14 Temmuz’dan Strasbourg’a

Kemal Pir, 1981 yılındaki açlık grevi fikrinin de sahiplerinden biriydi. Mazlum Doğan ve Dörtlerin eylemlerinin ardından Kemal Pir, 14 Temmuz’da ölüm orucu eylemine girdi. Kemal Pir, ölüm orucunun ilk şehidi oldu ve 7 Eylül 1982'de hayata gözlerini yumdu.

12 Eylül darbesinin ardından çok sayıda Kürt devrimcisi ve yurtsever cezaevlerinde insanlık dışı uygulamalara tabii tutuluyordu. İşkencenin en yoğunlaştığı merkez Diyarbakır E Tipi Cezaeviydi. PKK’nin bir grup öncü kadrosunun da bulunduğu cezaevi yakın tarihin en büyük ölüm orucu direnişlerinden birine sahne olacaktı.

Cezaevindeki ilk ölüm orucu direnişi 1981 yılında gerçekleştirilmişti. Cezaevindeki şartların protesto edilmesi için başlatılan ölüm orucunun sona ermesinin ardından eylemcilerden Ali Erek, eylemin etkileri ve sonrasında gördüğü işkence nedeniyle hayatını kaybetmişti.

1982 yılına gelindiğinde Diyarbakır Cezaevinde tutuklulara yönelik işkence çok daha sistematik bir hal almış ve insanlık onurunu kırmayı hedefleyen uygulamalara direnen tutsaklar üzerinde yoğunlaşmıştı. Cezaevinde olan bitenle ilgili dışarıya neredeyse hiçbir bilgi gitmiyordu. Hatta cezaevi içinde dahi yan hücredeki bir tutsağın durumundan tutsakların uzun süre haberi olamayabiliyordu. Örneğin Ali Erek’in ölümü arkadaşları tarafından haftalar sonra duyulmuştu.

Hiçbir direniş ışığının olmadığının düşünüldüğü cezaevinde 1982 yılının 20-21 Mart’ına bağlayan gece PKK öncü kadrolarından Mazlum Doğan, Newroz ateşini sembolize eden üç kibrit çöpü yaktıktan sonra kendini asarak yaşamına son verdi.

Bunu 18 Mayıs 1982 günü PKK’li tutsaklar Ferhat Kurtay, Necmi Öner, Eşref Anyık ve Mahmut Zengin’in kendilerini yakmaları takip etti. Tutsaklar kendi canlarıyla bir direniş geleneği yaratmaya çalışıyordu.

Mehmet Hayri Durmuş, PKK Merkez Komite üyesiydi. 14 Temmuz 1982 günü Diyarbakır Sıkıyönetim Mahkemesinde PKK Ana Davası duruşması sırasında söz aldı ve şunları söyledi: “Baskı ve işkence bütün sınırları aştı. Yaşama hakkına saldırılıyor. Cezaevinden ceset çıkıyor. Yüzlerce insan sakat kaldı. Onurunu ve değerlerini korumak isteyene ölümden başka hiçbir yol bırakılmadı. Yasalarınıza göre bize vereceğiniz cezanın bin beteri çektirildi, çektiriliyor. Burada ağzımızdan çıkan her sözcüğün cezaevindeki bedeli vahşettir. İşlenen bu büyük suçları tüm engellemelerinize rağmen dünya kamuoyuna göstereceğiz. Şu andan itibaren ölüm orucuna başladığımı duyuruyorum. Eğer eylemim ve ölümümle arkadaşlarıma; partime ve halkıma faydalı olabilirsem, bundan mutluluk duyarım.”

Açıklamanın ardından Kemal Pir, Ali Çiçek ve Akif Yılmaz’ın da aralarında bulunduğu bir grup ölüm orucuna girdi. Esat Oktay Yıldıran ve işkence ekibi ölüm orucu süresi boyunca tutsakların iradelerini kırmak için her şeyi yaptı.

7 Eylül günü Kemal Pir, 12 Eylül günü Mehmet Hayri Durmuş, 15 Eylül günü Akif Yılmaz ve 17 Eylül günü de Ali Çiçek ölüm orucunda hayata gözlerini yumdu. Türkiye ve Kürdistan’da ilk kez ölüm orucu direnişlerinde can kaybı yaşanmıştı.

Direnişin sonucunda Esat Oktay ve işkenceci ekibi Diyarbakır E Tipi Cezaevinden çekildi. Tutsaklar üzerindeki ağır baskı direnişle bir nebze olsun kırılmıştı. Daha da önemlisi ağır işkencelere rağmen bir direniş ruhu oluşturulmuştu.

