Kolombiya’nın iç savaş tarihi ve barışın başarı şansı

2018 seçimlerinin barışın önünde büyük bir engel olabilmesi riskine karşılık, siyasal mücadeleye geçiş yapan FARC’ın oynayacağı rol de önemli değişimleri getirebilir…

Kasım 2016’da imzalanan tarihi barış anlaşması kapsamında FARC gerillalarının silahlarını BM yetkililerine teslim etme sürecinde son aşamaya gelinirken, sürecin tıkanmasına yol açacak etkenler de varlığını sürdürüyor.

Silahların bırakılması ardından barış anlaşmasının can alıcı noktalarının uygulanmasına geçilmesi beklenirken, barış sürecinin en zorlu aşamasının önümüzdeki yıl yapılacak devlet başkanlığı seçimleri olacak. Büyük toprak sahiplerinin yanı sıra köylülerin topraklarına el koyan çeteler ve paramiliter güçlerin varlığı da endişeleri arttırıyor.

Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri (FARC) ile Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’un iradesiyle geçtiğimiz yıl imzalanan barış anlaşması ilk aşamada referandumla halkın onayına sunulmuştu. Anlaşmaya FARC ve diğer sol oluşumların yanı sıra Santos’un partisi Ulusal Sosyal Birlik Partisi, Liberal Parti, Komünist Partisi, Alternatif Demokratik Parti gibi önde gelen siyasi oluşumlar destek vermişti.

2002-2010 arasında devlet başkanlığı görevini yürüten Alvaro Uribe ve Ulusal Sosyal Birlik Partisi’nin daha sağdaki kesimlerinin katılımıyla kurulan Demokratik Merkez ise barış anlaşması karşısında pozisyon almıştı.

2 Ekim 2016’daki referandumda katılım oranı yüzde 37,4’de kalırken, barış anlaşması yüzde 50,21 oranında oyla reddedilmişti. Bu da, anlaşmayla ‘FARC’a aşırı taviz verildiği’ yönündeki eski Devlet Başkanı Alvaro Uribe ve diğer karşıtların propagandasının etkili olduğunu göstermişti.

Barış anlaşmasına çatışmalardan uzak olan büyük kentlerin ‘hayır’ oyu, iç savaşın etkilerinin daha çok hissedildiği kırsal kesimlerde ise ‘evet’ oyu baskın çıkmıştı.

Referandumdan alınan ret oyu nedeniyle yeniden yapılan bazı müzakereler sonrasında anlaşma yenilenmiş ve Kasım 2016’da sadece Kolombiya Kongresi’nin onayına sunulduktan sonra yürürlüğe konmuştu.

Barış anlaşmasının yeniden halk oyuna sunulmasından çekinilmesi, aynı zamanda anlaşmanın ne kadar hassas olduğunu gösterirken, onlarca yıl süren iç savaşta yaşanan tecrübeler de bunu doğruluyordu. Tabii ülke tarihindeki diğer iç savaşların yol açtığı ‘şiddet kültürü’ ve FARC’ın mücadelesi boyunca yapılan müzakerelerdeki başarısızlıklar da dikkate alındığında, sürecin zorlukları daha net anlaşılabilir.

SAVAŞIN NEDENLERİ VE TARİHSEL GELİŞİMİ

49 milyona yaklaşan nüfusuyla Kolombiya, adını Amerika’yı keşfeden Cristof Colomb’dan esinlenerek bölgeye gelen İspanyol sömürgecilerden almış.

Tropikal iklimin hakim olduğu ve önemli bir kısmı sık tropikal ormanlarla kaplı olan Kolombiya’da nüfusun yüzde 60 kadarını İspanyol ve Yerlilerin karışımı olan Mestizolar, beşte birlik kısmını İspanyol kökenli Avrupalılar oluşturuyor. Avrupalı-Afrikalı karışımı Mulatto denilen kitle nüfusun altıda birini oluştururken, Avrupalılar tarafından köleleştirilen Afrikalılar da bulunuyor.

