İsviçre Federal İstihbarat Servisi (SRC), 2024 İsviçre Güvenlik Raporunu yayınladı. Toplamda 90 sayfadan oluşan raporda, iç ve dış tehditlerin yanı sıra, dünyada yaşanan gelişmelere ve ABD, Rusya, İran, Çin ve Kuzey Kore gibi ülkelerin politikalarına da ayrıntılı bir şekilde yer verildi.
Küresel ölçekte güç ilişkilerinin yeniden düzenlenmesine yol açacak tehlikeli ve istikrarsız bir geçiş döneminde olunduğuna dikkat çeken SRC, “Bu dönemin süresi belirsizliğini koruyor. Tıpkı Avrupa’nın olduğu gibi İsviçre’de, çevresinde yaşanan çok sayıda kriz ve silahlı çatışma ile içinde bulunduğu son derece kutuplaşmış bağlam nedeniyle birkaç yıl öncesine kıyasla çok daha az güvenli hale gelmiştir. Avrupa kendisini zorlayan bir durumla karşı karşıyadır. Rusya'nın Ukrayna'ya karşı başlattığı saldırı savaşı, güvenlik politikası açısından Avrupa'nın ABD'ye olan bağımlılığını sert bir şekilde artırmaktadır” diye kaydetti.
BATI’NIN DÜNYA DÜZENİNE KARŞI MÜCADELE
Avrasya bloğunun ABD’nin birincil güç olma özelliğini kırmaya çalıştığının altının çizildiği raporda şunlar kaydedildi: “Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore, Avrasya otokrasilerinden oluşan bir grup oluşturuyor ve bu grup, bölgesel savaşlar ve krizler için ima ettiği tüm sonuçlarla birlikte, askeri olarak da dahil olmak üzere artık daha yakın işbirliği yapıyor. ABD'nin etkisini sınırlama arzusuyla hareket eden bu devletler, Batı'nın dünya düzeni anlayışına karşı mücadele etmektedir. Her iki taraf da kendi bölgelerindeki statükoyu değiştirmeye ve kendi etki alanlarını oluşturmaya çalışmaktadır. Çin ise yüzyılın ortasına kadar bir dünya gücü olmayı hedefliyor. Bu otokrasiler arasındaki daha yakın askeri işbirliği, ortaya çıkan en endişe verici stratejik modellerden biridir. Önümüzdeki aylarda yaşanacak yeni krizler, özellikle Batılı devletleri zorlayacaktır”.
RUSYA-UKRAYNA SAVAŞININ SONU GÖZÜKMÜYOR
Rusya-Ukrayna savaşının sonu görünmez bir savaşa dönüştüğüne dikkat çekilen raporda, “Rusya savaşı sürdürme konusunda kararlı ve askeri potansiyeli önümüzdeki aylarda artacak. Buna karşılık, ABD ve Avrupa'nın Ukrayna'ya yardımı sürdürmesi, bu yardım ülke için varoluşsal olsa da, siyasi olarak daha zor hale geldi. Yani şu anda zaman Rusya'nın lehine işliyor” denildi.
ÇİN VE KUZEY KORE
Çin’in temel amaçlarından birisinin Tayvan ile yeniden birleşme olduğuna değinilen raporda, “Çin ordusunu güçlendirme çabalarını iki katına çıkarıyor ve muhtemelen Tayvan üzerindeki baskıyı arttırmaya devam edecek. Önümüzdeki birkaç yıl içinde Tayvan'ın da dahil olacağı büyük bir askeri çatışma olasılığı düşük olsa da, durumdaki sınırlı bir kötüleşmenin bile hem dünya ekonomisi hem de küresel güvenlik durumu açısından ciddi sonuçları olacaktır” denildi.
