Son Dakika: Stêrk ve Medya Haber: Baskın korsanvari ve komplodur, susturamayacaklar!

Çubukçu: Yapay medeniyet hevesi AKP için imkansız

İstediği kültürel hegemonyayı kuramayan AKP’nin, medeniyetin iradi olarak inşa edileceğini sandığını söyleyen yazar Aydın Çubukçu, "Bin yıl geçse de bu bakış açısı ile mesafe kat edemeyecekler" dedi.

AKP’nin 16 yıllık iktidarı boyunca egemenlik kurup sürekli bahsettiği “yerli ve milli” olanı üretemediği alanların başında kültür sanat geliyor. Türk Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, kültür sanat kavramını sadece belli dönemlerde Saray’a gelen ‘sanat camiası’ ile fotoğraflar vererek sağlamaya çalışsa da istediği gibi bir etki yaratamadığını itiraf eden konuşmalar da yapıyor. Yazar Aydın Çubukçu, Saray’a giden bu camianın da rant, ihale ve para için orada poz verdiğini zaten kof bir güruh olduğunu söylüyor.

Çubukçu, Erdoğan ve AKP’nin ‘İslam medeniyeti’ adı altında parça parça, birbiriyle bağdaşmayan birçok ismi yan yana getirerek bir kültür yaratmaya çalıştığını; ancak bu yırtma yapıştırma kültüre dair de bilginin az olduğu kanaatinde. Aydın Çubukçu ile AKP’nin bir türlü rayına oturtamadığı bu kültür sanat alanını, son olarak sinemacılarla imzalanan göstermelik sinema yasasını ve TRT 2’nin yeniden açılma hamlesini konuştuk.

ETRAFLARINI PARALI "SANAT CAMİASI" İLE DOLDURDULAR

AKP 16 yıldır iktidarda ve birçok alanda bir hakimiyet sağladı. Fakat yakın dönemde bazı itirafları oldu Erdoğan’ın ve “Geçtiğimiz 16 yıla baktığımda, kültür sanat alanında yeteri kadar mesafe kat edememiş olmamızdan dolayı hep hayıflanırım, iç geçiririm” dedi. Erdoğan’ın buradaki itirafı hakkında ne düşüyorsunuz, AKP istediği kültürel hegemonyayı gerçekleştiremedi mi?

Her şeyden önce, büyük bir hayal kırıklığıyla itiraf edilen bu gerçeğin acısını hafifletmesi beklenen “yeteri kadar” deyimine dikkat edelim. Altta “yaptık bir şeyler ama olmadı” hissiyatının yattığı açıktır. Peki, neler yapılmıştır? Kendilerince “sanat camiası” olarak adlandırılan ve mevki ile para dağıtılarak çevrelerine toplanan zevatın kof, etkisiz, yetersiz olduğunu biliyor. İsimler üzerinde durmayalım, her biri her fotoğrafta arzı endam ediyorlar. Türkiye’nin sanat ve düşün hayatına kattıkları konusunda hiç kimse üç cümleyi geçecek bir değerlendirme yapamaz.

Sorun şurada ki, Erdoğan’la temsil edilen ideoloji ve siyaset, gerek dünyanın, gerekse bu coğrafyanın tarihsel, kültür birikimine kökten yabancı, hatta düşman bir gelenekten geliyor. Örneğin, hem Yunus Emre’den, Mevlana’dan ağız kenarıyla olumlu biri şeyler söylemeye, onları sahiplenir görünmeye çalışılacak, hem Ebusuud Efendi baş tacı edilecek, hem Farabi, İbn Sina, İbn Rüşt sahiplenilecek, hem de İmam Gazali... Bu çözümü mümkün olmayan tarihsel bir çatışma ve devam ediyor. Sorulsun bakalım, itibarlı danışman Cübbeli Ahmet Efendi bu konuda ne düşünüyor? Ve bir yandan da “yeni bir medeniyet kurma” iddiası ileri sürülecek.

Nasıl kurulacak bu medeniyet?

Bu iddianın kendisinin dayanakları bakımından kendisini yok ettiğini görme şansları bile yok! Hemen akla gelen örnekleri verelim, Romalılar “bir medeniyet kuralım” dememişlerdir, Osmanlılar da öyle... Ortaya çıkardıkları şey, yüzlerce yıllık birikim içinde oluşmuş, iç tutarlılığa sahip tarihsel gerçeklerdir. Yapalım demekle olmaz. Yapalım dedikleri şey, iç çatışmalarla paramparça, farklı İslami çevreler bakımından her bir parçası ayrı ayrı lanetlenmiş ya da kutsanmış unsurları parayla, mevkiiyle yine İslami çerçevede birbirine yapıştırmaya çalışmak mı? Yapay medeniyet hevesi, en azından bu bakımdan ve mevcut iktidar açısından imkansız.

Diğer yandan, işte yeni bir opera-bale de dahil olmak üzere, Batı sanatına özgü dalları da sergilemesi düşünülen bir bina inşa edildi. Milli ve yerli kültürümüzle bunu nasıl dolduracağız? Ya da hiç olmazsa gösteriş için bunları bir miktar sergilediler diyelim; yüzlerce hoca efendinin pençesinde, iktidar destekçisi olarak tutulan milyonlarca saf Müslüman, buna nasıl ikna edilecek ve bu medeniyet onların medeniyeti olacak? Temel sorun, medeniyet denilen şeyin iradi olarak ve bir politikayla inşa edileceğini sanmakta. Bin yıl geçse, bu bakış açısı “maalesef yeterince mesafe kat etmiş olamayacak!”

