Dünya nüfusu artıyor sorunlar katlanıyor

Dünya nüfusu son 27 yılda her yıl ortalama 85 milyon kadar artış gösterirken, artan nüfusla birlikte yeryüzünde insanlığın yaşayacağı büyük sorunlar da katlanarak çoğalıyor.

Birleşmiş Milletler’e (BM) bağlı Ekonomik ve Sosyal İşler Bürosu (DESA) tarafından son yayınlanan rapora göre, bu yıl 7,6 milyar olan dünya nüfusundaki artış devam edecek. Ancak bu artış dünyanın özellikle 10 kadar ülkesinde yoğunlaşacak.

Geçtiğimiz ay yayınlanan DESA raporuna göre, dünya nüfusu 2030 yılında 8,6 milyara, 2050’de 9,8 milyara ve 2100 yılına gelindiğinde ise 11,2 milyara kadar yükselecek. Bu yıl itibariyle Çin Halk Cumhuriyeti 1 milyar 410 milyon nüfusuyla ilk sırada iken, bu yıl 1 milyar 340 milyon nüfusa sahip olan Hindistan’ın 2024 yılında Çin’i geride bırakarak, ilk sıraya yerleşecek. Aynı raporda dünyanın en fazla nüfusa sahip ilk 10’daki diğer ülkeler şöyle sıralanmıştı: ABD: 324 milyon; Endonezya: 264 milyon; Brezilya: 209 milyon; Pakistan: 197 milyon; Nijerya: 191 milyon; Bangladeş: 165 milyon; Rusya Federasyonu: 144 milyon; Meksika: 129 milyon.

Bu yıl itibariyle dünya üzerindeki her 100 kişiden 26’sı 15 yaşın altındaki çocuklardan oluşurken, genç nüfus oranı özellikle Afrika ve Güney Asya ülkelerinde oldukça yüksek.

YAŞLI VE BAKIMA MUHTAÇ NÜFUSUN PAYI ÜÇTE BİRE ULAŞACAK

16-59 yaş grubundaki bireylerin toplam dünya nüfusuna oranı yüzde 61 iken, bu grubun payı daha yaşlılar lehine azalacak. Yine 7,6 milyarlık nüfus içerisinde 962 milyon olan 60 yaş ve üzeri bireylerin sayısı 2050’ye gelindiğinde 2 milyara yaklaşırken, 2100 yılında 3,1 milyara kadar çıkacak. Yani günümüzde nüfusa oranları 12,7 civarında olan 60 yaş üzeri bireyler 2100’e gelindiğinde yüzde 28 gibi yüksek bir orana ulaşacaklar.

2017 itibariyle 137 milyon olarak belirlenen 80 yaş üzeri bireylerin sayısı 2050’ye gelindiğinde 425 milyona ulaşacak.

60 yaş üzeri nüfusun oranının yüzde 25 civarında olduğu Avrupa ülkelerinde 2050’de dahi bu oran yüzde 35’le dünya ortalamasının çok çok üstünde olacak.

ARTIŞ HIZI GERİLESE DE BİRÇOK ÜLKEDE NÜFUS PATLAMASI OLACAK

Dünya genelinde son 10 yıldaki nüfus artış hızı yüzde 1,24 gibi bir civardayken, en son yüzde 1,1 olarak gerçekleşti. Ancak bu bile yıllık artışın 83 milyon olduğunu gösteriyor.

BM’nin raporuna göre 2030 yılına kadar ortalama 77 milyon civarı bir nüfus artışı beklenirken, 2030-2050 döneminde ise bu artış yıllık 60 milyon olacak.

Dünyadaki nüfus artışının ise, çoğu ağır yoksulluk altında ezilen gelişmekte olan ülkelerde meydana gelecek. ‘En Az Gelişmiş Ülkeler’ olarak adlandırılan ve çoğu Afrika, Asya ve Okyanusya kıtalarında olan ülkelerin günümüzde 1 milyar olan nüfusları, 2050’de 1,9 milyarı bulacak.

191 milyonla Afrika’nın en kalabalık ülkesi olan Nijerya, en kalabalık 7’inci ülke iken, 2050’ye gelindiğinde 380 milyon nüfusa ulaşacak olan ABD’yi dahi geride bırakacak.

