‘Çözüm Süreci’nden Kürt soykırımına AKP-Erdoğan gerçeği – 1

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Kürtleri Lozan masasında kandırarak inkar-imha-asimilasyona tabi tutan Türk devleti, Ortadoğu’da Üçüncü Dünya Savaşı yaşanırken Kürtleri İmralı masasında kandıramayınca topyekün savaşı başlattı.

1639 yılında Kasr-ı Şirin Anlaşması’yla ikiye, 1916 yılında Sykes-Picot anlaşmasıyla 4 bölünen Kürdistan'ın her parçasında süren özgürlük mücadeleleri kendi mecrasında akarken; özellikle son 40 yılda PKK öncülüğünde verilen mücadele hem fiili sınırları, hem de zihinlerdeki sınırları iyice ortadan kaldırdı. İki Arap, bir Fars ve bir Türk ulus-devleti arasında parçalanmış olan Ortadoğu'nun en büyük üçüncü halkı Kürtlerin hak mücadelesine her zaman en büyük reaksiyonu Türk ulus-devleti gösterdi.

KÜRT SORUNUNDA SİYASAL ÇÖZÜM ARAYIŞI

Türk devletinin Kürtleri inkar-imha ve asimilasyon temelinde yürüttüğü politikalar karşısında PKK öncülüğünde 40 yılı aşkın süre boyunca verilen direniş süresince Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan'ın siyasal çözüm projesi her zaman vardı. Soğuk savaşın sonlanması sonrası paradigma değiştiren PKK'nin siyasal sözüm ısrarı Türk devleti tarafından ise "zayıflık ve tasfiye süreci" olarak ele alındı.

OSLO SÜRECİNİN BAŞLAMASI VE SONLANMASI

2009-2010 yılında Ortadoğu'da kimilerinin "halkların baharı", kimilerinin "turuncu devrim", kimilerinin "dış mihrakların kışkırtması" ve kimilerinin de "Arap baharı" dediği devrimsel süreç başlayınca PKK ile Türk devleti arasında Kürt sorununun siyasal çözümü için görüşmeler sıklık kazandı. Bazı uluslararası güçlerin müdahil olmasıyla başlayan Oslo süreci, Türk devletinin provokatif, tasfiye amaçlı saldırıları, KCK adı altında yapılan siyasi soykırım operasyonları ve 19 Temmuz 2012'de yaşanan Rojava Devrimi ile yine Türk devleti tarafından tek taraflı olarak sona erdirildi.

ROJAVA'YA 'TAMPON BÖLGE' TEHDİDİ

Rojava Devrimi karşısında 20. yüzyılın ilk çeyreğinde kurulan ulus-devlet statükolarının yıkıldığını gören Türk devletinin, devrim karşısındaki ilk tepkisi "tampon bölge kurarız" tehdidi olmuştu. Söz konusu tehdidin, dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan ve üst düzey AKP'liler tarafından da dillendirilmesi ve gerillaya dönük saldırıların ağırlaştırılması üzerine HPG ve YJA-STAR gerillaları Hakkari’nin Şemdinli ve Çukurca ilçeleri ile Şırnak’ın Beytüşebap ilçesinde "Devrimci Operasyon" ismiyle bir operasyon başlattı. Kayıtlara "Şemzînan hamlesi" olarak geçen ve Haziran ayından Ağustos ayına kadar süren operasyon süresince bölgede fiili bir "tampon bölge" HPG ve YJA-Star tarafından oluşturuldu.

CEZAEVLERİNDEKİ AÇLIK GREVLERİ

2012 yılının yaz mevsimi süresince devam eden gerilla direniş ve hamlesinin yerini kış aylarında Türkiye ve Kürdistan'daki cezaevleri devraldı. 12 Eylül'de binlerce PKK'li ve PAJK'lı tutsak ile KCK adı altında yapılan siyasi soykırım operasyonlarında tutuklanan tutsaklar açlık grevlerini başlattı. Açlık grevleri karşısında hem içeride hem de dışarıda iyice zorlanan Türk devleti, Öcalan ile yeniden diyaloga başlamak zorunda kaldı. Bu şekilde 28 Aralık 2012’de Oslo sürecinin sonlanmasıyla kesintiye uğrayan görüşmeler iki taraf arasında yeniden başlamış oluyordu.