Pasifik Okyanusu’na sınırı olan Kolombiya’nın okyanuslara bakan batı kesimlerinde büyük oranda sömürgecilik döneminden kalma köylüler yaşarken, Ortadoğu ülkelerinden başta Lübnanlılar olmak üzere önemli azınlıklar da bulunuyor.


Gümüş, altın, platin, zümrüt, bakır, kömür, demir, nikel ve fosfat yatakları sayesinde gelişmiş bir madencilik sektörüne sahip olan Kolombiya’da, çalışan nüfusun yüzde 17’sine yakını ise tarımsal alanda istihdam ediliyor. İklim ve coğrafik koşulları tropikal meyve türleri ve kakao üretimine elverişli olan ülkedeki tarımsal aktivitilerin ekonomideki payı ise yüzde 7 civarında.

Ülkenin bir diğer özelliği ise dünyadaki yasadışı kokainin önemli bir kısmının üretimine ev sahipliği yapması.

Dünyanın milli geliri bakımından 37’inci büyük ekonomisi olan Kolombiya’da 2016 itibariyle hizmet sektörünün milli gelirdeki payı yüzde 59’u iken, çalışan nüfusun yüzde 64’ü bu alanda istihdam ediliyor. Sanayi sektörünün milli gelirdeki payı yüzde 34’ü bulurken, istihdamdaki payı ise yüzde 19,6’da kalıyor.

Ancak İspanyol sömürgeciliği döneminden kalma ekonomik eşitsizlik günümüzde de devam ediyor. Nüfusun beşte birini oluşturan İspanyol kökenli beyazlar halen Kolombiya’daki büyük toprakların, madenlerin ve sanayi kuruluşlarının sahibi iken, melezler ve siyahilerin daha ziyade yoksul kesimleri oluşturması dikkat çekiyor.

KOLOMBİYA’NIN TARİHİ İÇ SAVAŞLAR TARİHİ

İspanya’dan bağımsızlığını 1810 yılında ilan eden Kolombiyalılar, o dönemde Napolyon Fransası ile İspanya arasındaki savaşı fırsat bilerek zorlu bir mücadele başlatmışlardı. Simon Bolivar önderliğindeki bağımsızlık mücadelesi 1819 yılına kadar sürerken, 1821’de günümüzdeki Venezuela, Panama ve Ekvador devletlerini de içeren ‘Büyük Kolombiya Federasyonu’nun parçası haline getirildi. Ancak 1829’da Venezuela, 1830’da Ekvador ve 1903’de ise Amerika Birleşik Devletleri’nin (ABD) desteklediği Panama bağımsızlığını kazandı.

Bunun yanı sıra Kolombiya’da uzun süre daha ziyade sanayi ve ticaret burjuvazisinin desteklediği Liberaller ile büyük toprak sahiplerinin destek verdiği Muhafazakarlar arasında 19’uncu yüzyıl boyunca kanlı savaşlar oldu.

Sadece Panama’nın bağımsızlığına yol açan Liberaller ve Muhafazakarlar arasında 1899-1902 yılları arasında yaşanan Bin Gün Savaşları’nda yaşamını yitirenlerin sayısı 60 bin ila 150 bin arasında tahmin ediliyor. Bin Gün Savaşları, ülkedeki o dönemdeki iç savaşlar arasında en fazla yıkıcı olanlardan idi.

‘ORTAK DÜŞMANA’ KARŞI LİBERALLER VE MUHAFAZAKARLAR BİRLEŞTİ

1948’de ise o dönemde Liberaller, Muhafazakarlar ve Komünist Partisi’nin (PCC) karıştığı büyük iç savaş da 4 bini aşkın asker ve polisin yanı sıra 3 ila 5 bin arasında muhafazakar iktidar yanlısı paramiliter güç üyesi ölmüştü. 1960’a kadar devam eden iç savaşta 15 bin kadar muhalif isyancı ile kimi kaynaklara göre 300 bine yakın sivil yaşamını yitirdi.

