ANALİZ

Özgürlük ve demokrasisiz barış olmaz!-MAKALE

Elbette barışı tehdit eden savaştır. O zaman savaşı kim üretiyor ve ne üretiyor, neler üretiyor? Tüm bunların hepsine derinlikli cevaplar vermek önemli oluyor.

İlk atom bombasının üzerinden üç çeyrek asır geçmiş olmasına rağmen savaş devam ediyor. Ortadoğu’da yaşanan 3. Dünya Savaşı’nın geldiği nokta ve seyrediş biçimi ortadadır. Bu savaşın içindeki güçlerin başlangıçtaki durumları, şimdi ulaştıkları noktalar yine ortadadır. Bütün bunlardan ortaya çıkan sonuç nedir? Çeyrek asrı aşan bu çelişki ve çatışma süreci devam ediyor. Bir süre daha devam edeceği görünüyor. Önemli olan husus, bu çelişkili ve çatışmalı süreci yaratan güçler ciddi bir gelişme ortaya çıkaramamışlar, herhangi bir sonuca gitme iddiaları, iradeleri, projeleri yoktur. Çaresizlik ve çözümsüzlük içindeler. Değil zaferler kazanmak, içine girdikleri çatışmadan kendilerini çıkartmaktan bile aciz ve uzak durumdalar. Bunu küresel ve bölgesel güçlerin durumuna baktığımızda rahatlıkla görüyoruz. Dünya, barışa değil, daha çok giderek savaşa evriliyor.

Ortadoğu’da çeyrek asırdır yüzbinlerce insanın ölümüne, yaralanmasına, göçüne, evsiz-barksız kalmasına yol açan savaşı ortaya çıkartan güçler, çaresiz ve çözümsüzdürler. Herhangi bir sonuç ortaya çıkaramamışlardır. Kendilerini ayakta tutacak bir gücü bile yaratamamışlardır.

Irak’tan Suriye’ye, Türkiye’ye yayılan bu Üçüncü Dünya Savaşı’nın geldiği nokta ortaya çıkardı ki, o sistem sorun çözen sistem değildir. Tam tersine sorun yaratan sistemdir. Çelişkileri ve çatışmaları ortadan kaldıran değil, tam tersine çelişki ve çatışmayı teşvik eden, yaratan bir sistemdir. Kendi sistemleriyle çelişki ve çatışmayı körüklüyorlar. Ondan sonra da niye bu çatışmalar çıktı diye, çatışan tarafları suçluyorlar. Daha doğrusu halkları, ezilenleri suçluyorlar. Mevcut devletçi sistem birbirlerini destekleyerek toplumlar üzerindeki devletin baskıcı, sömürücü egemenliğini sürdürmeye çalışıyorlar. Böyle bir küresel dayanışma ortaya çıkartılmış durumdadır.

Bunun karşısında gerçekten barışın olacağına inanarak mücadele edenleri selamlıyorum. Böylesi bir mücadele de şehitler de veriyorlar. Bu mücadelenin şehitlerini unutmamak ise özgürlük ve demokrasi mücadelesi verenlerin birincil görevlerinden biri oluyor.

Fakat hiçbir zaman unutmamak gerekiyor ki, barış yalnız başına çok anlam ifade eden bir kavram değildir. Bir temenni ve talep olarak kalıyor. Gerçekleşmiyor, gerçek başka türlü çıkıyor. Dolayısıyla barışın olmasının gerçekleşmesini gerektiren koşullar var. Onun yerine getirilmesi lazım. Bir defa özgürlük ve demokrasisiz barış mümkün olmuyor. Örneğin özgürlük ve demokrasiden kopuk barış ele alınamaz, öyle olunca barış çok soyut ve anlamsız kalabiliyor. Özgürlük ve demokrasi de faşist diktatörlükler tarafından yok ediliyor. İnkarcı, imhacı, soykırımcı, katliamcı rejimler tarafından yok ediliyor.

Genelde iktidarcı-devletçi sistemi, kapitalist modernite sistemi kendi içinde taşıdığı çelişki ve çatışmalarıyla, daha fazla sömürüyü esas alan yapısıyla barışı değil; çelişkiyi, çatışmayı, savaşı sürekli üretiyorlar, körüklüyorlar. Bir defa şöyle düşünmek gerekiyor. Barışın olması için ne gereklidir? Barışı ne tehdit ediyor? Elbette barışı tehdit eden savaştır. O zaman savaşı kim üretiyor ve ne üretiyor, neler üretiyor? Tüm bunların hepsine derinlikli cevaplar vermek önemli oluyor.

5 bin yıldır savaş üreticisi sistem var. Bu sistem insanlığın başına musallat olmuştur. İktidar ve devlet egemenliği, yani toplum üzerinde egemenlik kurma, toplumun imkanlarını kendi çıkarı doğrultusunda sömürmeyi esas alan bir zihniyet, siyaset, duygu, ruh hali var. Bunlar hızla kurumlaşıyorlar, maddi gücü ele geçiriyorlar. Toplum üzerinde bireyler üzerinde egemenlik kuruyorlar ve sürekli çelişki, çatışma ve savaş üretiyorlar. İktidar ve devlet sistemi bu demektir. Kapitalist modernite sistemi ise, bunu sürekli hal alması demektir. Bu da sürekli çelişki, çatışma, savaş, soykırım ve katliam demektir. Terör, baskı, sömürü demektir. Bunlar var oldukça barış sağlanmaz. Barışa ulaşabilmek için öncelikle bu savaşı üreten zihniyet ve siyasetin ortadan kalması, değiştirilmesi gereklidir.

