2014’ten 2022’ye İmralı’nın AİHM süreci -1

AİHM, Abdullah Öcalan hakkında 2014’te ağırlaştırılmış müebbedin ömür boyu sürdürüleceğine dair düzenlemelerin işkence yasağına aykırı olduğunu tespit etti, bu yılki kararda da koşulların değişmediğine hükmetti ve Türkiye’den eylüle kadar cevap istedi.

Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, 30 Kasım-2 Aralık tarihlerinde yaptığı toplantıda, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın yanı sıra ağırlaştırılmış müebbet verilen Hayati Kaytan, Emin Gurban ve Civan Boltan hakkında verilen AİHM kararlarını görüştü ve Türkiye’den Eylül 2022’de bir cevap istedi.

AİHM, daha önce Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile ilgili 18 Mart 2014 tarihinde bir karar vermişti. Öcalan-1 kararı olarak geçen bu kararda Bakanlar Komitesi, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının ömür boyu sürdürüleceğine dair düzenlemelerin işkence yasağına aykırı olduğu tespitinde bulunarak, bu konuda yasal düzenlemelerin yerine getirilmesi gerektiğine hükmetmişti.

Bakanlar Komitesi, Türkiye’ye mevcut yasal çerçeveyi AİHM tarafından belirlenen standartlara uygun hale getirmek için gerekli tedbirleri kabul etmesi çağrısında da bulunmuştu. Aynı çerçevede müebbet hapis cezasına çarptırılmış olup tutuklu bulunan kişilerin sayısı hakkında bilgi istenerek, Türkiye’nin bu bilgileri 2022 yılı Eylül ayında kadar sunması talep edildi.

2014 KARARI NEYDİ?

AİHM 2014’te ilk olarak Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın avukatlarının başvuruları çerçevesinde kararlar aldı.  Kürt Halk Önderi’nin avukatları tarafından Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) 3’üncü maddesini ihlalden; yani “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz” şeklindeki madde kapsamından dolayı başvuru yapıldı.

AİHM o dönem tüm başvurulara olumlu yanıt vermese de özellikle AİHS’nin “insanlık dışı ve onur kırıcı ceza ve muamele”yi yasaklayan 3’üncü maddesi gereği, bu şikayeti oybirliği ile haklı buldu. Hatta AİHM kararında, İtalyan yazar Dante Alighieri’nin “Siz ki, buraya girenler, bütün umutlarınızı geride bıraktınız” sözüne atıfta bulundu ve “Cezaevleri cehennem olmamalıdır” çağrısını yaptı.

Aynı kararda ‘şartlı tahliye’ye de atıfta bulunuldu ve hatta Türkiye’nin de ömür boyu hapsi kaldıran ülkelere arasına girerek insanlık için önemli bir örnek teşkil etmesi de önerildi. Şartlı tahliye kararı ise sadece cezaevi koşullarının iyileştirilmesi ile aile üyeleri ve avukatlarının ziyaretlerini kolaylaştırmasının yeterli olmayacağı belirtilerek, “başvuruyu yapanla (Abdullah Öcalan) aynı koşullar altındaki tutuklular için “şartlı tahliye” imkanları sağlayacak yasal mekanizmaların oluşturulması gerektiği” belirtildi.

Bunun bir nedeni de AİHM Büyük Daire’nin 2013’te aldığı “Vinter ve diğerleri/Birleşik Krallık” başlıklı içtihat kararıydı. Bu karara göre, müebbet hapis cezasının AİHS’nin 3’üncü maddesiyle uyumlu olabilmesi için “serbest bırakılma olasılığı” ve “cezanın belli bir süreden sonra gözden geçirilmesi” perspektifini de içermesi gerekiyor. Bu da 2014’te alınan bu karar çerçevesinde 2024’te Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın tutukluluğunun yeniden gözden geçirilmesi anlamına geliyordu. Çünkü “Vinter” içtihadına AİHM’nin müebbet hapis mahkumları açısından cezaevinde 25 yılın tamamlanmasını “gözden geçirme” için makul bir süre olarak öngörüyor. Abdullah Öcalan’ın mahkumiyeti de 1999 yılında başlamış, 25 yıllık bekleme dönemi de 2024 yılında bitecek.

UMUT HAKKI HUKUKEN NEDİR?

Peki, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan hakkında verilen “Umut hakkı” ne demek?

Hukuk terminolojisinde müebbet veya ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası alan hükümlüye serbest kalma olanağının tanınmasıdır. Bir başka deyişle her hükümlünün bir gün dışarı çıkabilme ihtimalini ifade eder.

Umut hakkı, ilk olarak Alman Federal Anayasa Mahkemesi kararları ile gündeme geldi. Alman Anayasa Mahkemesi’nin 21 Haziran 1977 tarihli “Life Imprisonment” (Müebbet hapis) adlı davada vermiş olduğu kararda: Ömür boyu hapis cezası uygulamalarının, daha sonraki bir tarihte özgürlüğüne kavuşması için mahkuma somut, gerçekçi ve ulaşılabilir bir şans tanındığı durumlarda ancak mümkün olabileceği belirtildi. Aynı kararda mahkumların kişiliklerindeki gelişim göz ardı edilerek, bir gün özgür kalma umutları tamamen ellerinden alındığında, devletin insan onurunun özüne ağır bir darbe vurmuş olacağı ifade ediliyordu.