1953’te general Rojas Pinilla önderliğindeki askeri darbe sonrasında liberal isyancı militanlar silahlarını teslim ederken, sol görüşteki militanlar ise daha sosyalist bir çizgiye kaydılar. Silahlarını teslim etmeyen solcu isyancılar 1959’daki Küba Devrimi’nden de etkilenmişlerdi.

Ancak iç savaşta birbirlerine rakip olan Muhafazakarlar ve Liberaller, 1957’de iktidarı paylaşmakta uzlaşarak, cunta lideri Rojas Pinilla’yı devirmeyi başardılar. Bu tarihten sonra çatışmaların azalmasıyla birlikte bu iki kesim arasında zenginliklerin paylaşımına dayanan sistem daha sert bir biçimde hayata geçirildi.

Bu uzlaşmada toplumun giderek daha fazla Komünist Parti’ye (PCC) doğru yönelmesi etkili olmuştu.

FARC’IN ÇIKIŞINDA ROL ALAN BAĞIMSIZ KURTARILMIŞ ALANLAR

1948-1960 arasındaki iç savaşta yoksul ve topraksız köylülerin en belirgin kazanımı ise oluşturdukları gerilla birlikleri sayesinde kırsal alanlarda kendi kurtarılmış bölgelerini oluşturmayı başarmasıydı. Topraksız köylülerin yanı sıra var olan küçük çaptaki topraklarını silahlı güçleri elinde tutan büyük toprak sahiplerine kaptıran köylüler de bu gerilla gruplarına dahil olmaya başlamıştı.

1950’lerde oluşan bu bağımsız köylü gruplarının kendi içlerinde komünal yaşamı geliştirdiği bilinirken, o dönemlerde yerleşimlerin olmadığı kırsal kesimleri seçen köylüler, aynı zamanda Kolombiya Devrimci Silahlı Güçleri’nin (FARC) oluşumunun da kaynağı olacaklardı. Kendilerini ‘bağımsız cumhuriyetler’ olarak ilan eden bu bölgelerin sayısı 15’i buluyordu. Bunlar arasında en önemlisi olarak ise Marquetalia Cumhuriyeti yer alıyordu.

1957’de kurulan Ulusal Cephe ittifakıyla Liberaller ve Muhafazakarların iktidarı paylaşmada uzlaşması sonrasında köylülerin bu bağımsız ve kurtarılmış bölgelerine olan tahammülsüzlük de artmıştı. Tolima ve Huila bölgelerinde yoğunlaşan bu alanlara karşı ABD’nin de desteğini alan dönemin Devlet Başkanı Guillermo Leon Valencia, 1964 yılında Marquetalia’ya saldırı emrini verdi.

Marquetalia Cumhuriyeti adlı kurtarılmış bölgeye saldırının başladığı 27 Mayıs 1964 tarihi, aynı zamanda FARC gerillasının da kuruluş tarihi olarak kabul ediliyor. 2008 yılında yaşamını yitirene kadar FARC’ın liderliğini yürüten Manuel Marulanda Velez (Tirofijo), 1964’deki ordu müdahalesine karşı direnişi de örgütlemişti.

Ancak ABD destekli Kolombiya ordusuna karşı birkaç hafta direndikten sonra diğer kurtarılmış alanlardan gelen gerillalarla birlikte ortak bir ‘genelkurmaylık’ oluşturmuşlardı. ‘Güney Bloku (Bloque Sur) adı verilen bu oluşum Manuel Marulanda’nın yanı sıra Jacobo Arenas ve Ciro Trujillo tarafından ortak olarak komuta ediliyordu. FARC gerillaları her ne kadar kuruluşlarını 27 Mayıs 1964 olarak kabul etseler de, gerçek manada bu isim altında faaliyet göstermeleri 1966 yılında olmuştu.

