‘İktidar seçim öncesi sansür yasasıyla bağımsız medyayı susturmaya çalışacak’

Seçim öncesi iktidarın muhalif basına yönelik baskıları daha da arttıracağını belirten DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren, “İstemedikleri yayınları, kendilerine biat etmemiş bağımsız medyayı sansür yasasıyla susturmaya çalışacaklar” dedi.

AKP’nin 20 yıllık iktidarı döneminde en çok baskı görenler arasında özellikle gazeteciler ve muhalif yayın yapan gazeteler var. Gazetecilerin AKP döneminde yaşadığı baskılar ve özellikle muhalif ve Kürt gazetecilerin hala baskı altına alınmaya çalışılması, seçim güvenliği açısından da önemli bir tartışma konusu oluyor.

Türkiye ve Kürdistan son dönemlerin en önemli seçimlerine giriyor. Bir buçuk aydan az bir zaman kalan seçimlerde AKP’nin başını çektiği Cumhur İttifakının güç kaybettiği, yapılan anketlerde yenilgiyle sonuçlanacağı belirtilirken, 20 yıllık AKP iktidarında birçok kesim hak gasplarına, hak ihlallerine maruz bırakıldı. Sadece OHAL döneminde aralarında Kürt gazetecilerinde olduğu 250 gazeteci yaptıkları haberlerden dolayı tutuklandı. Gazetecilere yönelik baskılar, AKP’nin ilk döneminden başlayarak artarak devam etti.

AKP iktidarı döneminde gazetecilere yönelik baskıları DİSK Basın-İş Genel Başkanı Faruk Eren ile konuştuk.

ANA AKIM MEDYA AKP MEDYASI OLDU

AKP’nin ilk yıllarından itibaren, iktidarın gazeteciler ve medya üzerinde baskıları arttırdığını söyleyen Faruk Eren, AKP’nin ilk yıllarında yaşanılanları şöyle anlattı: “AKP iktidara geldiğinde ilk operasyonları medya üzerine yaptı. Öncelikle medya sahipliğiyle oynadı. Türkiye’nin en büyük ikinci basın grubu TMSF’nin elindeydi, AKP iktidara geldiğinde, oranın sahipliğine oynadı. Uzan medyasına sahip oldu.

Ardından Akşam grbuna sahip oldu. Bu operasyonla zaten medya sahipleri ilk yıllarda Erdoğan’a destek veriyordu, bu yetmedi Erdoğan’a, en son Türkiye’nin en büyük medya grubu olan Doğan Medya Grubunu Demirören’in almasıyla, medyanın büyük bölümü, yüzde 94 kimilerine göre yüzde 95 ekonomik büyüklük ile AKP’nin kontrolüne geçti.”

AKP’nin ana akımı ele geçirmesiyle ortaya tek sesli bir medya çıktığını belirten Eren, AKP’nin ilk iş olarak ana akımda bulunan ve kendilerine göre aykırı gözüken, hatta bir dönem kendilerine destek veren ancak sonrasında bazı politikalarına itiraz eden gazetecileri, köşe yazarlarını işten çıkarttıklarını, editöryal yapıya müdahale ettiklerini, işten çıkartılan gazetecilerin ana akım denilen medyadan dışlanıp işsiz bırakıldıklarını sözlerine ekledi.

Eren, Erdoğan’ın her ne kadar AB uyum yasalarından bahsetse de, basın ve ifade özgürlüğü konusunda kendi çıkarları doğrultusunda hareket etiğini belirterek, “Demokrasi rüzgarları eserken bile, iktidar ilk yıllarda karikatürcülere dava açmaya başladı. Musa Kart’ın o ünlü kedi karikatürüne, sonra o davayı protesto eden karikatür dergilerine dava açıldı. Hatta Sefer Selvi içeride bir süre yattı. İktidarın ilerleyen yıllarında, özellikle Gülen cemaati ile birlikte gazetecilere yönelik operasyonlar yapmaya başladılar. Ünlü Oda TV davası, aynı anda paralel bir şekilde yürüyen KCK Basın davası gibi. Kürt gazetecilere yönelik baskılar sürdü. Bu baskıların dozu giderek arttı, basın ve ifade özgürlüğü neredeyse yok denilebilecek düzeyde arttı. Son çıkan sansür yasası ile birlikte, iktidarın hoşlanmadığı her haber ya internet sitelerinden kaldırılıyor ya gazetecilere dava açılıyor, bu davalar genellikle de iktidarın istediği biçimde sonuçlanıyor.”

