Soçi’den beklentiler katılım kadar düşük

Rusya’nın aylardır Türkiye ve İran’la işbirliği içerisinde hazırlıklarını yaptığı ve dün başlayan Soçi’deki konferansa davetlilerin büyük bir kısmının katılmaması, zirveye yönelik zaten zayıf olan beklentileri daha da azalttı.

Dün davetlilerin karşılanması ve bazı teknik toplantılarla başlayan Soçi’deki Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’ne 1600 kadar temsilcinin daveti planlanıyordu. Ancak Kürtlerin Efrin saldırısı nedeniyle katılmayacaklarını duyurdukları zirveye, Cenevre ve Viyana’daki görüşmelere katılan Suriye Yüksek Müzakere Konseyi ile Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu gibi oluşumlar da katılmayacak.

AFP’YE GÖRE KATILIMCI SAYISI 350

1600 olarak dillendirilen davetlilerden katılım gösterenlerin sayısının akşam saatleri itibariyle 350 kadar olduğu iddia edilmişti. AFP ajansının ulaştığı bir listede, katılımcı listesinin bu denli düşük olduğu anlaşılmıştı. Rusya basınında bu denli hazırlanan bir konferansın çok az yer bulmasının da katılımın düşük olmasıyla bağlantılı olduğu sanılıyor.

Bugün ana müzakerelerin yapılacağı Soçi’deki konferansa katılan kesimlerin daha çok Suriye rejimine yakın kesimler ile son yıllarda rejim güçleri karşısında askeri olarak yenilen güçlerden geriye kalanlar olduğu sanılıyor. Ayrıca Araplar dışındaki etnik ve dini gruplardan bazı isimlerin de katılmasına kesin gözüyle bakılıyordu.

KURUM VEYA PARTİLER ADINA KATILMIYORLAR

Soçi’deki konferansın Cenevre’den en önemli farklarından biri olarak herhangi bir parti veya kurumu temsil eden bireyler yerine davetlilerin üyesi olduğu etnik ya da dini grubu temsilen davet edilmiş olmaları. Bu ise, Suriye Ulusal Diyalog Kongresi’nin iki günde sonuç alma açısından en önemli açığı. Zira sahada gücü olan parti veya grupların doğrudan müzakerelerde belirleyici olması mümkün değil.

BUGÜN BİR UZLAŞI ÇIKMASI BEKLENMİYOR

Ayrıca tüm davetlilerin katılımının gerçekleşmesi halinde Suriye’deki çatışmaların sonlandırılması, yeni anayasanın yazılması, geçiş sürecinin nasıl olacağı gibi önemli konularda karar alması neredeyse imkansız. Sayısı ister yüzlerle olsun isterse de Rusya’nın sıkça dile getirdiği 1500-1600 şeklinde olsun, böylesi kalabalık ve kimin neyi temsil ettiği belli olmayan bir konferansta ana müzakerelerin yapılacağı bugün (30 Ocak) içerisinde bir uzlaşma neredeyse imkansız.

Bu durum, Birleşmiş Milletler (BM) gözetiminde Cenevre ve Viyana’da yıllarca yapılan toplantılar dikkate alındığında pek önemli görülmüyor olabilir. Zira Cenevre’de daha çok belirli grupların temsilcileri kurumsal olarak katılım sağlamıştı. Ancak Cenevre’deki en önemli sorun olarak, Kürtlerin ve Kuzey Suriye’deki halkların demokratik kurumlarının yok sayılması, Suriye’deki güçleri askeri olarak tükenmiş, siyasi olarak ise ne denli bir temsil güçleri olduğu kestirilemeyen grupların öne çıkarılmış olmasıydı.

Buna rağmen Soçi’nin Suriye barış sürecine katkı sağlayabileceği görüşü iyimser de bulunsa kabul edilebilir. BM Suriye Özel Temsilcisi Staffan de Mistura’nın da katılmayı kabul etmesi ve ‘barış sürecine önemli bir katkı’ olarak adlandırması Soçi’nin tümden dışlanmayacağını ve sonuçlarının dikkate alınacağını gösteriyor.

Tabii Cenevre’de olduğu gibi Türkiye’nin yıllardır yaptığı ‘PYD’nin dışlanması’ yönündeki baskılar Soçi’de de devam etti. Rusya’nın son ana kadar “Kürt temsilciler de olacak” şeklindeki açıklaması, Türkiye’nin Efrin işgaline verdiği onay nedeniyle başta Kuzey Suriye yönetimi olmak üzere birçok Kürt temsilcinin katılmasını engellemişti.

TEKNİK HEDEFLER

Soçi’deki kongrede bir başkanlık, organize komitesi, yüksek komitenin yanı sıra idari kurullar ve bir anayasa komisyonunun oluşturulması bekleniyor. Söz konusu komite ve komisyonlarda Suriye rejimi temsilcilerinin yanı sıra ‘muhalefet’ten isimlerin yer alması planlanıyor.

