2015’te AKP’yi gerileten sinerji şansına bugün de sahip olabilirdik

Onur Hamzaoğlu, Emek ve Özgürlük İttifakı’ndaki ayrı seçim listesi için “Bu siyasi karar, en azından ittifak oluşturulurkenki o heyecanını, o coşkusunu, umudunu karşılamıyor” dedi.

Seçim kadar seçimin ittifaklara dayattığı çelişkiler de tartışma konusu. İttifakta olup kendi adı ve listesiyle girenlerle başlayan “ne kadar kayba sebep oluyor ya da getirisi var mı, avantaj mı dezavantaj mı?” şeklindeki tartışmalar, henüz resmi startını vermemiş seçimin önemli başlıkları. HDP Merkez Danışma Kurulu Üyesi olan Onur Hamzaoğlu’na göre, AKP en başından bu yana seçim sistemini bir tuzakla beraberinde getirdi. Bugün gelinen tabloda ise o çelişkiler ortaya çıktı. Hamzaoğlu hala umudunun olduğunu söylüyor ama bugün içinde olunan vaziyetin de 2022 yılının Ocak ayında kurulan Emek ve Özgürlük İttifakı umudunu karşılamadığını söylüyor. Dahası Onur Hamzaoğlu, “2015’te AKP’yi gerileten sinerjiye bugün de sahip olabilirdik” diye ekliyor.

Onur Hamzaoğlu ile seçim sistemini ANF için konuştuk.

 Geçen yıl değiştirilen bir seçim kanunu var. Siz bir yazı kaleme aldınız ve çeşitli değişiklikleri de hatırlattınız. Nedir bu değişiklikler ve ne yönde oldu?

Türkiye'de 83 yılında yürürlüğe giren 2838 sayılı bir milletvekili seçimi kanunu var. Günümüze kadar 17 kez üzerinde değişiklik yapılmış. Kimisi kanunlarla olmuş bu değişikliklerin kimisi de kanun hükmünde kararnamelerle ve 8’i de AKP döneminde gerçekleşmiş. Ben son ikisini özel olarak önemli buluyorum. Çünkü 14 Mayıs'ı etkileyeceği için onun altını çizmek isterim ama tabii ki genel bir değerlendirme olarak söylemeliyiz ki bütün hükümetler kendi çıkarlarına daha uygun hale gelsin diye bu düzenlemeleri gerçekleştirdi. AKP 2018 Mart'ında yapmış olduğu değişikliklerle seçim sürecinde ortak ittifaklar geliştirmenin önünü açmakla beraber, örneğin seçim barajı gibi konularda değişiklik yapmamıştı. Ama 2022 Nisan ayındaki değişiklikle seçim barajında bir değişiklik yaptı. Yıllardır yüzde 10 olan baraj yüzde 7’ye inmiş oldu. Şunu da hatırlatalım ki; zaten HDP o barajı 2015’te darmaduman etmişti  ve ondan önce de bağımsız adaylarıyla bunu başarmışlardı. Ancak yine de bir zor olarak devam ediyordu o madde.

Ama AKP 2018’deki değişikliklerde ortaya koydukları ittifaklar meselesinden sonra, ittifakların seçim bölgelerinde ne gibi bir tutum alabileceğiyle ilgili değişiklikleri de beraberinde yansıttı. Ben açıkçası bugünlere gelmeden o kanun maddesindeki değişiklikleri gördüğümde, “bu önemli bir AKP tuzağı ve bu tuzak maalesef Türkiye'deki hem muhalefete, hem sosyal demokratlara hem de sosyalistlere bir tuzak. Umarım hep birlikte bunu görürüz, hep birlikte bunu seçim hattına girmeden tartışırız, paylaşırız ve böyle bir tuzağa düşülmez” demiştim yakın çevreme.

Neden?