AİHM ise daha sonra “umut hakkı” ile ilgili bir dizi içtihat geliştirdi. AİHM, bir kimsenin mahkum olduğu hapis cezasının infazını bir gün serbest kalma ümidi olmaksızın geçirmesini AİHS madde 3 bağlamında kötü muamele olarak kabul etmekte ve de umut hakkını insan onuruna saygının bir gereği olarak görmektedir.

AİHM bunu yanı sıra yoruma dayalı olarak işlettiği bu içtihatlarda bu bağlamda özellikle son dönemde verdiği kararlarında, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasının kötü muamele teşkil etmemesi için cezanın gözden geçirilme olanağının bulunmasına da hükmetti. Ayrıca cezanın infazına ara verilmesi, infazın geri bırakılması veya koşullu salıverilmesi af veya cezada indirim yapılmasına olanağının bulunmasını da şart koşmuştur.

Ama AİHM’nin bu kararları doğrudan salıvermeden ziyade, salıverilmeyi umut etme hakkı kapsamında müebbet hapis cezasının belirli aralıklarla gözden geçirilmesi gerekliliğini içerir. AİHM, süre hususunda bir belirleme yapmıyor ama cezanın en geç 25 yıl sonra gözden geçirilmesi (Tıpkı Abdullah Öcalan’da öngörüldüğü gibi) daha sonra ise düzenli aralıklarla bu denetimin devam etmesi gerektiği olduğunu ifade ediyor.

CPT YAKIN ZAMANLI RAPORLARI NE DİYOR?

AİHM daha önce 2014 yapılan ilk başvuruyu incelerken Avrupa Konseyi İşkenceyi ve İnsanlık Dışı veya Onur Kırıcı Muamele veya Cezalandırmayı Önleme Komitesi (İşkenceyi Önleme Komitesi - CPT) raporlarını inceleyerek karar verdi. CPT kararları çerçevesinde 2009 öncesi ve sonrası olarak iki şekilde ele alındı. CPT’nin 2009’da hazırladığı raporu ele alan AİHM, İmralı’da özellikle 2010 AB uyum yasaları çerçevesinde çeşitli adımlar atıldığını gözetti ve koşulların farklılaştığını ifade etti. Bu anlamdaki avukat başvurularını kabul etmedi.

Fakat Komitenin 2017 ve 2019 yıllarında gerçekleştirdiği iki ayrı ziyaret sonucu hazırladığı iki rapor koşulların yeniden farklılaştığını ortaya koyuyordu.

İki rapora göre de “İmralı’daki tüm mahkumların bir araya gelebilme süresi haftada toplam 6 saat. Haftada 3 saat haricindeki tüm açık hava aktiviteleri yasaklanmış durumda. Sonuç olarak tüm tutuklular, çoğu zaman tecride tabi tutuluyor. Bu tecrit durumu haftadaki 168 saatten 159’unu kapsıyor.

Ayrıca yakınları ve avukatlarıyla görüşün, özellikle 15 Temmuz 2016 sözde darbe girişimi sonrası tamamen kaldırıldığına değinen CPT, Abdullah Öcalan’ın sadece Ağustos 2019’da avukatlarıyla görüşebildiğini, ardından yine tüm ziyaret taleplerinin reddedildiğini de raporda geçiriyordu. Ülkelerin izin verdiği oranda rapor açıklayan CPT, bundan sonra yaklaşık üç yıldır İmralı’ya gitmedi.

CPT’nin son incelemelerinden sonra 2021 İmralı Ada Hapishanesi için tecridin en ağır yılı oldu. Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile en son görüşme, kardeşi Mehmet Öcalan tarafından 25 Mart 2021 tarihinde telefon aracılığıyla oldu. Abdullah Öcalan, avukatlarıyla ise en son 7 Ağustos 2019 tarihinde görüşebildi.

Asrın Hukuk Bürosu avukatları, 22 Kasım 2021’de Abdullah Öcalan ve İmralı’da bulunan tutsaklar Ömer Hayri Konar, Hamili Yıldırım ve Veysi Aktaş ile görüşme talebiyle Bursa İnfaz Hakimliği’ne yaptıkları başvuru sonrası, Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a 12 Ekim 2021 tarihinde Bursa İnfaz Hakimliği tarafından 6 aylık avukat görüş yasağı verildiğini öğrendi. Yasağın Nisan 2022’de kalmasından sonra yeniden 29 Nisan tarihinde yaptıkları başvuru yapan avukatlar, Kürt Halk Önderi'ne bu defa da 13 Nisan tarihinde verilen 6 aylık yeni bir avukat görüş yasağı olduğunu öğrendi.

 

Yarın: Avukat Özgür Erol, AİHM’nin verdiği Öcalan-2 kararı sürecini, bu çerçevede attıkları adımları ANF’ye değerlendirdi.