Resmi açıklamalara göre Soçi’den en önemli beklentiler arasında anayasa komisyonunun oluşturulması ve yeni anayasa hazırlama sürecinin başlatılması gösteriliyor.

Her ne kadar daha çok tümüyle savaş sonrası dönemde atılacak adımları erkenden hedefliyor gibi görünse de, organize eden ülkeler dikkate alındığında esas amaçlar farklı. Soçi’nin daha çok Suriye’deki tarafları savaş sonrası süreçte Rusya’nın istediği tarzda bir çözüme ikna etme aracı olarak da görmek mümkün.

BAŞARISIZ OLURSA YENİ OPERASYONLAR BEKLENEBİLİR

2011-2015 arası savaşa doğrudan müdahil olmayan Rusya, Eylül 2015’ten sonra Suriye rejimine verdiği destekle askeri anlamda rejimi kurtarmıştı. Rusya, bu başarının siyasi kazanıma evrilmesini sağlamak istiyor. Bunun için de askeri alanda zaten ciddi anlamda zayıflamış olan ve masaya oturmak zorunda olan ‘muhalefetin’ bir kesimini davet etti. Dolayısıyla da mevcut rejimin aslında müzakerelerde çok büyük tavizler vermesine gerek yok ve verilecek tavizlerin rejimin varlığını tehlikeye koymayacağı sanılıyor.

Bu şekilde uzlaşma sağlanamaması halinde ise daha çok İdlib, Hama, Humus ve Daraa ile başkent Şam’ın doğusunda sıkışmış olan gruplara yönelik zaten baskı unsuru olarak devam eden askeri operasyonlarda son bir askeri hamlenin yapılması için zemin de oluşmuş olacak. 2011’den sonraki çatışmalarda zaten zayıfladığı bilinen rejimin Halep, Derezor, Palmira gibi alanlarda 2 yılı aşkın bir süredir savaşması sonrasında belli bir toparlanmaya ihtiyacı olması ihtimali var. Zira her ne kadar rejimin operasyonları devam etse de, Halep ve Palmira dışında ciddi bir başarısı yok. Derezor’da ise Kürtler öncülüğündeki QSD’nin DAİŞ çetelerine vurguğu ağır darbeler sayesinde rejimin bu vilayette ve Hama’nın doğusunda çetelere karşı başarılı olduğu biliniyor.

REJİME KARŞI ORTAK HEDEFLERİ OLMAYAN BİR ‘MUHALEFET’

Rusya’nın davet ettiği rejim karşıtı gruplara üye bireylerin farklı farklı ve ortak bir stratejisi olmayan gruplardan gelmesi de rejimin işine yarıyor. Oysa her ne kadar rejime veya destekçisi İran’a yakın gruplardan davetliler olsa da, Suriye rejiminin temsilcisinin zaten önceden Beşar Esad yönetiminin Rusya’nın izin verdiği ölçüde belirlediği sınırlar dahilinde hareket edeceği kesin. Rejimi destekleyen diğer davetlilerin de bu yönlü hareket etmesi beklenebilir.

Soçi’deki konferansın zaten başarısızlığı kanıksanmış Cenevre müzakerelerine rakip olamayacak olmasının bir diğer nedeni de, Kürtlerin yanı sıra Cenevre’de temsil edilen birçok grubun olmaması ve ABD dahil birçok batılı ülkenin sadece seyretmekle yetinmesi. Suriye Yüksek Müzakere Heyeti (HNC) ile Suriye Muhalif ve Devrimci Güçler Ulusal Koalisyonu gibi Türkiye ve Körfez ülkelerinin desteklediği oluşumlar da konferansa katılmıyor.

BATILI ÜLKELERİN BAŞARI BEKLENTİSİ YOK

Bu grupların yanı sıra Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ve Fransa gibi davet edilen ülkelerin katılım göstermeyerek, sorunun BM gözetiminde çözülmesinde ısrarcı olduklarını yinelediler. ABD yönetimi, Soçi’ye temsilci gönderilmeyeceğini duyurmakla yetindi.

Fransa Dışişleri Bakanı Jean-Yves Le Drian ise, Japonya’daki seyahati esnasında yaptığı açıklamada, Soçi’den bir beklentilerinin olmadığını vurguladı. Le Drian, geçtiğimiz hafta Viyana’daki müzakerelere rejimin katılmadığını, şimdi ise ‘muhalif’ grupların Soçi’ye katılmamasının ciddi bir beklentiye engel olduğunu belirtti.

Batılı ülkelerin temsilcilerinin bu tutumu veya öngörüleri medyada da kabul görüyor. Soçi’den Suriye’deki sorunun çözümü konusunda beklentilerin minimum olduğu yansıdı.