz kadarıyla hiçbir uluslararası güçten de açık bir karşı çıkış gerçekleşmedi. Bunun için öncelikle bunu yapmak istiyorlar ve sonrasında ise genel amaçları olan ‘Misak-ı Milli’yi işgal etmeyi gündemlerine koyacaklar. Yani bu saldırının amacı budur ve biz buna karşı duruyoruz.

Biz, Türk sömürgeciliğinin gerçekliğini herkesin görmesini istiyoruz. Tüm Kürt halkı ve Kürdistani siyasetçiler ile Arap halkı ve Arap devletleri bunu görmeli. Faşist AKP-MHP rejiminin yeni işgal siyaseti, büyük bir tehlikedir ama biz PKK gerillaları olarak bu tehlikeye karşı Kürdistan halkı ve tüm bölge halkları adına direneceğiz, savaş yürüteceğiz. Bu savaş, sadece PKK ile faşist Türk devletinin savaşı değildir. Bu tür tanımlamalar yanlıştır. Bu savaş, Kürt halkı ile Türk işgalci-şovenist çizgisinin savaşı olduğu gibi aynı zamanda bölge halklarının da bu çizgiye karşı bir savaşıdır. Bu temelde bu direnişe devam edeceğiz.

Heftanin’deki gerilla direnişi, Merkez Karargah ve YJA STAR Komutanlıklarının yanı sıra KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanlığı tarafından da kutlandı. Neden?

Elbette kutlamaların bir nedeni var. Yoksa kimseye nedensiz bir yere kutlama gönderilmiyor. Sistemimizde bu husus hakkında belirlenmiş bazı prensipler var. Şimdi az önce de dile getirdiğim gibi, düşman Haftanin’de çok yoğun teknik kullanıyor. Zaten düşman bu tekniğine çok güveniyor ve bunun için Yunanistan’dan tutalım Arap devletlerine kadar herkesi tehdit ediyor. Şu an Heftanin semalarında sürekli bir biçimde aşağı yukarı 10 keşif uçağı dolaşıyor. Bu biçimde çok yoğun bir teknik kullanıyor. Bütün bu tekniğe rağmen gerilla, Heftanin coğrafyasında büyük bir direniş gerçekleştiriyor ve bu direnişi büyük bir hakikati açığa çıkarıyor. Bu hakikat, insanın aklının ve yeteneğinin en büyük teknik olduğudur. Eğer bir insan iradeli olup cesaretli, bilinçli ve profesyonelce hareket ederse her türlü tekniği boşa çıkarabilir. Heftanin direnişi de bunun ispatıdır. Orada tüm insanlık adına bir direniş yürütülüyor. Bu şekilde gelişen bu direniş, insan iradesi ve yeteneğinin en ileri teknolojiden daha güçlü olduğunu ortaya koyarak, kazanabileceğini, yani insan iradesinin zaferini ortaya koyuyor. Bunun için her türlü takdiri ve kutlamayı hak ediyor. Yeni bir yöntemdir ve orada gerçekten tüm insanlık için yeni bir örnek ortaya konuluyor. Bu nedenle de çok önemlidir.

Türk devleti sivilleri de katlediyor. Şarbajar ve Şêladizê’de sivil insanlar katledildi. Kobanê’nin Helincê köyünde Kürt kadınlar katledildi. Bu saldırılar bir konsept çerçevesinde mi yürütülüyor, neden özellikle Kürt kadınları hedef alınıyor?

Kobanê, Şêladizê ve Şarbajar şehitleri şahsında, Türk devletinin bu soykırım siyaseti sonucunda şehit düşen tüm insanlarımızı anıyor, şehitlerimize verdiğimiz sözü bir kez daha tekrarlıyorum. Onlar kutsal davamızın, Kürdistan Özgürlük Mücadelesi’nin şehitleridir ve kanları yerde kalmayacak, intikamları mutlaka alınacaktır.

