ETA’dan sonra

Bask ülkesinin bağımsızlığı için 1959 yılından bu yana mücadele veren ETA kendisini fesh etti. ETA son açıklamasında, “Şu andan itibaren, bir halk olarak başlıca görev Bask devletinin kuruluşu için mücadele etmek’’ dedi. 

Tarih, 26 Nisan 1937, saat 16:30 suları... Guernica’da sıradan bir pazartesi. Kasabada pazarın kurulduğu, komşu kasabalardan da insanların pazara geldiği bir gün. Tezgâhlarını toplayan köylüler evlerinin yolunu tutmak için hazırlık yaparken, birden kalabalığın sesine karışan çan sesleri ile halkın sığınaklara girmesini isteyen anonslar…

Kısa süre sonra Alman bombardıman uçakları belirdi. Kentin üzerinde yarım daire çizdikten sonra tren istasyonu ve pazar yerinin üzerine 6 bomba atıldı. Sonra üç uçak daha geldi ve onlar da bombalarını bıraktı. İnsanlar panik halinde kaçmaya başladılar. Kaçışan halkın üzerine bu kez makineli tüfeklerle ateş açıldı. Sadece Guernica değil, köyler ve çiftlikler de bombalanıyordu. Bütün su depoları tahrip edilen kasabayı kısa zamanda alevler sardı. Her şey bittiğinde ve dumanlar dağıldığında ortada Guernica diye bir yer kalmamıştı.

Komutan Oberstleutnant Wolfram von Richthofen, İspanyol komuta merkezinden verdiği “Halı dokur gibi bombalanacak!” emri üzerine tam 1650 insan yıkıntılar arasında can verdi.

Guernica, küçük bir Bask kasabasıydı. Franco’nun Bilbao’ya taarruz hattı üzerinde kilit bir noktadaydı. Emir kesindi, Guernica’nın yok edilecekti. Katliamdan sonra faşistler Bask bölgesinde yedikleri ağır darbenin intikamını aldıklarını düşünüyorlardı. Bu kanlı katliam, konvansiyonel harp tarihinde Şubat 1945’te ABD ve İngiliz hava filolarının Dresden bombardımanından sonraki en dehşet verici kent imhası olarak tarihe geçti.

Guernica’daki katliamdan sonra Franco, Bask ve Katalonya’da faşist operasyonlarını aksatmadan sürdü. Binlerce insan idam edildi, bir o kadarı işkence tezgâhlarında can verdi. General Franco’nun başlattığı savaşta sadece 3 yıl içerisinde 350 bin insan yaşamını yitirdi. Bu kanlı zaferlerinin ardından gelen yıllar, rejimin sınıfsal ya da ulusal nedenlerden dolayı, olur olmaz herkesin düşman olarak algılandığı karanlık yıllar oldu. Bask ve Katalonya, ‘hain bölgeler’ ilân edildi.

BASK’IN İŞGALİ

Yıl 1937, Bask bölgesi diktatör Franco tarafından işgal edildi. O güne kadar özerk olan Bask’ın kültürel sembolleri bir bir yasaklandı, tüm hakları elinden alındı. İspanya İç Savaşı 1939’da sona ermişti; ama Bask ülkesi cinayet, işkence, kültürel kırımın yanı sıra yoksullaştırıldı. Bask ekonomisi çöktükçe insanlar açlıkla boğuşur hale geldi. Basklıların mülkleri gasp edilmiş, işletmeleri tek tek kapatılmıştı.

Bask kültürünün, dilinin ve kimliğinin herhangi bir şekilde geliştirilmesine veya ifade edilmesine karşı bir rejim tesis edildi. İnsanların sokakta dillerini konuşmasına izin verilmedi, anadillerinde konuşanlar para cezasına çarptırıldı. Okulda Baskça konuşanlara zalimce davranıldı. Bu, sonraki yıllarda binlerce çocuğun travma yaşamasına neden olacaktı. 2003 yılında Bilboa’da görüştüğüm eski ETA militanı Inaki, ‘’ETA’nın kuruluşunda yer alan kurucularının çoğu Baskça konuştukları için dışlanan, horlanan çocuk ve gençlerdi,” diyecekti.

Baskılar, Franco rejimine karşı direnişin yanında yer alan Bask kilisesini de etkiledi. Kolektif bir travma ve ıstırap, tüm coğrafyayı etkisi altına aldı.