2050’ye kadar yaşanacak nüfus artışında ABD’nin de katkısı olacak. Ancak ABD’den çok Hindistan, Nijerya, Bangladeş, Pakistan ile birçoğu Afrika kıtasında bulunan yoksul ülkelerdeki artış belirleyici olacak.

GENÇ-YAŞLI NÜFUS DENGESİNDEKİ DEĞİŞİM YOKSUL ÜLKELERİ DE ETKİLEYECEK

Afrika ülkelerinde 2000-2005 arası dönemde kadın başına doğum sayısı 5,1 iken, 2010-2015 arası dönemde 4,7’ye kadar geriliyor. Ancak yaşlı nüfusun oranı Afrika kıtasında da yüzde 5’lerden yüzde 20’lere kadar çıkacak. Bu durumda zaten büyük çoğunluğu yoksulluk içinde yaşayan ülkelerde genç-yaşlı nüfus dengesinin değişmesiyle yoksulluk sorununun daha da artması bekleniyor.

DÜNYA NÜFUSU 150 YILDA 6 KAT ARMIŞ OLUYOR

BM’ye bağlı DESA’nın en 2013 yılında yaptığı bir projeksiyonda 2050’deki dünya nüfusunun 9,6 milyar olacağı hesaplanıyordu. Aradan geçen 4 yılda ise bu rakam 200 milyon kadar yukarıya çekildi.

Bu rakamlar, 20’inci yüzyılın başındaki dünya nüfusuyla karşılaştırıldığında ise yaşanan artışın ne düzeyde olduğu daha net anlaşılıyor.

1700’lerde 600 ile 700 milyon arasında tahmin edilen dünya nüfusu, 1900 yılına gelindiğinde 1 milyar 550 milyon ile 1 milyar 760 milyon arasında tahmin ediliyordu. Buna göre, 1900 yılından bu yana geçen 117 yılda dünya nüfusu, o dönemki tahminlere oranla 4 ila 5 kat arasında artmış oluyor. 2050’ye kadar ise bu artış 6-7 kat ulaşmış olacak.

İNSANLIĞI BESLEMEK İÇİN DAHA FAZLA DOĞA KATLİAMI

Dünyadaki nüfus artışının devam etmesinin en önemli sonuçlarından biri olarak küresel ısınma, kuraklıklar ve diğer çevresel etkenlerle birlikte zaten riskte olan gıda sorununun daha da büyümesi görülüyor.

Günümüzde Avrupa, Kuzey Amerika ve Japonya gibi ülkelerin yanı sıra ‘yükselmekte olan ülkelerde’ gıda sorununun önemli oranda çözüldüğü bilinse de mevcut tüketim alışkanlıklarıyla var olan topraklar tarımsal üretim için yeterli olmayacak. BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) verilerine göre, insanlığın beslenme sorununun çözülebilmesi için günümüzdeki tarımsal üretimin 2050’ye kadar yaklaşık iki katına çıkarılması gerekiyor.

Oysa birçok çalışmaya göre dünya üzerindeki tarıma uygun alanlar çevresel ve insan kaynaklı etkiler nedeniyle yok oluyor. Yıllık ortalama 30 bin hektar (300 bin kilometrekare) tarım yapılabilir alan şehirleşme, sanayileşme ve doğal afetler gibi nedenlerle tarım dışı kalıyor.

1960’lı yıllarda dünyada yaşayan her bir birey başına yaklaşık 0,45 hektar tarımsal alan düşerken, bu oran günümüzde 0,25’e kadar düştü.

Sadece erozyonlar nedeniyle tarımsal üretim dışında kalan topraklarda elde edilebilecek tahıl ürünlerinin yıllık 7,6 milyon ton olduğu tahmin ediliyor.

EKİLEBİLİR TOPRAKLARDAKİ AŞINMA VE ‘YORGUNLUK’

Yine dünya üzerindeki tarımsal alanların önemli bir kısmında aşırı bir biçimde tarımsal aktiviteye gidilmesi nedeniyle oluşan ‘yorgunluk’ ve ‘aşınmanın’ getirdiği risklere dikkat çekiliyor.

2015 yılında FAO tarafından yayınlanan bir başka raporda, dünya üzerindeki toprakların üçte birinin orta veya aşırı düzeyde ‘aşındığına’ vurgu yapılmıştı. Bu aşınmaların üçte birinin doğal afetler ve ormanlık alanların yok edilmesine bağlı erozyonlarla ilişkilendirilirken, ‘toprağa düşen organik maddelerdeki azalmanın’ da ciddi etkisi var.