Bu dönemde Kolombiya’da yüz yıllardır var olagelen toplumsal adaletsizlikler olduğu gibi, hatta artarak devam ediyordu. 1960’lı yıllarda isşizliğin artması ve köylülerin topraksız kalmasının yarattığı hoşnutsuzluk, 1959’da Fidel Castro ve Che Guevara’nın öncülük ettikleri Küba Devrimi’nin de etkisiyle FARC etrafında birleşilmesini sağladı.

1967’ye gelindiğinde gerilla önderlerinden Ciro Trujillo komutasındaki birliklerin orduyla mücadelede askeri olarak yenilmeleri sonrasında FARC, geleneksel çıkış alanı olan Huila ve Tolima bölgelerine doğru çekildi. Bu geri çekilme sayesinde FARC hem yapısal gelişimini tamamlamaya çalışırken, 1968, 1970 ve 1974’deki konferanslarıyla ‘cephe’ örgütlenmesini daha da pekiştirmişti.

Politik alanda Kolombiya Komünist Partisi’ne bağlı olan FARC, 1972 yılında büyük toprak sahiplerine bağlı paramiliter çetelerin Kızılderili köylüleri katletmesi ardından yerli grupların da çekim merkezi haline gelmişti. Ancak buna rağmen FARC’ın 1980’lere doğru askeri gücünün 1000 civarında olduğu tahmin ediliyordu.

SİYASAL GEÇİŞ İÇİN KURULAN UP’NİN BİNLERCE ÜYESİ KATLEDİLDİ

FARC’ın yanı sıra Ulusal Kurtuluş Ordusu (ELN) ve Halk Kurtuluş Ordusu (EPL) adlı gerilla gruplarının da kendi cephelerinden yürüttüğü savaş, 1982’den itibaren daha da yayılacaktı. FARC’ın 1982’deki VII. Konferansı’nda mevcut sayısı 24 olan ‘cephelerin’ sayısı 48’e çıkarılarak, mücadele yaygınlaştırılmıştı.

Bu süreçte 1982 yılında başlatılan müzakereler kapsamında 1984’de varılan La Uribe Anlaşması kapsamında ateşkes ilan edilirken, FARC, 1985’te ‘Yurtsever Birlik (UP)’ adı verilen bir siyasi oluşum da kurmuştu. Bu oluşum, Kolombiya Komünist Partisi’nin yanı sıra FARC’ın ikinci siyasi gücü olacak ve gerillaların siyasi yaşama geçişinde önemli rol oynayacaktı.

Ancak anlaşmaya rağmen Kolombiya devletiyle hareket eden sağcı paramiliter güçlere güven olmayacağı anlaşılmıştı. 1985’ten 1994’e kadar Yurtsever Birlik üyesi 3 bin ila 5 bin arasında siyasetçi ordu, polis, paramiliter güçler ve narko çeteler tarafından katledilmişti. Katledilenler arasında FARC’ın 1987 devlet başkanlığı seçimlerine aday gösterdiği Jaime Pardo Leal ile 9 parlamenter de bulunuyordu.

Bu katliamlar, FARC açısından bakıldığında barış konusundaki güvensiz bir tavrın oluşmasında etkili olmuştu. Zaten 1982’de başlatılan barış süreci 1986’ya gelindiğinde başarısız olmuş ve çatışmalar yeniden şiddetlenmişti.

1982-1986 arasındaki müzakerelerin başarısız olmasından sonra FARC’ın mücadelenin ancak silahlı olarak kazanılacağı yönündeki perspektifi daha da güçlenmişti.