Çünkü siyasi yapılar, partiler meseleyi ittifakın aldığı tüm oyun ülke barajındaki etkisiyle barajı geçip geçmeme olarak değerlendiriyorlar. A ittifakı yüzde 7’yi geçiyorsa, toplam ülke genelinde aldığı oyla ittifakın içindeki en küçükten en büyük partiye kadar tüm ittifak barajı geçmiş kabul ediyor. Her bir seçim bölgesinde ise ittifak tek bir listeyle girip içindeki partilerin logoları ya da logoları olmadan da girebiliyor. O zaman ittifaka verilmiş bütün oylar o seçim bölgesinde bir milletvekili çıkarmak için ne kadar oya gereksinimi varsa onun üzerinden hesaplanıp herhangi bir kayıp olmadan bu gerçekleşiyor. Ama tuzak dediğim şey şu, ittifak üyelerinin en az 41 ilde olmak koşuluyla kendi logolarıyla yani ittifakın içinde seçim pusulasında bir de logoları görünür şekilde yazıldığında kendi listeyle giriyor demek oluyor bu. Dolayısıyla böyle girildiğinde ülke barajıyla ilgili bütün ittifakın oyları hala geçerli olmakla beraber, her bir seçim bölgesinde aldıkları oy kendilerine ait oluyor. Ve ittifakın diğer partileriyle birleşmiyor, ayrışıyor. Dolayısıyla ittifakın içinde ayrı ayrı logolarıyla seçime giren partiler diğer ittifakların partileriyle rekabeti neyse, milletvekilliği çıkarmak anlamında ittifak içinde de aynı rekabeti etmiş oluyor. Ne bir fazla ne bir eksik. Dolayısıyla bu böyle olunca bunu aritmetik olarak konuşuyoruz.

Şu anki güncel tartışmaların da kilit noktası burası. Bu anlamda daha da somutlaştırırsak nasıl oluyor?

Diyelim ki bir ittifakın beş bileşeni var. Tek bir listeyle girdiklerinde çıkardıkları vekille, her birinin ayrı ayrı girmesi ya da birkaçının ayrı ayrı girmesiyle alabilecekleri milletvekili sayıları birbirinden farklı oluyor. Örneğin adını söyleyerek konuşalım; Emek ve Özgürlük İttifakı İstanbul birinci bölgede üç logoyla girecekse ya da iki logoyla... Biliyorsunuz ittifakın 7 bileşeni ve HDP'nin de bileşenlerini sayarsanız toplam yanılmıyorsam 11 bileşen parti ve yapı var. Bunlardan üçü ya da ikisi ayrı girdiğinde birbirinden değişik sonuçlar çıkacak.

Örneğin, bu dokuz bileşen Yeşil ve Sol Parti’nin logosuna evet mührü basılacak. Türkiye İşçi Partisi için ise aynı ittifakta olmalarına rağmen onun logosuna evet mührü basılacak. Ve bu oylar farklı iki parti gibi sayılacak ve değerlendirilecek. Diyelim ki bu bölgede bir milletvekilliği çıkarmak için 100 bin oy gerekiyor ve Yeşil Sol Parti 375 bin oy aldı; o zaman üç milletvekili çıkarmış olacak. Diyelim Türkiye İşçi Partisi de 145 bin oy aldı. Bir milletvekili çıkaracak. Halbuki 375+145 beşinci bir milletvekilliğini ortak çıkarabilmek demek ama maalesef bunu çıkaramayacaklar. Matematik bunu söylüyor. Bu böyle olur olmaz, başka bir tartışma. Ama biz sonuç itibarıyla bu tartışmaları Türkiye'de siyaset alanındaki gelişmeler üzerine yapıyoruz. Hem tarihsel birikim, bilgi hem de en azından bu süreçlerde Türkiye'de seçmenin sandık başına gittiğindeki tutumları üzerinden de değerlendirmek gerekir.

