İdlib'de ne oluyor, RTE neden 'Efrîn'e saldıracağız' diyor?

Bir yıl üzerinde çalışılan, üçlü garantörlük denilen, Astana toplantıları ile devam eden plan bitti.

RTE yeniden dümeni ABD’ye kırdı. Efrîn'e ilişkin, "Ya teslim olacaklar, yada Efrin’i başlarına yıkacağız; bir hafta içinde ne olacağını herkes görür" diye kükremeye başladı. Peki neden?

İDLİB'DE ADI KONMAMIŞ BİR SAVAŞ VAR

Türkiye Rusya’nın uçağını düşürmüştü. Ardından büyükelçi halkın gözlerinin önünde vurulmuştu. Rusya bunu fırsata dönüştürerek Türkiye’yi Suriye’den çıkarmak istedi. Önce kendisine bağlı ve her türlü desteği verdiği Halep’teki çetelerin çıkarılması için çalıştı. Türkiye ile Rusya çetelerin Halep’ten çıkarılması konusunda anlaştı. Halep’ten çıkarılan çeteler İdlib'e kaydırıldı. Türkiye Halep’ten çetelerini çıkarmaya karşılık, Kürtler ve Kuzey Suriye Federasyonu güçlerinin önünü almak için, Federasyon sınırlarının tamamlanmaması, öte yandan Suriye’deki siyasetini sürdürebilmesi için Cerablus ve Bab’ı istedi. Rusya Kürtlere baskı oluşturmak ve Türkiye’nin çetelerini Halep’ten çıkarmasını kabul ettirmek için bu planı kabul etti. Türkiye önce Cerablus’u, daha sonra Bab’ı işgal etti. Ancak RTE bununla yetinmedi. Bab’dan Marea, Xeterin hattına kadar ilerledi. İdlib’deki çeteleri ile Atme, Cebel Berekat, Samaan Kalesi, Kaftan Cebel'i tutarak bir yandan Efrîn’i kuşatmaya almak isterken öte yandan da Halep’ten kopmak istemedi. Nihayetinde Efrîn’i de işgal etmek isteyerek Halep üzerine kurulu olan planını bir biçimde sürdürmek istedi.

Rusya İran ve Türkiye ile oluşturdukları garantörlük planı ile bazı bölgelerde savaşı durdurmak istediklerini belirtirken, asıl plan, Türkiye’ye bağlı çetelerin tamamını İdlib'den de çıkarmaktı. Bunun için Astana toplantılarını başlattı. Toplantılara Türkiye’ye bağlı çeteleri dahil ederek teslim aldı. Ancak Türkiye Nusra’yı bu toplantının dışında tuttu. Amaç, Suriye’de eski siyasetini sürdürmekti. En son geçtiğimiz sonbaharda Türkiye’nin İdlib’e girmesine karar verildi. Türkiye’nin İdlib’e girmesine Rusya ve İran tarafından onay verilmesinin nedeni, Türkiye’yi Nusra ile çatıştırmaktı. Ancak Türkiye çatışmadan ittifak halinde olduğu Nusra’nın bazı kesimlerinin öncülüğünde İdlib’e girdi. İdlib'de tutması gereken noktaları tutmak yerine Efrîn’i kuşatmaya alacak şekilde üslenmeye, mevzilenmeye başladı. Piyade gücünden çok kendisine bağlı, İdlib'de bulunan başta Nusra olmak üzere gruplara tank, top, havan, füze gibi ağır silah sevkiyatı yaptı. Zaten Türkiye İdlib’deki grupların hepsini 'Fırat Kalkanı' gücü olarak sundu. RTE adını da değiştirerek 'Doğu Kalkanı' diye tanımladı.

Rusya ile İran Türkiye’nin önüne koyduğu çeteleri İdlib'den çıkarma planını Türkiye yerine getirmeyince, Rusya, rejim ordusuyla birlikte İdlib'de operasyonlar başlattı.

Türkiye’ye bağlı çetelerle Suriye Baas rejimi ordusu arasında şimdi İdlib'de şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Rusya rejim ordusuna havadan destek veriyor. Türkiye’ye bağlı çeteler ise Türkiye’nin kendilerine büyük konvoylarla sevk ettiği tank, top, havan ve füzelerle şimdi Suriye rejimine karşı savaşıyor. Bu aşamadan sonra aslında şimdi adı konmamış olan, Türkiye ile Suriye arasındaki bir savaştır. Zira şu an Türk askeri de İdlib'de bazı noktalarla ve rejim ordusu ile çatışan çetelerle birlikte hareket ediyor. Bu da aslında çetelerle Suriye rejimi arasında değil, daha ziyade adı konmamış Türk ordusu ile Suriye rejimi arasındaki savaştır.

