İlkel milliyetçilik Türk ırkçılığı-faşizmi ile nasıl buluşuyor?

İlkel milliyetçiliğin soykırımcı Kürt düşmanı, Türk ırkçılığı-faşizmi ile aynı anlayış hatta ittifak ve kulvarda buluşmasının en başat nedeni; PKK düşmanlığında ortaklaşmalarıdır.

Kendilerine Kürt milliyetçisi diyen bu kesimler; özgürlük mücadelesi yürüten Kürt’ün başarısız kılınmasını psikolojik, travmatik bir tatmin olgusu ve takıntısı haline getirmiş durumdadır. Roboskî, Efrîn, Başûrê Kurdistan’da Kürtleri sistematik olarak katleden zihniyeti, politikayı ve uygulamaları görmezden gelmeyi bir politika haline getirmişlerdir. Roboskî’nin planlayıcıları, uygulayıcıları olan Hakan Fidan ve Yaşar Güler’i es geçerek; sözde "Erdoğan kabinesinde Kürtlere yer vermiş" propagandasını kendinize vazife edinmiş durumdasınız.

Yukarıda belirttiğimiz travmanın etkisinden kaynaklı olacak ki; Demokratik Türkiye, Özgür Kurdistan’ı şiar edinmiş, büyük bedel ile Türkiye legal siyasetinde önemli bir yer edinmiş partileri hedef göstererek, karalayarak hatta haksız ve yersiz ithamlarda bulunarak faşizmin değirmenine su taşıyorsunuz. Bunun bilinçli yapıldığı aşikardır. Üçüncü Yol olarak kendini tanımlayan, Kürt halkının özgürlüğünü birinci temel görev belirleyen, Türkiye’nin demokratikleşmesini de Kürt halkının özgürlüğünden geçtiği tezini savunan politik mecraya, partilere ve anlayışa açıktan savaş açmak ve saldırmak düşmanlıktan öte bir anlam ifade etmez. 

Sahi bu organize saldırıyı yapan kimlerdir? 

ELEŞTİRİ DEĞİL LİNÇ POLİTİKASI YÜRÜTÜYORLAR

Eğer bu tezinize Türkiye’de yapılan son seçimlerde ortaya çıkan bazı eksiklikleri gerekçe yapıyorsanız, politik strateji ve politikanın sosyolojisi açısından gerekçenizin bir geçerliliğinin olmadığını hatırlatmak gerekir. Neden mi? Evet, ittifakların amaca denk oluşmaması, adayların doğru ve yeterli hale getirilmemesi, aday tespiti, yönetmede ortaya çıkan zaaflar veya halktan-toplumdan kopuk, orta sınıf anlayışına kayma gibi daha da çoğaltılacak eleştiriler olabilir. Bunları dile getirmek, pozitif, yapıcı ve oluşturucu eleştirilerde bulunmak gibi gelişmeye, ilerlemeye ve başarmaya hizmet edecek eleştiriler yapılabilir ve yapılmalıdır da. Ama şu an yapılan bu değil. Ortaya çıkan eksiklikleri bir linç politikası ve saldırısına dönüştürmek kötü niyet değilse, politik körlüktür. 

Çok daha açık ifade etmek gerekirse; organize, bilinçli ve yönlendirilen bir saldırı propagandası ile Kürt Özgürlük Mücadelesine saldırılmaktadır. Özel savaş propagandasının etkisi altında, yönlendirmesinde iyi veya değil niyetiyle özgürlük paradigmasına karşı ideolojik bir saldırı yürütülmektedir. Bu da Kürtlüğe sahip çıkma, Kürt’ü öne çıkarma, özgürlüğünü ve geleceğini sağlama adına yaptığını belirtmek, bir zihin çarpıklığı ve savrulmasıdır.