Türkiye'de yıllardır solun birleşmesi kamuoyunda ciddi sinerji yaratmış ve oraya olan ilgiyi, sandık başına gidildiğinde de gerçekten takdir eden, onu olumlu karşılayan sonuçları göstermiştir. 2015 seçimlerinde 7 Haziran'da bunu hep beraber gördük. HDP'nin öncülüğündeki bu yapılanma bir kongre partisi olarak, o dönemin son iki ayında yapılan bütün silahlı, bombalı müdahalelere rağmen seçmeni, Türkiye ve Kürt halkını birbirinden koparmadı. Aksine Gezi isyanında uyanmış olan ve o penguenlerin ne anlama geldiğini çözmüş olan Türkiye halkları, bunun esasında kendilerine bir dayatma ve bir oyun olduğunu çok daha net olarak fark etti ve bu fark etmiş olduklarını bilince taşıyıp birbiriyle paylaşmış oldu. 2015 seçim sonuçları AKP'ye yaklaşık 13-14 yıl sonra tek başına hükümet olmayı kaybettirdi. Benzer bir sinerjiyi tam da AKP'nin 20’nci yılında görme şansına sahip olabilirdik.

Peki, ittifakta ortak cumhurbaşkanı desteklenip ayrı adaylarla girilmesini nasıl yorumluyorsunuz?

Şimdi ittifakta varız ve cumhurbaşkanlığı seçiminde bu ittifak ortak bir eğilim içinde olacak ve aday çıkarmayacağız. Çünkü Türkiye'nin bugünkü koşulları bunu zorunlu kılıyor. Örneğin, maalesef ittifakın bütün bileşenleri Cumhurbaşkanı kararını eş zamanlı olarak da açıklamadılar, biliyorsunuz. Ondan önce de değişik şekillerde bunu ifade eden oldu ama neyse ki ittifakın en büyük bileşeni HDP, bu konuda siyasi etiğe çok uygun davranarak, bence adımlarını olabildiğince kontrollü, heyecan yapmadan açıkladı. Önemli adımlar attı; en azından reaksiyonel davranmaktan kendini alıkoydu diye gözlemliyorum. Bunların elbette hem bir HDP Merkez Danışma Kurulu Üyesi olarak hem de ayrıca gözlemlerim olduğunu da paylaşmak isterim. Yoksa o heyetlerin içinde olan bir kişi değilim; doğal olarak önümüzde iki ayrı tutum çıktı. Cumhurbaşkanlığında aday çıkarmamak gibi bir gerekçe var ülkenin siyasal yapısı ve halkların gereksinimi gereği. Ancak bu gerekçeyi seçimin ikinci aşaması için, yani milletvekili seçimi için görmemeyi ya da bunu bu şekilde değerlendirmemeyi açıkçası anlayamıyorum. Anlayamıyorum ve kaygım da o yüzden zaten. Ya da benim gibi pek çok arkadaşımızın da kaygısı o yönde. Çünkü evet Cumhurbaşkanlığının değişmesi bir zorunluluk ama yetmiyor. Güçlü bir parlamenter sistem olabilmesi, Türkiye'de yaşayan herkes için, sadece yurttaşlar için değil göçmenler, mülteciler, kadınlar, çocuklar aslında hepimiz için hayatın değişebilmesi mecliste güçlü sol sosyalist bir muhalefete bağlı.

