Irak'ta hükümet kurma çabaları, ABD ve İran mücadelesi...

Irak’ta 12 Mayıs seçimlerinden bu yana hükümet krizi devam ediyor. Son olarak ortaya atılan yeni hükümet formülünün de tutmadığı anlaşılıyor.

İran yaşadığı ekonomik, siyasi sorunların yanı sıra su yüzüne çıkan derin iç çelişkileri örtbas etmek için RTE’yi ABD’ye karşı yanında tutmak istiyor ve bu kapsamda Kürtleri vurma politikalarını izlemeye başladı.

Irak’ta 12 Mayıs'ta gerçekleşen seçimlerin resmi sonuçları açıklandıktan sonra hız kazanan yeni hükûmeti kurma çalışmaları, son 10 gün içinde yeni bir formülle ortaya çıktı.

YENİ HÜKÛMET FORMÜLÜ TUTMADI...

Bu formül, birbirine zıt, ABD ve İran’a yakınlığı ile bilinen Sadr Hareketi ile Haşdi Şabi‘nin kurcusu Hadi Amiri’nin başını çektiği Fetih Koalisyonu'nun anlaşması ile gelişti. Sadr Hareketi ve Fetih Koalisyonu'ndan, anlaşmaya varıldığına dair çeşitli açıklamalar da yapıldı. Açıklamalardan biri, Kürtlerin de bunun içinde yer aldığı şeklindeydi.

Mukteda El Sadr'ın, başbakanlık için teknokrat ve bağımsız kişiler üzerinde de anlaşmaya vardıkları, bazı kişilerin bunu kabul etmediği, koştuğu şartların kabul edilmemesi durumunda muhalefete geçeceğini açıklaması, bu formülün de tutmadığını gösteriyor.

Sadr’ın açıklamasına paralel bir açıklama da Kürtlerden geldi. Kürtlerden gelen açıklama, hükümet konusunda henüz hiçbir blok ve cephe ile anlaşmadıkları minvalindeydi. Yeni formülün kabul görmesi, ABD ile İran arasındaki bir uzlaşma demek. Formülün tutmaması, böyle bir uzlaşmanın sağlanmadığını gösterdiği gibi, İran ile ABD arasında Irak’ta kurulacak yeni hükümet üzerinden kıyasıya bir mücadele içinde olunduğunu gösteriyor.

İran, Fetih Koalisyonu üzerinden ve Basra’daki gösterilerde konsolosluğunun yakılmasından ötürü kendisince ele geçirdiği fırsatı değerlendirerek, Sadr Hareketi'ne baskı yapması; tamamen İran’a yakın bir hükûmetin kurulmasını, kendisine yakın birinin başbakan olmasını istemesi, Sadr’ın dünkü açıklamasına neden oldu. Böylelikle daha başlamadan yeni formülün de sonuna gelindi. Bu da Irak’ın uzun bir süre hükümetsiz kalması anlamına geliyor. Zira en son formül, her iki zıt güce yakın cephelerin başını çekenler arasında varılan anlaşmaydı.

MCGURK VE SÜLEYMANİ'NİN DİPLOMASİSİ

Irak’ta kurulacak bir hükûmetin denge unsuru Kürtler. Kürtler hangi cepheden yana tavır alırlarsa o cephenin hükûmet kurması kolaylaşacağı gibi o cephe Irak’taki gücü büyük oranda temsil etmiş olur. Bunun farkında olan ABD ve İran, yeni hükûmetin kurulması için ağırlığı Kürtlere verdi. ABD’nin, DAİŞ ile mücadelede özel temsilcisi olan Brett McGurk'un, yaptığı görüşmelerin sayısına bakılırsa, neredeyse son iki ayını Irak ve daha çok da Hewler'de geçirdiği görülür. McGurk, son iki ay içinde KDP Genel Başkanı Mesut Barzani ile en az beş kez görüştü. Elbette bu görüşmelerin ana gündemini Irak’ta kurulacak hükûmet oluşturdu.