RUSYA'DAN SAVAŞI DURDURMASINI İSTEDİ ANCAK...

Türk yönetimi, geçtiğimiz günlerde Dışişleri Bakanlığına Rusya ve İran büyük elçilerini çağırarak, Suriye ordusunun operasyonları durdurmasını istedi. Rusya ve İran, operasyonların durdurulmayacağını, Nusra ve diğer çete grupları İdlib'den çıkarılınca yada imha edilinceye kadar devam edeceğini açık bir şekilde ilettiler. Bu açıklamalarla Türkiye'nin Rusya ile yaptığı ittifakın aslında taktik olduğu ortaya çıktı. Şimdi Türk ordusu ve her şeyi ile kendisine bağlı İdlib ve Suriye’nin diğer yerlerindeki çeteleri oldukça sıkışmış durumda. Çetelerin sıkıştıkları alanlardan çıkarılması yada imha edilmesi demek Türkiye’nin zaten iflas eden Suriye politikasının tamamen bitmesi demektir. Sıkışan çeteler sıkışan RTE demektir. Bunun için RTE Efrîn’i tehdit eden ve bir hafta içinde saldıracaklarını açıklayan bir konuşma yaptı. RTE, Efrîn’e saldırının tarihini de veriyor. Ordusunu Efrîn’in üzerine sürer mi, uluslararası konjonktürel durum buna el verir mi, ABD resmi olarak tanımak için hazırlık yaptığı, Rusya’nın ise Soçi Halklar Kongresine davet ettiği Kuzey Suriye topraklarına saldırması ne anlama gelir, bu durumda saldırabilir mi, saldıramaz mı tartışma konusudur. Bu denli hızlı siyasi gelişmelerin yaşandığı bir süreçte saldırması biraz fazlasıyla akıl dışı bir durum olur. Ancak RTE’nin şimdiye kadar yaptığı hiçbir şeyin mantıkta yeri olmadığını hatırlarsak saldırabilir diyebiliyor insan. Ancak saldırması durumunda Suriye’deki iç savaşın Türkiye’ye taşınacağını siyasetçiler, siyaset uzmanları, diplomatlar açık bir şekilde ifade ediyorlar. Bu saldırının Kuzey Kürdistan açısından büyük gelişmelere neden olacağı da birçok kesim tarafından dile getiriliyor. Mevcut konjonktürel duruma bakılırsa bu görüşlerin de yabana atılacak görüşler olmadığı söylenebilir.

RTE'nin ordusunu sürmek istediği Efrîn’e yönelik olası bir saldırıda, 'savaş ve saldırı sadece Efrîn ile sınırlı mı kalacak' gibi sorular da kafaları kurcalıyor. YPG ile QSD komutanlarının yaptıkları açıklamalardan çıkarılan sonuç, olası bir saldırıda savaşın sadece Efrîn ile sınırlı kalmayacağı yönünde. Olası bir saldırıda savaşın sadece Efrîn ile sınırlı kalmayacağı ve Suriye iç savaşının Türkiye’ye taşınacağı yönündeki değerlendirmeler hiç de temelsiz değil.

YENİDEN ABD'YE DÜMEN KIRMAK İSTEDİ, PEKİ RUSYA NE YAPACAK?

