İmralı sistemi artık parçalanmalı

Efrîn’i işgal saldırısı ile 15 Şubat komplosunun ortaya çıkardığı İmralı işkence sisteminin Türkiye’nin geleceğini karartan duruşlar olduğu ortadadır.

Tarihi 15 Şubat uluslararası komplosunun ve komploya karşı özgür insanlık direnişinin yirminci yılına giriyoruz. Tam 19 yıldır küresel kapitalist modernite sistemi ve TC ulus-devlet faşizmi İmralı işkence ve tecrit sistemi kapsamında topyekûn saldırıyor ve Kürt soykırımını tamamlamaya çalışıyor. Buna karşı da Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ve tüm Kürt halkı her şeyini ortaya koyarak var olma ve özgür yaşama mücadelesi veriyor. Bu kutsal mücadeleyi yürekten selamlıyor, kahraman şehitlerini saygıyla anıyor, Kürt soykırım günü olan 15 Şubat komplosunu lanetliyoruz. Bir avuç soykırımcı dışında hiç kimseye faydası kalmamış olan İmralı rehine sisteminin artık tümden parçalanması ve tarihin çöp sepetine atılması gerektiğini belirtiyoruz.

Bilindiği gibi, Kürt soykırım sisteminin son planlı saldırısı olan ve Önder Abdullah Öcalan’ı hedefleyen uluslararası komplo, küresel kapitalist modernite sisteminin öncülüğünü yapan ABD, İsrail ve İngiltere tarafından planlanıp yürütülmüş ve çok sayıda ulus-devleti de kullanmış bulunuyor. On dokuz yıldır birçok aşamadan geçerek ve her türlü yöntemi kullanarak gelen insanlık dışı bir saldırı oluyor. Söz konusu bu saldırıların sonuncusunu ise, AKP-MHP faşizminin 20 Ocak günü başlattığı Efrîn’i işgal saldırısı oluşturuyor. Efrîn’e yönelik TC işgal saldırısının yenilmesi ve Efrîn Direnişinin zafer kazanması da, aynı zamanda tarihi 15 Şubat komplosunun yenilmesi anlamına geliyor.

Efrîn’de üç haftasını doldurmuş bulunan savaş, birçok tarihi gerçekliği yeniden su yüzüne çıkarmış ve aydınlatmış bulunuyor. Efrîn’i işgal saldırısının Rusya, Türkiye, İran ve Esad yönetimleri tarafından kararlaştırılarak planlandığı ve başta ABD ve AB devletleri olmak üzere diğer devletler tarafından da sessiz kalınarak onaylandığı artık herkes tarafından biliniyor. Dikkat edilirse, adeta tüm ulus-devletçi sistemi kapsaması bakımından 9 Ekim 1998 ve 15 Şubat 1999 komplolarına fazlasıyla benziyor. Çünkü bu komploları da ABD, İsrail ve İngiltere planlayıp yürütmüş, AB devletleri, Suriye ve Rusya’dan da büyük destek görmüştü. İran Yönetimi komplocuların yanında süreci yakından takip ederken, TC Devletine düşen ise gardiyanlık olmuştu.

Kürt soykırım sisteminin son planlı saldırısı olan uluslararası komplonun gardiyanı olan TC devletine, şimdi Efrîn’i işgal saldırısında sistemin jandarmalığı görevi düşüyor. Rusya, İran ve Suriye’nin rolleri ise yine aynıdır. Suriye sorunu üzerinden atıp sonunda aslan payını elde etmeyi planlarken, İran gizliden destek vererek sonuç alma tarzını yürütmektedir. Rusya ise şeker-kamçı politikasını devam ettirmeye çalışmaktadır. İşte böyle bir kirli pazarlık ve dolandırıcılık içinde üç haftadır Kürdistan’ın en şirin kentlerinden biri olan Efrîn gece-gündüz bombalanmaktadır. Söz konusu bombardımanda tank, top ve obüsün yanında savaş uçakları ve helikopterleri de yoğun olarak kullanılmaktadır. Yine söz konusu saldırılar YPG-YPJ mevzilerini hedeflediği gibi, daha çok da sivil halkı ve onların yaşadığı köyleri ve mahalleleri hedeflemektedir. TV’lerden film gibi izletilen söz konusu işgal ve soykırım saldırısının bilançosu giderek kabarmaktadır.

Fakat yanlış hesabın Bağdat’tan dönmesi misali, söz konusu işgalci ve soykırımcı planlar da Efrîn direnişine çarparak tekrar sahiplerine geri dönmüştür. Yoğun bombardıman sayesinde iki günde Efrîn halkını kaçırtarak faşist Türk ordu sürülerinin Efrîn’i ele geçireceği hesapları çoktan bozulmuştur. Kuşkusuz bunda esas olarak köyünü ve şehrini terk etmeyen Efrîn halkının yurtseverliği ile YPG-YPJ güçlerinin kahramanca direnişi rol oynamıştır. Buna dayalı olarak tüm Kürdistan halkının ve özgürlük güçlerinin, yine başta kadınlar ve gençler olmak üzere tüm halkların ve demokratik insanlığın desteği de gelişmiştir. Sonuçta gerçekten de “Çağın Özgürlük Direnişi” ve Özgür İnsanlık Yürüyüşü ortaya çıkmış, Kürdistan özgürlük devrimi demokratik Ortadoğu devriminin ve özgür insanlık yürüyüşünün öncüsü haline gelmiştir. Tıpkı 19 yıllık 15 Şubat komplosu gibi, Efrîn’i işgal saldırısı da TC devletinin eline-yüzüne dolaşmıştır.