BAŞARISIZ OLAN MÜZAKERELER SONRASI FARC GÜCÜNÜN DORUĞUNDAYDI

1990’da FARC’ın teorik önderlerinden olan Jacobo Arenas’dan sonra tek lider olarak kalan Manuel Marulanda, daha fazla askeri mücadeleyi ön plana çıkardı. Yurtsever Birlik üyelerinin uğradığı katliamlar ve sonrasında siyasi olarak ciddi oranda güç kaybeden Kolombiya Komünist Partisi’nden (PCC) daha bağımsız bir çizgi izleyen FARC, özellikle 1995-1998 arasında askeri anlamda ciddi bir çıkış yakalamıştı.

Bunun öncesinde 1990-1994 yılları arasındaki barış müzakerelerinin yine sonuçsuz kalması ve yine Sovyetler Birliği’nin dağıldığı 1991 yılında EPL ile birlikte bazı gerilla hareketlerinin silah bırakması da, FARC’ın askeri önemini arttırmıştı.

Gerillalar 1998 yılına kadar büyük askeri eylemleri ve ülkenin önemli bir kısmında kontrolü sağlamaları sayesinde dönemin Devlet Başkanı Andreas Pastrana’yı barış masasına oturtmayı başarmışlardı. 2002 yılına kadar süren müzakereler için ilk olarak 1998 yılında askeri birliklerden arındırılmış 42 bin kilometrekarelik büyük bir alan oluşturulmuştu. Bu bölgede yapılan müzakerelerde FARC, daha önce esir aldığı yüzlerce askeri serbest bıraksa da, hükümetten gerillaların serbest bırakılması yönünde bir hareket gelmemişti.

2000’li yılların başında 17 bini aşkın bir gerilla gücüne sahip olan FARC’ın o dönemde hükümeti devirebilecek bir düzeyde olduğu yorumları yapılıyordu.

MÜZAKERELERE PARALEL OLARAK BÜYÜK İMHA PLANI HAZIRLANDI

Ancak barış görüşmelerine paralel olarak Kolombiya hükümetinin boş durmadığı ve ABD hükümetiyle geliştirdiği Plan Kolombiya adlı planı devreye koyduğu ortaya çıkmıştı. 1990’larda 100 bin civarında olan askeri birliklerin sayısı 350 binin üzerine çıkarılırken, hava kuvvetlerine ciddi silah, uçak, helikopter alımı yapılmıştı. Tüm bunlara ek olarak 2000-2001 arasında sağcı paramiliter güçlerin katliamları doruk noktasına ulaşmıştı. Paramiliter güçlerin bini aşkın kişiyi katletmesi ve bir milyonu aşkın kişiyi yerlerinden ettiği biliniyor.

2002 yılında başarısız olduğu kesinleşen müzakereler yerini tekrar geniş kapsamlı bir savaşa bırakırken, Andres Pastrana’nın yerine seçilen Alvaro Uribe, savaşı daha da şiddetli bir biçimde sürdürme politikası izledi. ‘Demokratik Güvenlik’ adı verdiği politikayı devreye koyan Uribe’nin politikalarını yürüten bakanları arasında şimdiki Devlet Bakanı Juan Manuel Santos da bulunuyordu.

PARAMİLİTER GÜÇLER ON BİNLERCE FARC SEMPATİZANI SİVİLİ KATLETTİ

FARC lideri Manuel Marulanda’nın kalp krizinden öldüğü 2008 yılına kadar askeri olarak oldukça zorlu bir dönem geçirilirken, paramiliter güçlerin en az 15 bin sivili katlettiği tahmin ediliyor. Sadece 2002-2006 arasında katledilen 20 bin kadar sivil ve siyasetçinin yüzde 80’ine yakınının hükümetle çalışan paramiliterlerce öldürüldüğü ortaya çıkmıştı.