Diyarbakır cezaevinde bundan bir sene sonra da Cemal Arat ve Orhan Keskin üçüncü ölüm orucu direnişinde yaşamlarını yitirecekti.

KEMAL PİR İLK ÖLÜM ORUCU ŞEHİDİ

Gümüşhane’nin Torul ilçesinde doğan Kemal Pir, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile Ankara Demokratik Yüksek Öğrenim Kültür Derneğinde tanıştı. 1976 yılında Apoculara katıldı. PKK’nin kurucularından biri oldu.

İlk olarak 3 Haziran 1977’de Ankara’da tutuklandı. Ordu cezaevine gönderildi ancak aynı sene cezaevinden kaçmayı başardı. 1979 yılında bu kez Pazarcık’ta esir düştü ve konulduğu Urfa cezaevinden yine firar etti. Suriye’ye geçen ve Filistin ve Lübnan’da gerilla eğitimi gören Kemal Pir, 1980 yılında yeniden tutuklandı.

Kemal Pir, 1981 yılındaki açlık grevi fikrinin de sahiplerinden biriydi. Mazlum Doğan ve Dörtlerin eylemlerinin ardından Kemal Pir, 14 Temmuz’da ölüm orucu eylemine girdi. Kemal Pir, ölüm orucunun ilk şehidi oldu ve 7 Eylül 1982 tarihinde hayata gözlerini yumdu.

“Laz Kemal” olarak bilinen Kemal Pir’e Türk olması nedeniyle Esat Oktay Yıldıran ve ekibi tarafından en ağır işkenceler uygulanıyordu. Bundan yıllar sonra 22 Ekim 1988 günü İstanbul’da öldürülmeden önce duyduğu son sözler “Laz Kemal’in selamı var” olacaktı.

1984 ÖLÜM ORUCU DİRENİŞİ

Direnişlere rağmen Türkiye ve Kürdistan cezaevlerinde işkence ve baskılar ciddi oranda devam ediyordu. 14 Temmuz direnişiyle belli bir kırılma olsa da devrimci tutsaklar çok yoğun baskı altındaydı. Türkiyeli devrimciler bu kapsamda 1984 yılında, cezaevlerinde süren darbe hukukuna karşı direnişe geçti. Tutsakların talepleri şunlardı:

  • Cezaevlerinde işkence ve baskının son bulması;
  • Savunma hakkının engellenmemesi;
  • Tek Tip Elbise uygulamasına son verilmesi;
  • İnfaz yasasının düzeltilmesi;
  • Yaşam koşullarının düzeltilmesi;
  • Siyasi tutukluluk hakkının verilmesi.
  • İdamların durdurulması.

Direniş ilk olarak 11 Nisan 1984 tarihinde Metris Cezaevinde başladı. 12 ve 13 Nisan’da Metris ve Sağmalcılar Cezaevinde Devrimci Sol ve TİKB’li tutsaklar direnişe geçti. Eylem 45’inci günden sonra 14 Devrimci Sol ve 3 TİKB’li tarafından ölüm orucu eylemine dönüştü. 55’inci gün de 13 tutsak da ölüm orucuna katıldı.

Direnişin 63’üncü gününde Abdullah Meral, 66’ıncı gününde Mehmet Fatih Ökütülmüş ve Haydar Başbağ ve 73’üncü gününde ise Hasan Telci hayatlarını kaybetti.

MEHMET FATİH ÖKÜTÜLMÜŞ

Mehmet Fatih, 1940 yılında Trabzon’da doğdu. 1968 yılında Ortadoğu Teknik Üniversitesinde Sinan Cemgil, Hüseyin İnan, Yusuf Aslan ve Ulaş Bardakçı’yla birlikte öğrenci hareketinin öncülerinden biriydi. 1977 yılında Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği’ni kurdu. 12 Eylül darbesinin ardından Bağcılar’da polisle girdikleri çatışmada yaralı olarak kurtuldu ancak 1981’de Adana’da yakalandı.

Ökütülmüş tüm işkencelere rağmen sorgusunda adını dahi söylemedi ve hiçbir ifade tutanağını imzalamadı. Ökütülmüş mahkemede söz aldı ve şunları söyledi: “Bizler proletarya ve halkın yüce davası, özgürlük, bağımsızlık ve sosyalizm için mücadele eden komünistleriz. Sizler, köhnemiş bir dünyanın, emperyalistlerin, işbirlikçi tekelci burjuvazinin ve toprak ağalarının uşaklarısınız. Onlar adına bizi yargılayıp idam hükmü vermeye çalışıyorsunuz. Vereceğiniz karar bizi bağlamayacaktır.