Efrîn halkının ve Rojava özgürlük güçlerinin kahramanca direnişi sonucunda, TC ulus-devlet faşizminin boşluktan yararlanarak adeta bir taşla birçok kuşu birden vurma hesapları büyük ölçüde bozulurken, Kuzey Suriye Federasyonu’nu söz konusu baskı ile Esad Yönetimine yamayarak ucuz siyasal başarı kazanmayı hedefleyen Rusya Yönetiminin yanlış hesapları da bozulmuştur. Bu nedenledir ki, büyük bir tantana ile hazırlanan ve büyük başarı elde edileceği varsayılan Soçi toplantısı tümden boşa çıkmıştır. Böylece YPG-YPJ’nin zayıflayacağını hesap eden İran ve Suriye’nin bu beklentileri de uçup gitmiştir.

Şimdi Rusya, Türkiye ve İran’ın üçlü görüşmeleri ve açıkça yürüttükleri yeni pazarlıkları sonuç verebilir mi? Belli ki söz konusu görüşmelerde TC Yönetimi muhataplarına daha fazla tavizler vermekte ve onların desteğini istemektedir. Ancak ne İran’ın ve ne de Rusya’nın TC devletine verebileceği daha fazla bir şey yoktur. Kaldı ki birbirinin tarihsel rakibi olan söz konusu devletlerin bu kadar birbirlerinden destek arar konuma gelmeleri adeta tarihin ironisi konumundadır. Dolayısıyla artık olandan daha fazlasını birleştirmeleri imkânsızdır. Yine ABD ve AB devletleri de daha aktif ve çok yönlü politika yapar hale gelmişlerdir. Özellikle Esad Yönetiminin sorunları iç güçlerle kendi aralarında çözme politikasına yönelmesi söz konusu dış güçleri ve esas olarak da Beşar Esad’a sürekli “Katil” diyen Tayyip Erdoğan Yönetimini tümden boşa çıkartacaktır.

Dikkat edilirse, Efrîn’i işgal saldırısı daha şimdiden mevcut TC Yönetimi için tam bir ayak bağı ve çıkmaz haline gelmiştir. Türkiye toplumu üzerindeki maliyetini ayrıştırarak ortaya koymak ise ayrı bir konudur. Yüzlerce genç ölmüş ve yaralanmıştır. Yüz milyonlarca dolar harcanmıştır. Binlerce insan zindanlara doldurulmuştur. Kısaca Efrîn saldırısının her gün artan ağır bilançosunu ırkçı-şoven milliyetçi söylemlerle, zafer naralarıyla, “Devi uyandırdılar” gibi boş sözlerle ve lümpen sokak kabadayısı ağzıyla örtmek mümkün değildir. Hele hele PKK ile DAİŞ ve Fethullahçıları aynı kefeye koymaya çalışan ucuz yaklaşımlarla insanları aldatmak artık zordur.

Efrîn’i işgal saldırısı ile 15 Şubat komplosunun ortaya çıkardığı İmralı işkence sisteminin Türkiye’nin geleceğini karartan duruşlar olduğu ortadadır. Bunlara yol açan Kürt düşmanı, savaşçı ve soykırımcı zihniyet ve siyaset Türkiye toplumunun başına bela konumundadır. Türkiye toplumunun söz konusu zihniyet ve siyasetten mutlaka kurtulması gerekir. Bu da mevcut İmralı işkence sisteminin artık tümden parçalanması ve Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’ın özgür yaşar ve çalışır koşullara kavuşması anlamına gelir. İmralı işkence sistemi artık sadece Kürtler için büyük bir olumsuzluk değil, aynı zamanda tüm Türkiye toplumu için de büyük bir olumsuzluktur. O halde tüm demokratik güçler el birliği ederek yirminci yılda herkese zarar veren bu yüz karası sistemi ortadan kaldırmalıdır.

Elbette bunun için mücadele, hem de şimdiye kadar verileni aşan bir direniş gereklidir. Yaklaşık üç yıldır Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan ile aile görüşü bile yapılamamaktadır. Yirminci yıla girerken Kürt halkının ve özgür insanlığın bu durumu kabul etmesi artık mümkün değildir. Besbelli ki İmralı işkence sistemi yıkılmadan ne özgürlük, ne demokrasi, hiç bir şey olmayacaktır. Bunun da Erdoğan-Bahçeli faşist diktatörlüğünün yıkılması demek olduğu açıktır. O halde yirminci yılda tüm devrimci-demokratik güçler el birliği ederek faşizme karşı demokrasi mücadelesini daha çok geliştirmeli ve İmralı sistemini mutlaka parçalayıp yıkmalıdır.

Kaynak: Yeni Özgür Politika