BATI’NIN İHANETİ

İkinci Dünya Savaşı sonlarına doğru, Hitler ve Mussolini’nin artık sonlarının yaklaştığı görülüyordu. Sürgündeki Bask ve Katalan liderleri, iktidardaki Franco rejiminin de devirileceğini umuyorlardı. Öyle ki General De Gaulle, Bordeaux’da Nazilere karşı savaşan Bask taburuna hitap ederken onlarla birlikte Pirene sıradağlarını aşacağını söylemişti.

Ne yazık ki Franco’nun zulümü altındaki halkların beklentisi kısa sürdü. Uluslararası toplum başlarda Franco’yu dışlamıştı; ancak sosyalizm dalgası yükseliyordu. Yeni düşman Sovyetler’di. ABD, İspanya’yı komünizme karşı stratejik bir mevzi olarak değerlendirdi. Franco da “komünizm” tehdidini iyi kullanmakta kararlıydı.

ABD Ulusal Güvenlik Konseyi 1948’de İspanya ile ilişkilerini normalleştirme kararı aldı. Hemen ardından İspanya’nın güneyinde bir nükleer denizaltı üssü kuruldu ve aynı günlerde Fransa, Franco’ya Mirage savaş jetleri satmaya başladı. 1955’te Dünya Sağlık Örgütü’ne, UNESCO’ya, ILO’ya ve tam üye olarak BM’ye kabul edildi. ABD, mali yardımlarının karşılığında Avrupa’daki ana hava savunma üslerini İspanya’da kurdu.

1951’de sürgündeki Bask hükümet yetkilileri Paris’teki merkezlerinden çıkarıldı ve bina İspanyol elçiliğine verildi. Bask hükümeti ihanete uğradığını yüksek sesle dile getirdi; ama yapacak bir şeyleri kalmamıştı. Tüm bu karanlığın içinde Bask ülkesinde yeni bir kuşak boy veriyordu...

EKİN’İN KURULUŞU

Siyaset sahnesine adım atan Basklı gençler sürgündeki hükümeti pasif olmakla eleştiriyordu. Bir süre sonra yoğun tartışma ve eleştirilerin sonu ayrışmaya kadar gitti. Gençler sürgündeki Bask Milliyetçi Partisi (PNV) ile ilişkilerini minimuma indirip, yeni bir örgütlenme arayışına gitti. Sonuçta, Ekin’in (Eylem) doğuşu gerçekleşti.

Ekin’de bir araya gelen gençler öncelikle Bask tarihi, dili ve kültürü hakkında yoğun toplantılar gerçekleştirdi. Ekin’in bu ilk dönemi ideolojik altyapıyı oluşturma ve silahlı mücadeleye geçişin hazırlıklarını tamamlama temelindeydi.

Ekin kuruluşunu, ‘’Bir ulus olarak yok oluş tehlikesine karşı eylem temelli bir yanıt üretmek amacıyla ortaya çıkıyoruz. Biz Basklıyız, yüzlerce yıldır bağımsızlık için mücadele veren bir ülkenin mensuplarıyız. Bask kimliği ve dilinin yok edilmesine karşı direnmeyi görev biliyoruz’’ sözleriyle tanımlamıştı.

Hareket, Bask Milliyetçi Partisi’nin aksine anti-kapitalist düşüncelerden etkilenmişti ve sosyalizmi savunuyordu. İspanyol sömürgeciliğine karşı silahlı mücadeleyi benimseyen Ekin, özellikle ölmekte olan bir dili kurtarmaya dönük yoğun bir mücadele verdi. Kiliselerde, köylerde Baskça kurslar düzenlendi, Baskça dil okulları hareketi başlatıldı.

Sosyalist bir ekonomi programını benimseyen bu gençler kendilerine IRA’yı örnek alıyorlardı.

Ekin başta Bask Milliyetçi Parti’nin gençlik kolu EGI ile işbirliği yapsa da, 1950’lerin sonu itibariyle PNV’nin parçası olmayacağı artık çok açıktı. PNV ise Ekin’i kontrol altında tutmak istiyordu ve bu grubun bir dönüşüme öncülük etmesini istemiyordu. Karşılıklı saldırılar bu pozisyonu daha da katılaştırdı. İdeolojik anlaşmazlıklar hızla yol ayrımına doğru gidiyordu.

Ekin ve PNV’nin gençlik örgütü EGI’nin bazı üyeleri 1959’un son aylarında güçlerini birleştirerek ETA’yı (Euzkadi Ta Askatasuna/Bask Ülkesi ve Özgürlük) kurdular.


