MAKALE

10 Ekim faşizme karşı mücadele andı olmalıdır

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu, Yeni Özgür Politika gazetesine yazdı.

Türkiye tarihinin en büyük katliamlarından biri 10 Ekim 2015’te Ankara Garı meydanında gerçekleşti. Yüzden fazla insan bombalar patlatılarak katledildi. Bu katliamı DAİŞ’in yaptığı söylendi. DAİŞ’le ilgili kişiler yapmış olabilir. Ancak kimlerin yönlendirdiği, yaptırdığı, kimlerin göz yumduğu ve hangi amaçla yapıldığı önemlidir. Yoksa DAİŞ’liler yaptı diye geçiştirmek gerçekleri gizlemek ve üstünü örtmekten başka anlama gelmez. Bugünlerde 10 Ekim katliamı yargılamasının karar duruşması olacak. Bazılarına birkaç defa ağırlaştırılmış müebbet cezaları verilerek bu katliamın üstü örtülecek; esas gerçeklerin açığa çıkmasının önüne geçilmeye çalışılacak.

Şunu vurgulamak gerekir, bu katliam üzerinde yeterince durulmadı, gerektiği kadar gündemde tutulup değerlendirilmedi. Bu davayı sahiplenip takip etmek çok önemliydi. Bu davayı AKP-MHP faşizmine karşı mücadelenin bir parçası yapmak gerekirdi. Ancak bu davaya yeterince sahiplenilmedi. Ne Kürt demokratik güçleri ne de Türkiye’nin demokratik güçleri gereğince sahiplendi. Yine demokrat basın da bu konuda görevini yerine getiremedi. Halbuki tüm toplumun sahiplendiği ve sürekli gündemde tutulan bir dava haline getirilmesi gerekirdi. Bu açıdan tüm demokrasi güçlerinin bu özgürlük, demokrasi ve barış savaşçılarına karşı borçları vardır. Bunu da bundan sonra daha duyarlı olarak ve daha fazla sahiplenerek telafi edebilirler. Onları yeterince sahiplenmeme tüm devrimcileri ve demokratları vicdanen rahatsız etmelidir. Onlar bizler ve Türkiye halkları için şehit düştüler.

Bu dava başlı başına AKP-MHP faşizmine karşı bir mücadele hailine getirilebilirdi. Bu katliam bir değil birkaç iktidarı yıkacak nitelikte olduğu halde AKP-MHP iktidarı sanki sorumlu değilmiş gibi bu olayı rahat atlattı. Hatta her fırsatta bu davaya sahip çıkanlara ve bu şehitleri ananlara saldırdı. Hem suçlu hem güçlü konumda oldu. Halbuki bu katliamdan sorumlu tutularak Türkiye bu iktidara dar edilebilirdi.

Bu katliamların arkasında kesinlikle MİT vardır. Saray Gladyosu ve MİT yönlendirmiştir. İktidarı tehlikeye giren Tayyip Erdoğan MİT yoluyla DAİŞ’lileri AKP iktidarına muhalif olanlara saldırtmıştır. Seçilen hedefler rastgele değildir. Tamamen AKP karşıtlarına yöneliktir. Muhalifleri zayıflatıp AKP’nin iktidarda kalması için bu saldırılar yapılmıştır. DAİŞ adına yapılan eylemlerin hedefi açıktır. Tamamen AKP iktidarına destek eylemleridir. AKP iktidarını hedefleyen tek bir eylem yoktur.

DAİŞ ve AKP iktidarının düşman oldukları hem Türkiye içinde hem de Türkiye dışında aynıdır. Kaldı ki Tayyip Erdoğan defalarca ‘PKK konusunda bana destek olmazsanız sizlerin şehirlerinizde de bombalar patlar’ demiştir. Bombaların patladığı zamanlar AKP için kritik olan 7 Haziran ve 1 Kasım seçimleri öncesidir. 7 Haziran seçiminden birkaç gün önce Amed’de, 1 Kasım seçimi öncesi de Ankara’da katliam yapılmıştır. 20 Temmuz Suruç katliamı da Türkiyeli demokrasi güçlerinin Kürt halkı ve özgürlük mücadelesinden uzaklaşmasını sağlamak için gerçekleştirilmiştir.

Bu eylemlerin faydası kimedir? Tabi ki AKP iktidarına. O zaman kim suçludur sorusunda oklar AKP iktidarını göstermektedir. Kaldı ki bu iktidar zamanında gerçekleştiği için de AKP ve Tayyip Erdoğan sorumludur ve suçludur. Tayyip Erdoğan ve AKP, ‘dünyanın başka yerlerinde de bu tür patlamalar oldu’ diyerek kendilerini kurtaramaz. Avrupa’da sadece genel bir korku yaymak için rastgele sivillere yönelmişlerdir. Bir siyasi hedeften çok doğrudan Avrupa toplumu hedef alınmıştır. Türkiye’de ise AKP muhalifi siyasal güçleri hedeflemiştir.

