Ömer Öcalan: İmralı kapıları açılmalı

Milletvekili Ömer Öcalan, ağır tecritte tutulan Abdullah Öcalan’a söz hakkı verilmediği bir ortamda yapılan her spekülasyonun siyasi malzemeden öteye geçemeyeceğini vurgulayarak, “Abdullah Öcalan dışında herkes konuşuyor. İmralı kapıları açılmalı” dedi.

Kürt Halk Önderi Abdullah Öcalan’a yönelik ağırlaştırılmış tecrit devam ederken, Türk Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın HDP eski Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ı hedef alarak yaptığı, “Edirne’deki, en büyük hesabı İmralı’dakine verecek” çıkışına tepkiler sürüyor.

ANF’ye konuşan Abdullah Öcalan’ın yeğeni ve HDP Milletvekili Ömer Öcalan, Erdoğan’ın iktidarda kalmak için yapmayacağı şey olmadığını vurguladı.

Ülkenin yavaş yavaş seçim sürecine girmesiyle birlikte her kesimin kendi değerlendirmesini Kürt meselesi üzerinden yaptığına işaret eden Ömer Öcalan, Kürt meselesi dendiğinde ise akıllara çözüm süreci döneminin geldiğini ifade etti.

Bu anlamda Erdoğan’ın bu çıkışının stratejik veya taktiksel bir hamle olup olmadığının önümüzdeki günlerde görüleceğini belirten Öcalan, “Ancak bir hesaptan öte bir özeleştiri verilmesi gerekiyorsa, bu ülkenin bütün yetkilerini elinde bulunduran Cumhurbaşkanı ve iktidarın kendinden başlaması gerekiyor. Ondan sonra Sayın Abdullah Öcalan’ın fikri, düşüncesi nedir, bunun öğrenilmesi için bir an önce İmralı kapılarının açılması ve avukatları veya ailesiyle görüştürülmesi gerekiyor” dedi.

Ortada 40 yılı aşkın bir süredir devam eden devasa bir mesele olduğunu, bu süreçte çok kan aktığını, on binlerce insanın hayatını kaybettiğini hatırlatan Öcalan, bunun siyasi hesaplaşmalara malzeme edilecek bir mesele olmadığını vurguladı. Bu gayri meşru yaklaşımı kabul etmediklerini kaydeden Öcalan, “Çözüm sürecinin nasıl heba edildiği konusunda herkes eleştiriye kendinden başlamalıdır. Ama burada görev ve sorumluluk en başta hükümettedir ve hükümetin başı olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’dadır. Eğer bu samimi bir biçimde gerçekleşirse, ondan sonra tüm aktörler de demokratik çözüm sürecinde yapılan yanlışlar noktasında özeleştiri yapmalıdır. Ama Erdoğan bu hamleleri seçim, cumhurbaşkanlığının sarsılması, yaşanan ekonomik kriz ve anket sonuçlarına göre yapıyorsa, bunu doğru bulmuyoruz, eleştiriyoruz” diye konuştu.

‘İMRALI KAPILARI AÇILMADIKÇA HEPSİ SPEKÜLASYON’

Abdullah Öcalan’ın şu anda İmralı’da ağır bir tecrit altında olduğunun altını çizen Öcalan, İmralı kapılarının açılması dışında yapılacak her spekülasyonun siyasi malzemeden öteye geçemeyeceğini kaydetti.

“Sonuç itibarıyla İmralı tecridini yıllardır ağırlaştırarak sürdüren bir Erdoğan gerçekliği var” diyen Öcalan, görüşmelerin sürdüğü iddialarına da “Devlet veya iktidar yetkilileri istedikleri zaman görüşebilir, tecrit uygulayabilir veya tecridi kaldırabilirler. Çünkü Abdullah Öcalan, 15 Şubat 1999 tarihinden bu yana İmralı Yüksek Güvenlikli Cezaevi’nde onların uhdesi altındadır. Eğer bir görüşme gerçekleştiriliyorsa, bunu Abdullah Öcalan’ın deklare etmesi gerekiyor. Eğer bir görüşme var ise ne görüşülüyor, ne yapılıyor, bizim bu konuda yorum yapmamız ya da kendi hislerimiz üzerinden konuşmamız doğru değildir. Biz de şu an halk gibi orada ne yaşandığını bilmiyoruz. Sağlığıyla, yaşamıyla, konuşulanlarla veya konuşulmayanlarla ilgili herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Ama ilerleyen süreçlerde bu durum daha da gündemleşeceğe benziyor” dedi.

