PKAN'dan 'Göç ve toplumsal etkileri konferansı'

Orta Anadolu Kürtleri Platformu (PKAN), İsveç'in başkenti Stockholm'de Orta Anadolu Kürtlerinin Avrupa ülkelerine göç süreci ile karşılaştıkları toplumsal, sosyal ve kültürel sorunlarının ele alındığı bir konferansa ev sahipliği yaptı.

Konferansa Norveç-Bergen Üniversitesi'nden Prof.Dr. Hacı Akman, İsveç-Mälardalen Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Doçent Osman Aytar, Stockholm Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mina Sedem, Stockholm Karolinska Enstitüsü Öğretim Uzmanı Dr. Marina Taloyan, Yazar Rohat Alakom ve Politikacı Hanefi Celepli'nin de aralarında bulunduğu çok sayıda uzman ve aydın katıldı.

PKAN Başkanı Kadir Çelik, konferansı açış konuşmasında PKAN'ın kuruluş ve amaçları hakkında katılımcıları bilgilendirdi.

Avrupa'da yaşayan Orta Anadolu Kürtlerinin örgütlü bir yapıyı sağlamak için her zaman arayış içinde olduklarını, PKAN'ın bu anlayışın sonucu Kürtlerin toplumsal, kültürel ve sosyal sorunların çözümüne katkıda bulunmak amacıyla kurulduğunu söyledi.

Çelik, Türk devleti ve AKP hükümetinin Kürt halkına yönelik başlattığı saldırılardan PKAN'ın da zarar gördüğüne ve Türkiye'deki şubesinin kapatıldığına dikkat çekti.

AVRUPA'YA GÖÇ 1960'LI YILLARDA BAŞLADI

İsveç'e ilk gelen Kululular arasında yer alan Hanefi Celepli, Orta Anadolu Kürtlerinin özellikle de Kulu Kürtlerinin Avrupa ve İsveç'e göçlerinin nedenleri ve Avrupa ülkelerinde karşılaştıkları sorunları ele aldı.

Orta Anadolu Kürtlerinin 1950 ve 60'lı yıllara kadar kapalı ve içine kapanık bir toplum olduğunu, akrabalar arasında evlilik yaptıklarını söyledi. 1960'larda Türk devletinin Kürtleri asimile etmek amacıyla köylere okullar açtığını ve bu yıllarda Orta Anadolu'dan Avrupa ülkelerine Kürtlerin göç etmeye başladıklarını belirtti.

Orta Anadolu Kürtlerinin İsveç'te kurdukları ilk derneğin örgütlenmesine öncülük edenler arasında yer alan Celepli, Kürtlerin genel anlamda İsveç'e entegrasyonda başarılı oldukları değerlendirmesini yaptı. Pek çok Kürt gencinin değişik kurum ve kuruluşlarda önemli görevler üstlendiklerine dikkat çekti.

KÜRTLERE YÖNELİK ÖN YARGILI YAKLAŞIMLAR VAR

Stockholm Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Mina Sedem, Kürt gençlerinin İsveç toplumuna entegrasyonda çektikleri güçlükleri ele aldı.

Gençlerin kendi ailelerinin kültürü ile İsveç'teki kültürün farklılığının çelişkilerini yaşadıklarını söyleyen Sedem, İsveç kurumlarının yabancılar ve özellikle de Kürtlere yönelik ön yargılı yaklaşımlarına da eleştiriler yöneltti.

İsveç kurumları ve toplumunun yabancıları kendisinden daha küçük ve cahil gören anlayışına 2002 yılında Fadime Şahindal'ın namus ve töreden kaynaklı bir cinayete kurban gitmesinden sonra Kürtlere karşı ön yargıların eklendiğini söyledi.

"Namus" ve töreden kaynaklanan şiddet ve cinayetlerin sadece Kürt ve Ortadoğu halklarına özgü bir şey olmadığının altını çizen Sedem, yapılan araştırmaların Latin Amerika ve dünyanın pek çok yerinde benzeri sorunların yaşandığını örnekler vererek dile getirdi.

KURUMLAR ÇELİŞKİLERİ DAHA DA DERİNLEŞTİRİYOR

İsveçli kurumların gençler ile aileleri arasında çıkan sorunlarda daha çok gençlerin yanında yer alarak aileleri dışlamasının sorunların daha da derinleşmesine yol açtığını, gençlerle ailelerin arasındaki bağların kopmasına neden olduğunu söyledi.

Her yıl 300 gencin ailesinden koparılarak başka yerlere gönderildiğine dikkat çeken Senem, “Bu gençler izole oluyor ve daha sorunlu hale geliyor. Gençlerin ailelerinden koparılarak asimile edilmeye çalışılması yanlıştır ve bu tür uygulamalara son verilmelidir” dedi.

Göçmenlerin kendi kültürlerini koruması ama aynı zamanda İsveç kültürüne saygı göstermeleri gerektiğini söyleyen Senem, bunun da ancak İsveç'in yabancıları eşit insanlar olarak görmesiyle mümkün olabileceği değerlendirmesini yaptı.