Kore yarımadasında gerilimin daha da tırmanacağına işaret edilen raporda, şunlar belirtildi: “Kuzey Kore, nükleer silah ve taşıyıcı programlarını geliştirmeye devam ediyor. 2023 yılında bu konuda önemli teknolojik ilerlemeler kaydedilmiştir. Ukrayna'ya karşı yürütülen savaşın ardından Rusya ile yakınlaşma gündeme gelmekte ve her iki ülke de artan askeri işbirliğinden faydalanmaktadır”.
AFRİKA KITASI
Afrika kıtasında yaşanan gelişmelere de yer ayrılan raporda şu tespitlerde bulunuldu: “Afrika kıtasında, özellikle Sahel bölgesinde güvenlik durumu daha da kötüleşmiştir. Batı Afrika 2020'den bu yana bir dizi darbeye sahne oldu ve birçok ülkede otoriterlik yükselişte. Büyük güçler için Afrika'nın hammaddeleri ve Afrika'nın diplomatik desteği stratejik öneme sahip. Stratejik durum, güvenlik politikasında önemli rol oynayan oyuncuların sayısının artmasıyla da karakterize olmaktadır. Bunlar arasında büyük güçler ve rakip bölgesel güçlerin yanı sıra uluslararası ve uluslarüstü kurumlar, ama hepsinden önemlisi sivil toplum kuruluşları, teknoloji grupları, terör örgütleri ve hatta teknoloji alanındaki durum göz önüne alındığında tüm ülkelerin güvenliğini etkileyebilecek ve hatta sorgulanmasına neden olabilecek hacker grupları gibi duruma göre birlikte çalışan bireyler gibi devlet dışı aktörler de yer almaktadır. Oyuncuların ve tehditlerin çokluğu ve bunların birbirleriyle olan bağlantıları, siyasi ve güvenlik ortamını daha öngörülemez hale getirmekte ve stratejik öneme sahip olanlar da dahil olmak üzere olayların sürpriz olma riskini arttırmaktadır”.
ORTADOĞU CİDDİ ŞEKİLDE SARSILACAK
İsrail’in Gazze ve Lübnan’da yürüttüğü savaşın Ortadoğu’yu ciddi şekilde sarsacağına vurgu yapılan raporda, şunlara dikkat çekildi: “İsrail'in Hamas'ı bir güç unsuru olarak ortadan kaldırmayı başaramaması çok muhtemeldir. Ekim 2023'ten bu yana İsrail ile “direniş ekseni” arasındaki çatışmaların yoğunluğu artmaya devam etti. Eylül 2024'ün ortalarından bu yana İsrail, Lübnan'da Hizbullah'a karşı mücadelesini artırarak İran'a ve onun bölgesel stratejisine meydan okuyor.
İsrail, İran yönetiminin varlığını sürdüren kritik altyapıları hassas bir şekilde hedef alabileceğini ve "direniş ekseni" için önemli kişileri öldürebileceğini kanıtlamıştır. İran ise, İsrail'i tehdit edebilecek güçlü balistik füzelerle donanmış durumdadır. Ayrıca, bölgedeki Şii ve Sünni gruplarını, bunlar kısmen İsrail saldırılarıyla zayıflamış olsalar da, kullanma kapasitesine sahiptir: Lübnan'daki Hizbullah, Irak ve Suriye'deki bazı milisler, Yemen'deki Husiler ve işgal altındaki Filistin topraklarındaki Hamas ve İslam Cihadı. Husilerin Kızıldeniz ve Aden Körfezi'nde ticaret gemilerine yaptıkları saldırılar, küresel tedarik zincirleri üzerinde olumsuz etkiler yaratmaktadır.
Hizbullah ayrıca önemli ve etkili bir hava arsinaline sahiptir ve bu sayede İsrail'deki herhangi bir hedefi vurma kapasitesine sahiptir. Şimdiye kadar, İran'ın çıkarları doğrultusunda, büyük sayıda balistik füzeyi kullanmamıştır. 2024 Eylül ortasından bu yana yapılan İsrail saldırıları, Hizbullah'ın askeri kanadının komuta zincirini ve liderliğini ciddi şekilde etkiledi.
