Öcalan’ın “Yerel yönetimler” okumaları… -2

Öcalan, “yarın belediye başkanlarını tasfiye edebilirler, vekilleri düşürebilirler, bana da daha kötü yönelebilirler. Karşınızdakini tanıyın, acımasızdırlar” sözlerini on yıllar önce söyledi...

Ve bugün biz bu öngörülerini iliklerimize kadar yaşıyoruz. Belediye başkanlarına kayyum atandı ve hapse atıldılar, vekillerin vekillikleri düşürüldü ve hapse atıldılar, aynı şekilde Öcalan’ın da kendisinden yıllardır haber alamıyoruz. İnsanlık dışı bir tecride alınarak halkın iradesi kırılmaya çalışılıyor.

Yerel seçimler için katılımcı demokrasi, doğrudan demokrasi ilkelerine hâkim olması açısından “Demokratik Belediyecilik” gerçeğine inanan ve belediyeciliği bu esas üzerinden yönetmenin gerektiğine inanan Öcalan’ın aday kriteri son derece sadedir:
“Kendine güvenen, sözünü tutan, tabanının desteğini alan” herkesi desteklemek gerektiğini vurguluyor. Diğer türlüsü parasına, çevresine güvenenlerin pek başarılı olamadıklarını da ekliyor.

Belediyelerde başarılı olmanın başka gelişmelere yol açacağına inanan Öcalan’ın uyarı ve önerilerine yazının bu ikinci bölümünde de devam edelim.

***

Öcalan’a göre temsiliyet önemlidir ve yetenek, uzmanlık, kapasite, bağlılık, fedakârlık gibi kriterler gerektirir. Bunun yanında bu işin tehlikelerinin de görülmesi gerektiğini söylüyor. Tehlikeden kastı özel savaştır. Çünkü devlet yönelecek, kendince içini boşaltmaya çalışacak, pek çok şeyi kendince ‘satın alacaktır’… Geçmiş siyasi tecrübelerden ders alınması gerektiğini ısrarla vurgulayarak “Bu tür şeyler geçmişte de yaşandı. Ranta bulaşma olayları yaşanabilir, buna dikkat etmek lazım. Başka şeylere bulaşmamalılar yoksa rezil olurlar. Bunlar çok çirkin şeyler” diyor.

“Siyaset ciddi bir iştir, siyaset yapılacaksa bunu doğru yapmak gerekir. Yarın sizi parlamentodan atabilirler. Belediyelerden atabilirler. Uyarılarımı ne kadar ciddiye alırlar bunu ben bilemem ama yine söylüyorum? Belediye başkanları tasfiye de edilebilir. Karşınızdakiler çok acımasızdırlar sizin canlarınıza da yönelebilirler. Hatta burada bana da yönelebilirler” sözlerini 10 yıllar önce söyledi. Bu öngörüsünü bugün her hücremize kadar yaşamaktayız:
“Siyaseti yapanların bunları görmesi gerek yoksa yaptığı siyaset olmaz. Şikâyet ederek siyaset olmaz. Siyaset ciddi bir iştir, yapacaksanız ciddi ciddi yapın. Öyle şikayetle ağlayarak siyaset olmaz. Böyle ciddiyetsiz siyasetiniz devam ederse beni sevenlere, taraftarlarıma artık sizi desteklemediğimi söylerim.”

Kürt siyasetinde de devletten koltuk kapma şeklinde yanılgılı yanların halen sürdüğünü belirten Öcalan, siyasal partilerimizin henüz bunu aşamadığını, bundan ötürü de belediyelerin sürekli tartışma konusu olduğuna dikkat çekiyor. Bu minvalde “Ben bu anlayışları reddediyorum. Milliyetçilik temelinde gelişecek bir partileşmeye de karşı dururum. Devlet reformuna evet, devlet zıtlığına hayır. Benim anlayışımda devlet rantçısı, devlet propagandacısı parti olmaz. Hedef toplumdur. Toplumun demokratikleştirilmesidir. Toplumun demokratik taleplerini devlete dayatmaktır. Bunu nasıl yapar? Özgür yurttaş meclisleriyle yapacak. Bunun için dört birim söylüyorum: Köy, kasaba, mahalle ve kent meclisleri oluşturulur” diyor.

Yerel yönetimlerin iktidar ve rant ayağı olduğu veya öyle görüldüğü anda “baş aşağı inmeye” geçtiklerini ifade eden Öcalan, bu durumun birinci dereceden sorumlusu olarak “belediye başkanlarını” görüyor. Çünkü siyasal mücadele ile kazanılan yer/kurumlardan siyasal özgürlüğü yaratma ve sosyal yaşamı örme beklentisi var. Ufak bir belediye krallığı yaratmak için ahbap-çavuş ilişkilerinden tutalım pek çok başka şeye bulaşmaları, halktan uzaklıkla açıklanabilir. Öcalan, daha önce bulunduğu bazı bölgelerde halktan dinlediklerini anlatarak bu konuya açıklık getiriyor. “Bulunduğum yerde gelen insanlarla, halkla çok konuştum. Halk şunu izah etti bana. Dediler ki, biz yıllardan beri feodallere karşı, ağalara karşı sisteme karşı siyasi ve demokratik mücadele verdik. Ama bu siyasi ve demokratik mücadeleyi verdikten sonra halkın özgürleşmesini bekledik. Bir kere baktık ki, ağaya, feodale ve sisteme karşı verdiğimiz mücadele karşısında parti, bazı demokratik kurumlar ve bazı belediye başkanları demokrasi yerine başımıza kralları getirdiler.”