Millet İttifakı'nın yapısını biliyoruz. Sonuç itibarıyla AKP iktidarının ekonomik politikalarının merkezi orada. AKP'nin 2015’teki şiddet politikalarının merkezi orada. Ortadoğu projeleriyle ilgili Osmanlıcılığın merkezi orada. 90’lı yıllardaki faili meçhullerin İçişleri Bakanı orada ya da Sivas'ta Madımak Oteli yangınının müsebbipleri oralarda. Şimdi bütün bunları alt alta sıraladığımızda esasında Millet İttifakı'ndan beklentimiz çok çok sınırlı olmalı. Evet, zaman insanları geliştirmiştir, değiştirmiştir. Tabii ki bunu bilerek bu diyalektiği göz ardı etmeden ama yine de hayale kapılmadan adım atmamız gerekir. O bakımdan üçüncü seçenek yani Emek ve Özgürlük İttifakı, Türkiye halklarının, işçi sınıfının, kadınların, gençlerinin, ötekileştirmiş herkesin, köylünün, çiftçinin, küçük esnafın ve inanın herkesin umudu diyebilirim. Sınıfsal farkı göz ardı etmeden söylüyorum bütün bunları. Yaşayabilmek için çalışmak zorunda olan hepimizin bir seçeneği gerçek anlamda. Beğenelim beğenmeyelim, Türkiye'de yeniden inşa söz konusu olacaksa bu inşanın toplumsal eşitliğini öne çıkaran, bunu koruyan, geliştiren budur.

Özellikle 70’lerden sonra dünya genelinde küresel bir dünya yaratmak adına, sermaye egemenliğinde, ABD'nin hegemonyasındaki bu neoliberal, küreselleşme politikalarının uygulanması Türkiye'de inanın 80 asker darbesiyle bile yerleştirilememişti. Ancak AKP kurucuları bunun hayata geçirilmesinin için aday olduklarını ifade ettiler ve kuruluşu iki yılı bulmamış bir parti meclisteki sandalyelerin yüzde 60’ından fazlasını kazanarak iktidara geldi. Dolayısıyla AKP aynı zamanda neoliberal politikaların Türkiye'ye ödev biçtiklerini uygulayan bir hükümet ya da bir siyasi yapı olarak da gündemimizde olmalı. Onun 20 yılda bu ülkede değiştirdiklerini, dönüştürdüklerini öncelikle sistem ve ideoloji ve de biçimi olarak geriye çevirmek, sonra bunu insana yakışır hale getirmek uzun zaman istiyor ama sağlam adımlar atmak gerekir. Bu bakımdan Türkiye'de yeni bir meclis kurulduğunda Cumhurbaşkanı değişse bile solun sosyalistlerin gerçek bir büyüklükte odak olmadan, Millet İttifakı'nın getireceği yasa değişiklikleri, yasalar, kararnameler ve meclisteki benzeri faaliyetleri konusunda yaptırımı olamayacaksa bu hiçbir işe yaramaz.

Bunun için de toplam bir güç olarak girilmeli diyorsunuz o zaman?

Tam da anahtar yer burası. Halkçı, toplumcu, emekten yana, kadından yana, çocuklardan yana ötekilerden yana olmasını sağlayacak bir odak olma olanağını kaybetmemek için önemlidir. Seçimde bir milletvekili de beş milletvekili de ne kadar fazlaysa o kadara hedeflemeliyiz. O bakımdan ben en azından bu saiklerle Cumhurbaşkanlığı ve milletvekilliği seçimi tercihlerimizin birbirinden farklı gerekçelerle gündemimize gelemeyeceğini düşünüyorum.

Tam da dediğiniz bu konuya dair Emek ve Özgürlük İttifakı çerçevesinde sert eleştiriler de oldu mesela ama çağrılar da yapılıyor. Öte yandan seçim sistemi de biliniyor. O zaman nasıl bir matematik hesabı çıkarılmış olabilir?

Örneğin TİP en az 41 ilde kendi listesiyle girmek durumunda. Yeşil Sol Parti ise tüm illerde gireceğini açıklamış oldu. Şimdi sanıyorum bir milletvekilini ya da birkaç milletvekilini çıkarmayı dahi engelleyebilecek şekilde olmaması üzerinden tartışmalar yürütülüyor. Öncelikle tabii ki buna ne gerek vardı? Ama öte yandan bir duyarlılık da var. Yeşil Sol Parti heyeti bence gerçekten bir veri mühendisliği biçiminde çalışıyor. Yıllardır sandık sandık, il il ve seçim bölgesine dair kritik yerlerde analizlere sahip olduklarını biliyorum. Anladığım kadarıyla TİP de böyle bir hazırlık içinde. Karşılıklı müzakere edip bu süreci olabildiğince en az hasarla atlatacaklardır.