İsrail, Gazze Şeridi'nde Hamas'ı askeri olarak ezebilir, ancak onu, işgal altındaki Filistin topraklarında ve mülteci kamplarında bir sosyal hareket ve güç unsuru olarak tamamen ortadan kaldıramaz. Tersine, savaş sonrasında ve Gazze Şeridi'nde henüz belirgin olmayan bir siyasi yeniden yapılanma sürecinin parçası olarak, Hamas’ın yetkililer arasında yer alması artık oldukça olasılık dışıdır.
İran’ın, İsrail ve Amerika Birleşik Devletleri ile, rejiminin sürekliliğini tehdit edebilecek bir askeri tırmanmadan kaçınmak isteyeceği çok olasıdır. Bununla birlikte, İran, İsrail'den intikam almak isteyebilir. Nükleer programı çerçevesinde İran, uranyum zenginleştirmeye devam etmekte ve bu konuda müzakerelere dayalı bir çözüm görünmemektedir. Hizbullah da, İsrail ile tam kapsamlı bir savaştan kaçınmak istemektedir. Ancak Orta Doğu'daki askeri ve politik durum aleyhine döndükçe, dışarıda, özellikle terörist yöntemler gibi asimetrik güç kullanma olasılığı artacaktır. İsrail ile birkaç Arap devletinin hükümetleri arasındaki siyasi yakınlaşma süreci, 7 Ekim 2023'ten bu yana hızla gerilemiştir. Bu ülkeler, hızın çok artması durumunda iç politikalarının istikrarsızlaşmasından endişe etmektedir. 2020'deki Abraham Anlaşmaları ile başlatılan normalleşme süreci, giderek bu ülkelerin ikili ajandalarına daha fazla bağlı hale gelmiş ve artık iki devletli bir çözüm ya da nihai bir anlaşmadan ziyade, daha çok karşılıklı çıkar temelli bir ilişkiye dönüşmüştür”.
ABD TEMEL GÜÇ OLMAYI SÜRDÜRÜYOR
İsviçre İstihbarat Örgütü olarak günümüz dünyasını söylenildiğinin aksine çok kutuplu olarak tanımlamadıklarının altı çizilen raporda, “ ‘Kutupluluk’, ekonomik güçleri, askeri kudretleri ve ittifaklarının yanı sıra kültürel veya ekonomik çekicilikleri aracılığıyla uluslararası sistemde küresel etkiye sahip olan büyük güçlerin sayısını ifade eder. Bölgesel güçler ya da büyük nüfuslu ve büyüyen ekonomilere sahip ülkelerle karşılaştırıldığında, kutupların tam bir güç kapasitesi portföyüne sahip olduğunu vurgulamak önemlidir. Ampirik gerçekler dikkate alınırsa, bugünün dünyası çok kutuplu değildir. İki kutuplu da değildir. Amerika Birleşik Devletleri, Çin ve Rusya arasındaki güç dengesindeki uçurumlar hala çok büyük. Orta vadede Çin, ABD'yi dengeleyebilecek ekonomik büyüklüğe, askeri güce ve küresel etkiye sahip tek ülkedir.
DÜNYA DÜZENİNİN TEMEL İLKELERİ ERİYOR
Küresel çapta güç ilişkilerinin yeniden düzenleneceği, tehlikeli ve istikrarsız bir geçiş döneminde olduğumuz çok açık. Bu dönemin süresi belirsizdir. Paralel olarak, dünya düzeninin temel ilkeleri erimeye başlamaktadır. Bir zamanlar Amerika Birleşik Devletleri'nin egemen olduğu dönemin mantıkları silinmeye yüz tutarken, yeni bir dünya düzeninin ortaya çıkacağına dair işaretler belirmektedir. Sonuç olarak, birkaç yıldır stratejik alanda baskın eğilim, iki küresel bölgenin oluşumudur; bu, daha sonra blokların oluşmasına yol açabilir: Birincisi, ABD, AB üye ülkeleri ve Japonya, Güney Kore, Avustralya gibi Batılı ülkeler, , ikincisi ise Çin, Rusya ve Kuzey Kore, İran gibi otoriter devletlerden oluşmaktadır.