HEYETLER İMRALDA

Dönemin DTK Eşbaşkanı Ahmet Türk ve BDP Batman Milletvekili Ayla Akat Ata İmralı Adası'na gitmeye başladı ve böylece çözüm sürecinin ilk adımları atılmaya başlandı. Süreç başlamış, görüşmelerin ilk adımı atılmış olsa da Türk devletinin provokasyonları durmak bilmiyordu. Zira görüşmelerin yapıldığı dönemde HPG komutanlarından Ethem Karabulut'un (Numan Amed) da aralarında bulunduğu 11 gerillanın Lice'de katledilmesi ve Paris'te PKK'nin kurucu kadrolarından Sakine Cansız ve beraberindeki iki kadın siyasetçinin katledilmesi çözüm sürecine adeta ilk yanıt niteliğindeydi.

ÜÇ FİDAN'IN KATLEDİLMESİYE SÜRECE SABOTAJDIR

Öcalan, üç kadın siyasetçiye yapılan ve daha sonra MİT tarafından yapıldığı ortaya çıkan suikastlara ilişkin HDP heyeti ile yaptığı 23 Şubat 2013 tarihli görüşmesinde, “Hedeflenen bizim geliştirdiğimiz diyalogtur. (…) Ha bizi, ha Sakine’yi vurmuşlar. (…) Sakine suikastı öyle sıradan değil. Çok planlı yapıldı. Benim için bir savaş gerekçesiydi" tespitini yapmasına rağmen, yüz yıldır kör düğüme dönmüş sorunun çözümü adına süreçten yine de süreçten geri adım atmadı. Öcalan’ın süreçten geri adım atması bir yana, 2013 yılında tarihi Amed Newrozu'na gönderdiği mektupta, çözüm sürecini resmen başlattığını ve sürece dair güçlü iradesini şu sözlerle tarihe geçiriyordu.

"Bugün yeni bir dönem başlıyor. Silahlı direniş sürecinden, demokratik siyaset sürecine kapı açılıyor. Siyasi, sosyal ve ekonomik yanı ağır basan bir süreç başlıyor; demokratik hakları, özgürlükleri, eşitliği esas alan bir anlayış gelişiyor"

GERİLLANIN TÜRKİYE SINIRLARININ DIŞINA ÇEKİLİYOR

Öcalan’ın tarihi çağrısından sonra Kuzey Kürdistan'daki gerilla birliklerinden bir kısmı 8 Mayıs 2013’te Medya Savunma Alanları'na çekilmeye başladı. Ancak devletin adım atmaması ve hasta tutsakların tahliyesi meselesini sürüncemede bırakması üzerine çekilme durduruldu. Tarihi Amed Newroz'undan sonra BDP’li siyasilerden oluşan heyetler ve devlet kanadından oluşan bir heyet İmralı'da Öcalan ile çözümün yol haritasını hazırlamak için görüşmelere başladı.

KIRMIZI ÇİZGİ: ROJAVA

PKK-Öcalan ve Türk devleti arasında çözüm sürecine dair görüşmeler devam ederken de Türk devletinin Rojava hazımsızlığı devam ediyordu ve Rojava'ya saldıran her güce açık-gizli destek vermeye devam ediyordu. Bir görüşmede Erdoğan'ın Rojava için sarf ettiği "kırmızı çizgimiz" sözünün Öcalan'a aktarılması üzerine Öcalan da "Siz de Tayyip Bey'e söyleyin Rojava benim de kırmızı çizgimdir" sözü görüşmelerin hem düğüm hem de çözüm noktasını apaçık gözler önüne seriyordu.

KOBANÊ KUŞATMASI VE BAKÛR SERHILDANI

Mevcut görüşmelerin sürdüğü dönemde Türkiye'nin Rojava'ya saldırılarda aktif olarak desteklediği DAİŞ çeteleri, Musul ve Şengal'in düşürülmesinden sonra 15 Eylül 2014 tarihinde yönünü Kobanê'ye çevirdi. Üç taraftan başlayan saldırılar karşısında YPG/YPJ güçleri 21. yüzyılın en büyük direnişlerinden birini sergilerken; Türk devletinin çözümdeki samimiyetsizliği ve Erdoğan'ın Antep'in Islahiye ilçesine yapığı "Kobanê düştü, düşecek" söylemi Kuzey Kürdistan'da öfke patlamasına neden oldu ve 6-8 Ekim serhildanları başladı. Aynı Erdoğan, Kobanê özgürleştikten sonra da "Kobanê düştü düşecek" lafı için "ben demedim Obama dedi!" diyecekti.