Güvenilir kaynaklardan alınan bilgilere göre, McGurk, Barzani’den kendilerinin desteklediği hükûmet cephesine destek vermelerini istedi. Ayrıca Kürtlerin istemediği Haydar Abadi’nin başbakanlığını kabul etmeleri için baskıda bulunduğu ifade ediliyor. McGurk’un Mesut Barzani’yi, kendilerinin desteklediği cepheyi desteklememeleri durumunda, başta peşmergenin maaşı olmak üzere maddi ve siyasi tüm yardımlarını kesecekleri ile tehdit ettiği belirtiliyor.

ABD'nin ekonomik ve siyasi desteğini çekmesi halinde Başûrê Kurdistan’ın zorlu bir dönemle karşı karşıya kalma riski var. Varlığı bile tehdit altına girebilir. Zira bölgenin oluşturulması, sınırlarının belirlenmesinin de ABD tarafından '91'de 'Çekiç Güç'le başladığını bilmeyen yok.

McGurk, açık bir şekilde Hewler ve Bağdat’ta kendilerine yakın cephenin hükûmet kurması için çalışırken, İran da boş durmadı. Belki çok fazla görünmedi ancak en az ABD temsilcisi kadar Bağdat ve Hewler'de aynı amaçla görüşmeler yaptı. İran’ın bu işler için görevlendirdiği kişi, Kudüs Güçleri adlı ülke dışındaki güçlerini komuta eden Kasım Süleymani. Süleymani de en az McGurk kadar geçen süre içinde Bağdat ve Hewler’de kendilerine yakın cephenin hükûmet kurması için görüşmeler yaptı, destek aradı.

Başûrê Kurdistan’da özellikle de KDP ile yaptığı bazı görüşmelerde bazı tehditlerde bulunduğu güvenilir kaynaklardan alınan bilgiler arasında. Süleymani’nin, Mesut Barzani’yi Kürtlerin kendi hükûmet cephesine destek vermemesi durumunda aile, aşiret ve bölgesel yönetim olarak ortadan kaldırmaya varan bir düzeyde tehdit ettiği belirtiliyor. İran’ın ilk defa Koyê’deki KDP-İ ve HDK merkezlerini füzelerle vurması, arkasından peş peşe 'düşmanlarımıza mesajımızdır' şeklindeki açıklamaları da bu bilgiyi destekliyor. O yüzen Irak’ta şimdi dışa bağımlı siyasetten ötürü Kürtler gündemde.

RUHANİ'NİN KÜRTLERE GÖZDAĞININ NEDENLERİ

İran, son on yıldır ABD’nin kendisine karşı sürdürdüğü müdahaleyi gerekçe yaparak Irak ile olan sınır hattına güç yığıyor. Ancak son bir ay içinde güç yığınağını en üst düzeye çıkardı. Pencwin’den Haciumran, Çoman, Soran ve Bradost bölgesine kadar son Tahran zirvesinin ardından güç yığınağını hızlandırdığı görülüyor. Pencwin hattında sınıra daha önce döşenen mayınları da temizlemeye başladığı gelen bilgiler arasında. Bu güç yığınağının ABD’ye karşı olduğu belirtilse de, Koyê saldırısından sonra yapılan tehdit içerikli açıklamalar da gözetildiğinde, Kürtlere yönelik olası bir müdahale için olduğu da yaygın bir şekilde konuşulmaya başlandı.

İran’ın Kürtlere yönelik izlemeye başladığı politikalar birçok kesim, çevre, siyaset uzmanı tarafından değerlendirme konusu yapılıyor. İran’ın son zamanlarda izlemeye başladığı Kürt politikası, 'acaba bütünlüklü ve İran genelinin politikası mı' şeklinde soru işaretlerini de uyandırıyor.

İran ekonomik, toplumsal, sosyal, siyasal en çok da sistem içi sorunların üst düzeyde yaşandığı bir dönemden geçiyor.