Bizler yaşayalım ya da ölelim devrimin ilerlemesi durmayacak, ölümümüz devrime kan olacaktır. Bizler yaşayalım ya da ölelim TİKB yaşayacak, yüce komünizm ideali er geç gerçekleşecek, proletarya ve halkların dünyasına egemen olacaktır.

Kahrolsun Faşist Diktatörlük! Yaşasın Türkiye İhtilalci Komünistler Birliği!”

Ökütülmüş 1984 yılında cezaevlerindeki tek tip elbise uygulamasına karşı ölüm orucu direnişinde üç Devrimci Sol militanı ile birlikte hayatını kaybetti.

TEK TİP ELBİSEYE VE HÜCREYE KARŞI DİRENİŞ

Cezaevlerinde 1980’lerin başından itibaren cunta rejimi sık sık tek tip elbise uygulamasını hayata geçirmeye çalışıyordu. ANAP iktidarı cezaevlerindeki direnişe karşı hücre tipi cezaevlerine geçiş planı yapmaya başladı. Bunun prototipi olarak da Eskişehir Özel Tip Cezaevi belirlendi.

29 Haziran 1989 günü Eskişehir cezaevindeki tutsaklar açlık grevine başladı. Mardin Yarı Açık Cezaevi’ndeki adli mahkûmlardan başka, Ceyhan Özel Tip, Kahramanmaraş, Malatya, Nazilli E Tipi, Ergani Kapalı, Antep Özel Tip, Amasya, Diyarbakır, Erzincan, Bursa, Buca ve Urla cezaevlerindeki tutuklu ve hükümlüler de cezaevlerindeki baskıları protesto etmek, ”1 Ağustos Genelgesi”nin kaldırılması veya Eskişehir Özel Tip Cezaevi’ndeki açlık grevini desteklemek için süreli ya da süresiz açlık grevine gittiler.

Eylemin 34’üncü gününde tutsaklar Aydın ve Nazilli cezaevine sürgün edildi. 20 saatlik aç ve susuz yolculuğun ardından işkence gören Hüseyin Hüsnü Eroğlu ve Mehmet Yalçınkaya bu direnişte yaşamlarını yitirdi.

MEHMET YALÇINKAYA

1991 yılına kadar süren direnişler sonucunda Eskişehir Özel Tip Cezaevi kapatıldı ve hücre tipi cezaevi sistemine ilişkin planlar rafa kaldırıldı.

HÜSEYİN HÜSNÜ EROĞLU

Hüseyin Hüsnü Eroğlu (Serdar) Pülümür’ün Haculu köyünde 1958 yılında dünyaya geldi. Ancak babasının memuriyeti nedeniyle daha küçük yaşlarda yerleştikleri Dersim merkezde büyüdü. Kürt hareketi Dersim’e girdiği ilk andan itibaren Apcolara sempati duymaya başlayan Eroğlu kısa sürede örgütlü mücadele katıldı.

Kemal Pir ve Delil Doğan ile birlikte Filistin sahasına gidip askeri ve siyasi eğitim alan Eroğlu daha sonra Dersim’e geri döndü. 12 Eylül darbesinin ardından da gerilla olarak faaliyetlerini sürdüren Eroğlu, Dersim’de yaşanan bir çatışmada esir düştü. Önce Elazığ sonra da Diyarbakır Cezaevinde ağır işkencelere karşı direnen Eroğlu, direnişlerin ardından geliştirilen sürgün politikası sonucu Eskişehir Cezaevine sürgün edildi.

Eroğlu 1989 yılında tek tip elbise ve hücre sistemine karşı gerçekleştirilen açlık grevi direnişinde hayatını kaybetti.

1996: HÜCRELERE KARŞI DİRENİŞ

1996 yılında Adalet Bakanı Mehmet Ağar ve Haziran 1996’da görevi kendisinden alan Şevket Kazan Eskişehir Cezaevinin yeniden açmak girişiminde bulundu. Plana göre İstanbul Devlet Güvenlik Mahkemesinde yargılanan tutuklular Eskişehir’deki hücre tipi cezaevine konulacaktı. Plana karşı 1996 yılı Nisan ayında birçok cezaevinde birden açlık grevi eylemi başladı. Haziran ayının sonunda açlık grevi eylemini sürdüren tutuklu ve hükümlü sayısı 2 bini geçmişti.

Türk Adalet Bakanı Şevket Kazan’ın Eskişehir Cezaevinin kapatılmayacağına yönelik 9 Temmuz günü yapılan açıklamasının ardından direniş ölüm orucu eylemine dönüştü. Ölüm orucuna 260’ı aşkın tutsak girdi. 69’uncu günde Eskişehir Cezaevinin siyasi tutuklulara kapatılması kararının ardından eylem sona erdi.

