İş başka, nefret başka…

Suriyelilere karşı başlayan nefret Arapların tümünü kapsayan bir hezeyana döndü. Halk Suriyeliler gitsin, Arap turistler her yerde dese de esnafın ekonomik krize karşı tutunduğu tek şey o turistler oluyor…

Suriyelilere karşı başlayan ırkçı söylemler, linç girişimleri gazetecilerin ve medyanın hedef göstermesi… Türkiye bu senaryoya alışkın zira 90’lı yıllardan bugüne Kürtlere yapılan birçok şey tekrarlanıyor. Fakat Suriyeliler için başlayan bu hezeyan sadece savaştan gelen mültecilere ilişkin değil, Arapların neredeyse hepsi bu nefret söylemlerinden nasibini alıyor. İstanbul’da yaşayan Filistinli bir mültecinin Sputnik’e verdiği röportajda “Bu, Gazze’de bile görmediğim türden bir ırkçılık” diyerek tarif ettiği şey nefretin boyutunu anlatıyor. Suriyelilere olan öfke Arapların tümüne karşı başlayan bir nefrete doğru hızla dönüşüyor. Öte yandan İstanbul’da sayıları hızla artan Arap turistlere dair de yerel halkın homurtularını duymamak imkânsız. Özellikle Taksim İstiklal Caddesi’nin çehresini ve ruhunu Arapların oraya olan yoğun talebinin bozduğunu söyleyenlerin sayısı hiç de az değil. Artan Arapça tabelalar ya da nargile kafelerden onlar sorumlu tutuluyor fakat bu dükkânların çoğunun sahibi Türkiye vatandaşı.

“Nefret” ticaret ve turizm işin içine girdiği zaman “ama” ile başlayan cümlelere dönüyor. Bu ‘ama’ların sık kullanıldığı yerlerden bir tanesi de İstanbul Büyükada. Büyükada, Arap turistlerin yoğun olarak ziyaret ettiği yerlerin başında geliyor. Tarihi yapısı, faytonları, sayfiye yerine yakın dokusu yerli ve yabancı birçok turisti çekiyor. Fakat yerli turist burada Arapların ziyadesiyle fazla olmasından şikâyetçi.  Ada iskelesi boyunca uzanan restoranların çoğu yine çeşitli Arap ülkelerinden gelen turistlerle dolu. Restoranlara paralel olarak uzanan hatta ise hasır şapka, magnet, çiçekli taçlar ve çeşitli hediyelik eşya satan stantlar bulunuyor. Bu stantların da başlarında yine Arap turistler çoğunlukta. Çoğu adada 40 yıla yakındır oturan stant sahiplerinin Araplar hakkındaki görüşleri elbette aynı değil. Ama ortak noktaları, onlar sayesinde para kazanabildikleri.

'SAVAŞ BİTTİ ÜLKELERİNE DÖNSÜNLER'

İlk olarak mısır satan ve 37 yıldır Büyükada’da oturan Zülfikar adlı bir vatandaşla konuşuyoruz. O tüm bu turistlerin Arap olmasından bunun yanı sıra Suriyeliler meselesinden rahatsız olduğunu dile getiriyor. Sebebini soruduğumuzda ise cevabı “Kültürlerimiz farklı buranın dokusunu bozuyorlar” oluyor. Onların kendisinden alış veriş yapıp yapmadığını sorunca ise “Evet, çoğunlukla onlar alışveriş yapıyor ama bu konuda düşüncemi değiştirmez” diyor. Az ilerideki stantta hasır şapka satan Havva Hanım sohbetimize kulak misafiri olup bir şeyler söylemek istediğini ifade ediyor. Havva Hanım, Arap turistlerden ziyade Suriyeli mültecilerden rahatsız olduğunu dile getiriyor ve “Savaş bitti artık ülkelerine dönmeleri gerekiyor, benim fakirim daha fakir oldu” diyor. Suriye’de savaşın sürdüğünü söylediğimizde ise “Gidip vatanlarını savunsunlar” diyerek sinirleniyor ve konuşmayı yarıda kesiyor. O sırada dinleyen Zülfikar Bey ise “Elbette savaşa atmak olmaz insanları ama yine de bize zarar veriyorlar” eklemesini yapıyor.