Politikada anlayış kadar, yöntem çok önemli bir yer tutmaktadır. Birincisi; Kürt Özgürlük Hareketi halkların, kadınların, insanlığın geleceğini: insanlığın farklılıkları ile birlikte özgür ve eşit yaşayabileceği bir anlayış ile mümkün olduğu paradigmasına dayandırmaktadır. Birbirini boğazlayan, yaşamı ve geleceği savaş-çatışma, birbirini yok etme üzerine kuran ırkçı, dinci ve milliyetçi zihniyeti ve politikayı hastalıklı bir durum olarak tariflemekte ve görmektedir. Kürt halkının geleceğinin, aynı coğrafya, topraklar üzerinde yaşayan halklar ile birlikte karşılıklı kabul ve anlayış temelinde oluşmasının tarihsel, sosyolojik ve politik bilimin gereği saymaktadır.

İkinci önemli bir faktör de Kürtlerin varlığını, geleceğini ırkçılığın ve milliyetçiliğin hedefi olmadan kalıcı hale getirmenin, Kurdistan’ı aşan bir korumayı ve güvenceyi oluşturmakla mümkün olduğunu var sayar. Kurdistan’a sıkışmış bir Kürtlüğün hep tehdit altında ve soykırım kıskacında kalacağı açıktır. Başûrê Kurdistan’da güncel olarak bu durum yaşanmaktadır. Irak veya Arap halkı ile doğru kurulmamış bir ilişki veya anlayış, günlük olarak Başûrê Kurdistan açısından tehdit olarak varlığını sürdürmektedir. Saldırıların, özel savaş propagandanın hedefi kılınan Önderlik ve özgürlük paradigmasıdır.

DAİŞ ZİHNİYETİ TÜRKİYE’DE İKTİDARA TAŞINDI

Erdoğan liderliğinde oluşan kabine ve hükümetin Kürt, kadın, demokrasi ve özgürlük karşıtı en gerici ve tehlikeli bir iktidar olduğu bilinmesine rağmen bilinçli olarak Kürtlere sevimli gösterilmek istenmekte, özel savaş rejimi masum gösterilmeye çalışılmaktadır. Çöktürme planı ile organize bir biçimde yürütülen soykırım saldırı ve imha konseptinden bağımsız bir seçim yaşanmış ve legal partilerin normal koşullarda seçime girmiş gibi bir algı oluşturulmaya çalışılmaktadır. Aynı zihniyet, Hizbulkontra'nın HÜDA PAR adı ile meclise taşınmasının, Kürt halkının geleceğine dönük planlı bir politikanın ürünü olduğunu görmek istememektedir. DAİŞ zihniyeti Türkiye’de iktidara taşınmış durumdadır. Kara ve yeşil faşizm, merkezine dini istismar üzerinden milliyetçilik ve ırkçılık üzerinden özgürlük, demokrasi, kadın ve Kürt düşmanlığını kalıcılaştırmak istemektedir. Bu görülmek durumundadır.

Yaşanan eksiklikleri ve hataları, büyük bedeller ile oluşmuş değerleri ve imkanları tahrip ve rencide etmek için kullananlara karşı açıktan ve ciddi bir mücadele gereklidir. Dijital medya üzerinden demokratik siyasete operasyon çekilmesi ve dizayn edilmesine tavır almak ve mücadele etmek, değerlere ve halka bağlılığın gereğidir. Kürt halkının temsiliyeti, Türkiye’nin demokratik ve özgürlükçü kesimleri ile doğru ve yeterli temsiliyetin oluşmaması, olması gereken temsiliyet düzeyini yakalamamak ciddi, yapıcı, geliştirici ve önümüzdeki süreçte başarılı kılacak bir özeleştiri süreci, yönetim ve öncülük görevi yürütenler açısından gereklidir. Bunu yaparken özel savaşın etkisi ve yönlendirmesi ile demokratik siyaseti anlamından, öneminden, görev ve sorumluluğundan düşürmek isteyen tutumlara sessiz kalmak, objektif olarak bu saldırının sürmesini sağlar.