Ölüm orucunda 12 tutsak hayatını kaybetti: Aygün Uğur, Altan Berdan Kerimgiller, İlginç Özkeskin, Hüseyin Demircioğlu, Ali Ayata, Müjdat Yanat, Tahsin Yılmaz, Ayşe İdil Erkmen, Ulaş Hicabi Küçük, Yemliha Kaya, Osman Akgün ve Hayati Can.

YEMLİHA KAYA

Direnişin şehitlerinden biri olan Yemliha Kaya, 1968 yılında Maraş’ta dünyaya geldi. Hiçbir eğitim almamış hayatı boyunca hep işçi olarak çalışmıştı. Doğasında eşitlik ve adalet duygusu vardı ve örgütlü mücadeleye inanıyordu.

1989’da İşportacılar Derneği’nin kurulmasına ön ayak oldu. Yoksul Halkın Gücü gazetesinin sahibi Rıza Güneşer’in katledilmesinin ardından gazetenin yayın hayatına devam etmesi için yazı işleri müdürü oldu.

Devrimci Halk Kurtuluş Cephesi militanı olan Kaya, Sağmalcılar Cezaevindeki ilk ölüm orucu direnişi ekibinin içindeydi. Dirneişin 69’uncu günü sabahında yaşamını yitirdi.

2007: 11 NİSAN EYLEMİ

2007 yılında Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevinde zehirlendiği ortaya çıkmıştı. Bunun üzerine aralarında Kongra Gel Eş Başkanı Remzi Kartal’ın da bulunduğu 18 eylemci Avrupa Konseyi İşkenceyi Önleme Komitesinin Öcalan’ın durumu konusunda bir açıklama yapması ve İmralı’ya acilen bir heyetin gönderilmesi için açlık grevine başladı.

Strasbourg’da başlatılan açlık grevi kısa sürede Kürdistan’ın birçok merkezine yayıldı. Süresiz açlık grevine paralel olarak Avrupa’nın dört bir yanında çok sayıda eylemci Strasbourg’da destek amacıyla açlık grevine katıldı.

Eylemin 33’üncü gününde Strasbourg’da Kürtler dev bir miting düzenledi. Aynı dönemde Avrupa Parlamentosu Milletvekili Feleknas Uca ile başka 7 vekil ise, Öcalan’ın bağımsız bir heyet tarafından tedavi edilmesi talebiyle imza kampanyası düzenledi. Avrupa’daki Kürdistanlılar, bir haftada 103 bin 417 imza topladı. İmzalar, 11 Mayıs 2007’de CPT Yönetim Kurulu Sekreteri’ne teslim edildi.

Eylem sırasında Öcalan da eylemcilere bir mesaj göndermişti. Açlık grevine ilişkin açıklama yapan Öcalan, greve katılanların hayatlarını tehlikeye atmamalarını istedi. Öcalan, ”Sağlık koşullarıma ilişkin Strasbourg’da yürüyüş yapılmış sanırım. Açlık grevi de devam ediyormuş. Açlık grevine katılanlar hayatlarını tehlikeye atacak bir noktaya kesinlikle getirmesinler. Benim için kimsenin ölmesini kabul etmiyorum. Hepsine selamlarımı iletiyorum” diye konuştu.

Açlık grevi eylemi CPT’nin İmralı’ya bir heyet göndermesinin ardından sona erdi.

2012 AÇLIK GREVİ EYLEMİ

Öcalan üzerindeki tecridin giderek ağırlaştırılması, KCK operasyonları ve Roboskî Katliamının ardından Avrupa’da yaşayan Kürtler önce süreli bir açlık grevi eylemi başlattı.

Avrupa Konseyi, İşkenceyi Önleme Komitesi, Avrupa Parlamentosu, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi ve Avrupa Birliği’ne “harekete geçme” çağrısıyla başlatılan bu eylem 1 Mart 2012 günü, Fuat Kav, Ahmet Çelik, Mecbure Özer, Tarık Yusufi, İmam Yıldız, Gülistan Hesen, Harun Yılmaz, Kerim Sivri, Emine Benek, Nigar Eneyati, Erol Polat, Hasan Acar, Ahmet Kılıç, Öner Uludağ ve Gönül Kaya’nın katılımıyla başladı.

Eylem 52’inci gününde sona erdi. Eylem süresince Avrupa genelindeki 150 dernek ve kurumda da dönüşümlü açlık grevleri de aynı tarihte son buldu.