Neden kazanma değil de “hasar” göze alınıyor?

Bu bir partinin siyasi kararı. O bakımdan ben de ittifakta bulunan bir siyasi parti ilgili daha fazla bir şey söylemek istemiyorum. Çünkü “keşke” dememek için bugüne kadar biriktirdiklerimi ortaya koyan şeyleri yazmıştım ama yetmedi. İş işten geçiyor arkadaşlar, diye nasıl söyleyeyim çığlık attım ama olmadı. Ayın 9’una birkaç gün kaldı, sonra listeler teslim edilecek hala zaman var teorik olarak ama yaşamın pratiği ve gelişmeler böyle bir olasılığın neredeyse kalmadığını gösteriyor. Dediğim gibi bu bir siyasi karar. Bu siyasi karar en azından ittifak oluşturulurkenki, 2022 Ocağı'ndaki o heyecanını, o coşkusunu ve umudunu karşılamıyor. Halbuki bizim bu umudu daha da büyütmeye gereksinimimiz vardı.

Bakın, Ocak 2022’de HDP'nin davetiyle bir araya gelen, gelmeleri istenen siyasi partilerden bazıları daha masaya oturmadan mahkûm ettiler o çağrıyı. Düşünebiliyor musunuz o çağrı daha masaya oturulmadan, içeriğinde ne var denmeden doğrudan doğruya davet edenlere de değil, medya üzerinden yanıtlar verilerek mahkûm edildi. Buna rağmen bu ittifakın büyük bileşeni geçtiğimiz haftalarda da biliyorsunuz ki bütün bunlar rağmen ama halkların ortak geleceği eğilimindeki ısrarı nedeniyle bir biçimde yeniden bir davet çıkardı. İttifakın şimdiki bileşenleri ve dışarıda kalan sol sosyalist yapılar hep beraber bugünün gereksinimlerini karşılayacak şekilde bir arada olabilseydik ve tek olabilseydik, bunun yaratacağı sinerji gerçekten mecliste çok özel bir yere sahip olacaktı. Sonuçta mecliste faaliyet yürümez de diyen yapılarımız da var, onlara da saygı gösteriyoruz ama en azından meclis kürsüsünü kullanmak kıymetlidir. Türkiye'de sol sosyalist perspektifli adımlar atmayı yardımcı olacaktı. Sistemi deşifre etmek için, yerine yeniden inşayı sağlarken katkısı olacaktı. Bütün bunları maalesef tümüyle yitirmesek bile en azından riske atıyoruz. En azından insanları kaygı duyacak düzeyde bulutlu bir ortama sürüklüyoruz. Bu kadar bilinemezcilik olmadan da gerçekleşmesi mümkündü.

Son olarak şimdiden sonra ne yapmalı?

Adaylar netleşince, sanıyorum taşlar o zaman yerine oturacak. Dilerim seçim bölgelerinde tercihlerle ortaya çıkan rekabet bu süreçte dozunu kaçırmaz. En azından propaganda dönemi hem memlekete ne gerektiği hem Emek ve Özgürlük İttifakı’nın varlığının ne işe yarayacağı ve niçin gerekli olduğu ve de tek bir oyun bile kaybedilmemesi için gerektiğine yönelik olur. 2022 Ocak ayında çok büyük heyecanlarla başlayan bu ittifak süreci dilerim bu süreçte yaşanan sorunları aşar. Türkiye halklarının, gençlerin, emekçilerinin, sosyalistlerinin sandığa geldiklerinde bu kararlılıkta olabileceğini düşünüyorum ve umut ediyorum. Hala umudum var ve bunu büyütmek istiyorum.