İşçiler duruşmada patronların sömürüsünü teşhir etti

3. Havalimanı’nda dayatılan köle koşullarını protesto ettikleri gerekçesiyle 2.5 aydır tutuklu olan inşaat işçileri ve 5 sendika yöneticisi hakim karşısına çıktı.

Gaziosmanpaşa Adliyesi 14. Asliye Ceza Mahkemesi'nde görülen duruşmada, savunma yapan işçiler iddianamede yer verilmeyen patronların sömürü çarkını teşhir etti.  

KEYFİ UYGULAMALAR DAMGASINI VURDU

İnsanca koşullarda çalışmak istedikleri için tutuklanan 3. Havalimanı işçilerinin 14. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görülen ilk duruşmasında keyfi uygulamalar damgasını vurgu. Adliyedeki salonlar küçük olduğu için yemekhanede görülen duruşmada, polis ve jandarma abluka altına gerçekleşti. İşçi ailelerinden sadece bir ferdinin alınmasına izin verilirken, basın mensuplarına katılımına 5 kişi koşullu getirtildi. Bu keyfi uygulamayı protesto eden basın mensupları, duruşmaya tüm gazetecilerin alınana kadar polis ablukası önünde bekledi. Hakim Ayhan Anguç ile yapılan görüşme trafiği sonrası basın mensupları duruşma salonuna girdi.

BİR TEĞMEN İŞÇİYİ TEHDİT ETTİ

31’i tutuklu toplam 61 işçinin yargılandığı davayı, HDP Milletvekilleri Filiz Kerestecioğlu, Oya Ersoy, CHP milletvekilleri Sezgin Tanrıkulu, Ali Şeker, Kani Beko, TİP Milletvekillileri Erkan Baş ve Barış Atay, CHP Genel Başkan yardımcısı Gazze Akkuş İlgezdi , 3. Havalimanı İşçileriyle Dayanışma Platformu üyesi Beyza Üstün, EMEP Genel Başkanı Levent Tüzel ve çok sayıda sendika ve meslek odası yöneticisi takip etti. Salona getirilen işçilerin etrafının jandarmalar tarafından çembere alınması tepkilere neden oldu. Bu ablukadan ötürü baygınlık geçiren bir işçinin yardımına aynı zamanda doktor olan CHP vekili Ali Şeker koştu. Öte yandan bir teğmenin tutuklu olan işçilerden birine kafa sallayarak tehdit etmesi de dikkat çekti. İşçi teğmeni bu tehdidi avukatlara ve mahkeme heyetine bildirdi.

İDDİANAMEDE İŞÇİLERİN TALEPLERİ DE YOK

Kimlik tespitiyle başlayan duruşmada, işçilerin avukatları iddianamenin değerlendirilmesi yaparak, derhal beraat talep etti. Hazırlanan iddianamenin hukuka aykırılıklarla dolu olduğunu belirten avukatlar, iddianamede işçilerin neden eylem yaptığına değinilmediğini iddianamede, taleplere de yer verilmediğine dikkat çekti. Avukat Kazım Bayraktar iddianamenin hazırlanış biçimine şöyle tepki gösterdi: “İddianamede yer alan suçlamaların sadece güvenlik görevlilerine taş atılması ve benzeri şeyler var. Ancak işçilerin neden eylem yaptığı hususu yok. Her şey işçilerin yönetime verdiği taleplerden sonra başladı. Olayların yaşadığı gün işçi temsilcileri ve işverenler arasında anlaşmazlık yaşandı. Ancak iddianamede sanki işçi temsilcileri ve işverenler görüşme yapmamış gibi yansıtılıyor. O gün işverenin ofisinde gerçekleştiren görüşmeye İGA CEO’su Kadri Samsunlu ve 19 işçi temsilcisinin katıldığı görüşmeye iki kaymakam ve bir jandarma komutanı da katılmış. Kaymakam ve jandarma resmen işçilerin taleplerinin bastırılması için konuşlandırılmış. Ancak dünyanın duyduğu bu talepler iddianamede yer almıyor. Bu taleplerde ücret artışı da yok insanca çalışma koşulları talebi var.”