ETA’NIN ÇIKIŞI

20 yılını İspanyol zindanlarında geçiren ETA militanı Inaki, ETA’nın da PKK gibi öğrenci gençler tarafından kurulduğunu hatırlıyor ve ekliyor: ‘’Bilbao’daki Deusto Üniversitesi’nde Basklı öğrenciler tartışma kulüpleri kurmuştu. Günler süren yoğun tartışmalar yapıldı. Silahlı mücadeleden, Bask dilinin geleceğine kadar her şey tartışılıyordu. İşte ETA’nın doğuşu bu üniversitede gerçekleşti.’’

Aslında IRA modelini benimseyen ETA, en çok Küba devriminden esinlenmişti. Örgüt kurulduktan sonra küçük çaplı eylemler yapmaya başladı. Özellikle Francoculuğun sembollerine karşı sembolik eylemler düzenlendi. Eylemlerden sonra Bask kırsalında ve yoksullar arasında ETA’ya destek ve katılımlar giderek arttı ve örgüt ilk kongresini 1962’de yaptı. 1964’teki 3. Kongre’de ise kendini anti-kapitalist, anti-emperyalist bir örgüt olarak tanımladı. Bu yıllar, aynı zamanda ideolojik tartışma ve ayrışmanın da yaşandığı yıllardı. ETA içindeki “Troçkistler’in tasfiyesiyle”, “devrimci, silahlı savaş” çizgisi hakimiyet kazandı.


FRANCO’NUN SONUNU GETİREN EYLEM

ETA, kurulduğu andan itibaren, söylemini Bask Milliyetçi Parti’den belirgin şekilde ayırdı. Onlara göre PNV, Franco diktasına karşı fazla ılımlı bir politika izliyordu ve silahlı mücadeleyi benimsemiyordu.

ETA’nın “doğrudan eylem” politikası ise 1968 yılında silahlı mücadeleye dönüştü. Franco’nun halefi, başbakan Luis Carreo Blanco’nun 1973 yılında suikast ile öldürülmesi bir dönüm noktasıydı. Blanco’nun ortadan kaldırılması tüm dünyada büyük yankı uyandırdı, Bask ve Katalan toplumlarında ETA’ya sempatiyi en üst düzeye çıkardı. Aslında bu suikast aynı zamanda Franco rejiminin sonunu da getiren eylemdi.

Hem ETA hem de İspanya ordusu ufukta Franco’nun ölümünün göründüğünü biliyordu ve diktatör General Francisco Franco, 1975 yılında öldü. Seçimle gelen yeni hükümetin 1977’de yeni anayasayı hazırlamasıyla İspanya’da kültürel haklar tanınmaya başlandı. İspanya bu dönemde 17 özerk bölgeye ayrıldı ve bunlardan üçü (Katalanya, Bask Ülkesi ve Galicia) etnik özellikli bölgelerdi. Bu üç bölgeye diğer bölgelere nazaran daha çok hak tanındı. Bir parlamento, güvenlik teşkilatı, eğitimde kontrol ve fazlası...

ETA’DA İDEOLOJİK TARTIŞMALAR

Ancak ETA, bağımsızlık dışındaki hiçbir formülü kabul etmedi ve silahlı mücadelesini sürdürdü. 1980’li yıllardan sonra, İspanya ve Fransa hükümetleri ETA’ya karşı ortak mücadele kararı aldı. Tam da bu dönemde İspanyol kontrgerilla örgütü GAL kuruldu. GAL, ETA militanları ve sempatizanlarına karşı kanlı cinayet operasyonları düzenledi.

Bu dönem, aynı zamanda ETA içindeki siyasi tartışmaların da yoğun olduğu bir dönemdi. ETA bülteni Zutik’in 1976 yılı sonunda yayımlanan 67. sayısında şu ifadeler yer alıyordu: “5. toplantıdan itibaren ETA, işçi sınıfının ve BASK emekçilerinin devrimci öncü örgütü haline gelmek üzere yola çıkmıştır. Bugüne kadarki yolda çelişkiler ve sağa sola sapmalarla bu hedef sekteye uğramıştır. Buna karşın bugün ETA’nın, kendisini bir proletarya örgütü olarak ortaya koyduğunu söyleyebiliriz: Bugün bize bir ‘küçük burjuva dışavurumu’, ‘azınlık eylemcisi’ olarak yaklaşılamaz. Bugün, az ya da çok başarı ile ETA bütün kavgasını sosyalist devrimin zaferine, ulusal baskıyı ve kapitalist sömürüyü sonlandıracak halk iktidarının zaferine doğru yöneltmektedir.”
Diktatörlüğün yıkılmasıyla 1975 ile 1978 yılları arasında, demokrasiye geçiş döneminde örgüt ikiye bölündü. ‘ETA Militar’ adını alan kısım, 1978’de “demokrasinin Bask meselesinde hiçbir şeyi değiştirmediği”ni söyleyerek eylemlerine devam etti. 1978’de ETA’nın siyasi kanadı “Herri Batasuna” kuruldu. Ancak Madrid hükümetlerinin ETA’ya karşı katı tutumu ve müzakereye yanaşmayan tavrı şiddetin artmasına neden oldu.