KARAKOL VE KALEKOL İNŞALARI

Devletin demokratik çözüm sürecine yönelik sabotajları ve bunun karşısında Kürt halkının devlete güvensizlikleri sadece Rojava'ya yönelik tehditlerle sınırlı değildi. Devlet, süreç boyunca yeni karakol ve kalekollar yaparak, "güvenlik" yolu ve barajlar yaparak da gerillaya karşı kapsamlı bir savaşın hazırlıklarını yapıyordu.

Sadece 2013-2014 yılları arasında Milli Savunma Bakanlığı tarafından 1 milyar 455 milyon 701 bin 262 TL'ye ihaleye çıkartılan 341 adet yeni kalekolun büyük bir bölümü ‘Çözüm Süreci’ devam ederken tamamlandı. Kalekolların yoğunlaştığı bölgeler ise Kuzey ve Güney Kürdistan arasındaki hakim tepelerdi. HPG'lilerin çekilme sürecini başlatmasıyla Milli Savunma Bakanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı ihaleye çıkartılan 341 adet kalekolun 102 adedinin inşaatları tamamlanarak, teslim edildi. 2013-2015 yılları arasında Kürdistan'da bin 600'den fazla karakol ve kalekol yapıldı.

SÜRECİ FIRSAT BİLDİLER

İnsan Hakları Derneği'nin (İHD) geri çekilme sürecinde hazırladığı rapora göre, Van'da 21 kalekol ile 26 kule, Colemêrg'de (Hakkari) 189 adet karakol ve kalekol, Şirnex'te 10 yeni karakol ve kalekol, Dersim'de 5'i kale, 16'sı mobil karakol ve 31 askeri kule yapıldı. Amed'in Lice ilçesinde halkın karakol ve kalekollara karşı yaptığı düzenlediği eylemlere Medeni Yıldırım isimli genç katledi.

Öte yandan Milli Savunma Bakanlığı, özel şirketlerle toplam 820 kilometre "güvenlik yolu"nun yapımı için protokol imzaladı ve bu yolların büyük bir bölümü de çözüm sürecinde yapıldı.

DEVLET KÜRDÜN KUTSALLARINA SALDIRIYOR

‘Çözüm Süreci’nin başlamasıyla devletin provokasyonlar peşinde olduğunun diğer bir işareti de PKK'lilere ait mezarlıklara yapılan saldırılardı. Daha çözüm süreci resmi olarak başlamadan Aralık 2013'te Colemêrg'in Gever (Yüksekova) ilçesinde polislerin mezarlıkları yıkmasını protesto eden halka yapılan saldırıda Veysel İşbilir ile Mehmet Reşit İşbilir isimli yurttaşlar katledildi. Cenazelerin kaldırılmasında ise Bermal Tokçu isimli yurttaşlar katledildi.

Daha sonra ise Lice'deki "Şehit Amed û Şehit Hêvîdar Şehitliği ile Varto, Gabar, Garzan, Faraşin, Cudi, Bagok, başta olmak üzere bir çok bölgede mezarlıklara bombalanarak yerle bir edildi.

30 EKİM MGK'Sİ DÖNÜM NOKTASI

Halkların tarihi hafızasına "6-8 Ekim serhildanı" ve devletin literatürüne ise "Kobanê provokasyonu" olarak geçen eylemler sonrası cumhuriyet tarihinin en uzun Milli Güvenlik Kurulu (MGK) toplantısı (10 saat 20 dakika sürdü. 28 Şubat döneminde en uzun MGK olarak bilinen toplantı 9,5 saat sürmüştü.) 30 Ekim 2014 tarihinde gerçekleştirildi.

Daha sonra ortaya çıkacak olan Kürtlere karşı savaş kararı 30 ekim MGK toplantısında şu sözcüklerle formüle edilmişti: "Terörle çok boyutlu mücadele kapsamında sürdürülen çözüm süreci ele alınmış, sürecin oluşturduğu olumlu atmosferi ve huzur ortamını bozmaya yönelik provokatif olaylara karşı kamu düzeni ve güvenliğini koruma konusundaki kararlılık teyit edilmiştir."

Yarın: Dolmabahçe Mutabakatı ve inkarı, 7 Haziran seçimleri ve 24 Temmuz savaşın başlatılması