ZORUNLU GÖÇ EDENLERDE SAĞLIK SORUNLARI GÖRÜLÜYOR

Stockholm Karolinska Enstitüsü Öğretim Uzmanı Dr. Marina Taloyan, konuşmasında savaş ve baskılar nedeniyle ülkelerini terk edip Avrupa'da yaşayan Kürtlerin sorunlarını ele aldı.

Avrupa'da yapılan araştırmaların zorunlu olarak göç etmek zorunda kalan sığınmacılarda stres, psikolojik sorunlar ve şeker hastalığının yaygın olduğunu söyleyen Taloyan, Ortadoğu'dan gelen sığınmacıların daha çok depresyona girerken Rusya ve eski Sovyet Cumhuriyetlerinden gelenlerde psikolojik sorunlar, Balkanlardan gelenlerde de stres ve çeşitli travmaların görüldüğüne dikkat çekti.

Taloyan, 17 Kürt erkeği ile görüşerek yaptığı araştırmanın sonuçları hakkında da katılımcıları bilgilendirdi. Bunların geldikleri ülkelerdeki sorunların kafalarını meşgul ettiğini ve bu kişiler arasında stresin yaygın olduğunu söyledi.

Uzun yıllar ülkelerine gidemeyen göçmenlerin ülkelerini ilk ziyaret edişlerinden sonra rahatladıklarını ve stres ve benzeri rahatsızlıkların azaldığını gözlemlediğini belirtti.

İSVEÇ'E İLK AYAK BASAN KÜRDÜN HİKAYESİNİ YAZDI

Yazar Rohat Alakom, İsveç'e ilk gelen ve 1929 yılında Gotland Adası'na yerleşen Süleyman adındaki Kürt çocuğunun yaşamını, karşı karşıya kaldığı güçlükleri ele alan bir konuşma yaptı.

Sesiz ve sakin bir yaşam süren Süleyman'ın ölümünden hemen önce durumunu öğrenen bir gazetecinin kendisiyle bir söyleşi yapıp yayınladığını söyleyen Alakom, Süleyman hakkında yaptığı araştırmaları içeren kitabı yakında tanıtacağını belirtti.

Mälardalen Yüksek Okulu Öğretim Görevlisi Doçent Osman Aytar, İsveç ve Avrupa'ya gelen vatanları olmayan Kürtlerin önlerinde değişik zorluklar olduğu gibi olanakların da olduğunu söyledi.

Avrupa'nın diğer ülkelerine kıyasla İsveç'te dil ve kültürlerini geliştirmeleri için daha fazla olanaklar olduğuna “Burada yayımlanan Kürtçe kitap ve dergilere baktığımızda Avrupa'da bir ekol olduğunu görürüz. Buna bazen İsveç Ekolü diyorlar. Bu, ilk gelen Kürtlerin bu konuda çalışma başlatmaları ve sonra gelenlerin bunu devam ettirmelerinin sonucu” ifadeleriyle dikkat çekti.

KÜRTLER İSVEÇ'TE BAŞARILI

Aytar, isim vererek parlamento, sanat, kültür ve medyada çok sayıda Kürdün bulunduğunu ve başarılı işler yaptıklarını belirterek “İsveç'te çok az göçmen grubu böyle başarılı oldu. Bunun başta gelen nedeni Kürtlerin devletlerinin olmaması. Devletleri olan göçmenler ülkelerine dönüp yaşamlarını sürdürebiliyor. Kürtlerin bu olanakları olmadığı için buradaki olanakları iyi değerlendiriyor” dedi.

Madalyonun diğer yüzünün de olduğunun unutulmaması gerektiğini söyleyen Aytar, “Ne yazık ki sosyal yardımla geçinen, değişik suçlara karışan gençlerimiz var. Psikolojik sorunları olanlar da var. Ama benin yaptığım araştırmaların sonuçlarında daha çok olumluluk ağır basıyor” dedi.

BUGÜN ORTA ANADOLU'DA PEK ÇOK KÖY BOŞ

Yazar Şoreş Reşi, Kürtlerin ilk kez 1040 yılında Horasan'dan gelerek Kütahya bölgesine yerleştiklerini söyledi.

Kürtlerin Orta Anadolu'ya göç etmeleri süreci hakkında ayrıntılı açıklamalarda bulunan Reşi, Orta Anadolu Kürtlerinin Avrupa'ya göç etme nedenlerini şöyle özetledi:

“Başlangıçta geçim kaynakları sadece hayvancılıktı. 1900'lü yıllarının başında tarımcılık, 1950'lerde de kamyonculuk gibi işler yapmaya başladılar. Çok yoksuldular. Bir arayış içindeydiler ama Türkiye'nin metropollerine gitmediler. 1965'ten itibaren önce Fransa, daha sonra Danimarka, Almanya ve İsveç'e geldiler. Avrupa'ya geçici olarak iş bulmak ve para biriktirip dönme düşünceliyle geldiler. Ama geri dönmediler. Bugün Orta Anadolu'da pek çok köy boş.”