İDDİANAME PATRON DEVLET İTTİFAKININ İFADESİ

Hazırlanan iddianamenin patron devlet ittifakının ifadesi olduğunu vurgulayan Bayraktar, “Bu iddianame patron devlet ittifakının ifadesidir. Patronla onun ofisinde yapılan görüşmeye bile yanında devlet gücüyle geliyor. O görüşmelerde işçilerin talepleri de iddianamede yer almıyor" diye konuştu. Burada suç işleyenin işçiler değil TCK’nin 117/2’yi çiğneyen işverenler olduğunu kaydeden Bayraktar, "İşçilerin iş cinayetlerine ve ödenmeyen ücretlere ve diğer kötü koşullara karşı iş görmeme hakkı vardır. İddianame bu hakkın kullanılmasını suç olarak tanımlıyor" dedi.

HAK KULLANIMI SUÇ OLURSA…

Bayraktar'ın ardından Avukat Songül Beydilli söz aldı. Beydilli, hukuki olmayan iddianamede olayın ters yüz edildiğini belirtti. Hak kullanımının iddianamede suç haline getirildiğine işaret eden Beydilli, işçilerin toplu eylem hakkının yasal olduğunun altını çizdi. Beydilli son olarak mahkeme heyetine: "Toplumsal ihtiyaç değerlendirmesinde işçinin sağlığı mı patronun karı mı daha önemli olacak? İşte bu davanın esas konusu budur" dedi.

'DARBE DÖNEMİ ANCAK GÖRÜLMÜŞTÜR'

Avukat Yıldız İmrek, işçi haklarının Anayasa'da güvencesi altında olduğunu hatırlatarak, iddianamenin bunların hiçbirini kapsamadığını söyledi. İmrek, "31 işçinin tutuklu yargılandığı mahkeme darbe döneminde ancak görülmüştür" vurgusunu yaptı.

SİZ TAHTAKURULARIN OLDUĞU ODALARDA YATTINIZ MI HİÇ ?

Avukat Mürsel Ünder ise, iddianamede şüphelilerden delilere gidildiğine dikkat çekti. İşçilerin yemekhanede yargılanmasına tepki gösteren avukat Ünder, “İşçiler yemek odasında yargılanmaya çalışılıyor. Buna duruşma denirse tabi. Ortam mesajın kendisidir zaten” dedi. Jandarma'nın kırdığı kapılar için işçilere 'Mala zarar vermek'ten dava açıldığına dikkat çeken Ünder, sözlerini şöyle sürdürdü: “İş güvenliği sağlanmış olsaydı ne işçiler burada olurdu, ne biz ne de siz” diye konuştu. Ünder’in “Dünyanın en büyük havalimanı yapılıyormuş, dış güçler bunu kıskanıyormuş " demesi üzerine mahkeme hakimi, "Buraya girmeyin" sözlerini kesti.

İddianameyi değerlendirmeyi sürdüren Ünder söyle konuştu: : "Savcı öfkesini sözcüklerle adete kavga etmiş. 'Sözde koşullar kötüymüş' diyor. Bu koşulları 'bahane etmişler' diyor. Sözde sendikacılar meselesi var. İnşaat İşçileri Sendikası'nın belgelerine ulaştım. Dernekler ve sendikalar yasalarına göre kurulmuş sendikalar. Sahi siz neden bu kadar yoksullardan nefret ediyorsunuz. Siz bir gün tahtakuruların olduğu odaların yatınız mı hiç? Bu işçiler hepsini anlatacak. Tahtakurularını, uzun kuyruklarını... Keşke imkan olsa da savcı bir gün o tahtakurularının olduğu odalarda yatsa. 3 aydır tutuklu bu işçiler. 1 saatlik yemek molasında bir saatin tümünü kuyrukta geçirdiğini düşünün. Bunları düşünmeden bu davada bir adım ileri gidemeyiz. Yok sendikacılar eylem için çağrı yapıyorlarmış. Yapmazlarsa suç işlerler.”

