15 tutsak daha ölüm orucuna başlayacak

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması ve özgürlüğü amacıyla 30 Nisan’da başlayan ölüm orucu direnişine 10 Mayıs’tan itibaren 15 tutsak daha katılacak.

Yazılı bir açıklama yapan PKK ve PAJK’lı tutsaklar, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik uygulanan ağırlaştırılmış tecridin kaldırılması ve özgürlüğü amacıyla düzenlenen ölüm orucu direnişine 10 Mayıs’tan itibaren 15 tutsağın daha katılacağını belirtti.

PKK ve PAJK’lı tutsakların açıklaması şöyle:

“Özgürlük mücadelesinde kararlı adımlar attığımız böylesi süreçlerde tüm soylu güzelliklerin bileşkesi olan önder Apo’ya dönük uygulanan tecridin kapsam ve muhtevası toplumsal yaşamı tecrit altında tutma olarak anlaşılmaktadır.

Toplumsal insanlığın önder olarak gördüğü ve demokratik barışın baş mimarı olarak bildiği bir insanı tecride almak, tecridin o insanla tek sınırlı olmadığı bilinmektedir. Halklaşan önderliğimize uygulanan tecrit özünde halklara ve halkların yüzyıllardır özlemi olan özgürlüğe uygulanmıştır. Faşist karakterli yapılanmaların maskelerini direnişle düşürdüğümüz böylesi anlarda tecridi kırmak için başlattığımız hamle, tarihsel ve toplumsal bir görev olarak karşımızda durmaktadır.

Zindanlarda başlattığımız direniş eylemini önderliğimize ve halkımıza karşı sorumluluğumuzu yerine getirme eylemi olarak görürken bedeli ne olursa olsun kararlı bir şekilde sürdüreceğimizden kimsenin şüphesi olmasın. Mevcut AKP/MHP faşist yapılanma toplumsal kaosla ömrünü uzatmaya çalışırken onurlu direnişimiz bir kıvılcım olup tecridi kıracak ve halkların özlemini gerçekleştirecektir.

Bizler Kürdistan ve Türkiye zindanlarında bulunan PKK ve PAJK’lı tutsaklar olarak 14 Temmuz direniş çizgisi ekseninde ölüm orucu ve süresiz dönüşümsüz açlık grevi eylemimizi çok net ve kararlıca sürdürürken yaşanan kimi gelişmeler özünde netliğimizi ve kararlılığımızı kırmak üzerine olduğunu görmekteyiz.

GÖRÜŞMELER DEVLET AKLININ SİNSİ HESAPLARIYLA YAPILAN TEMASLARDIR

Önderliğimizle 12 Ocak’ta ve 2 Mayıs’ta yapılan temaslar devlet aklının sinsi hesaplarıyla yapılan temaslardır. Ne bir mutabakat ne bir müzakere ne de bir diyalog süreci geliştirilmediği anlaşılmaktadır. 12 Ocak ve 2 Mayıs arasında geçen zaman diliminde bile devlet aklının ne kadar fukara düşündüğünü ve kendi koyduğu yasalar içerisinde çelişki yaşadığını görmekteyiz.

Bizler PKK ve PAJK’lı tutsaklar olarak basına deklere ettiğimiz 7 maddelik taleplerimizin hayat bulması verili anayasayı zorlamayacağı gibi adaletin şahsileştirilmesinden ve keyfileştirilmesinden çıkmasını zorlayacaktır.

Adalet Bakanı, Türkiye Cumhuriyeti anayasasında yeri olan kanunların hayata geçmesi önündeki etkenleri açıklayabilecek kadar adil davranamadığı böylesi süreçte yargının bağımsızlığını Erdoğan kişiliğine kurban ettiğini hem seçim süreçlerinde hem de el attığı tüm alanlarda görmek mümkün hale gelmiştir. Avukatların 2 Mayıs’ta önderliğimizle yaptığı görüşme sonrası kamuoyuna yapılan deklarede; önderliğimiz, toplumsal sorunları savaş ve fiziki güçle değil akıl, politik ve kültürel güçle çözülebileceğini ve bununda demokratik müzakereyle çözümlenebileceğini net olarak dile getirmiştir. Gelinen aşamada hükümet ve devlet yetkilileri sorunları demokratik yöntemle çözmekten ziyade toplumsal barış ve demokrasiye yanaşmayan tutumda ısrar etmekle yol almaktadır.

