Britanya ‘AB dışında AB üyesi’ gibi olmak istiyor

Büyük Britanya hükümetinin ülkenin Avrupa Birliği’nden ayrılma süreci için hazırladığı ve dün açıkladığı yol haritasının nasıl bir karşılık göreceği beklenirken, birliğin getirdiği avantajların mümkün olduğunca korunmak istendiği anlaşılıyor.

23 Haziran 2016’da düzenlenen Britanya’nın AB’den çıkışı (Brexit) referandumunda halkların yüzde 51,9’unun aldığı kararda son aşamaya yaklaşılıyor. İlk başlarda yaşanan ekonomik sarsıntılara rağmen 2017’de Fransa’yı yerinden ederek yeniden dünyanın beşinci büyük ekonomisi olan Britanya, dün açıkladığı Brexit sonrası planla, AB ile bağını tümüyle koparmadan ulusal egemenlik hakkını pekiştirmek istiyor.

Dışişleri Bakanı Boris Johnson ile Brexit Bakanı Michael Gove’un istifalarını getiren bu plan veya yol haritası, AB’den keskin bir kopuşun vereceği zararlardan kaçınıldığının işareti.

AB ÜYELİĞİNİN GETİRDİĞİ ÇIKARLAR KORUNMAK İSTENİYOR

Theresa May hükümeti tarafından ‘uygulanabilir ve prensipli’ olarak sunulan yol haritası, AB’den çıkıştan sonra bir serbest dolaşım bölgesi kurulmasını önerirken, bu bölge içerisinde kimi kısıtlamalar getirilmesi dikkat çekiyor. Örneğin malların serbest dolaşımı konusunda ilişkilerin korunmasını öne çıkarırken, hizmet veya bireylerin serbest dolaşımında sınırlamalar öngörüyor.

Güvenlik alanında da AB’nin bugüne kadar oluşturduğu kurumlarda olduğu gibi ‘operasyonel kapasitelerin paylaşılması’ planlanıyor. Özellikle kriminal suçlar ve terörizmle mücadelenin yanı sıra Europol ve Frontex gibi kurumlarla ortak çalışacak bir polisiye kurum oluşturulacak.

BAĞIMSIZ VE ‘EGEMEN’ DIŞ POLİTİKA

Ancak ‘sürekli işbirliğine’ rağmen dış politika ve savunma gibi önemli konularda ‘karşılıklı egemenlik hakkına saygı’ temel alınacak. Britanya bununla AB içindeyken de belirli dönemlerde vazgeçmediği kendine has dış politikasını pekişitirmeyi amaçlıyor.  

Temel prensiplerin en önemlisi olarak “Britanya halkının kanunların, sınırların ve harcamaların kontrolünü yeniden ele alma iradesine saygı duyulacak” deniyor. AB’ye yönelik sıkça dile getirilen ‘ulusal egemenlik hakkını sınırlama’ suçlamalarından sonra Brexit’le birlikte buna son verileceği vurgulanmış oluyor.

Ancak AB’den çıkmakla birlikte Britanya’nın birliğin ‘nimetlerinden’ neredeyse eskiden olduğu gibi yararlanma isteği görülüyor. May hükümetinin vurguladığı bir diğer prensip olarak, Brexit süreci sonunda AB ile Britanya arasında ‘başka hiçbir üçüncü ülke ile olmadığı kadar geniş kapsamlı bağ’ kurulması istendiği vurgulanıyor.

Ayrıca hem AB’nin hem de Britanya’nın Brexit sürecinin uygulanabilmesi için ikili ilişkileri belirleyecek müzakerelere ‘uygulanabilir’ tekliflerle gelmesi ilkesine yer veriliyor.

Bu temel prensipler çerçevesinde belirlenen başlıca hedefler ise, ekonominin yanı sıra bireylerin serbest dolaşımı, güvenlik, demokrasi, Kuzey İrlanda’nın konumu, ve Britanya’nın dünyadaki konumu gibi başlıklar altında toplandı.