Kolombiya devletinin kirli savaşı on binlerce sivili de katledecek şekilde yoğunlaştırması 2006 yılında bu paramiliter güçlerin ‘Kolombiya Savunma Birlikleri (AUC) olarak açığa çıkartılmasına kadar sürmüştü. Ancak bundan sonra da karşılıklı askeri çatışmalar sürmüş ve gerillalar büyük kayıplara rağmen halen ülkenin önemli bir kesimindeki etkinliğini devam ettiriyordu.

FARC’nin kurucu lideri Manuel Marulanda 2008 yılında kalp krizi sonucu ölmesi ardından diğer liderlerden Raul Reyes ve Ivan Rios 2008’de, askeri lider Jorge Briceno’nun ise 2010’da yaşamını yitirmişti. 2008’de Marulanda’nın ölümünün ardından komutayı alan Alfonso Cano’nun 2011’de bir başka askeri operasyonda ölmesiyle ‘Timoşenko’ lakaplı Timoleon Jimenez liderliğe seçilmişti.

Buna paralel olarak 2010 yılındaki seçimlere iki dönem seçilme kuralı nedeniyle katılamayan Alvaro Uribe’nin yerine bir dönem bakanlığını da yapan Juan Manuel Santos seçilmişti. Geçtiğimiz yıl yapılan barış anlaşması da, Santos ve Jimenez’in iradesiyle 2012 yılında Küba’nın başkenti Havana’da başlatılmıştı.

1960’lardan öncesine dayanan ve 1964’ten sonra 260 bin kişinin yaşamına mal olan savaşın artık sonlandırılma zamanının geldiği kesinleşmişti.

ANLAŞMANIN İLK AŞAMASI 27 HAZİRAN’A TAMAMLANMIŞ OLACAK

Barış anlaşması kapsamında 1964’ten bu yana devam eden ve 260 bin kişinin yaşamına mal olan iç savaşta en azından FARC ile çatışmalara son verilmişti. Anlaşma gereği ilk aşamada Birleşmiş Milletler (BM) misyonu gözetiminde sayıları 7 bin olarak verilen FARC gerillalarının silahlarını bırakma işlemi devam ediyor.

19 Haziran 2017 itibariyle 5 bin 800 kadar gerilla silahlarını BM misyonuna teslim ederken, silah bırakma işlemi FARC’ın siyasal yaşama geçişinde önemli bir aşama olarak kabul ediliyor.

Devlet Başkanı Juan Manuel Santos’un 27 Haziran’da sonlanması beklenen bu aşamaya ilişkin yaptığı açıklamada, silahların teslimiyle birlikte gerillaların ‘sivil hayata geçişinde önemli bir günün yaşanacağını’ söylemişti.

Gerillaların elindeki silah ve cephanelerin yaklaşık yüzde 60’ı teslim edilirken, geri kalan kısmının da bu süreçte BM’ye teslimi bekleniyor.

BÜYÜK TOPRAK SAHİPLERİ ENGEL ÇIKARABİLİR

Ancak Kolombiya barışında en önemli aşamanın halen yürürlüğe konmadığı bir gerçek. 40 milyar dolara yakın bir maliyeti olacağı tahmin edilen toprak reformuyla, toprakları elinden alınmış köylülerin yeniden üretime kazandırılması ve milyonlarca kişinin mağduriyetine son verilmesi planlanıyor.

Kolombiya barışının başarısızlığa uğramasındaki en önemli risklerden biri ise, ülkedeki büyük toprak sahiplerinin bu barışa karşı olası tahammülsüzlükleri olacak. Kolombiyalı siyaset bilimci Fernando Giraldo, barış anlaşmasının en önemli karşıtları olarak büyük toprak sahiplerini gösteriyor.

Giraldo, FARC’ın daha önceki büyük köylü isyanlarının sonucu olarak ortaya çıkması ve ülkedeki eşitsiz düzeni en ağır bir biçimde eleştirme imkanı bulacakları siyasal yaşama geçişinin de bu kesimleri korkuttuğu görüşünde.