BİR İŞÇİYE ELEKTRİK ÇARPTI ANCAK TUTANAK BİLE TUTULMADI

Taleplerin reddinin ardından tutuklu işçilerin savunmasına geçildi. İlk savunmayı yapan Teyip Kırğın, suçlamaları kabul etmediğini ifade ederek "Eyleme katıldım. Jandarma ile karşı karşıya gelmedim. Siverek'ten bizi 2500 lira diyerek getirdiler 1800 lira verdiler. İşten ayrılmak istedim fakat ekim sonuna kadar çalışmak zorundasın dediler. Sürekli zorunlu ek mesaileri yaptık. Yanımda arkadaşıma elektrik çarptı, ölümden döndü ancak bu olay hakkında tutanak bile tutulmadı” dedi. Kırğın Havalimanı’nda tabi tutuldukları kötü koşulları şöyle anlattı: “Bir saat boyunca yağmur altında otobüs bekliyorduk. Kapısı kapanmayan otobüsler bindiriliyoruz; otobüs ne zaman fren yapsa kapılar açılıyor, gidince kapanıyor. Ellerimde panellerle her gün ışık dahi olmayan 7 katlı merdivenleri çıkıyordum bu yüzden düşüp yaralandım. Sabah kahvaltına tarihi geçen peynirler ve yemekler veriliyordu. İşte bunlar eyleme katılmama neden oldu. Ama hiçbir şekilde polis ve jandarma ile karşı karşıya gelmedim. Ben yemekliğin çokluğu ile ilgilenmiyorum. Ama verilen yemeklerin son kullanma tarihinin geçtiğini gördük. Biz farklı bir şey istemedik. Hakkımız olanı istedik. Haklarım çerçevesinde yürüyüşe katıldım.”

KOMUTAN KADIN VEKİLLERE KÜFÜR ETTİ

Gözaltına alındığında jandarmalar tarafından darp edilip, psikolojik baskıya maruz kaldığını aktaran Kırğın, “Jandarma komutanı vekillerle konuşurken fotoğrafımı çekmişler o fotoğrafı göstererek kadın vekillere, O...K... diyerek çok ağır küfürler etti. Kadının cinsel organı üzerinden daha ileri giderek hakaret ettiler” diye dikkat çekti.

KUZENİM 3.5 METRE YÜKSEKLİKTEN DÜŞTÜ MASRAFLARI BİLE ÖDENMEDİ

Tutuklu işçilerden Ramazan Gözel de savunmasında, “Eyleme katılma sebebim var. Suçlamaları kabul etmiyorum. Otobüse binmek için yol alıyorduk. 200 metre kadar uzağımızda slogan sesleri geldi. Biz otobüse bindik. Slogan atan grup gelip arabaya vurdular. Bize 'siz niye gelmiyorsunuz. Sizin de hakkınızı istiyorlar' dediler. Biz de katıldık. Benim eyleme katılma sebebim kuzenim. Kuzenim Cihan Sarıbulak 3,5 metre yükseklikten düştü. İş güvenliği alınmadığından kaynaklı oldu. Her hangi bir hakkını da almadı. Ne devletten ne de şirkette masraflarını karşıladı” dedi. Ayağında terlik ile gözaltına alındığını aktaran Gözel, “Nasıl TOMA'ya taş atayım. Üzerimde şort, ayaklarımda terlik vardı” diye konuştu. Gözel, milletvekilleri ile konuşmasının da suçlama konusu olduğuna dikkat çekerek, “ Burada ben mi suçluyum yoksa benden habersiz benim fotoğraflarımı çekenler mi suçlu?" diye sordu.

İşçilerden Servet Gözel de savunmasında servis araçlarında tehdit edildiklerini dile getirdi. İşçilerden Akif Altınışık darp edilerek gözaltına alındığına işaret ederek,” Herhangi bir suç işlemedim. Keyfi olarak koğuştan alıp götürüldüm. Terörist muamelesi yaptılar. Gözaltına aracında tekme tokat saldırıya uğradım. Yetmedi gibi anama küfür ettiler. Herhangi bir suç işlemedim. Uyku halinde alındım. Ne suç işledim? Ben ne askere, ne polise müdahalede bulunmadım. Kahvede toplantıya katılmışımdır. Her hangi bir eyleme katılmadım. Slogan da atmadım" diye konuştu.

İşçilerden Mustafa Atay da üzerime atılı suçları kabul etmediğini vurgulayarak “Üniversite öğrencisiyim. Yıllardır üniversite okurken harçlığımı çıkarmak için inşaatlarda çalıştım” dedi. Atılan gazdan kaçarken gözaltına alındığını belirten Atay, tahliyesini istedi.