Bunun yerine özgürlükçü, demokratik bir zihniyet ve siyasetin hakim olması, toplumların kendi kendilerini özgür, demokratik yönetir hale gelmeleri gereklidir. Bu bakımdan üç şey belirtilebilir. Bir, savaşı üreten gücü iyi tanımak lazım. Bir defa ondan kopmak, ona karşı olmak gereklidir. İki, barışı sağlayacak anlamlı kılacak, birlikte var olan etkenleri iyi görmek gereklidir. Bu da özgürlük ve demokrasi demektir.

İkinci Dünya Savaşı’nı doğuran, atomun kullanıldığı günü insanlık “Dünya Barış Günü” ilan etti. Barışa ulaşmayı temenni etti. Fakat üç çeyrek asır geçmiş olmasına rağmen ortada barış olarak tanımlanabilecek bir durum yoktur. Tam tersine 28 yıldır daha çok yayılan ve derinleşen bir dünya savaş durumu var. Üçüncü Dünya Savaşı sürekli hale gelmiş, yaygınlaşmış bir savaş gerçekliğini ifade ediyor. Böyle bir dünya da yaşıyoruz. Bu dünyada yaşarken barışın ancak böyle bir savaşa karşı büyük mücadeleyi gerektirdiğini, bunun da özgürlük ve demokrasi mücadelesi olduğunu bilmek önem kazanıyor. Dünyada bu kadar çatışma, kaos, savaş varken barış olmaz. Bunları yaratan kapitalist modernite düzeni, devlet-iktidar sistemi aşılmadan dikkat edilirse barış olmayacaktır. Ortadoğu merkezinde yaşayan toplumlar en çok barışı hak eden toplumlardır. Bu toplumlardan biri de Kürt halkıdır. Fakat ne yazık ki, Üçüncü Dünya Savaşı’nın derinleşerek yaygınlaştığı bir alan olma özelliği taşıyor.

Somut olarak Kürdistan’da savaş günlük olarak devam ediyor. AKP-MHP faşist terörü TC sınırları içerisinde her türlü saldırıyı yaptığı gibi, bu saldırılar sınır dışında da oluyor. Yani günün 24 saatinde terör var, baskı var. Özgürlükçü demokrasi güçleri tutuklanıyorlar, hapse konuyorlar. Barış annelerinin üzerine polis saldırıyor. Çocukları ya da yakınları bir gün ansızın kaçırılıp kaybedildikten sonra, 20-30 yıldır kemiklerini arayan analara, mücadele etme imkanı tanınmıyor. Dahası 700 eylem yapmak zorunda bırakılmış, 80 yaşındaki analara bile en ileri düzeyde terör dayatılabiliyor. Elinden ayağından ranzasına kelepçeli olarak hasta tutsak can veriyor. Mezarlıklar bombalanıyor, yakınları mezarlıkları ziyaret edemiyor, taziye kuramıyor, köyüne gidemiyor, cenaze töreni yapamıyor. Tüm bu baskılarla topluma ait hiçbir şey bırakılmamaya çalışılıyor. Baskı ve terör ile yok edilmek isteniliyor. Bütün ahlak, gelenek, kültür, böyle bir faşist terör altındadır. Üç buçuk yıldır Kürt Halk Önderine ağırlaştırılmış tecrit var. İmralı’daki durum demokrat olmanın da insan olmanın da ölçütü ve aynasıdır. Kürt halkı kendi iradesi olarak belirlediği Önderlikleri İmralı sistemi altındayken barışın olamayacağını da bu vesileyle belirtmekte yarar var.

Barışı değerlendirirken bütün bu gerçekleri görmemiz gerekiyor. Bunlar temelinde değerlendirmemiz gereklidir. Bu gerçekler altında sadece istemek ve temenni etmekle barış olmaz. Barış için büyük bir mücadele lazım. Barışı aslında en büyük özgürlük ve demokrasi mücadelesi olarak ele almak gerekiyor. Bütün bu baskı ve terör sistemine karşı, zihniyet ve siyasetine karşı, amansız bir örgütlü, bilinçli mücadele yürütmek, direniş geliştirmek lazım.

Bu temelde Önder Apo’ya özgürlük etrafında oluşmuş bir demokratik birlik ve mücadele var. Barış analarının eylemi Türkiye ayağında süren en uzun eylem niteliğini taşıyor. Kürdistan ayağını da Avrupa’da süren “nöbet eylemi” oluyor. Onları da bu vesileyle selamlıyoruz. Mücadelelerinde başarılar diliyoruz.

Kaynak: Yeni Özgür Politika