Şüphesiz Türk sömürgeciliğinin bu saldırıları bir konsept temelinde yürütülüyor. Yani Türk devleti, Süleymaniye’den Şengal’e, Kobanê’ye kadarki saldırıları anlamsız bir biçimde gerçekleştirmiyor. Bu saldırılar planlıdır; sıradan değildir. Birinci amaçları; Kürt toplumunu korkutmak, sindirmek ve teslim almaktır. Bu biçimde üç parça Kürdistan’da hakimiyetini kurmak istiyor. Sadece Kuzey Kürdistan’da değil, Güney’de ve Rojava’da da “ben hakimim” demek istiyor. Yani genel amacı bu şekildedir.

Ayrıca bu saldırılarla bölge halkını korkutmak ve onları göçertmek istiyor. Mesela bilinçli bir şekilde Derkar’ın ve daha başka köylerin etrafını vuruyor. Halkın korkarak bu köyleri bırakmasını istiyor. Böylece işini kolaylaştırmak ve arazide kim hareket ederse vurmak istiyor. Yani “kimse buralarda gezmeyecek; gezen olursa da vururum” diyor. Halka dönük böyle bir politikası var.

Diğer önemli bir şey ise bu tür yöntemlerle Kürdistan siyaseti içerisinde çelişki yaratmak, karşı karşıya getirmek ve bu şekilde provokasyon yapmak istiyor. Mesela YNK’nin hakim olduğu alanlarda bu saldırıları geliştiriyor ve aslında çelişki yaratmak istiyor. Özellikle bizi yani PKK’yi gerekçe olarak gösteriyor. Zaten biz şu an vurdukları Şarbajar, vb. yerlerde yokuz ama bakıyorsun PJAK’ı da hedefliyor. Yani Rojhilat güçlerini de listesine almış. Bu biçimde Kürdistani güçler arasında çelişki yaratmak istiyor. PKK-YNK, PKK-KDP arasında karışıklık çıkarmak istiyor. Konsepti budur. Kürtleri çatıştırmayı da hedefliyor.

Biz şunu diyoruz: Türk devleti, bu amacına ulaşamayacak. Türk devletinin yeni konseptini herkes görmeli ve kimse bu oyuna gelmemeli. Biz kendi açımızdan bu konuda, Türk sömürgeciliğinin oyununa gelmeyeceğimizi kesin olarak belirtebiliriz. Hiç kimse de bu oyunlara gelmemeli ve mutlaka düşmanın bu planlarını boşa çıkartmalıyız. Bu hususta, insanı umutlandıran sesler de çıkıyor. Örneğin, değerli siyasetçi Sayın Şanaz İbrahim bir açıklama yaptı. Anlamlıdır. Tüm Kürdistani güçler bu çerçevede hareket ederlerse Kürdistan’a yönelik her türlü saldırı da boşa çıkartılabilir. Yani bu halkın düşman saldırılarına karşı birleşmeye ve birbirini desteklemeye ihtiyacı vardır. Eğer bu gelişirse düşmanın her türlü saldırısı boşa çıkartılabilir ve sonuçsuz kalır.

Bizler 50-100 yıl öncesinde yaşamıyoruz. Şimdi belli bir düzey yakalamışız. Bu husustaki sorunumuz dağınık durmamızdır. Yekpare bir siyaset, birleşik bir ulusal strateji esas alınırsa etraftaki devletler öyle eskisi gibi, “gidelim, vuralım, parçalayalım, birbirlerinden uzaklaştıralım, esir alalım” diyemezler. Dikkat edilirse, Irak Cumhurbaşkanı “siviller öldürülüyor” diye açıklama yaptı ve eleştirdi. Türklerin verdiği cevap ise şaka gibi. Savunma Bakanı, “biz Türk ordusu olarak hiçbir zaman sivilleri hedef almadık, sivillere zarar vermedik; şimdi de vermedik ve bundan sonra da vermeyeceğiz” dedi. Herkes de biliyor ki, daha bundan bir hafta önce Şêladizê’de 5 sivil insan şehit edildi. Son iki yıl içerisinde yalnızca Behdînan alanında 42 sivil insan şehit düşmüş fakat bu adam, “biz şimdiye kadar hiçbir sivile zarar vermedik; şimdi de vermiyoruz, bu sözler PKK propagandasıdır” diyor. Açıkça yalan söylüyor. Bunu doğru okumak lazım. Doğru okunduğunda aslında, “sizi vuracağım; asker-sivil çok ayırmam; bunu kabul etmelisiniz ve ben de saldırılara devam edeceğim” demek istediği açık görülüyor.