İGA YÖNETİCİSİ VATAN HAİNLİĞİ İLE İTHAM ETTİ

İşçilerden Deniz Aslan da, 2017'nin Kasım ayında işe ayında başladığını anlatarak, “Şartları söylememe gerek yok. Burada dile getirildi. İşi engelleme, polise direnmeye yönelik dosyada bir tek delil yok" dedi. Aslan, Gözaltına alındığımızda askerlerin yanında bulunan bir İGA görevlisi tarafından “vatan haini” , “ terörist” olmakla itham edildiğini belirtirken, Rıdvan Günül ise,”2.5 aylık işçiydim. Koğuşlar bölgesine gittiğim esnada GBT sorgusunda alındım, ertesi günde gözaltına alındım. Benden önceki arkadaşı tekme tokat gözaltına aldılar. Firmadan alacağım ücret var hala ücretimi alamadım” diye konuştu.

İGA YELEKLİ ASKER VE POLİSLER GÖZALTI YAPTI

İlker Kurt da, savunmasında şunları dile getirdi: "15 maddenin düzeltilmesi istendi. Şartlar yerine getirilmedi. Tahta kurularından kaynaklı ışıklarını açık bırakan bir çok arkadaşımı gördüm. Tahtakurularından kaynaklı insanların dışarda sabahladığına şahit oldum. O bölgeyi gören 10-15 kamera var. Bunların görüntüleri nerede. İnsanlar eylem niyetinde değildi. Polis ve askerin müdahalesi ile olaylar çıktı. Polis ve askerin saldırısından kaçmamız eylem olarak gösterildi. İkinci günde İGA yelekleri giyen polis ve askerler bizi gözaltına aldı. Gözaltına alındıktan sonra götürüldüğümüz bölgede askerler tarafından darp edildik. Buraya gelen İGA yöneticileri jandarmadan izin alarak bize hakaret ederek darp ettiler."

EN MEŞRU TALEPLERİMİZ SUÇ SAYILDI

İşçilerden Murat Altıntaş, kesinlikle suçlamaları kabul etmediğini; jandarmanın zoruyla ifadesinin alındığını belirtti. Tutuklanmadan önce 3. Havalimanı’nda 1 ay çalıştığını ifade eden Altıntaş, “Çalıştığım yerden uzun süre maaş alamayanlar var. Havalimanındaki sıkıntılardan biri ve en büyük sorun tahta kurularıydı ışığı yakıp uyurduk. Taşeron firmalar devletin verdiği yetkileri kötüye kullandılar. Şantiyeden temiz kağıdı almadan başka bir yerde iş bulamıyoruz. Öyle bir kural var. İş yerinde ondan dolayı kötü ayrılamıyoruz. Bu yüzden insanlar çalışmaya devam etti. Tuvaletlerde su olmuyordu. En meşru taleplerimiz suç sayıldı. Olayda elimde silah yoktu, taş falan atmadım.”

'İGA YELEKLERİ GİYMİŞ SİVİLLER'

Ferhat Uyar da, "Suçlamaları kabul etmiyorum. Olay günü 11.00 gibi koğuşlardan çıktım. Olay sırasında orada değildim" dedi. Uyar, ifademde slogan atmadığımı söyleyince görevli asker, “Tutuklanınca hatırlarsın” şeklinde tehdit ettiğini anlatarak şunları söyledi: "Akşam büyük bir gürültü ile uyandım. Koçbaşı sesi duyunca kapıyı açtım. Oradan İGA amirliğine götürüldüm. Orada İGA yelekleri giymiş sivil kişiler vardı. Fotoğraftaki kişileri teşhis etmem istendi. Ben tanımıyorum deyince baskı yaptılar."

HASTANEDE GÖZÜMÜ AÇTIM

İşçilerden Hacı Volkan Oflaz da, şirketin yeni sahiplerinin var olan servis araçlarının sayısını düşürdüğünü, bundan kaynaklı da servis araçlarını beklediklerine dikkat çekti. Oflaz, olayın ilk başladığı gün gelen kaymakamlarla görüştüklerini ve ilettikleri taleplerde haklı olduklarını belirtti. Oflaz, "Kaymakam bize 'haklısınız. Özür dilerim' dedi. Bize servislerin arttırılacağını ve koşulların düzeltileceğini söyledi" dedi. Oflaz, gözaltına alındıktan sonra hastanede gözlerini açtığını ve başına darbe aldığını kaydetti.

İNSANCA ÇALIŞMA KOŞULLARI İÇİN EYLEME KATILDIM!