Karşılıklı olarak ‘refahı arttırmayı’ amaçlayan geniş işbirliğini öne çıkaran ekonomi başlığında ticari ilişkilerde oluşacak aksaklıkların ‘asgariye indirilmesi’ isteniyor. Londra’nın AB’yle bir tür serbest ticaret isterken adeta birlik içindeyken sahip olduğu hakları korumayı amaçladığı görülüyor. Öte yandan Britanya’nın üçüncü ülkelerle ticari ilişkilerine yönelik kendi kararlarını alabilmesine önem atfediliyor.

Kimya, eczacılık ve havacılık gibi önemli sektörlerden sorumlu düzenleyici kurumlarda AB ve Britanya birlikte çalışacak ve bu sayede Britanya’nın söz hakkı sağlanmış olacak. Fakat burada da Britanya, ‘çıkarına görmediği’ düzenlemeleri reddedebilecek.

MALLARIN DOLAŞIMINA EVET, BİREYLERE HAYIR

Ancak Britanya’nın ticari çıkarlarını koruma amacıyla malların serbest dolaşımına verdiği önemi bireyler söz konusu olduğunda görmezden geldiği gözlerden kaçmıyor. Serbest dolaşıma son verilirken, yine büyük oranda Britanya’nın çıkarına olan tarım ve balıkçılık gibi sektörlere verilen AB fonları ise, ülkede yeni kurulacak bir fonla desteklenmeye devam edilecek.

Öte yandan bugüne kadar rahatça yapılan karşılıklı ticaretin bir serbest bölge olmaması halinde ciddi zarar göreceği kesin. Britanya, serbest ticaret bölgesi talebini daha çok var olan ‘tedarik zincirlerinin korunması’ ve olası zararların engellenmesi amacına dayandırıyor.

Serbest dolaşımda istisna ise, Kuzey İrlanda’ya yönelik. Ülkenin güneyini oluşturan İrlanda AB üyesi iken, Kuzey İrlanda’nın Büyük Britanya ile birlikte AB dışında kalacak olması bu sınırları önemli kılıyor. İki İrlanda arasında yoğun gümrük kontrollerinden sakınılması istenirken, aynı zamanda Kuzey İrlanda’daki bağımsızlık taleplerine karşılık ‘Birleşik Krallığın anayasal bütünlüğünün korunması’ için AB’nin desteği isteniyor.

BREXIT SÜRECİ NASIL GELİŞTİ, NEREYE GİDECEK?

2016 referandumu ardından aylarca AB Anayasası’nın 50’inci maddesini devreye koymayan Britanya, bu adımı nihayet 29 Mart 2017’de atmıştı. O dönemler, hükümetin Brexit’e niyetsiz olduğu iddiaları dahi ortaya atılmıştı.

Haziran 2017’de başlayan müzakerelere ise Fransız eski bakanlardan Michael Barnier AB adına, Michael Gove da Britanya adına başkanlık etmeye başlamıştı. Aralık 2017’de varılan ara anlaşmayla Kuzey İrlanda sınırı, Brexit’in maliyetinin karşılanması ve Büyük Britanya’daki AB vatandaşlarının hakları konusunda uzlaşılmıştı.

Mart ayında Brexit sonrası geçiş sürecine ilişkin anlaşmaya varılırken, Brexit’in resmen yürürlüğe gireceği 29 Mart 2019 ile 31 Aralık 2020 arasında bu geçiş sürecinin kurallarının işleyeceği duyuruldu.

Geçtiğimiz hafta Boris Johnson ve Michael Gove’un istifalarıyla gündeme yeniden gelen Brexit anlaşmasının en geç Ekim ayında Britanya Parlamentosu ile AB’nin yasama organı Avrupa Parlamentosu’na getirilmesi gerekiyor.

Geçiş süreci boyunca Britanya AB bütçesine katılmaya ve birlik pazarında kalmaya devam edecek. Bu 21 aylık geçiş sürecinde AB-Britanya arasında bireylerin serbest dolaşım hakkı korunacak veya ‘tolere edilecek’. Ancak Britanya, 29 Mart 2019’dan itibaren AB’nin karar alma mercilerindeki yerini kaybedecek. Bu ise, Britanyalı müzakerecilerin ilk başlarda en çok dayattıkları şartların başında geliyordu.