ETA’NIN HEDEFLERİ

Örgüt, 1989 yılında yeni bir manifesto yayımlayarak asker, polis, politikacıların düşmanları olduğunu ve daha fazla saldırı düzenleyeceklerini açıkladılar. Nitekim de böyle yaptılar. 90’lı yıllar ETA’nın en fazla eylem gerçekleştirdiği yıllar oldu. Düzenlediği hemen hemen tüm eylemlerde, Franco rejiminden kalan işkenceci polis ve askerler ile politikacılar tek tek öldürüldü. Neredeyse her hafta suikast yapan ETA’nın bu yılları aynı zamanda en fazla kitlesel desteğe sahip olduğu bir süreç olarak kayıtlara geçti.

DÖNÜM NOKTALARI

ETA 1997 yılında, muhafazakar bir belediye başkanını, Miguel Angel Blanco’yu kaçırdıktan sonra öldürdü. Bu eylemin ardından onbinlerce İspanyol sokağa dökülüp ETA’nın silahları susturmasını istedi. Bu, ETA için bir dönüm noktasıydı. Örgüt için bir diğer dönüm noktası ise 11 Mart 2004’tü. İspanya’nın başkenti Madrid, trenlere bombalı saldırılar yapıldı. Saldırıda ölenlerin sayısı 191’di...

İspanya’da seçimlere üç gün kala düzenlenen saldırılar ardından dönemin Başbakanı Jose Maria Aznar, “toplu katliam” olarak nitelediği saldırılardan ETA’yı sorumlu tuttu ve ülke çapında “ETA’ya karşı” gösteri çağrısı yaptı. Ancak ilerleyen saatlerde eylemin sorumlusunun ETA olmadığı, saldırıları El-Kaide’nin düzenlediği ortaya çıkınca İspanyol seçmen Anzar’ı cezalandırarak, iktidardan alaşağı etti.


MÜZAKERELER VE ATEŞKES

Sandıktan yeni bir başbakan, Jose Luis Rodriguez Zapatero, çıktı. Zapatero hükümeti meclisten, ETA’yla barış görüşmelerine başlamak için onay aldı ve ETA ile görüşmeler başladı. 22 Mart 2006’ya gelindiğinde ise ETA kalıcı ateşkes ilan ettiğini açıkladı.

2011’de silahlı mücadeleden vazgeçtiğini açıklayan ETA, kendisine ait silahların bulunduğu yerleri Fransız polisine bildirdi. Sonraki yıllarda silahlarının tamamını resmen teslim etti.

ETA’nın silah bırakması ve kendini fesh etme süreci 2011’den bu yana sürüyor. Aslında yedi-sekiz yıldır ETA, İspanya yönetiminden çok kendi içinde bir müzakere sürecindeydi. İçlerinde hâlâ silahlı mücadeleyi sürdürmek isteyen bir grubun olduğu ve hapishanedeki bir diğer grubun da ikna olmadığı belirtiliyor.


ETA UMUT OLDU

Katalonya, Galiçya, İrlanda, Kürdistan ve Filistin’deki devrimci yapıları stratejik müttefik gören ETA ve Bask Hareketi sadece ülkesinde değil dünyanın dört bir yanında egemenlere karşı mücadele eden ezilenlere ilham kaynağı oldu. Şehirlerde gerilla savaşının nasıl yapılacağının en iyi onlar öğretti.

Silahlı mücadele bir başkaldırıydı. Başka bir kültürel ve toplumsal gerçeklik için bir isyandı. Bir avuç olan ETA militanları Franco faşizmini ortadan kaldırmak için her şeyini ortaya koydular ve başarılı oldular.