Bu konuda halkın tutumunu nasıl görüyorsunuz?

Bu konuda halkımızın genel olarak tutumu iyidir. Özellikle de Süleymaniye ve Germiyan halkımız ulusal ve direnişçi bir tutum sergiliyor. Yine Şêladizê tek başına cesaretli ve kahramanca bir duruş gösteriyor. Süleymaniye, Germiyan ve Şêladizê halkımızın şahsında tüm Güney halkımızı saygıyla selamlıyorum. Bir kez daha Şêladizê şehitlerini anıyorum. Şêladizê halkımızın göstermiş olduğu duruş, her yurtsever için gurur kaynağıdır. Şêladizê, Behdinan bölgesinin baş tacı olarak rol oynuyor ve yurtseverliğin sembolüdür. Şêladizê halkımızı selamlıyoruz. Onların yurtsever duruşu, çok değerlidir. Bu ruhun tüm Behdinan ve Güney Kürdistan’da da olduğuna inanıyoruz. Sorun siyasetçilerdedir ve Kürt halkı bu konuda siyasetçilerin önüne geçmiştir. Bu gerçeği söylemek gerekir. Doğru; belki bazı siyasetçiler de aynı tutum ve heyecanı yaşamaktadır ama halk şimdi daha öndedir. Tabi siyasetçi dediğimiz zaman, hep insanın aklına egemen siyasi güçler gelmemelidir.

Güney Kürdistan’da 20 civarında parti vardır. Hani, bu partiler nerededirler? Bir gün sokağa çıkıp da “sivil insanlarımız ölüyor” veya “Türk devleti ülkemizi işgal etmek istiyor” dediklerini görmedik. Mesela Komalayê İslami, Yekgirtuyi İslami, Komünist Partisi, Sosyalist Parti, Ezilenlerin Partisi, bu partiler neredeler? Yani tutumları görünmüyor. Kendilerini bu biçimde sıradanlaştırıyorlar ama bugün halk ve toplumun iradesi daha öndedir. Çağımızda basın ve sosyal medyanın rolü önemlidir. Bu, halkın, siyasetçilerin önüne geçmesine neden olmuştur. Bugün halkın üstlendiği rol ve misyon önemlidir. Bunun için biz de daha çok halka inanıyor ve esas alıyoruz. Siyasetçiler de Kürdistan’a yönelik olan tehlikeleri görmelidir. Bu savaş yalnızca PKK ve Türk ordusunun savaşı değildir. Bu savaş çok daha stratejik ve geniş bir savaştır. Bunun görülmesi gerekir.

Kadınlara dönük saldırıların artması konusunda…

Kadınlara dönük saldırıların artması konusunda ise şunları belirtebilirim: Özellikle Erdoğan, Kobanê’ye karşı öfkelidir ve kin güdüyor. Yine özellikle Kürdistanlı özgürlükçü kadınlara karşı da öfkelidir. Tabii ki bunlar Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla oluyor. Onun talimatı olmadan olur mu? Orada hem Rusya var hem Amerika var; en üst düzeyde karar alınmazsa saldırı da olmaz. Dolayısıyla bu saldırıların kararını Erdoğan vermiştir. Yani orada Zehra, Hebûn ve Emine yoldaşların şahadeti Erdoğan’ın eliyle olmuştur. Şüphesiz Rusya ve Amerika’nın da sorumluluğu vardır. Bu güçler, söz vermemiş miydi, niye hava sahasını uçaklara karşı korumuyorlar? Halkımız bunun için çok haklı olarak yürüyüş yaptı. Erdoğan, Kobanê karşısında kindardır; yine Kürt Özgür Kadın Mücadelesi karşısında öfkelidir. Çünkü Kürt kadının iradesinin Kürt halkının varlık mücadelesinde önemli bir rolünün olduğunu biliyorlar. Onlar da zaten Kürt halkının varlığını ortadan kaldırmak istiyor. Mesele budur. Yani bu saldırıları, bu çerçevede ele almak gerekiyor. Burada önemli olan, bizlerin buna doğru anlam vermemiz ve buna göre mücadeleyi doğru temelde yürütmemizdir.