‘TECRİT DEVAM ETTİĞİ SÜRECE KİMSE BİR ŞEY KAZANAMAZ’

Burada esas etik olmayan noktanın Abdullah Öcalan’a söz hakkı verilmediği bir ortamda kendisinden söz edilmesi olduğunu vurgulayan Öcalan, şöyle tepki gösterdi: “Abdullah Öcalan dışında herkes sağdan da soldan da konuşuyor. Kimisi Twitter üzerinden konuşuyor, kimisi meclis kürsüsünden, en üst düzeyden konuşuyor. Buradaki esas sorun, Abdullah Öcalan’la temas sağlanamıyor, söz hakkı engelleniyor ama herkes onun adına konuşabiliyor. Bu ne siyaseten ne de hukuki olarak etiktir. Can kayıplarına, tutuklamalara, yasaklara ve yerinden etmelere varıncaya kadar ekonomik, siyasal ve sosyal sonuçlarıyla Kürt meselesi gündemde yerini korurken, sorunun çözümünün baş muhatabı Abdullah Öcalan dışında herkes bir argüman ortaya koyuyor. Ancak kendisine maalesef tecrit içinde tecrit uygulanmaktadır. Bu konuda açık olan şudur; Abdullah Öcalan’a söz hakkı doğmadan, tecrit devam ettiği sürece kimse bir şey kazanamaz. Kendini muhalif olarak gören TV kanalları bile, burada uygulanan tecridin ve söz hakkının engellemesine yönelik bir şey söyleyeceklerine, hakaretvari bir üslupla, bir kutuplaştırma noktasında bu kötüye giden sürece hizmet etmektedirler. Ama konu siyasi ciddiyetten uzak bir malzemeye, bir demagojiye dönüşmüştür. Erdoğan’ın iktidarda kalmak için yapmayacağı şey yoktur. Durum böyleyken meseleye daha ciddi yaklaşılması gerekir. Maalesef herkesin kendini ifade etme fırsatı var ama Abdullah Öcalan’ın yok. Doğrusu şudur: Özel bir İmralı rejimi oluşturulmuştur ve burada Abdullah Öcalan tecrit içinde tecrit yaşamaktadır.”

‘ABDULLAH ÖCALAN HEP HUKUKA İŞARET ETTİ’

Abdullah Öcalan’ın hukuk dışı yöntemleri benimsemediğini, 25 Mart 2021 tarihinde kardeşi Mehmet Öcalan ile yarıda kesilen kısa telefon görüşmesinde de bunu bizzat ifade ettiğini anımsatan Ömer Öcalan, şöyle konuştu: “Yapılan bu kısa görüşmede Abdullah Öcalan, böyle bir telefon görüşmesinin hukuki olmadığını belirtip, ‘Yanlış yapıyorsunuz’ diyerek, tepki göstererek avukatlarının gelmesini istemiştir. Ki 4-5 dakika içerisinde kesilen bu telefon görüşmesi, İmralı cezaevi müdürünün telefonu Urfa Adliyesi’ne yönlendirmesi sonucu gerçekleşmişti. Ben Türkiye’nin siyasi tarihinde ya da zindanlar meselesinde böyle bir şey ne duymuşum, ne görmüşüm. Normal prosedür böyle işlemez ve Abdullah Öcalan’ın tepkisi de buna dönüktü. Öfkeli bir biçimde, ‘Bu hukuki değil, bu kanuni değil, bir an önce avukatlarımın buraya gelmesini istiyorum. Bu mesele ciddi bir meseledir, benim durumum da hukuki bir durumdur’ demişti. Aslında Abdullah Öcalan her zaman hukuka rivayet etmiştir ve hukuku ön plana sürmüştür. Çözüm sürecinde dahi yapılan görüşmelerin, heyetin İmralı’ya gidip gelmesi gibi konuların hep hukuksal zemine oturtulması gerektiğini söylemiş, ‘Bunun yasal alt yapısını oluşturulmalısınız, mecliste kabul ettirmelisiniz’ şeklindeki ifadeleri de bütün kamuoyu tarafından bilinmektedir.”

‘KÜRT SİYASAL HAREKETİ HİÇ OLMADIĞI KADAR BÜTÜNCÜL’

Eğer bu ani çıkış Kürt siyasal hareketini bölme amacıyla yapıldıysa, bunun bir karşılığı olmayacağını vurgulayan Ömer Öcalan, Kürt siyasal hareketinin tarihinde olmadığı kadar bütüncül hareket ettiğini kaydetti.

Bu amaçla bugüne kadar çok sayıda hamle denendiğini ama hiçbirinin başarılı olamadığını belirten Öcalan, şunları kaydetti: “Son 30 yıl bu tür Osmanlı oyunları, entrikalar yapılmıştır. Büyük psikolojik harp yöntemleri uygulanmıştır. Bugün de siyaseten bu yöntem devam ediyor. Özellikle partimiz, milletvekillerimiz veya eski eşbaşkanımız üzerinde bu psikolojik harp yöntemiyle bir algı oluşturulmaya çalışılıyor. Ancak Kürt siyasal hareketindeki bütüncül durum her zamankinden daha üst seviyelerdedir. Herkes bu noktada sorunun çözümüne odaklanmış, onurlu bir barış noktasında motive olmuş, demokrasiyi kendine esas almış ve bu perspektifle de Ortadoğu’nun demokrasi gücü haline gelmiş. Bu durum da Erdoğan’ın veya muhalefetin söylemiyle değişmez. Şimdi cezaevinde olan kimi arkadaşlarımızı kendince kahramanlaştıran CHP, bundan 7 yıl önce onların dokunulmazlıklarının kaldırılmasına bizzat hizmet etmiştir. Şimdi de milletvekilimiz Semra Güzel üzerinden aynısını yapıyorlar. Bunlar ucuz hamlelerdir, Kürtler demokrasi gücü olarak durmaktadır ve her zamankinden çok demokratik siyasette ısrar ediyor. Çözümü demokraside görüyoruz.”