ANALİZ

7 Haziran seçim ve darbe mekaniği

15 Temmuz askeri darbe girişimi ile 20 Temmuz OHAL sivil darbesinin birinci yıldönümü yaşanıyor...

Türkiye geçen bir yıldaki çelişki ve çatışma durumunu belki de hiç yaşamadı. Bir yandan faşist iktidar blokları arasındaki çelişki ve çatışma, diğer yandansa faşist diktatörlük güçleri ile tüm ezilen ve sömürülen halk kesimleri arasındaki yoğun çelişki ve çatışma geçen yıla damgasını vurdu. Söz konusu çelişik ve çatışmalı durum büyük ölçüde devam ediyor ve nasıl sonuçlanacağı ise tam kestirilemiyor. Bu konuda sadece tahminler ve iddialar ortaya atılıyor.

Bu temelde belli bir tartışma da aslında yürütülüyor. Fakat çok önemli kısmı basit propaganda yüklü ve sadece taraf olanın temennilerini içeriyor. Örneğin 15 Temmuz askeri darbe girişimi bir kontrollü darbe mi, değil mi? Baştan beri bu soru üzerinde duruluyor. Buradaki kontrollülükten kasıt, Tayyip Erdoğan’ın bilgisi dahilinde yapılıp yapılmadığı hususu oluyor. Halbuki iktidar mücadelesinin bir biçimi olarak her darbe veya darbe girişimi hakkında bazı hususlar karşı tarafın veya tarafların bilgisi dahilinde olur. Burada gerçekleşen de herhalde budur. Mevcut haliyle Tayyip Erdoğan’ın 15 Temmuz askeri darbe girişimini bildiği veya organize ettiği konusunda kesin bir şey söylenemez. Ancak 15 Temmuz ardından Tayyip Erdoğan’ın “Bu Tanrının bize bir lütfu” dediğini herkes bilir.

Yine acaba 15 Temmuz askeri darbe girişimi başarıya ulaşsaydı ne olurdu? Herhalde bugünkü gibi bir iktidar var olurdu, başka bir şey değil. Sadece sarayda Tayyip Erdoğan değil de muhtemelen Fethullah Gülen oturuyor olurdu. Şimdi bu nedenle Tayyip Erdoğan ve yardakçıları kıyamet koparabilirler ve bu anlaşılır bir şeydir. Fakat onların dışında kalanlar için bu durumun ciddi bir farklılık içermediği ortadadır. Dolayısıyla başka bir iktidar bloğu olan Kemal Kılıçdaroğlu çevresinin 15 Temmuz’a karşı çıkıp da 20 Temmuz’a karşı çıkmaması anlaşılır değildir.

Çok açık ki, Tayyip Erdoğan’a göre 15 Temmuz askeri darbe girişimi kötü, 20 Temmuz sivil OHAL darbesi iyidir! Neden? Çünkü 15 Temmuz’da saldırıya uğrarken, 20 Temmuz’da her tarafa saldıran kendisi olmuştur. Kuşkusuz Fethullah Gülen’e göre ise bunun tersi doğrudur. Çünkü Fethullah Gülen’i iktidar sahibi yapmayı hedefleyen de 15 Temmuz darbe girişimidir. Demek ki iktidar blokları içinde yer alıp taraf olanlar için böyle belirlemeler uygun olsa da, bunların dışında kalanlar için fazla bir şey ifade etmemektedir. Yine demek ki benim darbem iyi, seninki kötü yaklaşımı anlamsızdır. Tıpkı böyle bir iktidar yaklaşımı olamayacağı gibi.

Genelde tasvip edilmese veya tasvip edilmiyor görünse de, darbecilik de farklı bloklar arasında yaşanan iktidar mücadelesinin bir biçimi olmaktadır. Daha çok faşist ve diktatöryal rejimlerde ortaya çıkmaktadır. Örneğin Osmanlı saraylarındaki iktidar mücadelesi böyledir. Çoğunlukla devlet iktidarı bir elden diğerine darbe türü çatışmalarla geçmiştir. Padişah ve kardeşleri veya oğulları etrafında toplanan iktidar çevreleri hakim olabilmek için böyle bir mücadele yürütmüşlerdir. Darbesel karakteri önde olması nedeniyle söz konusu mücadelenin esasta gizli örgütlendiği ve çalıştığı bilinmektedir. Ancak her gizlilik yine de belli bir bilinirlik içermektedir. Çünkü herkes aynı işi yapmakta ve dolayısıyla karşısındakinin ne yaptığını veya yapacağını bildiği için ona göre bir izleme mekanizması geliştirmektedir.

Aslında cumhuriyet döneminde de özde bir değişiklik henüz yaşanmış değildir. Biçimsel olarak padişah ve şehzadelerin yerini lider sultasındaki partiler veya dinsel ve mezhepsel cemaatler almaktadır. Her ne kadar modern dünyadaki gibi partiler ve seçimler yapılsa da çok açık ki bütün bunlar çok biçimseldir. Yine burada da işleyen esas yöntem darbe, komplo, provokasyon türü girişimler olmaktadır. Zaten devletin demokratik olanı yoktur. Eğer bir devlet demokrasiye açık ve duyarlı davranmazsa, böyle bir devlette gerçekleşecek olan darbe ve komplo türü yöntemlerdir. Bunun da temeli İttihat ve Terakki Cemiyeti yönetimi altında atılmıştır.