ŞOVENİZMDEN ÖTESİ DÜŞÜNÜLMÜYOR

Politikayla inşa etmek demişken Erdoğan aynı zamanda ‘kültür sanatın en az terörle mücadele kadar önemli’ olduğunu da söylüyor aynı konuşmasında. AKP’nin devlet bekası ile kültürel alanı eşleştirmesinin temelinde ne var?

Bu kuşkusuz her devletin temel politikaları bakımından tutarlı bir laftır. Yalnız burada “kültürel mücadele” kavramı yalnızca ideolojik mücadele anlamında kullanılıyor. O zaman biz de, bu iki mücadele alanına hükmeden temel politik yapıya bakarak karar vereceğiz demektir. Terörle mücadele adı verilen şeyin, ideolojik mücadele ile tamamlanması kast ediliyorsa, demek ki, aslında kültür ve sanattan söz edilmiyordur. Burada, ırkçı, milliyetçi, dinci, şoven propagandadan ötesi düşünülmüyor demektir. Zaten yapılmakta olanın “kültür ve sanat” olarak kabul ettirilmesi diye bir dert var. Gerçekten büyük bir dert!

YERLEŞİK DONANIMA KARŞI BİRİKİMLERİ SIFIR

Peki, AKP öncesi iktidarların kültürel politikaları ne düzeydeydi ve de AKP kendi alanını inşa ederken nasıl bir perspektif sunuyordu?

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderlerinin Batıcı bir kültür anlayışları vardı ve buna uygun olarak pek çok şey yaptılar. Bunun eleştirisi, değerlendirilmesi ayrı konu. AKP ise, Türk-İslam temelli bir kültür politikasını yürütmeye girişti. Ancak yerleşik kültür politikalarına karşı donanımı sıfırdır. “Türk-İslam medeniyeti” dedikleri şey içi boş bir kavramdır. Karşılarına aldıkları kültür ve uygarlık birikiminin içerik ve kapsamı hakkında hiçbir bilgiye sahip değiller ve buna karşı aslında olmayan, kurmayı tahayyül ettikleri bir şey çıkarabileceklerini sanıyorlar. Cehalet ve hırs bir araya gelince ortaya yalnızca yıkıcılık çıkar.

AKP dönemi sansür ve yasaklarla gündeme gelen bir süreçti. "Aile değerleri", "milli hassasiyetler" ve dahası tarih üzerinden kurduğu kültürel alanın içinde olmayanlar tamamen dışlandı. Ama yakın zamanda sinema yasası çıkararak bazı sinemacıların desteğini de aldı. Sanatçılar ve iktidar arasında tüm bu süreçte nasıl bir ilişki kuruldu sizce?

Karşı çıkanlar ya da destekleyenlerin bütün derdi “gişe” kavramı ekseninde özetlenebilir. İktidar, mevki ve para dağıtımının pek çok kapıyı açabileceğini biliyor. Burada da “gişe” anahtar olarak kullanıldı ve ortalık yatıştı. Tuhaf ve aşağılayıcı bir süreçti, geldi geçti bence.

DÜN KOVDUKLARINDAN BUGÜN BESTE İSTİYORLAR

Bir zamanlar kapatılan TRT2 yeniden açıldı. Ahlat Ağacı’ndan Farhadi filmlerine bir seçki sunuldu. Daha önce kapatılan TRT 2 bugün kabul edilmeyen kültürel kodlarla yeniden hayata geçiriliyor. Bu sizce ne anlama geliyor?

Söylediğim gibi, kendi muhayyel kültürlerinin torbası hemen hemen boş. Erdoğan’ın “Bir İstanbul, bir Ankara senfonisi” siparişini Fazıl Say’a vermesi bu boşluğun itirafı olan bir çaresizliğin ifadesidir. Bir zamanlar ülkeden kovmaya kalkıştıkları bir sanatçıya el açmak zorunda kalmaktan herhalde pek hoşnut değillerdir. TRT2 meselesi de öyle.

AVM MEDENİYETİ HER YERDE HAKİM

AKM’nin yıkılması büyük tartışmalarla da olsa gerçekleşti. Şehir ve devlet tiyatrolarının ise çoğu AVM içlerine hapsedildi. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

“AVM Medeniyeti” diyebileceğimiz bir şey sarıyor ortalığı ve bu yalnızca Türkiye’de değil, bütün kapitalist ülkelerde aşağı yukarı aynı. “Müşteri”, aradığı her şeyi, domatesi ve baleyi aynı yerde bulabilmeli! Camilerin altının çarşı yapılması, külliye denilen bir “süper market” artı ”kültür sanat” heyulasının doğması da bu dalganın sonucu. Biz hep AKP’den Türkiye’den söz ediyoruz ama aslında bütün kapitalist dünyada kültür aynı krizin içinde. Bütün dünyada karanlık egemen. Türkiye’de bu zifiri bir hal alıyor.