İşçilerden Ahmet Faruk Şengül ise, her gün yağmurda servis beklememek, her gün bir saat yemek sırasında beklememek, tahtakuruların olduğu yataklarda yatmamak, çalışma koşullarının düzeltilmesi için eyleme katıldığını vurguladı.

 İGA YETKİLİLERİ HEM TAHRİK HEM TEHDİT ETTİ

İnşaat İşçileri Sendikası Yönetim Kurulu Üyesi Özkan Özkanlı da savunmasında, iddianamede iddia edildiği gibi havalimanı inşaatına kaçak bir şekilde girmediğini, işçilerle birlikte şirket yöneticileri ile sendika adına görüşmeye katıldığını belirtti. Özkanlı, "Ben sendikacıyım. İşçilerle birlikte basın açıklamasına katıldım. Üç milletvekili vardı. Sürekli güvenlik güçlerinin takibi altındaydım. Sendikacılık görevim güvenlik görevlileri tarafından engellendi" diye konuştu. Özkanlı, "Kötü koşulların bir an önce çözülmesini talep ettiler. İGA yöneticiler çözümsüzlük dayattı adeta. İGA ve askeri yetkililer işçileri tahrik etti. Sonrasında araya girdik ve olaylar yatıştı. Sonrasında İGA yetkilileri telefonla arayarak tehdit ettiler" dedi. Mala zarar verme iddialarına ise Özkanlı, "Mala zarar verdiniz diyorlar. Kapıları kıranlar askerlerde" dedi. Özkanlı, gözaltında yaşadığı işkence dair konuşmak isteyince mahkeme hakimi tarafından engellendi” şeklinde konuştu.

ORADAKİ KÖLECE YAŞAM KOŞULLARINI SAĞIR SULTAN BİLİYOR

Dev Yapı İş Sendikası Başkanı Özgür Karabulut da savunmasında, havalimanına kaçak gitmediğini dile getirerek, "Ben girerken içerde askerler, işçiler ve milletvekilleri de vardı. İşçilerin eylemine destek verdiğimi söyledim. Oradan toplantıya gittim İGA yönetim idari odasında. Eyüp Kaymakamı da vardı toplantıda. Uzlaşı çıkmadı bu toplantıda. İşçilerde direniş kararı aldı. Orada ki kölece yaşam koşullarını sağır sultan biliyor. Bu oradaki ilk eylem değil. 40 bin işçi çalışıyor. O kadar kötü çalışma koşulları var ki işçiler durmuyor" dedi.

SORUNLARI ARAŞTIRACAĞIZ DEMEK TALEPLERİ GÖRMEZDEN GELMEKTİR

Daha önce şubat aylarında da 3. havalimanı şantiyesinde büyük eylemler olduğunu belirten Karabulut, eylemlerin ardından 'tamam sorunlar çözülecek' sözü verilse de çözülmediğini vurguladı. Karabulut şöyle konuştu: “Düşünün burada 36 bin işçi var ama giren çıkan işçi sayısı 250 bini buluyor. Giren kaçıyor. Bu nedenle sorunları araştıracağız demek talepleri görmezlikten gelmekti. Bunu biz de işçilerde gayet iyi biliyordu. İşçilere konuşma yaptıktan sonra şantiyeye DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu ve DİSK YK üyesi Kanber Saygılı'nın ziyarete geldiğini ama içeri alınmadıklarını öğrendim onları almak için nizamiyeye gittim ancak bu sefer kolluk güçleri beni de dışarıya çıkarttı.”

'ÖRGÜTLENMENİN KENDİSİ SUÇ OLARAK GÖRÜLMEKTEDİR'

Whatsapp gruplarında yer aldığını, sendikalar olarak bu grupları bir örgütlenme aracı olarak kullandıklarını dile getiren Karabulut, bunun bir olmadığını kaydederek, “ Bu bir suçsa sendikal örgütlenmenin kendisi suç olarak görülmektedir” dedi

'ÜRETİMDEN GELEN GÜCÜMÜZ DIŞINDA BAŞKA BİR SİLAHIMIZ YOKTUR'

Yaptığım hiçbir şeyi reddetmediğini vurgulayan Karabulut, şunları kaydetti: “ İşçilere anayasadan, uluslararası hukuktan doğan iş bırakma çağrısı yaptım ve bunun nasıl örgütlenmesi gerektiğini anlattım. Sözümüz dışında, üretimden gelen gücümüz dışında başka bir silahımız da yoktur."