Türk devletinin son dönemdeki uygulamalarına dönük olarak Arap devletlerinden de kısmi olarak gelişen bir tavır söz konusu. Libya ve İdlib sorunlarında tıkanma yaşanıyor. Bu hususlar ekseninde yaşanan gelişmeleri nasıl değerlendirirsiniz?

Osmanlı’nın, zayıfladığı ve hasta adam olarak nitelendirildiği dönemde İttihat ve Terakki Cemiyeti ortaya çıkmıştı. Sonrasında 1908’de gerçekleştirdiği darbeyle yönetimi ele geçirdi ve artık Osmanlı’yı yönetmeye başladı. Bunlar, Osmanlı’nın yıkılmaması ve kaybettiği toprakları geri alabilmek için saldırıya geçmeleri gerektiğini düşündü. Bunun için Almanya ile birlikte I. Dünya Savaşı’na girdiler ve her yere saldırdılar. Bu konuda İTC’nin saldırıları çok dikkat çekicidir. Şimdi AKP-MHP’nin yeni kurduğu sistem de aynı şekildedir. Yani nasıl ki, Osmanlı yıkılma dönemi gibi bunlar da yıkıma doğru gidiyor. Zaten bunların da zihniyeti, İTC zihniyetidir. Bunlar da aynı şekilde, “sistemimizin yıkılmaması için kendimizi büyütmeliyiz” diyor.  Yani Osmanlı’nın hayali bu çerçevede gündemlerine girdi. Bu biçimde kendilerini büyütmek istiyorlar.

Bunlar, “Osmanlı Devleti yıkıldıktan sonra 4 ülkede devlet oluşamadı. Bu yeteneği sergileyemediler. Dolayısıyla buralara müdahale edip denetim kurmak gerekiyor” diyor.

Bunlar hangi ülkelerdir?

Bunlar, Irak, Suriye, Yemen ve Libya’dır. Bu ülkeler üzerinde kontrol sağlanması gerektiğini belirtiyorlar. Bunları açık bir şekilde söylüyorlar. Bütün bunlar, Erdoğan ve Bahçeli öncülüğünde geliştirilen zihniyetin Kürt halkı için tehlikeli olduğu kadar, Arap halkı ve bütün bölge için de tehlikeli olduğunu gösteriyor. Hatta bunların yürüttüğü faşizm, Türkiye halkının kendisi için de tehlikelidir. Öyle görünüyor ki, bu gerçeklik, kısmi Arap aydınları ve bazı Arap devletleri tarafından da anlaşılıyor. Mesela, bunların Libya’da ne işi var! Bazı başka yerler için PKK’nin varlığını gerekçe gösteriyor. Peki İdlib’de de PKK mi var ki, bu kadar güç koymuş oraya. Hayır. Libya’da ve Yemen’de var mı? Yok. Bu yeni bir İttihatçı zihniyetidir. Bunlar, nasıl ki Musul’da, Bağdat’ta, Amed’de, İstanbul’da Kürtleri, Arapları, Ermenileri katledip göçerttilerse şimdi de aynı zihniyetle bölge halklarının üzerine gitmek ve felaket yaşatmak istiyor. Yani herkes için tehlikelidir. Öyle görünüyor ki, bu bazı Arap devletleri ve kimi Arap şahsiyetleri tarafından da görülüyor. Bu şüphesiz iyi bir şeydir.

Mesela Irak tarafından da anlaşılıyor mu?