RTE, dün yaptığı ve "Efrîn’i başlarına yıkacağız" dediği açıklamasının ardından, asıl vermesi gereken mesajını verdi. RTE’nin mesajı, yaklaşık iki yıldan beridir NATO üyesi olmasına rağmen NATO ülkeleri ile değil, hatta kimi zaman Suriye konusunda ABD’yi devre dışı bırakacakları gibi söylemlerde bulunmasına rağmen, yeniden ABD ile birlikte çalışmak istedikleri yönünde verdiği mesajdır. RTE, ABD ve NATO ülkelerine karşı bir tutum biçiminde Suriye için Rusya ile birlikte hareket etmeye başladı. Yaklaşık iki yıldır Rusya ve İran ile ortak hareket etmeye çalışıyor. Rusya ve İran'ın baştan beri çeteleri etkisizleştirmek istediği biliniyordu. Ancak RTE ve Türkiye eli ile bunu yapmak istiyordu. Türkiye-Nusra ittifakını da bu vesile ile İdlib’e girişine izin vererek açığa çıkardı. Son tahlilde Türkiye’nin Nusra ve Müslüman Kardeşler gruplarından vazgeçmeyeceğini, her zaman kullanmak için elde tutacağını anlayınca, Suriye rejimi ile birlikte şu an İdlib’de süren ve şiddetli çatışmaların yaşandığı bir operasyon başlattı. Rejim güçleri ilerliyor. Önümüzdeki günlerde Türkiye askerlerinin gözlemci olarak tuttukları noktalara ulaştığında her iki ordunun karşı karşıya gelmesi mümkün. Bu durum, çatışmaların artık Türkiye’nin silahları ile Suriye rejimine karşı savaşan çetelerle sınırlı kalmayacağını da gösteriyor.

Durum böyle olunca RTE Rusya ile ABD ve NATO üyesi ülkelere karşı yaptığı ittifakı yeniden bozup ABD’ye yanaşmak, onunla birlikte çalışmak istediğini nihayet yeniden açıkladı. ABD buna nasıl bakar, şimdiden bir şey söylemek zor. Ancak bilinen bir şey var; ABD'nin, Rusya ve İran ile kendisine karşı, kendisini zorlamak ve etkisizleştirmek için içine girdiği ittifak ve ilişkiden dolayı bir daha RTE yönetimindeki Türkiye’ye güvenmeyeceği yönünde ciddi veriler ortaya çıkmış durumda.

RTE’nin yeniden dümeni ABD’ye doğru kırmasına Rusya ise büyük bir tepki gösterecek. Şimdiye kadar ertelediği ve her zaman bir koz olarak elinde tuttuğu uçağın düşürülmesi, büyükelçisinin öldürülmesi dosyalarını açabilir. Ayrıca Nusra, DAİŞ ve Müslüman Kardeşler grupları ile ilişkilerine ilişkin elinde bulunan bilgi, belge ve dosyayı açabilir ki bunun açılması Türkiye’nin BM ve diğer uluslararası platformda yargılanma sürecini de beraberinde getirebilir. Zira Rusya’nın elinde, DAİŞ ile petrol anlaşmasından tutalım DAİŞ ve Nusra’ya aktarılan silahlara kadar çok sayıda belge, görüntü içeren geniş bir dosya mevcut.

EFRÎN'İN ÖNEMİ

Efrîn, kuzeyinde Kilis, kuzeybatısında İslahiye, batısında Hatay’ın Kırıkhan, Hassa, güneybatısına doğru Reyhanlı, Atme ve İdlib, Güneyinde Nubul, Zehra, Anedan, Heritan ilçelerinden sonra Halep, doğusunda Ezaz'ın yer aldığı bir coğrafi yapıya sahip. Efrîn, Halep’e yaklaşık 60 kilometre uzaklıkta. Resmi olarak Halep’in yedi nahiyeye sahip bir ilçesi durumunda. 2013 yılında il yapılma kararı alınmıştı ancak bu karar uygulanmadı.

Efrîn demek Halep demektir. Efrîn’e yönelik bir yönelim aynı zamanda Halep’e yönelim anlamına geliyor. Zira Halep’in ham madde depolarından biri durumunda.

RTE ve Türkiye’nin ABD’ye doğru yeniden dümen kırmasından sonra Efrîn’e yönelik bir saldırı başlatması Halep’e yönelik emellerini açığa vurmasıdır. Bu da Rusya ile Halep’ten çetelerini çekme için yaptığı anlaşmayı feshetmesi anlamına geliyor. Halep ve Suriye’de bazı alanlara egemen olma üzerine daha önce yaptığı hesapları, yeniden farklı bir biçimde uygulamaya koymaya çalışması demektir.

Bütün bunlar TC ile ABD, TC-Rusya ilişkilerinin yeniden karmaşık bir hal aldığını gösteriyor. Bu karmaşık durum aynı zamanda Türkiye’nin Suriye politikasından tamamen izole edilmeye başladığı bir döneme girildiğini gösteriyor. Zira Rusya Türkiye'yi kullanabileceği kadar kullandı!