Çözüm süreci AKP-MHP faşizmine karşı mücadele etmektir

2013, 2014 ve 2015 yılında Kürt sorunu çözümü konusunda adım atamayanların bu dönemde adım atmaları mümkün değildir. Zaten şu anda tüm amaçları; Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmektir, Kürdistan’ın hangi parçasında kazanım varsa onu ortadan kaldırmaktır.

KCK Yürütme Konseyi Üyesi Mustafa Karasu'nun Yeni Özgür Politika Gazetesi'ne yazdığı makale...

AKP seçimler yaklaşıp da sıkışınca yine Kürt sorununda çözüm süreci olabilirmiş gibi bir söylenti ortaya atmış bulunmaktadır. En son Tayyip Erdoğan’ın başdanışmanlarından İlknur Çevik seçimlerden sonra çözüm süreci başlayabilir biçiminde Kürt oylarını artırmayı hedefleyen bir söylemde bulunmuş. Daha sonra da Cumhurbaşkanı Sözcüsü İbrahim Kalın açıklama yaparak böyle bir şeyin söz konusu olmadığını belirtmiş. Kuşkusuz her ikisini de konuşturan Tayyip Erdoğan’dır. İlnur Çevik’i konuşturarak AKP’ye çok öfkeli olan Kürt toplumunu yumuşatıp Kürt oylarını almayı hedeflerken; İbrahim Kalınla reddettirip ittifak içinde olduğu faşist ve Kürt düşmanı çevreleri yanında tutmayı amaçlamıştır.

Zaten zaman zaman İmralı’yla görüşmeler oluyor yalanları da ortaya atılmaktadır. Böylelikle toplumun kafası bulandırılmakta, acaba sorusu akıllara asılmaktadır. Tüm bunlarla Kürt halkının faşizme karşı mücadelesini gevşetmeyi hedeflenmektedir. Kürt toplumunda sürekli boş beklentiler yaratılmaya çalışılmaktadır. Bunların tümü saray ve MİT kaynaklı özel savaş söylentileridir. Zaten topluma karşı sürekli böyle bir psikolojik harekât yapılmaktadır. Bir taraftan Kürt Halk Önderi üzerinde ağır bir tecrit ve psikolojik baskı yürütülmektedir;  diğer taraftan sanki Önderlikle görüşmeler oluyormuş, durumu kötü değilmiş gibi algılar yaratılmaktadır.

Kürt Halk Önderi üzerinde 2015 Nisan’ından bu yana bir tecrit uygulanmaktadır. Ne aileler ne de avukatlarıyla görüştürülmektedir. İmralı’daki diğer üç tutsağın aileleri ile de görüşme yaptırılmamaktadır. Zaten 2011 27 Temmuz’dan bu yana Önderlikle avukat görüşmesi de yaptırılmıyor. İmralı’daki diğer tutsakların aileleri ile de görüşmelerin yaptırılmaması nasıl bir tecridin olduğunu gösterir. Dışardan hiç kimse gelmemeli; geleceklerin yüz ifadeleri bile görülmemeli. Tecrit bu düzeyde yürütülmektedir.

Kürt Özgürlük Hareketi defalarca İmralı ile hiçbir görüşmenin olmadığını, hiçbir biçimde haber alınamadığını defalarca açıklamıştır. Sadece bir buçuk ay önce kaynağı şüpheli, hatta yönlendirme olması ihtimali büyük olan bir haber örgüte ulaştırılmıştı. Kaynağı kuşkulu olan bu haber kamuoyu ile de paylaşılmıştır. Bu haberde bazılarının gidip Kürt Halk Önderi üzerinde baskı yaptığı, Önderliğinde bunları reddettiği ifade ediliyordu. Daha sonra Kürt Özgürlük Hareketi bu bilginin kaynağının şüpheli olduğu kanaatine varmıştır. Dolayısıyla 1 Haziran’dan bu yana kardeşiyle 2016 Eylül’ünde yapılan görüşme dışında hiçbir görüşme olmamıştır. Bu görüşme sırasında kardeşi Mehmet’e “seni buraya devlet ve örgüt göndermiştir” diyerek eleştirmiş; hatta yanlış yargılar yaratacak bu tür görüşmelere alet olmaması konusunda uyarmıştır.