2018 SEÇİMLERİ BARIŞIN ÖNÜNÜ TIKAYABİLİR

Kolombiya’da son iki yüzyıldaki iç savaşların yanı sıra FARC ve hükümet arasındaki savaşın 52 yıl sürmesinin en önemli nedenlerinden biri olarak da, ülkedeki siyasi güç savaşı gösteriliyor. FARC ile hükümetler arasında yapılan geçmişteki barış müzakerelerinin hemen hemen tümünün artık başarısız olduğu yılların tümü, ülkede devlet başkanlığı seçimlerinin yapıldığı yıllara (1986, 1994, 2002) denk gelmesi dikkat çekiyor.

Fransa Uluslararası İlişkiler Enstitüsü (IRIS) uzmanlarından Jean-Jacques Kourliandsky de 19 Haziran’da Le Monde gazetesinde yayınlanan röportajında bu noktaya işaret etmişti. Jean-Jacques Kourliandsky, iç savaştan fazla etkilenmeyen şehirlerde yaşayan kesimlerin Ekim 2016’daki referandumda ‘hayır’ oyu verdiğine dikkat çekerken, görev süresi dolacak olan Juan Manuel Santos’a olan tepkinin de süreci etkileyebileceği iddiasında.

2018 seçimlerinde FARC karşıtlığını ve ‘FARC’a fazla taviz verildiği’ iddiasının Alvaro Uribe ve destekçilerince çok sıkça kullanılacağı da kesin gibi.

ÇETELER KÖYLÜLERİ HEDEFLEYEBİLİR

Kolombiya’nın tarihsel olarak bir ‘şiddet kültürünün’ olduğunu hatırlatan Kourliandsky, FARC’ın silahları bırakmasına rağmen halen müzakerelerde de olsa ELN’nin silahlı gücünün varlığını koruduğuna işaret ediyor. Kourliandsky, barışın önündeki en ciddi engelin ise, ülkede önemli bir varlığı bulunan narko çeteler, paramiliter güçler ve diğer mafyavari örgütler olduğunun altını çiziyor.

Topraklarını geri alması planlanan köylülerin bu toprakları mafyavari biçimde ele geçiren çetelerle karşı karşıya kalacağını vurgulayan IRIS uzmanı, bu grupların köylü katliamlarına dahi başvurabileceğini savunuyor.

PROVAKASYONLAR ARTACAK

Barış sürecine karşı olan kesimlerin fazlalığı da, FARC ile varılan barışa dair endişeleri arttırıyor. Ekim 2016’daki referandumda halkın sadece yüzde 38’inin katılmasına rağmen sadece yarısına yakınının ‘evet’ demesi bu endişeleri haklı çıkartıyor.

Özellikle kentlerdeki ‘hayır’ yanlılarının fazlalığı nedeniyle buralarda yaşanacak provakasyonların uygulanmakta olan barış anlaşmasını tehlikeye atması olası. Son olarak 18 Haziran’da başkent Bogota’da 3 kişinin yaşamını yitirdiği bir patlama yaşanmıştı.

Ülkedeki ‘güven duygusunu’ hedef alan patlama benzeri saldırılarla, 2018 seçimleri öncesinde ve sonrasındaki radikal söylemler ile uygulamaları cesaretlendirmesi söz konusu.

FARC BARIŞ YANLILARINI BİR ARAYA GETİREBİLİRSE...

2018 seçimlerinin barışın önünde büyük bir engel olabilmesi riskine karşılık, siyasal mücadeleye geçiş yapan FARC’ın oynayacağı rol de önemli değişimleri getirebilir.

Timoleon Jimenez ya da gerçek adıyla Rodrigo Londono, 2018 seçimlerinde ‘tüm barış yanlılarını temsil edecek’ bir aday bulunması yönünde çalışacaklarını duyurmuştu. Jimenez, istedikleri adayın ‘hiçbir partinin tepkisini çekmeyecek’ özellikte olması gerektiğini söylemişti.