Bu sorunlar en fazla İran’ın reformcu olarak bilinen Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani ile muhafazakar olarak bilinen kesimler arasında yaşanıyor. Yaşanan sorunlar siyasi, güvenlik, parlamento alanlarına kadar yansımaya başladı. Ruhani, İran sisteminin temel güvenlik kurumu olan Devrim Muhafızları ile ciddi sorunlar yaşıyor. Bunun yanı sıra Ruhani, ABD’nin müzakere çağrılarına karşı olumlu yaklaşırken, Ruhani Lider Seyit Ali Hamaney'in, 'ABD ile hiçbir görüşme yapılmayacak' şeklinde yaklaşımı, Ruhani ile aralarındaki çelişkiyi belirgin bir biçimde su yüzüne çıkardı. Ruhani, izlediği politikalardan ötürü geçtiğimiz günlerde parlamentoda hakkında verilen gensoru önergesinin sorularını cevaplamak için kürsüye çıktığında, bir nevi parlamenterler tarafından sorgulandı. Gensoru görüşmelerinden sonra parlamenterler, Ruhani’ye yeterlilik vermedi.

Bahar başında yüz doların 400 bin Tümen iken şimdi bir milyon ikiyüz bin civarında olması, İran’ın yaşadığı ekonomik bunalımı gösteriyor. ABD’nin Mayıs ayında tek taraflı olarak nükleer enerji anlaşmasından çekilerek, İran’a karşı yaptırımlar uygulamaya başlamasından sonra başlayan kriz giderek derinleşti. ABD, Kasım ayından itibaren hiçbir ülkenin İran’dan petrol almama kararını daha uygulamaya koymadan, son iki ayda İran'ın petrol ihracatı yüzde 28 civarında düşüş gösterdi. Bazı batılı ülkeler her ne kadar bu karara katılmayacaklarını açıklasalar da, İran’dan aldıkları petrolü düşürmeleri bu karara uyduklarını gösteriyor. Bu karar henüz uygulamaya konmadan birçok batılı petrol şirketinin İran’dan çekilmesi, İran’ın yaşadığı ekonomik krizin Kasım'dan itibaren çok daha derinleşeceğini gösteriyor.

İran özellikle de Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani, ülke içinde, kurumlar arası ve sisteminin kurucu ve korucuları ile yaşadığı bu çelişkiler ve ABD ile yaşanan sorunları aşmak için, ABD’nin şu an yaptırımları ile karşı karşıya olan Türk devletiyle bir dirsek temasına girmiş durumda. Ruhani, RTE’nin Kürt düşmanlığı politikasını çözdüğü için her ne kadar çok güvenmese de RTE’yi ABD’ye karşı yanında tutmak için yeni bir Kürt politikasını izlemeye başladı. Ancak buna rağmen RTE’ye bir türlü güvenemiyor. Bir yandan RTE’yi yanında tutmak için Kürtlere yönelik izlemeye başladığı politikaları yaşamsallaştırmak için çalışırken, öte yandan RTE’nin her an ABD’ye dönebileceğinin işaretlerini veriyor.

İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani'nin, yaşanan bu iç sorunlar ve çelişkilerin oklarını dışa yöneltmek, çelişkileri örtbas etmek için Kürt bölgelerine, güçlerine yönelik yeni politikalar izlemeye başladığı görülüyor. Bu durumun, İran’ın Kürtlere yönelik bütünlüklü politikasının olmadığı, Ruhani’nin kendisini kurtarmak için izlediği bir politika olduğu anlaşılıyor.

Yaşanan bu gelişmeler Kürtleri de yeni bazı ilişki, ittifak arayışına itebilir. Zira KDP’nin bazı kesimleri başta olmak üzere tüm Kürt çevreleri, RTE her ne kadar bazı Kürtlerle ilişkilerinin olduğu gösterse de izlediği politikaların tüm Kürtleri hedef aldığı kanısına varmış durumda. O yüzden Kürtlerin kendilerine karşı oluşturulan bu şer cephesine karşı bir arayış içine girmeleri zorunlu. Daha şimdiden bu konuda bazı işaretler de ortaya çıkmaya başladı.