Herkes bilmeli ki Kürt Halk Önderinden hiçbir haber alınamıyor. Önderlikle hiçbir biçimde diyalog yoktur. Dışarıyla ilişkisi tümden kesilmiştir. Zaten Kürt Özgürlük Hareketi’ni tasfiye etmek için yoğun biçimde sürdürülen saldırılarla bu tecrit arasında doğrudan bir bağ vardır. Bu tecrit hem PKK hem halk üzerinde bir psikolojik baskı olarak kullanılmaktadır. Böylece Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmede ve tasfiye etmede kararlılık gösterilmektedir. Kürt halkına ve Özgürlük Hareketi’ne yönelik psikolojik savaşın boyutu olarak bu ağır tecrit sürdürülmektedir. Bunu Kürt Halk Önderi de, Kürt Özgürlük Hareketi de bilmektedir.

Hiç kimse İlnur Çevik’in bu psikolojik harekât amaçlı ortaya attığı çözüm süreci başlayabilirmiş gibi gerçekle uzaktan yakından alakası olmayan söylemlere ve haberlere inanmamalıdır. Bu tür söylemlerin toplumun zihnine yönelik yapılan bir psikolojik harekat argümanları olduğu bilinmelidir. Bu tür söylemlerin bir amacı da sanki geçmişte gerçek bir çözüm süreci varmış gibi bir algı yaratmaktır. Geçmişte hiçbir zaman bir çözüm süreci olmadı. Önder Apo AKP’yi bir çözüm süreci içine sokmak istedi ama olmadı. Çünkü AKP’nin zihniyetinde ve politikalarında soykırımcı sömürgecilik bırakılmamıştır. Bu nedenle biz 2014 ve 2015 yıllarında bile bir çözüm sürecinin bulunmadığını, eğer söz konusu sürece bir ad verilecekse bunun da “AKP’yi çözüm sürecine sokma süreci” olarak tanımlanması gerektiği belirtilmiştir. O dönemde çözüm sürecine sokulamayan AKP’nin bugün çözüm sürecine sokulması ve böyle bir sürecin tarafı olması mümkün değildir.

İlnur Çevik’in söylemleri aslında gerçek bir çözüm süreci ile ilgili algıları saptırmaya yöneliktir. Türkiye’de Kürt sorununu çözme açısından gerçek bir süreç ancak ve ancak AKP-MHP faşizmi yenilgiye uğratılarak başlatılabilir. AKP-MHP faşizmi yenildiğinde Türkiye’de demokratikleşmenin önü açılır ve Kürt sorunu çözümü konusunda ciddi bir zemin oluşur. Bu açıdan Kürt sorununun da bir çözüm süreci esas olarak AKP-MHP faşist ittifakına karşı mücadele süreci olarak görülmelidir. AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleyi yükseltmek çözüm süreci başlatmaktır. Başka hiçbir şey çözüm süreci olarak adlandırılamaz. Başka türlü çözüm süreçlerinden söz etmek Kürtleri ve demokrasi güçlerini aldatmak ve gerçek çözüm süreci olan mücadeleden alıkoymak anlamına gelir.

AKP’nin iktidar olmak için demokrasi güçlerinin ve Kürtlerin desteğine ihtiyacı olduğu bir dönemde AKP iktidarının bu konumundan yararlanıp çözüm için adım attırılmak istendi ama bu sonuç almadı. AKP kendini güç yapmak ve devlet içine girmek için bu süreci kullanmak isterken, Kürt Halk Önderi ise bu süreci hem Özgürlük Hareketi’ni güçlendirmek hem de AKP’yi bir çözüme çekmek için değerlendirmek istedi. Ama olmadı. 2014 yılının sonuna gelindiğinde ya Kürt sorununun çözümünde adım atılacaktı ya da şiddetli bir savaşla belli düzeyde güç kazanan Kürt halkının özgürlük mücadelesi ve örgütlenmesi ezilecekti. Kürt sorununda çözüm zihniyeti olmadığı için savaş seçeneğine yönelme oldu. 2013, 2014 ve 2015 yılının hikâyesi böyledir.