Örneğin Mustafa Kemal ve İsmet İnönü dönemleri ağırlıklı olarak böyledir. Ardından 27 Mayıs 1960, 12 Mart 1971 ve 12 Eylül 1980 askeri darbeleri gelmiştir. Devleti ve toplumu darbe dışı yöntemlerle yönetmek giderek imkânsız olmuştur. Özel savaş sistemi oluşturulmuş ve darbe mekaniğinin önü açılmıştır. Artık rutin iktidar değişimi bile darbeci ve komplocu yöntemlerle gerçekleşebilir hale gelmiştir.

Tüm bu süreçleri ve olayları çok geniş ve derin bir teorik analize tabi tutan Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan, gelinen noktada demokrasinin zorunlu olduğunu, eğer demokratik toplum gelişmez ve devletler de demokrasiye duyarlı hale gelmezse, o zaman darbe mekaniğinin devreye gireceğini ve iktidar değişiminin ancak darbelerle gerçekleşebileceğini tespit etmiştir. Bu temelde derin bir demokrasi bilinci oluşturmaya ve demokratik toplum örgütlülüğünü geliştirmeye çalışmıştır. Herkese dönük de ciddi uyarılarda bulunmuştur.

Ne var ki, Önder Abdullah Öcalan’ın uyarıları dikkate alınmamış ve demokratikleşme çabalarının da önü alınmaya çalışılmıştır. 19 yıllık İmralı işkence sisteminin anlamı ve hikâyesi aslında budur. Bunun sonucundadır ki faşizm ve özel savaş sistemi gelişmiş ve darbe mekaniği oluşmuştur. Mevcut faşist özel savaş sistemi içinde hiçbir şey demokratik kurallar çerçevesinde olmamaktadır. Her şey komplocu ve provokatif yöntemlerle olmakta ve iktidar değişimi darbeci yöntemlere bağlanmış bulunmaktadır.

Son yıllarda yaşanan iktidar mücadelesine bakılırsa bu gerçek açıkça görülebilir. Aslında günlük siyaset darbeci ve komplocu hale gelmiş durumdadır. Somut olarak 2009 yılından bu yana yaşanan gerçeklik budur. Belki de her şey 14 Nisan 2009 siyasal soykırım operasyonlarıyla başlamıştır. Nitekim bu sürecin 17 Kasım’da ulaştığı düzeyi Önder Abdullah Öcalan “Darbe” olarak tanımlamıştır. Kuşkusuz darbeler de en çok Önder Abdullah Öcalan’ı hedeflemiş ve saldırmış, dolayısıyla darbelere en çok karşı çıkan da Önder Abdullah Öcalan olmuştur.

Erdoğancı ve Gülenci iktidar bloklaşmasında kılıçlar 17-25 Aralık 2013 tarihlerinde çekilmiştir. Başlatılan bir yolsuzluk operasyonunu birçok çevre darbe girişimi olarak değerlendirmiş, Tayyip Erdoğan yönetimi de buna göre tavır almıştır. Yine Tayyip Erdoğan Yönetiminin Fethullahçılarla birlikte Ergenekonculara karşı yürüttüğü saldırılar hep darbeci ve komplocu karakterdedir. Bir dönem her türlü kötülüğün kaynağı olarak gösterilen Ergenekonculuktan şimdi hiç kimse söz etmemektedir. Şimdinin kötülük meleği Fethullah Gülen olmuştur.

Aslında söz konusu darbe mekaniğini bozma ve aşma açısından 7 Haziran 2015 seçim sonuçları çok önemli bir fırsat ortaya çıkarmıştır. Ne var ki, söz konusu fırsat demokratik siyaset tarafından doğru ve yeterince değerlendirilememiş, seçimde yenilen Tayyip Erdoğan Yönetimi darbe mekaniğini işleterek 24 Temmuz 2015’te savaşı başlatmayı ve 1 Kasım 2015’te de darbe ile iktidarı yeniden gasp etmeyi sağlamıştır. Dolayısıyla söz konusu bu tarihler birer darbe tarihidir. 15 ve 20 Temmuz 2016’ya gelinmeden önce sayısız darbe ve karşı-darbe yapılmıştır.

Şimdi Tayyip Erdoğan Yönetiminin en son darbesi olan 20 Temmuz OHAL darbesine bazıları “Yönetim gereğidir ve dolayısıyla meşrudur” demektedir. Halbuki Tayyip Erdoğan Yönetimi 7 Haziran 2015 seçim sonuçlarına darbe yaparak ve 1 Kasım’da iktidarı gasp ederek buraya gelmiştir. Dolayısıyla mevcut Tayyip Erdoğan Yönetimi sayısız darbe ile iktidarı gasp etmiş bir yönetimdir ve hiçbir meşruiyeti yoktur. Dolayısıyla darbe temelinde iktidarı gasp eden bu faşist diktatörlüğe karşı mücadele meşru ve demokratiktir. Bu temelde tüm darbeleri ve darbecileri lanetliyor, 20 Temmuz 2015 Suruç katliam şehitleri şahsında faşizme ve darbeciliğe karşı mücadelenin tüm şehitlerini saygı ve minnetle anıyoruz.

Kaynak: Yeni Özgür Politika