TECRİDİN KALDIRILMALI, ÖZGÜR YAŞAM VE ÇALIŞMA KOŞULLARI SAĞLANMALIDIR

Şu çok iyi anlaşılmalıdır ki bizler PKK ve PAJK’lı tutsaklar olarak tümden tecridin kırılması için direnmekteyiz, bir iki görüşmeyle tecrit de kırılmaz direnişimiz de kırılmaz, bu böyle bilinmelidir. Türk devlet yetkilileri bu konuda samimi olduklarını dile getiriyorlarsa büyük bir cesaretle demokratik müzakere süreçlerini başlatmalılar. Kürt sorununun demokratik çözümü ve Türkiye’nin demokratikleşmesinde belirleyici olan asıl muhatap önderliğimizin kendisidir. Ancak tecridin kaldırılması, özgür yaşam ve çalışma koşullarının sağlanması gerekmektedir.

Gelinen aşamada önderliğimiz üzerindeki tecrit halen devam etmektedir. 2 Mayıs görüşmesinden sonra yapılan avukat aile ve vasi başvurularının reddimlesi mutlak tecridin sürdürülmesi anlamına gelmektedir.

Çok açık belirtiyoruz önderliğimizle sadece bir görüşme yapılarak içinde bulunduğumuz ölüm orucunu ve açlık grevi eylemini bitirmemizi kimse bizlerden beklemesin. Bizler önderlik öğretisiyle vücut bulan insanlarız, tümden tecrit kırılmadan devletin hiçbir oyun ve entrikası direnişimizi kıramaz. Faşizmin tüm uygulamalarına karşı direnmekten asla geri adım atmayacağımızı herkes çok iyi bilmelidir.

‘Tecridi kıralım faşizmi yıkalım Kürdistan’ı özgürleştirelim’ hamlemizin öncüsü olan Hakkari Milletvekili ve DTK Eşbaşkanı Leyla Güven 7 Kasım’da başlayarak zindanda ve dışarda kararlıca yürüttüğü açlık grevi direnişi ve bizlerin 16 Aralık’tan bu yana yürüttüğümüz direniş aynı zamanda 30 Nisan’da 15 arkadaşla ölüm orucu eylemi Türk devlet yetkililerinin önderliğimiz üzerindeki tecridin ısrarına karşı ve özdeş haline gelen toplumsal yaşamı tecride almaya karşı geliştirilen bir direniş hamlesidir.

15 TUTSAK DAHA ÖLÜM ORUCUNA BAŞLIYOR

Bizler PKK ve PAJK’lı tutsaklar olarak Türk devlet yetkililerinin tecritteki ısrarına karşı ikinci bir ölüm orucu grubuyla direnişimizi yükselteceğimizi belirtiyoruz. 30 Nisan’da 15 arkadaşın içinde bulunduğu ölüm orucu eylemini devam ettireceğiz. Bunun yanında aşağıda belirteceğimiz arkadaşların isimleriyle birlikte 10 Mayıs’ta ölüm orucu eylemimizin sayısını büyütüyoruz.

Buna göre;

Kandıra Cezaevi’nden

Yaşar Cinbaş

Muhammed İnal

Diyadin Akdemir

Engin Kahraman

Bolu F Cezaevi’nden

İbrahim Doğan

Ahmet Emin Eren

Mustafa Taştan

Patnos Cezaevi’nden;

Sena Efe

Burhan Şık

Faysal Atak

Şefik Kayhan

Tekirdağ 1 Nolu Cezaevi’nden

Reşat Özdil

Tekirdağ 2 Nolu Cezaevi’nden

Zeki Bayhan

Yılmaz Yıldız

Van Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nden

Sait Öztürk

Büyük bir ciddiyet ve kararlılıkla eylemlerimizi sürdürürken örgütlü hareket edeceğimiz bilinmelidir.

10 Mayıs’ta başlatacağımız ölüm orucu eylemi 30 Nisan’da başlayan grupla birlikte ölüm orucu eylemini 30 arkadaşla sürdüreceğiz. Taleplerimiz yerine gelmeyene kadar eylemimizi sürdüreceğiz.

Bu bağlamda özellikle tutsak annelerimizin dışarıdaki direnişlerini selamlıyor ve tüm halkımızın topyekün direnişe geçmeye davet ediyoruz.

Faşizme karşı direnmenin elzem olduğu böylesi anlarda tüm sivil toplum kuruluşlarını, akademisyen yazar ve aydın şahsiyetleri ses çıkarmaya davet ediyoruz.

Toplumsal demokrasiye gönül veren herkesi faşizme karşı direnişe çağırıyoruz. Direnmek kazanmaktır ve mutlaka kazanacağız...”