2013, 2014 ve 2015 yılında Kürt sorunu çözümü konusunda adım atamayanların bu dönemde adım atmaları mümkün değildir. Zaten şu anda tüm amaçları; Kürt Özgürlük Hareketi’ni ezmektir, Kürdistan’ın hangi parçasında kazanım varsa onu ortadan kaldırmaktır. Türkiye’de iktidar olmanın kanunu Kürt halkının özgürlük özlemlerini bastırmaktır. Türkiye’de yönetim olmanın diğer alternatifi ise Türkiye’yi demokratikleştirmektir. AKP-MHP faşizmi ise bundan fersah fersah uzaktadır. Daha doğrusu demokratikleşme ve Kürt sorunu çözümü konusunda tersinden yol alan bir iktidar söz konusudur. Böyle bir iktidardan Kürt sorunu çözümünden adım beklemek kafayı kuma gömmek olur.

Hala AKP’nin soykırımcı olduğunu görmeyen uşak ruhlu bazı Kürtler bulunmaktadır. Belki İlnur Çevik’in sözlerine böyleleri inanabilir. Ancak Kürt halkı son birkaç yılda yüz yılda görülmeyecek bir tecrübe kazandı. Bu açıdan Kürt halkının bu tür aldatmalara karnı toktur. Bu tür söylemlere gerçek çözüm süreci olan AKP-MHP faşizmine karşı mücadeleyi göze almayanlar, böyle bir mücadeleye girmek istemeyenler inanabilir.

2013, 2014 ve 2015’te Kürt Özgürlük Hareketi AKP’yi bir çözüm sürecine sokmak için büyük fedakârlıklar yaptı. Kürt sorunu çözümünü savaş dışında çözmeyi tercih etti ama bu olmadı. Bir suda iki defa yıkanılmaz. AKP Kürtler üzerinde egemenlik kurma ve Kürt soykırım politikası üzerinden iktidarını sürdürmek istiyor. Bu açıdan demokratikleşme ve Kürt sorunu çözümü açısından AKP-MHP faşist ittifakına karşı mücadele zorunlu hale gelmiştir. Kürt sorununun çözümüne bunun dışında yol aramak sadece çözümden uzaklaşmaktır.

Kuşkusuz sadece seçimde AKP-MHP iktidarını düşürmekle demokratikleşme hemen gerçekleşmez ve Kürt sorunu çözülmez. Ancak bu faşist iktidarın kaybetmesiyle demokratikleşmenin önü açılır. Bu açıdan 24 Haziran seçimlerinde Tayyip Erdoğan ve AKP’yi iktidardan düşürmek önemli bir demokratikleşme eylemi ve hamlesi olarak görülmelidir. Bunun için de en başta HDP’nin barajı aşaması ve güçlü biçimde meclise girmesi gerekir. Meclisteki demokrasi güçleri ile meclis dışında ki demokrasi güçleri ortak mücadele içine girdiğinde de demokratikleşme yakınlaşır.

Kürt sorunu çözümü ve çözüm süreci çağrılar ve deklarasyonlarla olmaz. AKP-MHP faşist iktidarını yenilgiye uğratma mücadelesi dışında Kürt sorununa çözüm aramak ya da farklı projeler ve öneriler ortaya koymak Kürt sorununun çözümünden kaçmaktır. Kürt sorununun çözüm süreci mücadeleyi yükseltmekten geçer. Dolayısıyla Kürt sorununa çözümü deklarasyonu sadece ve sadece AKP-MHP faşizmine karşı mücadele etmek olarak ele alınabilir.