Soğuk Savaş sırasında yaşananlardan farklı olarak, bu iki bölge küreselleşmiş bir dünyada gelişmektedir. Her iki rakip bloktaki aktörler, iki bölgeyi kısmen sınırlamaya (risklerin azaltılması ve seçici ayrışma söz konusu) çalışırken, aynı zamanda kendi bölgelerinde ekonomik entegrasyonu derinleştirmektedirler: Buna, süregiden transatlantik ekonomik entegrasyon ve Rusya'nın Çin, Kuzey Kore ve İran ile daha yakın ilişkiler kurması örnek gösterilebilir. Aynı zamanda, çoğu aktör, diğer bloktaki ülkelerle bazı temasları sürdürmeye ve ticari ilişkileri devam ettirmeye çaba harcamaktadır. Bu, çoğu Avrupa devleti için geçerlidir.
Hindistan, Suudi Arabistan ve Türkiye gibi hırslı bölgesel güçler, ne Amerika Birleşik Devletleri'ne ne de Çin'e bağımlı olmak istemiyor. Bu ülkeler, Çin ile ticaret yaparken, aynı zamanda güvenlik politikası alanında ABD ile işbirliği yapmak istiyorlar. Bu durumda, şekillenen düzen akışkan ve henüz fazla yapılandırılmamış durumda. Bu gelişmeler ışığında, mevcut dünya düzensizliğinde, Avrupa, Orta Doğu ve Asya'daki savaşlar, krizler ve bölgesel çatışmalar giderek daha fazla iç içe geçerek, Batılı ülkeleri stratejik açıdan zorlayacak.
Çin, Rusya, İran ve Kuzey Kore şimdi daha yakın bir şekilde işbirliği yapıyor, bu işbirliği askeri alanda da güçleniyor, bu da bölgesel savaşlar ve krizler üzerinde daha büyük bir etki yaratıyor. ABD’nin etkisini geriletme arzusuyla hareket eden bu ülkeler, liberal demokrasi anlayışlarına karşı mücadele ediyorlar. Kendi bölgelerinde statükoyu değiştirmeye ve kendi nüfuz alanlarını kurmaya çalışıyorlar. Şu anda şekillenen senaryolar arasında, bu dört Avrasya otokrasisi arasındaki artan işbirliği en endişe verici olanlardan biri. Bu ülkeler arasındaki politik, ekonomik, teknolojik ve askeri ilişkiler, revizyonist niyetlerle daha önce hiç olmadığı kadar yakın ve güçlü, ve aynı anda ABD ile müttefiklerine çoklu cephelerde baskı yapıyorlar” diye tespitlerde bulunuldu.
DAİŞ TEHLİKE OLMAYA DEVAM EDİYOR
Raporun, cihatçı terörizm bölümünde ise DAİŞ ve El Kaide’nin birçok yerde olduğu gibi hem İsviçre hem de Avrupa için tehlike olmaya devam ettiğine dikkat çekildi. Raporda devamla şunlara yer verildi: “DAİŞ’in merkezi örgütü zayıflamış olsa da, hâlâ merkezi olmayan ve dirençli bir yeraltı örgütü olarak faaliyet göstermeye devam etmektedir. Daha zayıf bir liderliğe sahip olmasına rağmen merkezi örgüt, hala küresel bir gündemi takip etmektedir. Kendisine bağlı gruplar giderek özerkleşmekte ve öncelikli olarak bölgesel hedefler peşinde koşmaktadır. Öte yandan Horasan ‘İslam Devleti’, sınırlı da olsa Avrupa'da saldırı düzenleme niyetini gerçekleştirmesini sağlayabilecek geniş ağlara ve temel kabiliyet ve kaynaklara sahiptir. Horasan'daki İslam Devleti'ne yakın olan el-Azim medya grubu da şu anda DAİŞ’in propagandasında öncü bir rol oynamaktadır.