Irak Başbakanı Sayın Mustafa Kâzımi tarafından anlaşıldığı belli değil. Irak Hükümeti tarafından şimdiye kadar özellikle bu tampon bölge konusunda gerekli olan tepki gösterilmedi. Doğru; bazı serzenişleri oldu ve Birleşmiş Milletler’e herhalde kimi başvurular yaptılar ama bunlar zayıf bazı adımlar olarak kaldı. Bundan bir süre önce bir Irak heyeti, 14 zırhlı araçla herhangi bir bilgi vermeden Haftanin bölgesine giriyor. Derkar’dan Perex’e geliyorlar; oradan dönerek Banikê’ye kadar gidiyorlar. Gerillanın duyarlılığı ve hassasiyeti nedeniyle herhangi bir kaza yaşanmadı. Belli ki Türkiye’ye bilgi vermişlerdi ama oradaki diğer güçlere bilgi vermedikleri görülüyor. Çünkü Türkiye’ye haber vermeden o bölgeye öyle 14 zırhlı araç giremez.

Sonuç ne oldu?

Belli değil. Yani Irak’ın bu tür yaklaşımları şüphe uyandırıyor. Tam net değildir. Ancak genel olarak Araplar içerisinde bir tutum gelişiyor. Irak yetkilileri şunu bilmeli: Türk devleti, Irak devletini ve hükümetini ciddiye almıyor; zaten devlet bile saymıyor. Saysaydı iki yıldır Irak’ın resmi olarak belirtmesi karşısında Başika’dan çekilirdi. Çekilmiyor, çünkü Musul ve Kerkük’e göz koymuşlar. Yani ‘Misak-ı Milli’yi işgal etmek ve bununla beraber Irak devletini de kontrol altında tutmak istiyorlar. Planları böyledir. Bunun için de ciddiye almıyorlar. Bunu herkesin görmesi ve bu faşist rejimin bu saldırılarına karşı herkesin birlikte tutum alması gerekiyor. Kürt, Arap, Ermeni, Asuri-Süryani tüm bölge halkları, Türkiye’nin bu faşist Turancı politikalarına karşı çıkmalıdır. Bu şekilde belki tehlikeyi azaltabilirler. Yoksa elbette ki ciddi bir tehlike söz konusudur.

İmralı’daki tecrit devam ediyor, zindanlardan yoğun baskı ve işkence haberleri geliyor. Bazı zindanlarda grevler de var. Tutsaklar için mesajınız nedir?

Öncelikle Önder Apo’yu, İmralı’daki diğer arkadaşları ve düşmanın elinde esir olan tüm yoldaşları saygıyla selamlıyorum. Biz o arkadaşları özgürleştirmek için mücadele ediyoruz. Eksiklerimiz olabilir ama mücadelemiz yeni dönemde de devam ediyor. Önder Apo’ya ve tüm yoldaşlara cevap olmak istiyoruz. Bunun için önemli bir kararlılık ve duruş sahibi olunduğunu belirtmek istiyorum. İmralı tecridi için sürekli diyoruz ve her geçen gün bu sözlerimiz daha da ispatlanıyor. İmralı üzerindeki tecrit, Türkiye’de faşizm olarak, Kürdistan’da ise faşizm ve soykırım olarak devreye giriyor. Yani İmralı’ya tecrit siyasetinin özünde faşizm ve soykırım vardır. Bunun için İmralı’daki tecrit sona ermeden Türkiye’de faşizm de soykırım siyaseti de son bulmayacak. Tecrit siyasetine karşı mücadeleyi görev olarak görüyoruz ve bu aynı zamanda Türkiye’de demokrasinin, huzurun ve adaletin gelişmesini isteyen herkesin de görevidir.

Şimdi tüm zindanlarda faşizm yürütülüyor. 12 Eylül Cuntası döneminde Amed’deki zindanda uygulanan yöntemler bugün farklı farklı biçimlerde yürütülüyor. Esir arkadaşlara dönük uygulanan şeyler, 12 Eylül siyasetinin devamıdır. Bugün zindanlarda tamamıyla bir şiddet ve faşizm politikası hakimdir. Tayyip Erdoğan’ın öyle bir hukuku ve kanunu yoktur. Önceleri, hatta Kenan Evren döneminde bile devletin bazı kanunları vardı ama şimdi kanun manun yok; kendileri nasıl istiyorlarsa öyle yürütüyorlar. Bunun için de her şeyi çiğniyorlar. Yani kanundur, nizamdır, ahlaktır, insan haklarıdır; bunlar AKP-MHP rejimi için geçerli değildir. Arkadaşlarımızın da bunu bilmeleri ve zindanda kendilerini buna göre örgütlemeleri gerekiyor. Parça parça değil, bütünü ifade eden duruşlar sağlanmalı ve bu şekilde direnerek kendilerini korumalıdırlar.