AKP-MHP iktidarı ayakta kalmak için bir taraftan bu bombaların patlamasını yönlendirip göz yumarken, muhaliflere korku salarken diğer taraftan ‘miting yapmayın, bombalar patlayacak’ diyerek seçim kampanyalarını engellemiştir. HDP 1 Kasım öncesi doğru dürüst bir seçim kampanyası yapmamıştır. Böylece AKP’nin DAİŞ tehdidi işe yaramıştır. 1 Kasım’da muhaliflerin oylarının 7 Haziran’a göre düşmesi ve AKP’nin yeniden tek başına iktidar olması sağlanmıştır. Zaten 7 Haziran sonrası AKP-DAİŞ ittifakına MHP ve bazı Kürt düşmanı ulusalcılar da dahil olmuştur. AKP-DAİŞ ittifakı AKP-DAİŞ-MHP ittifakı haline gelmiştir. Kürt düşmanı ulusalcılar da bu ittifaka katılarak 3 küsur ittifak haline gelmişlerdir.

10 Ekim katliamının sorumlusu AKP iktidarıdır. Demokrasi güçlerine faşizmin saldırısıdır. Türkiye öncülüğündeki gericilik ve faşizm kendilerinin sonunu getirecek devrimci demokrasi güçlerine saldırmışlardır. 10 Ekim saldırısı AKP iktidarının savaş politikalarına karşı barış mücadelesi yapanlara yönelik gerçekleşmiştir. Bugüne kadar yürütülen demokrasi güçleri ve Kürt halkına yönelik saldırı kampanyası kararı 2014 güzünde alınmış, 7 Haziran seçim sonrası pratiğe geçirilmiştir. Bu savaşın temeli ve programı olan Çöktürme Planı bir üyesi de İmralı’da görüşmelerine katılan Kamu Güvenliği Müsteşarı tarafından hazırlanmıştır. Zaten İmralı’da Kamu Güvenliği Müsteşarı ile yaşanan gerilmeden sonra ağır tecrit uygulanmıştır. Kürt Halk Önderi iktidarın politikalarını kabul etmeyince tecrit kararı alınmıştır. 10 Ekim katliamı bu sürecin önemli bir aşaması olmaktadır.

AKP’nin ortak ve suçlu olduğu 10 Ekim anmalarına yapılan saldırılarla belli olmaktadır. Nasıl ki Roboskî katliamını protesto edenler saldırıya uğrayıp tutuklanmışlarsa Ankara ve Suruç katliamında yaşamını yitirenleri ananlara da saldırılmıştır. Aslında bu saldırıları DAİŞ yaptı demek bile gerçeğin gizlenmesine hizmet eder. Bu katliamları AKP iktidarı yaptırmıştır. Başka fail aramaya gerek yoktur. Bu açıdan AKP’yi ve Tayyip Erdoğan’ı sanık sandalyesine oturtacak bir yaklaşım ve mücadele gerekmektedir.

Dikkat edilirse şu bombayı patlatmış; şunlar yardım etmiş, deniliyor. Bunlara kim göz yumdu; gar alanının içine kadar nasıl rahat geldi. Herkes tek tek aranırken barış savunucularının pankartlarına el konulurken bu bombalar nasıl rahatça alana girdi. Bu konuda yargılanan tek bir kişi yok. Bu olayın arkası takip edilmiyor. Tüm izler takip edilerek yönlendirenlerin açığa çıkarılması çabası yürütülmüyor. Öyle ki dosyaya giren bazı deliller bile dikkate alınmıyor. Mahkemeler sadece bombayı patlatan ve onlarla ilişkili birkaç kişi üzerinde duruyor. Soruşturma bilinçli olarak derinleştirilmiyor. Bu açıdan bir iki kişiye ağır cezalar verilmesini demokrasi güçleri ve şehit aileleri kabul etmemelidir. Ortada adi bir cinayet yoktur. İdeolojik ve siyasi amaçla gerçekleşmiş bir katliam vardır. Bu katliamın hedefi dikkate alındığında ideolojik ve siyasi olarak AKP’nin yaptırmış olacağı görülüyor.

10 Ekim davası ne burada bitmeli ne de mahşere kalmalı. Demokrasi güçlerinin faşizme karşı mücadelesinin bir boyutu da bu katliamın sorumlusu AKP’yi bir de bu konuda sanık sandalyesine oturtma olmalıdır. Tayyip Erdoğan sürekli 15 Temmuz darbesi sırasında ölenlerden söz ediyor; bunların intikamının alınmasından söz ediyor. Ama demokrasi güçlerine yapılan bu ağır saldırıda şehit düşenleri ananlara saldırıyorlar. Bu katliamların perde arkası görmezden gelinip ve birkaç kişiye ceza verilerek üstü örtülmeye çalışılıyor. Bu yaklaşım bile her şeyden önce ahlaki ve vicdani olarak mahkûm edilecek bir durumdur.  AKP ve Tayyip Erdoğan suçlu olduğu için bu davaya böyle yaklaşıyor.

10 Ekim davası şimdiye kadar yeterince sahiplenilmedi. Hiç değilse bundan sonra sahiplenilsin. Bu davanın üstünün örtülmesine ve unutulmasına izin verilmesin. Bu katliamı unutmak vicdanları kurutur. Bu toprakların insanı vicdanlıdır. Bu açıdan sadece yılda bir defa değil sürekli bu şehitleri anmak; olayı hatırlayarak faşizme karşı büyük bir öfkeyle mücadele etmek gerekir. Biz yaşayanlar onların özlemlerine ve anılarına bağlılığın gereği mücadeleyi yükseltmeliyiz. 10 Ekim özgürlük, demokrasi ve barış savaşçılarını bir daha minnetle anıyoruz. Onların güzel duyguları mutlaka yaşanılacak güzel bir Ortadoğu, Türkiye ve Kürdistan yaratacaktır.