Taliban'ın Ağustos 2021'de Afganistan'da iktidarı ele geçirmesinden bu yana, El Kaide'nin sert çekirdeği daha fazla manevra alanına sahip oldu, ancak operasyonel yetenekleri sınırlı. Ortadoğu çatışması bağlamında, Batı’nın çıkarlarına karşı propaganda faaliyetleri yoğunlaşmıştır. Bu faaliyetlerin El Kaide'nin lideri Sayf al-Adel'in küresel bir cihatçı hareket olarak kendini göstermeye yönelik daha saldırgan stratejisinin bir parçası olması muhtemel. Esas olarak bölgesel odaklı olmalarına rağmen, El Kaide'nin alt grupları kendi faaliyet alanlarında Batılı hedeflere yönelik saldırılar gerçekleştirmeye isteklidir.
DAİŞ GELECEĞİ ONA KARŞI VERİLECEK MÜCADELEYE BAĞLI
Afrika, cihatçı faaliyetlerin merkez üssü konumundadır. İslam Devleti ve El Kaide'ye bağlı alt gruplar ve bölgesel gruplar da Afrika kıtasında aktiftir.
DAİŞ, uzun vadede yeraltı terör örgütü olarak hayatta kalmak için yeterli mali kaynaklara ve personel gücüne sahip olmaya devam etmektedir. Suriye ve Irak'taki yeniden yapılanma durumu, öncelikle ona karşı yürütülecek mücadeleye bağlıdır. Hem Suriye hem de Irak'ta, kamplar ve hapishaneler hâlâ DAİŞ’in birçok destekçisini ve aile üyelerini barındırmaktadır. Bu durum, örgütü yeni savaşçılarla güçlendirmek için bir kaynak oluşturur. Avrupa'dan DAİŞ’e katılan, bölgede tutuklu bulunan veya Avrupa'ya geri getirilen destekçileri, güvenlik için bir tehdit oluşturmaktadır, çünkü bunlar muhtemelen savaş deneyimine sahip olup bazıları geniş ağlara erişim imkânına sahip olabilirler.
El Kaide ise küresel cihatçı gündemi ilerletmek ve cihat motivasyonuna sahip olanların sempatisini kazanmak için çalışmaya devam edecektir. Gazze'de devam eden savaş sayesinde propagandası yaymaya devam ediyor”.
PKK KÜRTLERİN TEMEL TEMSİLCİSİ
İsviçre İstihbarat Örgütü raporunda İsviçre’de izlenen örgütler arasında yer alan PKK’nin Avrupa ve bölgesel faaliyetlerine dönük tespitlere de yer verildi. PKK’nin Kürt halkının temel temsilcisi olarak tanımlanan raporda, “Kürdistan İşçi Partisi (PKK), Suriye'nin kuzeydoğusundaki özerk bölgesinin ve Kürtlerin başlıca temsilcisi olarak, Avrupa'da Türkiye, Suriye ve İran'daki Kürt bölgelerindeki Kürt kimliğinin tanınması için şiddet içermeyen bir mücadele yürütmektedir.
PKK ŞİDDETTEN UZAK DURUYOR
PKK, AB’nin terör örgütleri listesinden çıkarılma yönündeki uzun soluklu hedefine sadık kalmaya devam ediyor ve devam edecektir. Potansiyel gerginliklere ve münferit birkaç şiddet eylemine rağmen, PKK şiddeti reddetme ilkesine sadık kalıyor. Kuzey Suriye ve Kuzey Irak'taki durumun kötüleşmesi veya PKK ile bağlantılı beklenmedik olayların meydana gelmesi halinde, PKK'nın Avrupa ve İsviçre'deki şiddetsiz faaliyetlerinin zaman zaman yoğunlaşması muhtemeldir” denildi.