AKP-MHP rejimi tarafından geliştirilen siyasi soykırım operasyonları şimdi de DTK’ye mühürlemeye kadar vardırıldı. Bu saldırıların amacı nedir, Kürt halkı bu saldırılara karşı ne yapmalıdır?

Demokratik Toplum Kongresi’ne ve diğer Kürt kurumlarına karşı geliştirilen operasyonlarda 45 kişi gözaltına alındı. Bunların bazıları eski belediye eşbaşkanlarıydı; bazıları avukattır, bazıları gazetecidir. Yani DTK’ye dönük yapılan bu saldırılar, Türk sömürgeciliğinin siyasi soykırım operasyonlarında bir zirveyi ifade ediyor. Gerçekten de artık tüm sınırları aştılar. Zaten tüm değerlerimiz hedeftir. Mezarlarımız, şehitlerimiz, Önderliğimiz zaten hedeftir. Yani Kürtlere ait hiçbir şeyi bırakmak istemiyorlar. Bunun için artık DTK’ye de yöneliyorlar. Bu devletin Kürt halkını bir soykırımdan geçirmek istediği tespitimizi bir kez daha ispatlandı. Bütün uygulamalarıyla bunu doğruluyorlar. Bu gerçekliği artık görmemiz gerekiyor. Halkımız bunu görmeli, Türkiye halkı görmeli, bölge halkları görmeli. AKP-MHP’nin geliştirmek istediği rejim, Kürt halkına karşı bir rejimdir; kadın düşmanı bir rejimdir, tüm emekçilere düşman bir rejimdir; Alevilere, Asuri-Süryanilere, Araplara düşman bir rejimdir. Bu rejim bir tek kendisini seviyor, bir tek kendisini esas alıyor. Dışındaki herkesi hedef haline getiriyor. Bunun için birlik olmalı, birbirimize sahip çıkmalıyız. Hep birlikte bu faşizme ve soykırım siyasetine karşı duralım. Türkiye içerisinde de bölge genelinde de bu çerçevede bir ittifak olmalı ve dayanışma geliştirilmelidir.

Kürt halkı ve özellikle de gençleri için bir şeyler söylemek istiyorum: Halkımızın, Kürdistan’da kadın ve gençliğin öncülüğünde kendisini daha fazla örgütlemesi gerekiyor. Özellikle de Kürt gençleri bu gerçeklik karşısında çaresizce beklememelidir. Madem ki artık DTK bile hedef olmuş; o zaman bu, bütün Kürt kurumlarının hedef olduğu anlamına gelir. Bize ait hiçbir şey bırakmak istemiyorlar. O zaman ne diye bekleyeceğiz? Önceleri, dağdakiler için “silahlarınızı bırakıp ovaya gelin ve siyaset yapın” derlerdi. Bugün tüm ova ve şehirlerde legal/yasal siyaset yürütenleri de hedef haline getirmişler. O zaman demek ki Kürt toplumunu tümden ortadan kaldırmak istiyorlar. Bu gerçeklik karşısında Kürt gençleri eylem yapmalıdır. Ya kendilerini bu kutsal direniş dağlarına ulaştırarak gerilla saflarına katılmalılar ya da kendi kendilerini örgütleyerek, timler, hücreler halinde eylemlere başlamalıdır. Bu örgütlülük için dışarıdan bir beklentileri olmamalıdır. Herkes bir şey yapabilir; bu yüzden hiç kimse düşmanın bu uygulamaları karşısında çaresizce beklememeli; mutlaka herkes mücadele içerisinde olmalı.