Siyah maskeleriyle yaptıkları basın açıklamalarıyla hafızalarımıza kazanan örgütün belki de bizlere verdiği en büyük ders, eylemleriyle Bask halkının desteğini bu denli alabilmesiydi. Suçlandıkları dönemlerde de kendilerini düze çıkarmayı bilen, halkın kendi kadar güvendiği bu örgüt, faşist Franco rejiminin ipini çekti. Şimdilerde ise tıpkı Katalanlar gibi bağımsızlık sürecine adım atıyorlar...

Ve bu süreç çoktan başladı… 2009’da 6,5 yıl hapis yattıktan sonra serbest bırakılan, ETA’nın siyasi kanat lideri olarak adlandırılan Arnaldo Otegi cezaevinden dışarı adım atar atmaz ilk sözü, “Er geç bağımsız olacağız” demişti.

ETA’DAN SON AÇIKLAMA

Bask ülkesinin bağımsızlığı için 1959 yılından bu yana mücadele sürdüren ETA, tüm faaliyetlerine son vererek kendisini feshettiğini duyurdu. ETA’nın son yazılı açıklamasının yanı sıra, örgütün önde gelen isimlerinden olan Josu Urrutikoetxeak (Ternera) ve cezaevindeki kadın tutsaklardan Marixol Iparragirre’nin söz konusu metni okudukları ses kayıtları da kamuoyuyla paylaşıldı.

Ulusal kurtuluş için Bask sosyalist devrimci örgütü ETA, örgütün tarihsel dönemini ve işlevini noktalamaya dair teklifin üyelerince onaylanmasının ardından Bask halkını yolculuğunun bitmiş olduğuna dair buradan bilgilendirir.

Bu kararın sonucu olarak:

* ETA bütün yapılarını tamamen dağıtmıştır.

* ETA politik faaliyetine tamamen son vermiştir.

* Artık politik konum belirtmeyecek, girişimlere destek olmayacak ya da başka faaliyetlerle etkileşim içinde olmayacaktır.

* ETA’nın eski üyeleri birleşik, bağımsız, sosyalist, Bask dili konuşan ve erkek egemenliğin olmadığı bir Bask ülkesi mücadelesine uygun gördükleri her neresi olursa orada, her zaman kanıtladıkları sorumluluk ve dürüstlük duygularıyla devam edecekler.

ETA, Bask ülkesinin, Francoizm pençesinde acı çektiği, boğulduğu ve jakoben devlet tarafından asimile edildiği bir zamanda doğdu ve bugün, 60 yıl sonra birçok alanda başarılan işler ve birçok neslin mücadelesi sayesinde Bask ulusu yaşıyor ve kendi geleceğinin efendisi olmak istiyor.

ETA; Bask ülkesi ile İspanyol ve Fransız devletleri arasındaki çatışma dönemine, politik şiddet kullanma dönemine bir son vermeyi temenni ediyor. Buna karşın, İspanyol ve Fransız devletleri sadece siyaseten karşı karşıya geliş konusundaki zayıflıklarını bilerek ve çatışmanın tamamen çözülmesi senaryosunun korkusuyla bu dönemi sürdürme girişimlerinde ısrar ediyorlar. Bunu tam tersine, ETA’nın bu demokratik senaryoya dair hiçbir korkusu yoktur ve özgürlük ve barışa doğru süreç bir başka yolda devam edebilsin diye bu tarihi kararı vermesinin nedeni de budur. Bu, 2011 yılında silahlı mücadeleye koşulsuz son verme kararını takiben mantıksal sonuçtur.

Şu andan itibaren, bir halk olarak başlıca görev, çatışmanın sonuçlarının üstesinden gelmek ve onun siyasi ve tarihsel sebeplerinden bahsetmek için kuvvet birikimine, kitle seferberliğine ve farklı bakış açılarına sahip olanlar arasında uzlaşmaya dayanan bir sürecin inşası olacaktır. Bunun temel bir parçası, milliyetimizin tanınmasını elde etmek için karar verme hakkımızın yaşama geçirilmesi olacak. Sol görüşlü bağımsızlık destekçisi insanlar, Bask devletinin kuruluşunu beraberinde getirmesi doğrultusunda bunun için mücadele edecek.

Biz, bu son kararımızı yeni bir tarihsel aşamayı teşvik etmek için verdik. ETA halktan doğdu ve şimdi yeniden halkın içinde eriyor.

* Bask ülkesine özgürlük! Sosyalist Bask ülkesi için!

* Bağımsızlık ve sosyalizme erişene kadar!

Kaynak: Yeni Özgür Politika