'KİMSE SAVAŞMAK ZORUNDA DEĞİL'

Onları arkamızda bırakıp ilerliyoruz. Stantların hemen hemen hepsi benzer şeyleri satıyor, yine onlardan birine yanaşıp o sırada bir grup Arap kadına, çiçekli taç satan bir esnafla sohbet ediyoruz. Adını vermek istemeyen esnaf, gerek savaşlar gerekse de ticaret konusundan konuştuğumuz ilk iki kişiden farklı düşünüyor. Kimsenin savaşmak zorundan olmadığını söyleyen bu esnaf, insanlara duyulan öfkeye karşı üzüldüğünü belirtiyor. Ticaret ve turizmin ise bambaşka olduğunu ifade ediyor : “Ülkeler arası ilişkiler her zaman değişiyor, bazen Amerika ile aran kötü oluyor, Amerikalı turist gelmiyor, sonra Almanya ile aynı şekilde. Ama sonra aran düzelince bakın misal Rusya ne dedi artık polisler Türkiye’ye tatile gelebilir. Bunlar değişir, biz buradan ekmek yiyoruz. Arap gelmesin, Alman gelmesin, Rus gelmesin E, nasıl para kazanacağız? Ülkenin hali ortada. Ne gelen Arap turistten rahatsızım ne de savaştan kaçan insandan. Elbette çözüm bulunmasını istiyorum bu soruna. Ama bunun insanları vurarak kırarak olmayacağı açık.”

'ONLARDAN PARA KAZANIYORUZ'

Yine başka bir standın başındayız. Elmas ve Silviya adlı iki kadın sohbet ediyor tezgâhın gerisinde. Sohbetlerine katılıyoruz. Onların standı Eminönü tur iskelesinin karşısında. Aynı soruları onlara da soruyoruz, yükselen Arap düşmanlığı hakkında ne düşünüyorsunuz? Elmas Hanım iskeleyi işaret ederek “Oraya yanaşan motorlar turistleri getiriyor, hepsi de Arap. Her gemi yanaştığından dua ediyoruz daha fazla gelsinler diye. Ülke ekonomik krizde. Yerli turist buraya gelip para harcamıyor ki! Çayını, kahvesini yemeğini evde hazırlayıp getiriyor. Bizden alış veriş yapmıyor. Burada toplamda 3 bilemedin 4 ayda para kazandık kazandık. Sonrası yok, sezon biter. Ben memnunum. Sıkıntım yok. Hatta yerli turiste göre daha iyiler. Misal yere çekirdek mi attı uyarınca topluyor, bizimkiler bırakıp kaçıyor. Ama Suriyeliler farklı.” “Onlar da alışveriş yapsa peki?” Sorusuna ise gülerek “Bu tuzak soru” diyor Elmas Hanım. O sırada Silviya Hanım sohbete dâhil oluyor “Suriyeliler hakkında sosyal medyada çok yalan yanlış haberler var yazık insanlara” diyor. Elmas Hanım ise itiraz ediyor “Ama onlar bayramda ülkelerine gidip gelebiliyorsa temelli de gidebilirler. Hem okullara da istedikleri gibi giriyorlar, devletten yardım alıyorlar.” Karşı itiraz yine Silviya Hanım’dan geliyor “İşte bu yalanlardan bahsediyorum, o para Avrupa Birliği’nden alındı” diyor ve “ Çok az insan bayramda geçiş yapıp dönüyor. Herkes aynı şeyleri söylüyor ama gerçekten araştırmıyor” diye de ekliyor. O sırada sohbeti dinleyen genç bir kadın müşteri “Bizde de savaş çıksa aynı duruma düşeriz, insanları anlamalıyız” diyerek görüşünü belirtiyor. Sohbet devam ederken tur iskelesine gemi yanaşıyor ve içinden kalabalık bir kafile iniyor. Elmas Hanım eliyle işaret ediyor gelenleri bir yandan da gülümsüyor…