1950’li yıllarda yer üstündeki organik maddelerin toprağin içindeki oranı yüzde 4 iken, 2015 yılına gelindiğinde bu oran yüzde 1,4’e kadar geriledi. Bu da tarımsal alanlarda ciddi bir aşınma ve kimi uzmanlara göre de ‘yorgunluğun’ meydana geldiğini gösteriyor.

NÜFUS ARTTIKÇA SU YETERSİZ KALACAK

Artan dünya nüfusuna yetecek düzeyde gıdanın üretilmesini tarımsal alanların yetersizliğinden ziyade tehdit eden bir diğer gerçek ise, tatlı su kaynaklarının azlığı.

Dünyadaki su kaynaklarının sadece yüzde 2,5 gibi bir kısmı tatlı su olarak bilinirken, geriye kalanı ise deniz, göller ve okyanuslardaki tuzlu sulardan oluşuyor. Ancak bu tatlı suların üçte ikisinin buzulların olduğu alanlarda olması nedeniyle insanlık için kullanılabilecek suların oranı yüzde 1’e kadar düşüyor.

Var olan tatlı suların yüzde 70’lik bir kısmı ise tarımsal üretimde kullanılıyor. Günümüzde tarımsal ürünleri bir kısmını çöpe atarak tüketen Avrupa ülkelerinde bu aşırı tüketim nedeniyle her bir kilogram tarımsal ürün için yüzlerce, hatta binlerce litre su kullanıldığı dikkate alındığında durum daha da ciddileşiyor.

Yine tarımsal faaliyetlerde daha fazla kullanılan zararlı böcek veya otlara karşı kullanılan pestisit veya herbisitlerin toprağa ve suya karıştığı biliniyor. Bu da oluşumu yüz binlerce yılı bulan su kaynaklarının çok kısa sürelerde tüketilmesinin yanı sıra kirletildiğini gösteriyor.

Yapılan araştırmalara göre, tarımsal kirliliğin fazla olduğu ülkelerde pestisit karışmış yerüstü tatlı suların oranı yüzde 75 iken, yeraltı sularında bu oran yüzde 57’ye ulaşıyor.

Tüm bu gerçekler, nüfusu 10 milyarı aşacak dünya insanlığının devamı için ‘daha az su tüketimi gerektiren’ tarımsal metotların bulunması gereğine işaret ediyor. Aksi halde 2030 yılına kadar halen 1 milyar olan yoksul bireylerin sayısını sıfırlama ve açlığa son verme hedefi hiçbir zaman gerçekleşemeyebilir.

AŞIRI SICAKLARDAN KAÇACAK YAŞAM ALANI KALMIYOR

Dünya nüfusunun artışıyla oluşacak beslenme sorununun yanı sıra küresel ısınma, kuraklıklar derken, ölümcül aşırı sıcakların vuracağı bölgelerin sayısı da artacak.

Nature Climate Change dergisinde geçtiğimiz ay yayınlanan bir raporda, küresel ısınmaya karşı önlem alınmaması durumunda aşırı sıcaklardan etkilenecek insanların sayısı da artacak. Araştırmaya göre, 2100 yılına gelindiğinde dünya nüfusunun üçte ikisi yılda en az 20 gün olmak üzere aşırı sıcak dalgalarıyla karşı karşıya gelecek.

2003 yılında Avrupa ülkelerinde çoğu yaşlı 70 bin kişinin, 2010 yılında ise Moskova’da 10 bin kişinin hayatını kaybettiği sıcaklık dalgalarının da incelendiği araştırmada, 1980-2014 arasında tüm dünyada 783 aşırı sıcaklık dalgasının yaşandığına dikkat çekiliyordu. Ancak küresel ısınmaya yol açan sera etkili gazların azaltılamaması halinde bu dalgalar her geçen yıl artacak.

Küresel ısınmanın BM tarafından hedeflenen 1880 yılına oranla 2 derecede kalması halinde dahi 2100 yılında her iki kişiden biri aşırı sıcak havalara maruz kalacak. Nüfus artışıyla birlikte devam eden çarpık kentleşmeler ve hava kirlilikleri nedeniyle bu sıcaklık dalgaları ölümcül olacak.