KÜRT GAZETECİLER İNANILMAZ BİR DİRENÇLE GAZETECİLİK YAPIYOR

AKP döneminde gazetecilere yönelik baskıların tutuklamalar ile devam ettiğini belirten Eren, Türkiye’de tutuklu gazetecilerin sayısı konusunda gazeteci meslek örgütlerinin bile tam bir ortaklaşma yaşayamadığını belirterek, bunun sebebini şöyle aktardı, “Şimdi hapishanelerde tutulan gazetecilerin sayısı konusunda bir tartışma yaşandı. Gazeteci örgütleri arasında bir çelişki tuttu. Bir dönem OHAL ilan edildiğinde 250’ye yakın gazeteci cezaevine atıldı. Tartışmanın temeli şuydu, Ekrem Dumanlı’nın şoförü var cezaevinde, basın kartı var gazeteci sayılıyor, tanıdığımız gazeteci arkadaşlarımız var ama basın kartı yok ama tutuklandığı anda işsizdi, onlar gazeteci sayılmadı vs. ama dediğim gibi 250’ye yakın gazeteci OHAL döneminde içerideydi.

Hem Cumhuriyet davasının olduğu, hem de Özgür Gündem davalarının olduğu süreçten bahsediyorum. Bu sayı giderek azalmaya başlamıştı geçen yıla kadar, 40 civarında gazeteciden söz ediliyordu. Geçen yıl yeniden gazetecilere yönelik tutuklama furyası başladı, özellikle Kürt gazetecilere yönelik tutuklama furyası başladı. Bu sayı yeniden arttı. Şu anda 70 civarında meslektaşımız hapiste. Dava açılan gazeteci sayısını ise kimse bilmiyor, o kadar çok ki, basın örgütleri bile, sadece basın örgütleri değil, basın ve ifade özgürlüğü davalarını takip eden STK’lar bile onlar bile kaç dava açıldığını bilmiyor. Ben bile kendime açılan dava sayısını bilmiyorum. Bir gazeteciye birden fazla dava açılabiliyor.

Kürt basını ile ilgili şunu söyleyeyim, Kürt basınına zaten büyük bir baskı var, sadece Kürt basını da değil, Kürt illerinde gazetecilik yapmak çok güç. Ben oradaki meslektaşlarımla konuşuyordum, zaman zaman da gidiyordum, mesela bir arkadaşım şey demişti, “Biz kamera ile sokağa çıkamıyoruz, kamerayı çöp poşetine koyuyoruz, kamera gördüğünde polis geliyor kimlik soruyor, kimsin nesin diye” yani gazetecilik faaliyetini bir suç unsuru gibi görüyorlar. Böyle bir durum var ama buna rağmen inanılmaz bir dirençle habercilik yapılıyor bölgeden, başaramadılar bu kadar baskıya rağmen. O helikopterden atılan, işkence gören köylülerden tutalım da, işkence gören çocuğun durumuna kadar birçok haber yapıldı şimdiye kadar. Bu haberler rahatsız etti iktidarı. Şöyle bir durum var, TSK sınır ötesinde operasyon sürdürüyor, bu operasyon bölgelerinde de ne olduğunu az çok bu basından öğreniyorduk, bunları engellemek ve gözdağı vermek için Diyarbakır ve Ankara’da çok sayıda gazeteciyi tutukladılar. Bu seçime yönelik bir şey midir, bu hesaplanarak mı yapıldı, bundan emin değilim ama bölgede zaten gazetecilik faaliyeti çok zor olduğu için seçim güvenliği de çok sorunlu.”

DEMOKRASİ VAAT EDEN ADAYLARI DESTEKLEYECEĞİZ

Geçtiğimiz günlerde yasalaşan ve kamuoyunda sansür yasası olarak bilinen yasanın uygulanmasının aslında Nisan ayında başlayacağını belirten Eren, şu anda da savcılık kararını beklemeden içerik kaldırma kararlarının haber sitelerine gönderildiğini söyleyerek, sansür yasasının aslında seçimlerde uygulanacağını ve yasanın tam anlamıyla uygulanma sürecinin seçimlerde göreceğimizi sözlerine ekledi. İktidarın internet sitelerini Basın İlan Kurumu üzerinden televizyonları ise RTÜK üzerinden baskı altına almak istediğini aktaran Eren, “İstemedikleri yayınları, kendilerine biat etmemiş bağımsız medyayı bu yasa susturmaya çalışacaklar” ifadelerini kullandı.

Seçimlerde DİSK olarak emek mücadelesinden yana olan aday ve adayları destekleyeceklerini söyleyen Eren, sözlerini şöyle sonlandırdı: “DİSK olarak, Başkanlar Kurulu olarak toplandık geçen hafta. Şunu söylüyoruz DİSK olarak, emek mücadelesi olmadan demokrasi, demokrasi olmadan da emek mücadelesi olmaz. Biz demokrasi vaat eden aday ve adayları destekleriz. Açıkçası kimi desteklemeyeceğimiz de belli yani. 20 yıldır ülkeyi bir kabusa döndüren, en temel hakların kullanılmasını engelleyen, işçi sınıfını ezen, her grevi nerede yasaklayan bir iktidarla, bir tek adam rejimiyle karşı karşıyayız. Buna karşı biz de mücadele veriyoruz. Buna karşı mücadele veren aday veya adayları destekleriz. Tek derdimiz demokrasi ve emek mücadelesidir.”