Bugün Kürtleri küresel sermayeye bağlamaya çalışanların belediyeleri iyi bir araç olarak görmeye meyilli olduklarına dikkat çeken Öcalan, “Devlet, bölgede sayısı 500'ü bulan bazı işbirlikçi Kürt ailelerini kullanarak, Kürt kimliğini inkâr etmeleri karşılığında eskiden onlara ağalık, beylik, şeyhlik, tarikat şefliği verirken, bugün de AKP üzerinden kimliklerini reddetmeleri karşılığında kendilerine para verilmekte, holdingler, şirketler kurulmakta, ihaleler sunulmaktadır. Kürtlüğünüzden vazgeçin size maaş bağlayalım, Kürtlüğünüzden vazgeçin size holdingler kuralım, Kürtlüğünüzden vazgeçin size para verelim diyorlar. Bazı çevreler de bunları destekliyor. Ben halkımızı bunlara karşı buradan uyarıyorum, bunlar devletin değil, küresel sermayenin ajanıdırlar. Bunlar uluslararası ajanlardır. Bunlara bir merhaba dahi verilmemeli. Bunların dini imanı dolardır. Bunlara çok ciddi paralar verilmiş. Ceplerini ve yüreklerini dolar ısıtıyor. Bunların para için, bir belediye başkanlığı, makam için satamayacakları değer yoktur” demektedir.

Halkın görüşlerinin esas alınması gerektiğini belirten Öcalan, seçilecek kişilerin demokrat adaylardan olması önemlidir der. “Seçimlere sadece kazanılıp kaybedilmesi şeklinde bakılmamalı, demokratik ilkeler temelinde kurumsal yaklaşılmalıdır” diyen Öcalan “Dikkat edilmesi gereken bir husus da kadınların katılımıdır” dedikten sonra bununla bağlantılı olarak demokratik kamuoyu bileşenlerine ve toplumsal ittifak konusuna değinir: “Demokratik sol çevreler, ezilenler, çevreciler, feministler, yerel kültürler, samimi Müslümanlarla bir araya gelebilirler. Bir, iki, üç gün, gerektiği kadar tartışabilirler. Yine Alevilerin kendi demokratik konfederatif yapıları olabilir, birliklerini oluşturabilirler. Asuri, Süryani, Ermeni, Anadolu’dan göç eden Yunanlılar, kendi demokratik konfederatif yapılarını oluştursunlar ve şenel demokrasi hareketiyle birleşebilirler.”

Belediyelerde başarılı olanların tekrar seçilebileceğini, başarısız olanların ise görevden uzak durması gerektiğini ve gerekirse halkın onları görevden alma hakkı olduğunu belirten Öcalan, iyi çalışmakla, eme vermekle başarının geleceğine tam inandığını ve demokratik toplum olmanın gereği bunu gerektirir diyor. Seçilemeyen adayların küsmemesi, darılmaması, uzak durmaması gerektiğini belirten Öcalan, esas yoğunlaşılması gereken şeyin de “hizmet nasıl olmalı?” sorusu olduğunu belirtiyor.

“Belediyecilikte her şey para demek değildir. Bütün kararlara halk dâhil edilmelidir. Halk belediyenin kararlarına ve çalışmalarına dâhil edilerek çalışmalar, projeler yapılmalıdır” diyen Öcalan, Belediyelere düşen temel görevin de “siyasi-ideolojik anlamda kendilerini geliştirmek” olduğunu belirtiyor. Halkla da ancak bu şekilde bütünleşebilirler. Halk da kendi kentini, oturduğu yeri güzelleştirmek için çalışmalara katılabilmelidir.

Öcalan son kertede devletin bir uzantısı olan belediyeler değil, topluma dayalı bir belediyecilik, bir yerel yönetim peşindedir. “Bu çalışmalar topluma dayanarak gerçekleştirilirse devlet de saygı gösterir. Devlet para vermedi, vermiyor şeklinde devletten para bekleyerek bir şey yapılmaz. Bu anlayıştan vazgeçilmesi gerekir. Güney’de oluşturulan model devlet- merkezlidir, bir ulus-devlet taslağıdır. Başarılı olmaz, yozlaşır, çürür gider. Ama bizim modelimiz topluma dayandığı için sürekli gelişir.”